23 Eylül 2011 Cuma

Olimpos / Unirock 2011

Olimpos tatilinden döndüm. Tam da istediğim gibi dinlenme ağırlıklı tatilimi bir vadi  ve nehir (bugün çay) etrafında kurulmuş antik kente giden yolun etrafında dizili pansiyonların birinde yaptım. Yazın ve bayramlarda hıncahınç dolu olmasına rağmen bu ayda sakinliği ile dikkat çeken bu tatil yöresinde tercih ettiğim pansiyon Şaban oldu. Kısmen plaja yakınlığı , sakin ama tenha olmayan atmosferi tam da hedeflediğim şeylerdi. Düzinelerce pansiyon arasında seçim yaparken denize yakın olanlarını seçmek önemli bir faktör. Aslında bugüne kadar ağaçevler imajının yarattığı olumsuz önyargılar sebebiyle gitmediğime hayıflandım. Zira oraya göre lüks sayılabilecek bungalowum köhne de olsa tuvalet/banyo içeriyor ve takılı klima ile püfür püfür serinleme imkanı sunuyoru. Zira yatmak dışında niye bu kulübeye giresiniz ki. Köşk dedikleri çardak üç köşesinde oturma minderleri, yerden yüksekliği sebebiyle temizliği ve ortada sehpası ile mis gibi bir keyif ortamı sunuyordu. Yemeğini ye, içkini çayını yudumla, uyu, amuda dikil, ne istiyorsan yap, ama ayakkabıyla girme. Sırtlanıp İstanbul'a getirmeyi bile düşündüm. Yerleşimin ağaçtan pansiyonlar dışında yasak olduğu bu vadideki yol, doğa ile müthiş uyum içindeki (çok daha doğru tabirle doğanın yendiği) antik kente bağlanıyor. İçinde sazlıkların, berrak derenin, kazların olduğu bu rüya gibi kalıntıların ardından hem kumun hem taşın (ki üzerine gayet rahat havlu serip uzanmaya elverişli, hiç rahatsızlık vermiyor) yoğun olduğu ilginç ama keyifli plaja sadece antik kalıntıların ardından ulaşabiliyorsunuz. Tabi bu kente yani plaja girmek paralı, müzekartı olan benim gibi kişilere beleş. Olimpos bu kadar maalesef, kısıtlı bir ortam. Ama Kekova koylarında yüzebileceğiniz, Kaleköy'deki enteresan köyü ve kalesini , antik Myra kentinin kaya mezarlığı ve antik tiyatrosunu gezebileceğiniz günübirlik tekne turuna katılabilir (sadece 50TL) hatta bu turu  4 geceye uzatabilirsiniz. Yakınlardaki bir dağda taşlar arasında antik dönemden beri sönmeden yanan alevleri görmeniz ise biraz meşakkatli olabilir. Turunuz sizi köylünün su kaynağına el koyup HES'leri palazlandıran hükümetimizin özel şahıslara işlettirdiği bu tesise araçla götürüyor. Ardından ise uzunluğu 1 km'yi geçen yer yer yüksek basamaklı yokuş yukarı zor bir parkuru tırmanmak sizin bacak kuvvetinize kalmış. Astımı tutup geriye dönenlerin olduğuna tanığım. Sonuçta evet, kayaların arasından ateş çıkıyor, eee deyip gerisin geri ceylan gibi sekmeye de başlayabilirsiniz, yanınızda eşiniz sevgiliniz varsa büyük ihtimal ateşin başına çömüp birbirinizin koynunda seyre de dalabilirsiniz. Alevlerin , pansiyondaki kamp ateşinde de rastgeldiğim bu büyülü çekiciliğine neyseki biz bekarların bağışıklığı var. Yaz dolasıyla pek faal olmayan  bir rafting, bir yamaç paraşütü, bir arazi taşıtı gibi değişik atraksiyonlara da programlar olduğunu gördüm. Olimpos değil de Kaş ya da Kemer gibi yakın muhitlere götürüyorlar galiba. Böyle.





Unirock üzerine de bir şeyler yazmazsam çatlayacağım. Tamam, organizasyon hakkında yapılan eleştirilerin hemen hepsi doğru. Hatta, amatörlüklerini saklamaya çalışmalarına rağmen egoları altında ezilmeden tut, iptal edilecek grupları son günlere kadar açıklamamakla kötü niyet sergilemelerini de vurgulayabiliriz. Yani, sponsor bulamadık arkadaş gruplar iptal olacak deyip bilet almaya teşvik etseniz , sorunlarınızı kamuoyu ile paylaşsanız ölür müydünüz? Grupları da oyalayarak ülkemizde daha sonra konser yapma olasılıklarını baltalamaya ne hakkınız var? Dünyanın en manyak grubu, Mayhem geliyor, bari bunun üzerinden reklam yapsaydınız, at kardeşim kapitalizm bu, halkların kardeşliği Orphaned Land üzerinden kurulacak diye bröşür felan bas, tanıt kendini yahu. Onu da geçtim niye 2 gün yapmıyorsun? Kısaca bir kere aksilik çıkınca tutunacak tarafı kalmamış. Ee, seyirciye ne demeli? Tamam, İstanbul dışındaki adamı anlarım da, neyi protesto ediyorsun? Mayhem ve Vader için 50 TL fazla mı, Allah aşkına? Bir de yerli gruplara akıl almadık laflarla saldıran bilinçsiz bir kesim hortladı. N'oldu? Elbirliği ile yerli grupların da performanslarını sergileyebileceği önemli bir sahnenin sonunu hazırlamış olduk. Neyse, ilk dinlediğim gruba pek konsantre olduğumu söyleyemeyeceğim, iyi gibi geldi kulağıma, galiba isimleri Undermost idi. Sahaf fuarından (rulezzz) kitap yüklenip gelen bir tip olarak kitapları karıştırıyordum kenarda. Mayhem'e kadar yerimden kalkmadım aslında. Ortam o kadar karanlık ve ıssız bir hale geldi ki, biri şuracıkta beni bıçaklasa ertesi sabah çöpçüler bulur cesedimi düşüncesi aklımdan geçmedi değil. Ortam o kadar ıssızdı ki.. - Ne kadar Jay?
Vahşi batı kasabalarındaki çalıları burada da uçuşurken görebiliyordum. Bu geyik sürer gider. Issızlığın ortasına bizi garkedenlere selam olsun o zaman. Sonrada özellikle gruuvi metal'e selam çaktıkları Kırmızılı albümleri bir dönem oldukça ses getiren Ascreaus sahne aldı. Sahneyi silip süpüren bu grubun albümünü dinlemeyerek hala haksızlık ediyorum ya yazıklar olsun bana. Ardından Vader sahneyi bir salladı pir salladı, beynimizi sevdi. İyi bir şey değil mi bu? Zira brütal death pek sevdiğim bür tür değil ama konser sonrası böyle makineli tüfek top sesi felan dinleyesim geldi. Ondan sonrada yükümü sırtlayıp sahneye yakınlaştım. Mayhem'i de açıkca konuşmak gerekirse Mayhem olduğu için görmek istedim, müziklerine öyle tav olmuyorum. Performans , özellikle görsel anlamda sanki beklentileri karşılamadı gibi, kötü de değil de ne bileyim, zayıf? Deneysel şarkılarını çalarken de seyrcinin biz kısmı da bariz uyudu, sıktı biraz yani. Madem favori grupların yoktu da ne işin vardı diye sorabilirsiniz. Veda etmek için, bu güne kadar keyifli bir çok etkinlik sunan ve hem organizatörü hem de seyircisi tarafından tekedilen yetim, boynu bükük, öksüz Unirock'a karşı bir tür vefa borcum vardı, onun için ordaydım. Metal camiasının dış kapı mandalı  bile olmamama rağmen bu acıklı tablo karşısında hissettiğim üzüntü ile birlikte daha ne yapcam, eve gittim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder