5 Temmuz 2013 Cuma

Tad Williams - The War of the Flowers

Tad Williams klişeleşmiş hikayeleri büyük bir zevkle okutma hünerine sahip bir yazar. Bildiğiniz ergen bir gencin olgunlaşma yolunda alalade hikayesini konu olan  high fantasy Memory, Sorrow and Thorn serisi, Tolkienesque romanlar arasında sıkı hikaye örgüsü, ruhsal durumların gözlem, analiz ve aktarılması, karakterleri ile hayli öne çıkıyordu. Öyle yalavuz duran bu kitap  -stand alone book- da hikaye olarak bayat bir şarkıyı terennüm ediyor. Bir adam aslında yıllardır kendini bildiği kişi değildir. Ecüş bücüş bir yaratık tarafından kovalanınca hooop periler dünyasına yolculuk. Hem kendini tanır, yeniden keşfeder hem de yabancılaşmayı aşar. Tempoda bazı sorunlar taşımakla beraber yazar alıyor bu öyküyü ters yüz ediyor, bulanıklaştırıyor. Hem ana öykü işte bu hem de romanın bu şekilde özetlenmesi insanlık namına bir cinayet yafu.
30 yaşına varmış hala getir götür işlerine bakan amatör rock vokali Theo hayatta ne yanlış yaptım da buralara düştüm gibi herkesin ara ara dillendirdiği bir serzeniş krizine girmiştir. Uzatmalı sevgilisi hamiledir. Çocuğunu kaybeder ve hastane de Theo'yu terkeder, evinden kovar. Anasının evine taşınan Theo annesini kanserden kaybeder ve o süreci birlikte götürürler. Tam bir kaybedendir yani Theo. Diğer yandan da müteveffa dayısının günlüğünü bulur. Orada Victoria çağı teknolojisine yakın bir dönemin peri dünyasından bahsedilir. İnanmaz tabi. Ancak peri dünyasındaki asillerden biri Remover ismindeki her işi yaparım abici bir büyücüyü tutarak bunun arkasından insan bedenlerini ele geçirebilen bir canavar yollar. Amaçları sağ ele geçirmektir. Gel gör ki rakip evlerden biri de bunu kurtarmak için Peter Pan'ın Tinkerbell'ine benzeyen sivridilli Applecore'u peşine yollar. Son anda irrha denen bu yaratığın pençesinden kurtulup kendini periler diyarında bulur Teo. Bu dünya bizim dünyamzın çarpık bir görünütüsüdür. Teknoloji Victoria çağından biraz ileridir artık. Asiller flower denen bir sınıfı oluşturur. Fi tarihinde bu alemin kralı ve kraliçesi devlere karşı yapılan savaşta ölmüştür (aslında değil) Bu çiçek evler perilerin yöneticisi olarak şehri büyütmüşler, büyütmüşler, ormanları kesmişler, kendilerini insana benzetebilmek için kanatlarını dahi yoketmişler. Diğer periler ise boy boy ogre'dan gobline uçandan yüzene çeşit çeşittir. Bu hızlı büyümeyi karşılayabilmek için bizzatihi perilerin sihir gücünün emildiği enerji fabrikaları bile vardır. Kısacası toplum rahatsızdır ve insanları yokedelim diyen bir flower fraksiyonu gittikçe güç kazanmaktadır. Neyse Applecore, Theo'yu Tansy ismindeki bir bilimadamına (aslında bu dünyada sihir bilim olarak görünmektedir) götürür. Kırsaldan şehire güçlü ailelerden birine götürülmek istenirken refakatçisi öldürülür, nihayetinde Daffodil evinde kendini bulur. Onların himayesindeki Cumber Sedge, Applecore'dan sonraki en iyi arkadaşı olur Teo'nun. Toplumsal yapıyı biraz daha iyi kavrar bu arada. Fakat diğer fraksiyon en büyük yasaklardan birini çiğneyerek şehre bir ejderha salar ve tüm karşıt ailelerin reislerinin toplandığı Daffodil evindeki toplantıyı ateş topuna çevirir. İşte bu fraksiyonun en önemli ailelerinden Applethorn'ların asi kızı Popy ile Theo öncesinde birbirine ısınır yakınlaşır sevgilimi olacaklar ne! Theo Cumber ile birlikte kaçarken ki bu Tansy denen yanardönerin de ihanetine uğramıştır, goblinlerin yıkık köprü üzerindeki kampına sığınır. Farklı ırklardan tüm eziklerin toplaştığı bu kampın ruhani lideri Button, bilmiyorum ama herkes senin peşindeyse benim işime yarayacaksın zaar der himayesine alır. Lord Helleborn'un darbesine karşı bir devrim planlanmaktadır aslında. Fakat Applecore Helleborn tarafından esir alınmıştır. Theo ile Cumber Remover'ın kaldığı yere gider yardım için ve aslında ismi cismi karanlıklar içindeki bu adamın dayısı olduğu ortaya çıkar. Aslında ilk flower iç savaşında yenilip kökleri kazınan bir ailenin sağ kalmış tek çocuğudur Theo. O da peri soyundandır pehpehpeh. Bu adam dünyaya gelip kendi kızkardeşinin bebeği ile yer değiştirmiştir çocukları. insan bebek ise periler dünyasında yıllar sonra bile hala çocuk yaştadır. Ufak perileri çiğ çiğ yiyen bu çocukcağız iyice sapıklaşmıştır. Helleborn tarafından iki dünya arasında bağlantı kurarak insanları ortaçağa geri gönderecek bir atraksiyona tabi tutacak ayin için bu tabir-i caizse ikiz kardeşe ihtiyacı vardır. Fakat Helleborn'un taifası Remover'ın evini basar ve onu öldürür. Theo ise canlı canlı teslim alınmıştır. O esnada şehirde de büyük bir isyan başlamıştır. Hatta goblin savaşçılar ejderleri bile avlar. Fakat Theo şehrin katedral denen ağaçlarla çevrili göl ortasındaki adaya götürülür. Ayin tam tamamlanacakken kendini suya atar. Çünkü daha önceden su perilerinin nehrine izinsiz girdiği için anlaşma yapılarak serbest bırakılmıştır. Ya külçe külçe altın getirecektir ya da suyun dibinde sonsuza kadar onlarla kalacaktır. Ki periler dünyasında anlaşma ve müzakere ve mübadele kutsaldır. Oranın su perisi bunu alırken, Theo'nun peşindeki yaratık da ona en çok benzeyen bu veledi tam ayin tamamlanacakken alır Theo yerine ve Remover'a daha doğrusu onun alevler içindeki evinin yıkıntılarına geri döner. La finita! Sonra da Applethorn, Helleborn ve taifesi diğer muhalif çiçek soylularla çatışır ölür felan. Applecore Cumber ile Theo Poppy ile çift olur. Ortak yemeğe çıkarlar felan. Theo bu dünya da kalmaya karar verir ki zaten dönüş hakkı da kalmamıştır zaten. Çünkü bir kişinin ancak bir kez gidiş geliş hakkı vardır ve bir yolculuk bile periler dünyasının tümünü etkileyen bir enerji açığı oluşturur. Button ise kendi ırkdaşları tarafından idam edilir ve yenir. Ziyan olmasın diye bunlar birbirlerini yiyorlar yafu.  Çünkü Goblinleri şehre bağlayan anlaşmayı simgeleyen çubuğu canlı yayında (orada da TV ya da TVmsi bir şey var) kırmıştır. Bozulan sözle Goblinler ayaklanmıştır ama sonuçta bir söz çiğnenmiştir. Tabi bu Button'un bilmediği bir şey değildir. Şimdi konuyu böyle anlatınca sönük kaldı gibi hikaye. Ancak bu sözler arasında farkına varmadığınız incelikler, alaycı diyaloglar, toplumsal eleştiriler (çarpık büyüme ve doğanın yokedilmesi, bir şey hatırlatıyor mu size? Taksim desem İstanbul desem) ve espriler gerçekten keyifli bir okuma sunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder