29 Aralık 2022 Perşembe

Metis Defterleri - Demokrasi Ne Alemde?

 

Otoriter partilerin kendini demokrat ilan ettiği, faşist geçmişe sahip partilerin rakiplerini faşistlikle suçladığı içinde yaşamadığımız farazi bir ülkede bu kavramların içeriğinin nasıl boşaltıldığını biliyoruz. Çoğunluğun da ya umurunda olmadığı ya da bu 1984 beyin yıkama kampanyasının destekçisi olduğu bu ortamda demokrasi gibi evrensel kavramlar için mücadele etmenin ne manası var ki? Zaten bir kere 80'lere dönersek muhafazakar Reagen ABD'yi SSCB'ye karşı demokrasinin lideri ilan etmemiş miydi? Netflix'de izlediğim 2. Dünya Savaşı belgeselinde de ABD  müttefiki SSCB ile birlikte özgür dünya savaşımının öncülüğünü yürüttüğünün propagandasını yapıyordu. Bu derlemede yer alan makalelerden birinde de 1850'lerde dahi devrimci liderlerden Blanqui'nin demokrasi kavramının ne kadar elastikleştiğinden yakındığını öğreniyoruz. Zira imparatorluk yanlıları ve monarşistler bile demokrasi terimini benimsemişler. Komik olan  otoriter demokratlar bile eksik olmamış zamanın Fransa'sında. Bu noktada "demokrasi ta doğduğu günden beri temsizdi" denilebilir. Soru şu  demokrasinin hala bir anlamı var mı?

26 Aralık 2022 Pazartesi

Sons of Kemet - Black to the Future (2021)

 

Her ne kadar patlama yaptıkları bir önceki albüme sığışamamış parçalar ile yapılmış havasını verse de, her ne kadar o bahsi geçen kaydın kalitesini bir kez daha yakalamaları mümkün görünmese de, yine de çok iyi bir albümle karşı karşıyayız. Yükselişe geçen Afrika nağmeli, funkyli , siyasası da eksik olmayan hareketli ve enerjik biraz da spiritüel caz dalgasının en önde gelen gruplarından Sons of Kermet bu son albümüyle de dinlemekten bıkmayacağınız bir performans sergiliyor. Son parçalar belirgin bir şekilde etkileyici. Didaktik söylemler de bir o kadar gereklilik sorgulatmakta.

8,0-/10

24 Aralık 2022 Cumartesi

Borknagar - Epic (2004)

 

Folklor esintili epik atmosferi 70'ler progresif geleneğinin rastgelelik ilkesiyle dinleyiciye ileten ilginç bir albüm. Dolayısıyla dinlerken bir sonraki adımın nasıl olabileceğini, bir dakika sonra neler duyabileceğinizi bir kaç istisna dışında (en düz parçası belki  The Weight of Wind misal) pek de kestiremiyorsunuz. O yüzden parça pörçük pek çok güzel anılar da biriktirebilirsiniz. Synthler ve folklorik çalgıların entegrasyonu  gibi. Ama tümden bir değerlendirme yapmak gerekirse , o kadar da dinlememe rağmen, içine bir türlü giremediğim eklektikliği karmaşaya sürüklenmiş bir çalışma oldu. Son iki şarkıyı tamamıyla es geçip kaydın süresini kısmak albümün direkt bir adım yukarı taşıyabilirmiş.

6,75/10

21 Aralık 2022 Çarşamba

Kvelertak - Kvelertak (2010)

 

Tahminimden daha az hoşlanmamın sebebi vokale ısınamam oldu. Yoksa müzik riffler atak ve tataklar hepsi çok şukela tatlu. Ne kadar orijinal olduğunu bilmem, öncesinde , elbette birebir değil, Finntrol'un da eğlencesine tanık olmuştuk. Altyapı hayli dahası roll olsa da bahsettikleri gibi çok da soft bir şeyle karşı karşıya değiliz. Hala ekstrem metal kulvarındayız çok şükür. Kafa yorunca şimdi vokalin boğaz gıcıklayan tınısı ve hardkor söyleme tekniği, adam döver gibi bağırma diyebiliriz bu tekniğe, genel olarak hoşlandığım şeylere denk düşmüyor. Böyle çok ufak şeyler var. Parçaların birbirinin içine giriyor olması, prodüksiyon yine başkaları çok sevse de bana hitap etmemesi gibi. Eğlenceli enercayzır pata küte şeylere ve bunların iyisine her zaman rastlamak mümkün değil. Keyfini çıkarmak lazım.

7,75-/10

18 Aralık 2022 Pazar

Shame - Drunk Tank Pink (2021)

 

Geçen senenin ses getiren rock albümlerinden, besinini post punk'tan alıyor. Ritmik tarafıyla aheste dans figürlerini de tetiklemekte. Orijinal mi, değil. Hatta dinledikçe kolayca alışıyorsunuz, eskimeye yüz tutuyor kısa sürede. Yine de taze bir esinti olarak bugünlerde farkına varmadığımız bir ihtiyacı gideriyor. Eğlenceli bir yanı da var. 

Gizli bombe: Snow Day.

7,25/10

Pierre Loti - Hayal Kadınlar

 

Pierre Loti Türk dostu olarak ülkemizde pek sevilse de aynı zamanda Tahiti sevdalısı (ki  Pierre Loti ismi Louis Marie Julien Viaud'un kullandığı bir maslahtır ve Loti'yi Tahiti dilinden almıştır) ve de  Bask aşığı. Çok ülke gezmiş, maceracı bir kişilik. Ve bulunduğu her yerde oralarda konusu geçen romanlar yazmış. Vietnam, Fransa, Çin, Tahiti ve tabiki Osmanlı toprakları. Türkleri kendi kültürlerinde değerli görmüş ve müslüman Türkleri batının değerlerine karşı savunmasıyla o zamanın sömürgeci mantığından ayrılmış bir şahsiyet.  Her ne kadar yayınevi bu romanı için yazarın en sevilen eseri gibi iddialı bir sav öne sürse de akla ilkin İzlanda Balıkçısı ve Aziyade gelmelidir. Yazarımız çok da yaratıcı değildir zira bütün eserleri aslında yaşadığı ve gözlediği olaylar ve kişiler üzerine inşa edilmiştir, yarı otobiyografiktir bir bakıma. Osmanlı toplumunda haremlere tıkılakalmış asilzade kadınların çilelerine odaklanan bu romanın da ilginç bir çıkış noktası var. Önce konuyu aktaralım. Bir Fransız yazar var, eskiden İstanbul'da bir Çerkez kızı ile gönül ilişkisi yaşamış. Tekrar görev icabı İstanbul'a döner ve daha önce yazıştığı Türk okuyucusu kadın ve onun yine genç arkadaşları ile kaçamak buluşmalar ve mektuplaşmalarla bu hapis hayatını tartışmaya başlar. Kadınlar bu hayatlarını dünya kanuoyuna tanıtacak bir roman yazmasını teşvik ederler. Bir yandan da yazar müslüman kültüre saygıyı ihmal etmez, hatta tatlısu frenkleri diye bazı kesimleri eleştirir. Yine de gönlü kadınların ancak çarşaflar içinde dünya ve sosyal hayat ile bağlantılarının kalmamasının taraftarı da değildir. Gönlü bu kadına kaysa da sadece bir kere peçesinin ardından yüzünü görebilme şansı dışında ileriye gidecek bir şey olmaz, olamaz. Görevi sonlanıp ülkesine döndükten sonra da hikayenin trajik bir şekilde sonlanacağı aşikardır artık. İşin ilginç noktası gerçekten de bu romanı yazmadan önce bazı Türk kadınları ile irtibatı olmuştur ve asıl yazıştığı kadının ise Türk taklidi yaparak bu romanı yazması için arkadaşları adına onu teşvik eden bir Fransız olmasıdır. Yani yazarımız bir oyuna gelmiştir yada böyle bir oyunun heyecanına kapılarak gözlerini kapamıştır. 

15 Aralık 2022 Perşembe

Adele - Greatest Hits (2012, Bootleg)

Ciddiye almayarak sadece eğlencesine baktığım pop türünde arada bir sanatkarane bir şeyler ortaya çıkıyor. Adele büyük, çok büyük bir isim. Bizim buraların kamuoyu bilmeyebilir ama memleketinde özel hayatıyla da kilo vermesi, boşanması gibi detaylarla hayli konuşuluyor. Daha önemlisi ise kişiliği karakteriyle de örnek bir sanatçı kimliği çiziyor. Güçlü ve duygusal tınıdaki özel sesi ile seslendirdiği şarkılarla güzel bir derleme olduğu aşikar. Dumtıslı kulüp şarkı kolaycılığına düşmeyen keyifli besteler hakkında fazla söz sarf etmek de gereksiz. Son dönem işlerinin olmaması tabi bir eksiklik. Bootleg yani izinsiz bir kayıt olmasına rağmen gayet de kaliteli bir dinleti. Yalnız zaten etkileyici bir tınıya sahipken ses oyunlarıyla arabesk duyguları depreştirmenin bir yararı da yok. Bu noktada eleştirilere katılmamak mümkün değildir.

8,0/10

 

13 Aralık 2022 Salı

RETRO: Sertab Erener - Turuncu (2001)

 

Birazı kulüp pop birazı yaz mevsimi kolay dinlenirliği, arada gidip gelen, kulağımızda hoşça yankılanan ama çok da yer edemeyen, hafif hafif yerimizde sallandırmasını da bilen ortanın üstü bir kayıt. Bu albüm arkasından bir ara ve eurovizyondaki büyük başarı. Evrim geçirip abd ve avrupayı sallayacakken nihayetinde sanat müziği ile geri adım yurda dönüş.

6,75/10

12 Aralık 2022 Pazartesi

Tom Gauld - Golyat

 

Kitabın baskısına diyecek bir şey yok. Davud ile Golyat arasındaki hikayenin Golyat açısından ters yüz edilerek farklı bir anlatımı ile karşılanmaktayız. Biliyorsunuz, Golyat yahut bizim dini kaynaklarımızda Calut dev gibi bir Filist savaşçısıdır. Bir savaşta meydan okumasına genç Davud sapanıyla karşılık verir. Rabbin adıyla savurduğu taş Golyat'ın alnında çatlar ve İsrailliler savaştangalip ayrılır. Bu grafik eserde ise Golyat idari işlerle ilgilenen bir yazıcıdır. Boyuna bosuna heybetine istinaden her gün kamp dışına çıkartılır ve hiç istemediği halde İsraillilere meydan okur. Komutanları öyle ister çünkü. Bir gün, iki gün böyle devam eder. Birden kim gittiye gider ve alnında taşla devrilir , kalkanını taşıyan genç çocuğuk da ihanet etmekte geri durmaz. Çizgiler minimal ve sade, renk sarı ağırlıklı, sayfa sayısı gereğinden uzun ve karelerde çok tekrar var. Konu ise yapıya uygun şekilde karamsar.

9 Aralık 2022 Cuma

Metin Alatlı - Sentetik Oyun Havaları (1975)

 

Yeşilçamın komedi filmlerinden çıkmışcasına kulakta patlayan manik bir hızla yerel melodilerin potporileştirildiği moog orguyla yapılan funky denemeler. Şarkıların asıllarını bilmeyen ve tahmin edemeyen ecnebilerin saykedelik Anadolu pop yükselişi içinde idrak edemeyeceği, huysuz yerli eşrafın ise gayriciddi bulup dudak bürülteceği, eğlencesinden hiç bir şeyi kaybetmeyen  parti başlatıcı bir start atışı. Dalgana bak, oyna beybi, hayat kıssa , hisse ise yok.

8,50+/10

5 Aralık 2022 Pazartesi

Karl W. Luckert - Göbeklitepe: Avcılıktan Evcilleştirme, Savaş ve Uygarlığa Dek Taşçağında Kültür ve Din Üzerine Gözlemler

 

Kendine özgü terimlerle ve ağdalı bir dille yazar Göbeklitepe vesilesi üzerinden antropolojik bir deneme içerisinde uygarlığa dair gayet çarpıcı tezlerini paylaşıyor. Yıldızlara, uzaylılara ve kurguya sırtını yaslayan bilimsellikten uzak savlar yerine yıllarca çalıştığı disiplinlerden gücünü alan iddialı fikirlerini okumak hem canlandırıcı hem de sarsıcı. İlk önce avcılık çağına gidiyoruz, avları peşinde öldürme , parçalama ve yeme üzerine gelişen suçluluklarını hayvanları totem seviyesine yükselterek onlara kurbanlar sunan ve gençleri gizli avcı kült gruplarında inisiye eden erkeklerden oluşan avcı gruplarına. Büyük ihtimal bu grupların toplanma yerleri diyor Göbeklitepe için yazar. Pek çok benzer tepenin ve olası yerleşme yerlerinin keşfi bu saptamayı değiştirir mi bilinmez ama avın azalması ile ilkin hayvanların evcilleştirildiği ve bazı avcıların çobanlığa döndüğü bir dönem ve arkasından da artık kadınların işlerini yapmaya başlayan erkeklerin statü düşüklüğüyle başabaş giden tarımsal yaşam gelişir. Azalan avcılar ise artık yağmacılığa başlamıştır ve bu kaotik süreçte  bu toplulukların başına geçmeye başlarlar. Sadece evcilleştirilen hayvanlar değil diğer insanlar da düşünsel açıdan artık kolayca kurban edilebilen av hayvanlarına indirgenmişti.

Totem avcı cemiyetleri savaşçı gruplarına dönüştüğü zaman, avcı cemiyetlerinin şaman liderleri de komutanlara dönüştü. Bu komutanlar savaştığı zaman savaşçılarını, açık alanlarda beraber hayvan avladıkları avcılarmış gibi takdir ederlerdi. Ancak zaman içinde aynı komutanlar savaş planları yaparken adamlarını kendilerine ait, istedikleri gibi kullanabilecekleri, katledilmeye mahkum yırtıcı sürüleri olarak görmeye başlamışlardır. Kadim totemlerin avcı insanlar üzerindeki üstünlüğünün yerini av seferlerinin ötesine geçip bir savaş beyi haline gelen şaman komutan alır. 

Uygarlık -veya burada kullandığımız adıyla uhiper-evcilleştirme" - başlangıçta insanoğlunu kontrol altına almak anlamına geliyordu. Başlangıcını tahmin edebildiğimiz kadarıyla uygarlık bu gezegene ne huzurlu bir tasarım ne zeki ekonomistler tarafından hazırlanmış organizasyon planlan ne de en becerikli evcilleştiricilerin tavsiyeleri sonunda gelmiştir. İlkel çağlarda uygar grupların savaşçı çeteleri -yani kendilerine boyun eğenleri av hayvanları olarak tanımlayan, işlevini yitirmiş ilkel avcıların saplantıları doğrultusunda hareket eden avcılar- tarafından çevrelerinin sarılması ihtimali daha yüksekti. Ve tabii ki bu savaşçı gruplarının komutanları, başvurdukları temel numaralardan bazılarını saldırdıkları çobanların kendilerinden ödünç aldı. İnsanların çevresinin sarılmasını, hayvanların avlarının çevresini sarma şeklinden ayırt etmezlerdi, çünkü avcılar açısından böyle insanlar av hayvanlarından pek farklı değildi. 

Hiper-evcilleştirme değer skalası temelinde ele alınınca, yeryüzünün hayvanları arasında evcilleştirmeye en uygun olanların, kendilerini evcilleştiriciler ve bitki ile hayvan sahipleri olarak baştan yaratan insanlar olduğu anlaşıldı. Savaşçılar tarafından boyunduruk altına alındıkları zaman, dil yoluyla iletişim kurma becerileri, değeri kuşkulu bir nimet haline geldi. Yerleşik hayata geçmiş insanlar tutsak edilince, dil becerileri köleleştirilmeleri için ilave bir pranga oluşturdu. İnsanlar ya tehditlerle boyunduruk altına alınabilir, ya da kapalı alanlara girmeleri için bir miktar yalan, pohpohlama ve şiirle kandırılabilirdi. İkna edilmeleri, köle yapılıp evcilleştirilmeleri bir sürü keçisiyle uğraşmaktan daha kolaydı.

- Keçilerle sığırların tersine, insanımsılar kendi ağıllarını ve ahırlarını inşa ederlerdi. Yaratıcı enerjileri ve alın terleri kille birleştiği ve sazdan duvarları kapladıkları çamurun üzerinde el izleri bıraktı.klan anda konutlarıyla aralarında mistik bir bağ oluşurdu. Bulundukları yere duygusal olarak kök salarlardı. Hiper-evcilleştiriciler aşırı derecede tedbirsiz davranmazsa evcilleştirici insanımsılar oldukları yerlerde kalır, hatta muhafızlara (çobanlara) bile gerek duymazlardı. Ama tarihteki tüm hiper-evcilleştiriciler bu olasılığı görebilecek kadar akıllı değildi. Akılcı duyarhlığa sahip olmayanlar halklarını kaleler ve hapishaneler inşa etmeye zorladılar. - Hiper-evcilleştiriciler nasıl insanlardı ve günümüzde kimler? Tarihi kayıtlardan gördüğümüz kadarıyla savaş beyi, kral, imparator ve diktatördüler -hepsi avcı zihniyetlerinin etkisi altında hareket ederdi ve öldürme eğilimine sahipti. Genleri hepimize geçmiştir, ama bazılarımızda daha güçlüdür. Soylu bir tutuma ve büyük övgü alan "liderlik becerilerine" sahiptirler. Birçoğu mizaç ve tavır açısından hırslı avcılar olmaya devam ederler. Daha demokratik şartlar altında bazıları hükümetlerin, parlamentoların veya endüstriyel şirketlerin başında yer alır. Bazıları da yeni teknolojik imkanlar ve stratejiler yoluyla "avcılık" yapmaya devam eder. Sibernetik teknolojiler sayesinde kurbanlarını ağlar ve devreler yoluyla köşeye kıstırırlar. Uçamayan iki ayaklı canhlann artık kenevirden ağlarla yakalanmasına gerek yoktur; çünkü bu işlevi sibernetik "sanal ağlar" yerine getirir. Ama bu ağlar tabii ki zamanla ağlan yaratanları da köşeye kıstıracaktır.  

 

4 Aralık 2022 Pazar

Bäsk - Bäsk (1999)

 

Hoş, pozitif bir albüm, İsveç yörelerinden gelen. Oralardan genelde sert şeyler gelir. Metal gelir, viking gelir. Bu sefer ortodoksi ekseninde otantik folk şarkıları ile gelmişler. Kayıt biraz bölük pörçük ve darmadağın. Yine de güzel bir ambiyansı var, uyuşukluk anlamında dinlendirici demek istemiyorum, tersine yerel dans ezgileri de seslendirilmekte. Bu aydınlık ve kolay dinlenir tarafıyla eşim oldukça hoşlandı. Bana da fazla bir seçenek kalmıyor o zaman. O ne derse o.

7,0-/10

2 Aralık 2022 Cuma

Blut aus Nord - The Mystical Beast of Rebellion (2001)

 

Dua Lipa'dan BaN'a... Hayat bize neler sunuyor, değil mi? Neyse bu albüm grubun ilk dönemi ile ikincisi arasında iki tarafın da izlerini taşıyan bir geçiş albümü. Kendini bolca tekrarlayan rifler ile Darkthrone ve Burzum'dan bildiğimiz, grubun ilk çıkış albümünde de destanlar yazdığı eski usul black metal amma uyumsuz terbiyesiz jilet akorlar ve mağara boşluğundan gelen hırıltılar ürkünç ve nihilizm çukurlarının dibinden yankılanan bir sound. Bu kombinasyonun çok da iyi gitmediğini söylemeliyim ki grubun en az dinlenen, dinlenebilen ve en bi düşük puanlar alabildiği eserlerden biri belki de en önde gideni değil geride kalanı. Hak vermemek elde değil. Lakin yine de bir şeytan tüyü var. Durup durup tekrar dinledim kendisini her nedense.

7,0-/10

1 Aralık 2022 Perşembe

Dua Lipa - Dua Lipa (2017)

 Yeni dönemin ve yeni nesilin pop yıldızlarından Dua 'nın kökenini, geçmişini, isminin bildiğimiz anlamda dua olduğunu herhalde biliyorsunuzdur. Albümünü dinlerken aklıma gelen Katy Perry'den bir eksiği yok, ünlü olmak onun da hakkı. Elektronik altyapılı olsa da beklediğimden daha orta tempolu ve yanık yakırılı şarkılarla dolu albüm, gerçekten de ve hakikaten de dolu dolu. 12 şarkı var ama dinlediğim complete yani tastamam edisyon 17 parça içermekte. Dua Lipa'ya doydum anlayacağınız. Dolayısıyla parçaların hepsi bir değil, bayağısı orta şeker. Tatlu olanlar ise hareketliler, epelektronikler, kısacası kafa çalıştırmayacak, efkarlandırmayacak eğlenceli olanlar. Hotter Than Hell, Be the One Ultra, Blow Your Mind, New Rules, Dreams, New Love gibi. Dijital modern prodüksiyonlarda aşk şarkılarından ise bir şey anlayamıyorum. Sunilikleri, dj istilasından sonra standart hale gelen elektropop soundu kalbime geçmiyor ama ben zaten aşkımı ve mutluluğumu bulmuşum. Gençler dinlesin o zaman.

6,75+/10

28 Kasım 2022 Pazartesi

Asia Minor - Crossing the Line (1979)

 

Fransa'daki Türk göçmenlerin öncülüğünde kurulan progresif grubun bu çıkış albümü, grubun bizzatihi kendisi gibi sonradan sonradan beğenileri toplamış, saygı hürmet görmüş. Ufak ufak bizim buraların havasını da nakletse de ana güzergah büyük grupların izini takip ediyor. Senfonik ve cazımtrak performans ile Camel, erken dönem Genesis gibi gruplara benzetilmektedir. Bendeniz pek prog dünyasına girmediğim için ne diyorlarsa doğrudur. Flütler, ritim gitar, synth, melodik ezgiler, bol bol solo ile akılda kalıcılıktan ziyade kaydın arka fon müziğine meyletmesi, bu bir; bir de vokaller, bu da iki. Bir türlü tam anlamıyla ısınamamamın sebepleri.  

6,75+/10

27 Kasım 2022 Pazar

RETRO: Sertab Erener - Bu Yaz (2000, Single)

 

Çok bilmeyiz ama Sertab Erener gençlik yıllarından beri sağlık sorunları uğraşmış biri ve müzikal hayatının bu evresinde de hayata pozitif bakışı yansıtan bir tarza yönelmiş. Ayrıca Eurovizyon öncesinde dahi komşu Yunanistan'dan başlayarak ufak ufak dünyaya açılma projesini hayata sokmuştu. Bu tekli bu başlangıç adımlarının temsili oluyor bir bakıma. Zira Mando ile Aşk ki zamana yenik düştüğünü ve bugün irkiltici bir hale büründüğünü belirtmiştim ve Ricky Martin ile Private Emotions ki hoş, zararsız, tam da dönemini yansıtan slow bir parça, kendi piyasamıza sürülen bu ürünün içindeki örnekler. Yalnız, hep kendi penceremizden bakıyoruz ya, Private Emotions'un pek çok versiyonun olduğunu ve Sertab'lı sürümün sadece parantez olarak müzik tarihinde yerini bulabildiğini okumak üzücü. Teklide yer verilen Utanma bilindik ama güçlü olmaktan uzak bir şarkı iken Tek Başına'nın remiks versiyonu şarkının aslına sırtını yansımış.

6,50+/10

24 Kasım 2022 Perşembe

Eternal Champion - Ravening Iron (2020)

 Daha iyi olabilirmişlerdeyim çünkü Ghost'a da damgasını vuran melodik kadife sesin patır kütür epik heavy metal'e çok da yarışmadığını düşünüyorum. Böyle müziğin vokali Barbar Conan gibi adam gibi adam olmalı, böyle kaslı olmalı, parlamalı o kaslar, ayağını yere vurdummu yer gök inlemeli. Ve ilginçtir kimse bu mevzuya takılmıyor artık. 

7,75/10 

21 Kasım 2022 Pazartesi

Witcher 3 The Curse of Monkey Island Darq Milo and the Magpies Samorost 1 Tooth and Tail

 

Dizilere, filmlere konu meşhur Witcher 3 oyununun Wild Hunt sürümü 2 adet ek paket (DLC) içermekte. Eh nihayet oynadım, belki de bir ben bir sen bir de bebek kalmıştık. Ufak ufak sinire dokunan bir sürü şey içermesine rağmen misal gayriresmi modlar dışında first person bakışın olmaması, yükleme süresinin azcık fazla olması, savaş dinamiklerinin bir kaç yerde sapıtması, tüccarlarla münasebete illaki bir selamünaleyküm ile başlanması, ne kadar cilalansa da getir götürün ötesine geçemeyen bolca yan görevler yada kendini tekrar eden kaçakçı hazinesi keşifleri gibi minik minik şeyler, bağımlılık yapacak derecede oyuncuyu sarmalamasıyla özellikle Akdeniz ikliminde geçen vampire temalı Blood and Wine paketinin tatil özlemimizi pekiştirmesi unutulamaz, tüm olumsuz noktaları silip sürecek bir deneyim sunması oyunu pek çok listede yılın oyunu seçilmesini sağlamakla kalmamış gelmiş geçmiş en iyi RPG oyunu ilan edilerek şanı almış yürümüş. Hoş, en sonda artık o vampir reisi alt edemedim ama 180 saat yeter gayri, sıkmaya başlamıştı. Hayat kısa, tadına göz kırpılacak çok niğmet abla var.

Monkey Island  bilgisayar oyunlarının ilk icat edildiği dönemlerde start alan bir macera serisi ki bu aralar en yeni sürümü , Return to Monkey Island, takip edenlerin nazarında helecana sebep olmakta zira seri akılcı mizahıyla kült statüsü kazanmış durumdadır. 1997 tarihiyle serinin 3. yapıtı olan bu oyunu, Curse of Monkey Island,  öncekilerinin grafik açısından oynanılabilirliğinin düşük olacağını düşünerek seçmiş bulunmaktayım. İlk iki üç sahneyi kendi akıl yürütmenizle geçmenize güvenmeyin. Devamında internette rehberlerin takipçisi olacağınız kesin. Demem o ki bulmaca ve keşifler o kadar da kolay değil. Kontrollerde alışık olmadığınız bir mekanizma takip edeceksiniz. Yine de korsanlar arasında sevgilinizi kurtarma telaşasında hayata dair alaycı bakış açınızı koruyarak süper eğleneceğiniz, birbirine hakaret ederek düello yapan korsan reislerin bölümünü hiç bir şey aşamaz herhalde, bir oyun olaraktan takdirleri hak ediyor. Ha, ağır İngilizce gerektiriyor, o ayrı.

Darq çok da uzun bir süreye sahip olmayan gerilim temalı bağımsız bir yapım. Neden bu genç tepetaklak duruyorun cevabı oyunda gizli. Bu karakter uyuduğunda kendini bir köşkte, bir trende vessair kapalı kalarak uyanıyor. Karabasan gibi bir şey.  Odalar arasında yolunu bulup kurtulmaya çalışıyor. Onunla birlikte biz de değişik bulmacalar çözüyoruz. Ki zorluk derecesi gayet makul. Bitmeye yakın bir kaç sahneyi devam ettirmedim zira o noktada bulmacalar da sapıtmaya, yormaya başladı. O noktaya kadar gayet keyifliydi anlayacağınız. Kendine özgü yönlerinden biri de karakter duvara geldiğinde duvar üzerinde  ve hatta kapı yoksa tavana kadar yürüyerek farklı perspektiflere kapı açması gösterilebilir. Tabi oyuncu oyunu ters oynamıyor, ekran dönüyor ve o noktadan sonra bir önceki anda tavan olan taban, taban olan tavan oluyor. Ayaklar baş oluyor bir nevi. 

Milo and the Magpies elle çizilen resimlerden oluşan sahnelerin birbiri ardına yer aldığı yine kısa bir macera oyunu. Milo ismindeki kediyi saksağanlarla haşır neşir ederek evine ulaştırmaya çalışıyoruz. Yeğenimle oynadım, çoğu bulmacayı çözmeyi başardı valla. Sonra achievementleri elde edebilmek için tek başıma bir kez daha oynadım :) Bu tarz sanat sergileyen ve çocukları da cezbedebilecek oyunların artması dileğiyle.

Samorost 1 ismindeki bu küçük, 20 dakika sürmüş bitirmesi, ve bedava oyunu da yeğenle oynadık. 5 yaşındaki çocuk oynarken dedi ki: Dayı, bu oyun saçma değil mi? Dedim ki, bir bakıma bütün bilgisayar oyunları öyle ya da böyle saçma. Biraz daha oynadı ve dedi ki: Dayı, ama bu dünyadaki en saçma oyun. He dedim, ne tartışacağım el kadar çocukla. O yüzden güzel zaten, Bir de bedava.

Bu oyun bir RTS, Diş ve kuyruk diyebiliriz öztürkçemizde. Piksel bazlı ki bu kadar pikselini görmemiştim, gözlerim bozuldu. RTS oynayacak kadar zaman ve sabrım da yok ki oyunun güzel taraflarından biri ana senaryonun her bir görevini bitirmenin, başarmak veya yenilmek, 10 dakika kadar sürüyor olması. Beklediğimden de hızlı ve ben hızlı oynamayı sevmem. Sanatsal yönü ve hikayesi (gelinciklere karşı farelerin müttefikleriyle birlikte sosyalist devrim ya da yenilmeme (win değil yafu hatur hutur yenmemek) mücadelesi) çok iyi olsa da oynanırlığı, grafik kalitesi ve hızın yanısıra  birimleri toplu halde bayrak taşıyan bir lider vasıtasıyla yönlendirmeniz gibi sebeplerle, biraz düşük. Bir de daha 6. haritada takılıp kalmanın kızgınlığıyla yazıyorum. Bu bir kenarda dursun, döneceğim buna. 

Hotline Miami'ye ve Divine Divinity'ye daha fazla devam etmeden silme kararını almış bulunmaktayım. Yeni yüklediğim Fallout 76'ya da multiplayer oynamama ilkem doğrultusunda çok bulaşmayacağım. Karakter oluşturup birkaç saat yürüttüm ama o da bir dursun, bakalım.


20 Kasım 2022 Pazar

Sabahattin Ali - Bütün Şiirleri

 Bütün eserleri toplayan koleksiyon kitaplar yazarların uzun (veya görece kısa) hayatlarının her aşamasını okuyucunun gözüne seriyor ve çelişkilerin, gelişmelerin farkına varmasını sağlıyor. Tarihe kayıt düşme ve bunu saklamanın ötesinde elbette zayıf eserler doğası gereği bu seçmelerin dışarısında tutulamadığından okuma kalitesine eksi olarak yansıyor. Hayatını olduğu gibi yazıya dökebilen bir yazar olarak Sabahattin Ali de bundan azade değil. Müslüman hassasiyeti, inancında şüpheye düşüp en sonunda tepkisel bir red, bu üç farklı duruşu da şiirlerinde okuyabilmek mümkün, misal. Zira eserin sonunda yer verilen uzunca Osmanlı ve Divan etkisindeki şiirleri de her ne kadar bir muzipliğin eseri olsa da yalın ve duru Anadolu kültürü etkisindeki şiirlerden çok farklı. Benzer şekilde yazarın neden hapishane şiirlerinin bestelenip popüler konuma ulaştığını da daha anlaşılır kılıyor bu koleksiyon. Genelde melankolinin etkisiyle yazılmış şiirler kimi zaman kurgu eserlerinde olduğu gibi kendine acımanın, sızlanmanın çıkmaz koridorlarında kendini tüketir bir hale bürünürken , dağların ovaların uçsuz bucaksız serbestiyeti "benim meskenim dağlardır", dört duvar arasında yitip gitmişken şairin elinde mısralar evrensel bir güzelliğe devroluyor. 


Bir servi dedi ki bana:
“Rahat benim altımdadır.
Başını vurma dört yana,
Rahat benim altımdadır.
Çok koşup çok yorulmuşsun,
Yollarda yalnız kalmışsın,
Güvenip bana gelmişsin,
Rahat benim altımdadır.
Sana kökümde yer versem
Gölgemi üstüne gersem…
Hey rahat isteyen sersem!
Rahat benim altımdadır.
Serin serin uzanırsın,
Çiçeklerle bezenirsin,
Yat burada, kazanırsın,
Rahat benim altımdadır.
Yârin de gezer dolaşır,
Bir gün buraya ulaşır;
Hasretler burda buluşur,
Rahat benim altımdadır.”
***
Göklerde kartal gibiydim.
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.

Yâr olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.

Coşkundum pınarlar gibi,
Sarhoştum rüzgârlar gibi;
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim.

Ekmeğim bahtımdan katı,
Bahtım düşmanımdan kötü;
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum.

Kimseye soramadığım,
Doyunca saramadığım,
Görmesem duramadığım
Nazlı yârimden ayrıldım.
***
Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.

Ey gönül, acaip huyun,
Boğazından geçmez tayın,
Acır testindeki suyun;
Aklına nazlı yâr gelir.

Gözlerin uzağa bakar,
Kimden ne beklediğin var?
Yâr semtinden gelen rüzgâr
‘Seni unuttu!.. ‘ der gelir.

Bakmazsa senin yüzüne
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene
Hapiste yatan hor gelir.

Ayağında gezen itler,
Başının üstünden atlar;
Hapise düşen yiğitler
Yâri dışarda kor gelir.
***
Burda çiçekler açmıyor,
Kuşlar süzülüp uçmuyor,
Yıldızlar ışık saçmıyor,
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Avluda olta vururum;
Kâh düşünür, otururum,
Türlü hayaller görürüm;
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Gönülde eski sevdalar,
Gözümde dereler, bağlar,
Aynada hayalim ağlar,
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Dışarda mevsim baharmış,
Gezip dolaşanlar varmış,
Günler su gibi akarmış…
Geçmiyor günler, geçmiyor.

Yanımda yatan yabancı
Her sözü zehir gibi acı,
Bütün dertlerin en gücü;
Geçmiyor günler, geçmiyor.
***
Ey yâr, bu acı demlerde
Sen koru benim aklımı…
Karardım kaldım damlarda,
Aydınlat benim yolumu…

Nefesin esen rüzgârda,
Saçların savrulan karda,
Yerde, gökte, bulutlarda,
Ararım nazlı gülümü…

Karanlık göklerde aysın,
Kurak ovalarda çaysın,
Bir tek inandığım şeysin,
Uzattım sana elimi…

Düşmanlar gülüp sevinsin.
Dostlar arkasını dönsün…
Benim güvendiğim sensin,
Kırmazsın benim gönlümü…

Bir gün şu damlardan çıksam,
Gelip önüne diz çöksem…
Ağlayıp içimi döksem…
Anlatsam sana halimi…
***
Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma…

Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma…

Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma

Dertlerin kalkınca şaha
Bir küfür yolla Allaha…
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma…

Kurşun ata ata biter;
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma…

19 Kasım 2022 Cumartesi

Floating Points + Pharoah Sanders + The London Symphony Orchestra - Promises (2021)

 

Floating Points elektronik müzik ile meşgul iken Pharoah Sanders caz alemlerinin taçsız krallarından biridir. Londra Senfoni Orkestrasını anlatmaya, tarif etmeye gerek yok. Güçlerini birleştirip böyle bir albüm yapıvermişler. Modernleşen klasik müziğin bir kolunun elektronikle, bir kolunun da caz musikisiyle haşır neşir olaraktan hibrid eserler ürettiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu iki kol spiritüel bir düzlemde minimalist bir anlayış çerçevesinde ve deneysel elektronik bir kurguda icra edilmekte, bu kayıt aracılığıyla. Türler karmaşası hiç yok, her şey pek güzel entegre. İlk başta Sanders'in ağırlığı varmış intibasını alsak da bu projenin konsept bestecilik babında asıl sahibinin Floating olduğunu kısa sürede anlıyoruz. Klasik müzik namına süregelen arp nağmeleri dışında ki onlar da  Floating'e ait,pek az şey bulunabiliyor. Arada bir gelen ama 6. parçada zirve yapan yaylılar LSO'nun tek katkısı. Hülasa, heyecandan uzak, ağır abi modunda, dinlendirici, entelektüel bir birikim gerektiren, gevşetici bir terapi özelliğinde, konsept anlayış çerçevesinde bir hikayenin kurgusunu sergileyen sinematek bir eser ile karşı karşıyayız. Belki de insanların geçen sene ihtiyacı böyle sesler duymaktı, bilemem ama çok çok beğenildiğini okuyoruz. Estetik olarak hakikaten de etkileyici bir çalışma olduğu tartışma götürmez. Hem minimalizme kuşkuyla yaklaşan, hem de bu aralar pataküte şeyler dinlemeyi canı çeken biri olarak beni gerektiği kadar etkilemediğini de belirterek yazıyı sonlandıralım.

6,75+/10

17 Kasım 2022 Perşembe

Raed Yassin - Archeophony (2020)

 Müzikten çok deneyim sunan bir performans olması sebebiyle yeşerdiği Lübnan ortamlarından batıya yaptığı egzotik çağrı oraların indie çevrelerinde elbette karşılık bulacaktır. Burada özgünlüğü ve tabiri caizse her neyi ne kadar iyi yapsa da yaratıcılığı tartışma götürmekle birlikte , itiraf etmek gerekirse ben de çok arada kaldım, ara ara geri döndürüp kendini dinlettirdiği de malumumdur.

Saykedelik looplar, ruhani esintiler, arka arkaya tekrar eden vokal kolajlar, yankı ve reverb helezonu, birbirinin yerine geçen solo kısımlar, dini göndermeler, yerel ezgi fragmantasyonları, doğanın taklidi, hipnotik dalgalanmalar, sonik iğnelemeler vasıtasıyla müzikal boyutta Ortadoğu coğrafyasını bozuma tutuyor ve çok da uzağına düşmeden yeniden inşaya çalışıyor. Nihayetinde gereğinden uzun, gereğinden fazla tekrar ve parçalara biraz dreamy bir atmosfer cilası gerekli, bu da benim yorumcağızım.

7,0+/10

15 Kasım 2022 Salı

Krallice - Loüm (2017)

Go Be Forgotten ile aynı sene içinde çıkan bu albüm biraz farklı mı farklı. Darmadağınık tempo değişiklikleri, mideye oturan sertlik, migren artıran atonalite, balyoz gibi vokal ile ne bildiğimiz black metal ne de avant garde metal. Bu farklılığı bir ölçüde Neurosis (Dave Edwardson) katkısına da borçlu. Teknik death ve sludge hissiyatı da alabileceğiniz diğer tadlar. Böyle böyle saydığımızda elbette hiç de kolay bir dinleti olmayacağını tahmin etmisinizdir çoktan. Performans noktasında enstrümanların çalınışı parçaların inşası matematiksel yaklaşım gayet şapka ve de bere çıkarılası elbet. Ancak ben hoş keyif geçirmeye bakarım. Pek çok adem kızı, havva oğlu da ben gibim düşünüyor ki zayıf Krallice albümleri arasında ismini geçiriyorlar. 

6,50/10

14 Kasım 2022 Pazartesi

Burial + Four Tet + Thom Yorke - Her Revolution / His Rope (Single, 2020) - Burial + Four Tet - Moth / Wolf Cub (Single, 2009)

Burial pek çok bir zamandır uzunçalar bir albüm çıkarmıyor, müzikal yaşamına tekli ve kısa albümler düzeyinde yaptığı işbirliği çalışmaları ile devam ediyordu. Türü de değişti bir bakıma. Ambiyans tarafı ağır bastı. Ve ilgim de kayboldu doğal olaraktan. Görece yeni çalışması 2020 tarihini taşıyor. Kankası Four Tet zaten bu çalışmada ismi geçiyor ama damgayı Radiohead'den Thom Yorke vuruyor. Ambiyans - indie pop, dinlendirici ve estetisyen bir güzellikte. Sadece iki şarkı olunca tadına tam varılamıyor. Varan varıyor da ben varamadım. Bu üçlü 2011'de de bir araya gelmişlerdi. Belki şöyle oturaklı tumturaklı bir albüm yapsalar daha derli toplu olur. 2009 yılındaki iki şarkılı Burial ve Four Tet teklisi  kronolojik sıra itibariyle de eski tarza daha yakın. Beatler beat gibi, biraz tekrar da var, bas ritmik, melodik. Karanlık kulüp ortamlarına has, has da yine de o sevdiğimiz efsane Untrue'nun uzağında.

5,75/10 - 7,0/10

11 Kasım 2022 Cuma

RETRO: Sertab Erener - Sertab (1999)

 Hatırlıyorum, bu albüm klip şarkılarının öncülüğünde bayağı ses getirmişti, bayağı hit parça çıkarmıştı. Önceki albüm müzikal olarak sağlam olsa da biraz maceracı bir duruşa sahipti ve çok da satmamıştı, o yıllara göre. Şu an baktığımda kaydın yarısının hiç de dinlenirliğinin kalmadığının farkına varmaktayım. Lokomotif şarkılardan Aşk tıpkı Yunanca adı gibi Fos, dumtıslı Makber, Mozart yorumu, felan. Diğer yarısı ise tam tersine tabiri caizse mihrabı gayet yerinde parçalardan oluşmakta. Y'li şarkılar (Yanarım, Yolun Başı), Sarıl Bana, Vur Yüreğim. Eh biraz da Zor Kadın ki o da erozyona uğramaya başlamış. Hani İngilizler publarında Oasis gibi gruplar çaldığında hep beraberen eşlik eder ya, bu şarkıların bir çoğu da sloganvari nakaratlar içeriyor.

7,0/10

10 Kasım 2022 Perşembe

Khemmis - Desolation (2018)

 

Son dönemlerde ihmal ettiğim heavy metal örneklerine gündemdeki isimler üzerinden, geleneksel doom ve power metal gibi ilişkili türevlerini de unutmayarak kulak vermeye karar verdim. Her sene neden albüm çıkarıyorlar şaşkınlığıma Khemmis'i Conan ismindeki başka bir grupla karıştırararak ikisini bir saymam sebep olmuş. Geleneksel doom türünde faaliyet gösteren grubun bu üçüncü yapıtında epik duruşun izleğini sürmek mümkün. Farklılık olarak araya sıkıştırdıkları çiğ brütal vokal sayılabilir. Benzerlik olarak ise bestelerin özellikle söyleme esnasındaki yavaşlığını sayabiliriz. Her zaman değil ama bayağı bayağı. Dolayısıyla doom tabiri boşuna sıfat olarak kullanılmıyor. Özel güzel klasik ama değişik bir vokal kaydı zenginleştiriyor. Gitar soloya da doyacağız maşallah. O kadar dinledim ki mırıltılarla şarkılara eşlik eder hale geldim. Yine de bu tür bir musikinin bende ederi çok değil. Türü sevenler ise pek bi bayılıyor.

6,75/10

8 Kasım 2022 Salı

Richard Wagner - Tristan und Isolde (Bayreuth 1966) (1966,Böhm)

 Opera öyle bir şey ki; kabul ediyorum, müzikten anlayanlar müziği de layıkıyla takdir edenlerdir. Sıradan bir kişiliğe sahip alelalde bir şahıs, vokal akrobatı bir müzisyenin, Dimash misal, performansını takdir edemeyecek ve aptallığını sergileyen yorumlar yapacak belki. Toplumun çoğunluğunu da bu kişiler oluşturunca müzikten anlayan kişi dışlanacak ve aptal o olacak. Diğer yandan müzik kulağı gelişkin , müzik bilgisi gelişmiş dinleyiciler kendilerini özel hissetmek de isteyecek. Sadece hissetmek değil, vurgulamak, benzerleri ile bir araya gelerek çoğunluğun onlara atfettiği tuhaflık gömleğini elitizm ile tersine çevirmek. Opera ve operetler eskiden sıradan dinleyiciye de hitap eden, gürültülü şamatalı dinleyici tepkisi gerçekleşen etkinlikler aslında. Zamanla ve uzun bir süredir salon ciddiyetine bürünerek bu elitizmin çarkından geçen bir sürecin parçası olmuş. Hatta iki kere devinime uğramış. İlkin fraklarla, tualetlerle, mağrur ve ağırbaşlı ve vakar bir katılımla seyirlikken şimdi görselliğini bile kaybetmiş. Halbuki bu bir şov. Bir hikaye anlatılıyor ve göze de hitap etmek işin önemli bir parçası.

Dolayısıyla 3 saatlik bu bestenin başka sanatçılarla sahnelenen icrasını da izledim. Ünlü bir Cermen efsanesine dayalı hikayesini en azından özetini okumaya da gayret ettim. Tekdüze sahneler vasıtasıyla  hayli yoğun bir duygusallıkla icra edilen,  sanatçıları dahi zamanında zorlamış, sahnelenmesi bir o kadar zor, sürekli  üst perdenen okunmasıyla dinleyeni de zorlayan, tekrardan kaçan müzikalliği acıklı ve romantik temayı dinleyene geçirmeyi amaçlayarak kısıtlanmış bir çalışma. Wagner ve bu yapıtı konu edindiği efsane kadar efsaneleşmiş durumda klasik müzik camiasında, özellikle romantik dönem hayranlarınca. Asık suratlı ciddi Alman duruşunun kapalı salonlarda yıklıdığı bir tezatlık olsa gerek. Yalnız hatırladım, opera klasik müziğin en az ısınabildiğim formlarından birisi. Öyle de kalacak gibi görünüyor. Yine de o elitizmin parçası olma çabam devam edecek :) Kayıt ünlü Bayreuth festivali esnasında canlı kaydedilmiş, tıkır tıkır işleyen bir kayıt. 

6,50/10


Derviş Aydın Akkoç - Fırtınalı Denizin Kıyısında: Şansal Dikmen Kitabı / Ziya Gül - Giresun Yol Hikayeleri / Adnan Keskin - İlle de Mavi

 

Bulancak ve Giresun'da ilk TİP ve arkasından 2. TİP'de görev almış Şansal Dikmen kamuoyunda artık yerleşmiş aksi, uzlaşmaz ve muhalif solcu imajının tersine çevresiyle uyumlu, dini geleneklerden de kopmamış olarak çizdiği profille bu kabulleri kırıyor. Böyle bir karaktere sahip siyasetçinin ilk TİP'deki ayrışmada Aybar yerine Aren-Boran taraftarı olması da çelişki gibi görülmekle birlikte sebebi bu uzun söyleşi de cevaplanmış. Etnik ve ayrımcılık konusunda usandırıcı sorulara beyefendice cevap veren Dikmen, İsmet İnönü'ye olan sevginin o yerellikte Atatürk sevgisinin dahi önüne geçmesi, üniversitedeki ünlü hocaları, Ertuğrul Günay'ın geçmişi, Dev-Genç'lilerle yapılan fındık mitingleri gibi okuması keyifli ve öğretici anılarını okuyucuyla paylaşıyor.

Çok uzağa gitmiyoruz, hikayemiz yine Giresun'dan. Bu sefer Şansal Dikmen'in eleştirdiği bir çizginin temsilcisi Ziya Gül, Devrimci Yol eksenindeki hayatını geçmiş ve şimdiki zaman arasında mekik dokuyarak serimliyor. Fındık mitingleri bu eserde de karşımıza çıkıyor. Serbest bir içeriğe sahip kitap. Eser, anılar, denemeler, biyografiler, biraz dertleşme, biraz propaganda ile bir miktar dağınıklık sergilemekte. Bir bakıma da bu farklı ve samimim yaklaşım iyi olmuş dedirtiyor okuyucuya.

Aynı siyasette ve coğrafi bölgede devam ediyoruz okumaya. Bu sefer içerik daha da farklılık arz etmekte. Kurgusal yanı da güçlü romantize edilmiş hapisten firar öyküsü ile karşı karşıyayız. Tüm teknik, itiraf etmek gerekirse biraz da sıkıcılığa düşen, ve organizasyonel tarafıyla bir değil tam iki kez başarıyla gerçekleştirilen firar hikayesi bu. Artvin'de Dev Yol'un önde gelen isimlerinden Adnan Keskin, bir yandan mahpusluk yıllarını bir yandan mücadele dolu geçmişini bölüm bazında bir ileri bir geri anlatıyor. Eşine beslediği büyüttüğü aşkı ise hiç bir bölümün içeriğinden ayrı düşmüyor. İlk Artvin sonra da Erzincan hapishanelerinden kaçış hikayesi Avrupa'da sona eriyor. Ve memleketine ancak öldükten sonra cenazesi ulaşabiliyor.



5 Kasım 2022 Cumartesi

Deicide - Deicide (1990)

 

Klasik usül death metal, brütal death metal örneklerinin bana pek de hitap etmediğini anlayacak kadar görmüş geçirmiş biriyim. Hayatın bizzatihi kendisinin büyük bir istisna olması gibi bu türün surlarında da delik açacak büyüklükte bir istisna büyütmüşüm. Türe thrashy kökenli gruuvi ritimlerin sızması. Gel keyfim gel o zaman. Tek tük pek çok dinlediğim şarkılar vesilesiyle biliyordum ki alnına ters haç kazıyan Glen namındaki vokalin bu grubunu da bu cihette seveceğim. Ben mi onu sevdim, o mu beni öptü bilemeyeceğim ama beklentilerimin altına düşmedi elbet. 

Kırk yaşından sonra dinlediğim şeylere bak yafu.

8,25/10

1 Kasım 2022 Salı

Martha Wells - Katilbot Günlükleri III: Kaçak Protokol

 

Goodreads sitesindeki puanlamaya göre diğer ciltlerin hiç de altında kalmamasına rağmen benim nazarımda kaşıntılar başlamış durumda. Bir kere hikaye doğrudan önceki kitapların devamı. Ayrı okuduğunuzda hiç bir şey anlamayacağınız garanti. Katilbotumuz geçmişin hayaletlerini kovalamaya devam ediyor ve ulaştığı uzay istasyonunda insanlarla arkadaş olmayı başarmış saflık derecesinde iyi bir robot karakterimiz için belki de umut kıvılcımı oluyor. Kumpas kuran savaşçılar ve savaaşbotlarıynan çarpışırken yine hızlıca heyecanla sayfaları çevireceğiniz kesin.

26 Ekim 2022 Çarşamba

Ruhi Su - Dostlar Tiyatrosu Konseri (1991)

Sümeyra ile birlikte seslendirdiği bu konser kaydının orijinal kayıt tarihini bilmiyorum ama performanslar nispeten biraz yorgun geliyor kulağa. Parça seçiminde de genelde daha politik ve sosyal bestelere yer verilmiş gibi. Salon konseri olmasından mütevellit sergilenen minimal performansa (voakl+saz) karşılık gelen seyirci tepkisi de heyecan uyandaramıyor.

6,75-/10
 

24 Ekim 2022 Pazartesi

RETRO: Sertab Erener - Sertab Gibi (1997)

 

Rock parçaları ile dolu olduğu aklımda kalmış. (Demir Demirkan) Var var da balad da var, eğlenceli parçalar da, folk havası da. Levent Yüksel'in Akdeniz iklimini taşıyan La'l'inden sonra Balkan ve Slav esintileri belirgin bir şekilde yerini almış. Albümün geneli bir değişik. Klibiyle , bestesiyle İncelikler Yüzünden şarkısı gibi. Güzel anlamda söylüyorum. Böyle eklektik bir yapıt çok da fazla çıkmıyor karşımıza. Bu yüzden dinleyen tepkisi de bi karışık sanki. Şarkıcı sesinin sınırlarını tam anlamıyla bu albümde deniyor. Sesinin tınısını, rengini sevmekle beraber ne sopranosunu ne de peslerini pek hazzedemediğimi hemen belirtmeliyim.


7,75/10

23 Ekim 2022 Pazar

Beirut - Gallipoli (2019)

 Yağnii, bilemedim. Bilemeyeceğimi bildiğim için dinlemede acele etmemiştim. Öne çıkan parçaların eksikliği, yine de tanıdık sıcak atmosfer, bir yaz esintisi, kubbede hoş bir sada, kumsalda bırakılmış geçici ayak izleri gibi. Albüm kapağı çok şık. Ses tellerinde ve kulağındaki arızlara rağmen müzik yapmaya ısrar ki 2022 plakalı yeni kaydı bu kanımı perçinliyor. Türkiye'deki gönül ilişkisinden dolayı, galiba ayrılmışlar ki pek magazine düşmüyor Zach'in hayatı, kaydın ismini bizim Çanakkale'den aldığını düşünmeyin. İtalya'ya gitmeniz lazım. Ah, Zach ve şarkılarında lokasyon isimlerine düşkünlüğü! Not: Kış güneşi parlarken yüksek sesle dinlemenin belki de bir kadeh fiskiyle faydası görülür.

6,75-/10

18 Ekim 2022 Salı

Borknagar - Empiricism (2001)

 Vokali bu albümden itibaren Vintersorg üstleniyor ve temiz sesinde kozmik dalgaları, yıldız ışıklarını getiriyor. Kendine has ses rengi sıkı sımsıkı bestelerle uyum içinde dinleyene umut dağıtıyor. Yalnız ilginçtir bestenin inşa safhaları progresif bir anlayışın ürünü olduğu için içine girmekte oldukça zorlandım. Not: Vintersorg gibi imzasını bırakan öğelerden biri de Hammond org. Bu nedenle favori Borknagar albümlerimden biri olmadı maalesef. 

6,75/10

16 Ekim 2022 Pazar

DIIV - Deceiver (2019)

Grup  bir türlü yeterli verimi alamadıkları kendine özgü sounda son verip hiç de yabancısı olmadıkları ki işin aslı kendi özgün soundlarının bileşeni klasik shoegaze unsurlarını vurguluyor ve türün günümüzdeki önde temsilcilerinden biri haline dönüşüyor. Ben bu türe halihazırda da çok sıcak olamadığım için bu patırtıyı anlayamıyorum. Sevildiklerinin, ahan da şimdi oldu nidalı tepkilerin patırtısı! Zilyon kez dinlediğimden ötürü artık parçaları az çok biribirnden ayırt edebilir hale geldim. O kadar sabır gözteremeyenleri de canı gönülden anlıyorum. İyi hoş, dinlerken böyle böyle kafa sallayabileceğiniz güzel melodiler de içermiyor, böyle naif naif. Blankenship çok güzel bir örnek. Hatta albümün değerini biraz daha artırıyor. Bu şarkıyı ayrıca bi kenarda tutacağım, döner döner dinlerim belki. 

6,0/10

14 Ekim 2022 Cuma

Yves Tumor - Heaven to a Tortured Mind (2020)

 

İddia ettikleri gibi fütüristik bir ses yaratabilmişler bu albüm ile. Hallucinogenic pop gibi bir şeyler. Rock diyorlar ya buna o zaman brütal death metal bence, eksiği yok fazlası var. Jamiroquai ve Lenny Kravitz gibim bir şeyler. Soul ve modern bir r+b tarafı daha belirgin. Böyle rengarenk , mücevherat parıltısı önünde beyaz kürkünü giymiş, altın kolye ve yüzüklü, göğsü çıplak afro bir genç imajı, bilmem anlatabildim mi. Prodüksiyon da gürültü-ses kalabalıklığı üzerine ihtisaslaşarak sonik ajitasyonların uygulandığı bir alan olmuş. Yeni nesil en azından ecnebi olanlar pek beğenmiş. Yaşlı kulaklara ise iyi bir haberim var, dinledikçe ısınıyorsunuz. Eh bir yere kadar.

6,75/10


13 Ekim 2022 Perşembe

Innercity Ensemble - II (2014)

 

Farklı dünyaların tınısını kulağa geçirmeye çalışan ambiyans tarafı baskın, caz duyarlılığı, doğaçlaması ve enstrümantasyonu (biliyorum böyle bir kelime yok) ile post-rock besteciliğini birleştiren sözsüz bir çalışma. Çok da takdir görmüşler. Polonyalılar (bu ülkeye dikkat etmek lazım müzikte) ve toplamda dört uzunçalarları var. En çok ses getireni ahan da bu 2. Kaydı siyah ve beyaz olarak adlandırdıkları 2 bölüme ayırmışlar. Ambiyans dedik ama atmosferi güçlendirecek dinamik bir yaklaşımı takip etmişler. Durmadan ziller titreşiyor, trombon çınlıyor alttan alttan. Farklı duyguları uyandıracak Etno-saykedelik tarafı da yok hani. Kağıt üstünde o kadar fantastik şokomelli görünüyor ki. SOfistike ve takdir edilesi hakikaten. Yine de bu proje  akılda kalıcı, akıcı bir dinletiye dönüşmeyi en azından bende başaramadı. Ne zaman dinlesem kaymak gibi bilinçaltımdan kayıp geçiyor. Demem o ki çalışırken, gece çıt çıtmıyorken, ruhsal deneyim (Black 5 ne yafu) arıyorken arkafon olarak güzel gidiyor. Sonuçta bu aralar dinlediğim pek çok albüm gibi odaklanamama sorunu yaşıyorum. Belki de sorun bende midir nedir.

6,75+/10

12 Ekim 2022 Çarşamba

Akbaba - Moonlight (1990)

 

Akbaba ilk heavy metal gruplarımızdan biri ve bu kayıt da ilklerden. CD olarak piyasada olmayabilir bile. Arşivcilerin bildiği bir çalışma olarak gözden de kaçmaya müsait yani. Seksenlerin ülkemize geç sirayeti sebebiyle hayli hard rock, glam, hair metal etkisi belirgin. Haksızlık etmeyelim 1990'da bu tür hala zirvesinde olabilir, son demler belki de. Performans icraat olarak dönemine göre gayet sıkı. Biraz da naif, eğer turist bir sevgiliye yazılmadıysa hala Suzie'lere felan aşk şarkıları yazıldığı bir dönem. Ha, İngilizce misal "Aysel, never go away" diye çığrılması kulakta nasıl tınlar, onu da izah edemedim şimdi. Tarz meselesine takılıyoruz, ben de çok yer edemedi. Ama o dönem müziğine meraklı koleksiyoncularca, hatta ecnebileri kastediyorum, gayet beğenildiği de olmuş. Okült diyorlardı galiba, meraklısını cezbeden az bilinen şeyler manasında.

6,75/10

10 Ekim 2022 Pazartesi

RETRO: Sertab Erener - Lâ'l (1994)

 

Doksanlar popun klasikleştiği bugünlerde gençlerin hoşlandığı parçalar hareketli ve eğlenceli olanlar oldu çoğu zaman. Gerçekten de ağır şarkılar nostaljinin tozlarına gömülmüş durumda. O dinlediğimiz günlerde ayılıp bayıldığımız bu kayıtların mihrabı biraz sallantıda diğer bir deyişle. İşin ilginç tarafı prodüksiyonun yalınlığı o zamanda dahi naftalin bir koku bırakıyordu o klasik albümlerde. Demet, Emel ve bu albümüyle Sertab Erener gibi. Yine de kendine özgü bestecilikleri o günlerden beri bizzatihi kendileri tarafından bile geçilemedi. O günün prodüktörleri, bestecileri , güftecileri artık neyle beslendiyse öyle. Demem o ki bu klasik eserin bende 9'u ezer geçer toza boğar diye düşünmüştüm.

8,75-/10


7 Ekim 2022 Cuma

Bruce Springsteen - Born in the U.S.A. (1984)


 Neye ihtiyacım olduğunu bilmiyordum. Tam da buymuş ya hu. Amerikalıların deyişiyle babacık rock. Patron lakaplı usta şarkıcının biraz da albüme adını veren şarkı tarafından ezilen bu kaydı Cover Me, Downbound Train, I'm On Fire, I'm Goin' Down, Dancing In The Rock gibi klasikleri, tatlu lezzetleri barındırıyor. Beklemediğim bir heyecan yüzünden fazlasıyla iyi bir değerlendirmede bulunuyorsam da önceki albümlerinin daha bir sağlam olduğuna dair okuduklarım beni iyice etkiliyor. Olumsuz bir şeyler söylemek için silah tutulduğunu varsayarsak kafama, 3 ve 4 nolu şarkıların zayıf performansı ve babanın sesinin çok da güçlü olmaması diyebiliriz. 

9,0-/10

5 Ekim 2022 Çarşamba

İhsan Oktay Anar - Efrasiyab'ın Hikayeleri

 

Uzun süredir okumayı ihmal etmemin sebebi eseri öykü kitabı olması sanmam ve buna şüpheyle yaklaşmamdı. Her ne kadar roman olsa da işkonu Ölüm ve yaşını başını almış Cezzar dede'nin birbirlerine anlattığı kara mizah öğesi bol hikayeler ve masallar tahminimin çok da isabetsiz olmadığını kanıtlıyor. Yazar menzilden çok yolun güzelliğini vurgulamakta. Ayağı pek de yere basmayan kurguyu okuma serüveni ile eğlenceli vakit geçiriyoruz. Nihayetinde çocukluğun cennetin kendisi olduğuna dair bir savla noktalıyoruz eseri. Onun dışında post-modern anlatının genel kabulü olarak oradan oraya savruluyoruz. Yaşlandıkça beğenilerim gerçekçiliğe doğru kayıyor sanırım.

29 Eylül 2022 Perşembe

Tamikrest - Tamotaït (2020)

 

Ruhsuz da diyemem, bu Tuareg rock çalışması  temposu ağır olmakla birlikte gayet duygu yoğunluğu yansıtmakta. Uzakdoğuya ait bir enstrümanın ortaya çıkması, bir şarkıda eh sonunda dedirten enerjik hava, sadece bir şarkıda somutlanan Hindi  Zahra desteği gibi güzel arayışlara rastlamak mümkün. Fakat bir şeyler eksik, parçalar hiç akılda kalıcı değil. Müzik sona erdiğinde , müzik sona eriyor. Genel kanı da anladığım kadarıyla böyle.

7,0-/10

26 Eylül 2022 Pazartesi

Venom - Black Metal (1982)

 

Kült albümlerden koskoca bir türe ismini vermiş Black Metal, karşınızsa, ta ta ta tann! Şarkı sözlerinin şeytanı ve kötülüğü öven tarafıyla zamanında öncü olması dışında bildiğimiz eğlenceli Motörhead kafası ama bu. Hızdan hiç yüksünmeyen enerjik tavırları sevmişimdir zaten. Burada da bolca bulacağınız garanti. Kaydın yeni baskıları bir o kadar farklı versiyon ve yeni parça içermekte. Yine de bu yeniden miksajlar felan prodüksiyon kalitesini tamamıyla düzeltemiyor. 

8,0+/10

25 Eylül 2022 Pazar

Jozef Maria Bochenski - Çağdaş Avrupa Felsefesi

 

İsmi sizi yanıltmasın, çağdaş derken 1947'de yazıldığı dönem (bir ihtimal 1962 baskısı gözönünde bulundurularak) yani varoluşçuluk akımının yeni yeni esip geçtiği bir modernite'ye kadar izleği oluşturuyor eser. Bugün anlamlı mı diye sorarsanız postmodern felsefe veya Hegel, Kant, Nietzsche gibi devasa isimlerin gölgelediği günümüz sahnesine güzel bir paragraf açtığı, isimlerini çok da duyamayacağınız bir çok düşünürün yetersiz de olsa anıldığınını ve hatta göz ardı edilen katolik felsefeye de bahis açtığını söylemek mümkün. Aslında yazarın katolik kimliği kendi görüşlerinde de sayfalara bir nebze, itiraf etmek gerekir ki materyalizme dahi objektif ve açıklayıcı saiklerle yaklaşıyor, yansımakta. Terimler ve sınıflandırmanın farklı bir tarihi dönemin izini taşıdığı görülüyor.  Madde Felsefesi (Russell), Yeni Pozitivizm (Wittgenstein), Diyalektik Maddecilik, İde Felsefesi (Croce, Brunschvicg), Yeni-Kantçılık, Yaşam Felsefesi (Bergson,Dilthey), Öz Felsefesi (Husserl, Scheler), Varoluş Felsefesi (Heidegger, Sartre, Marcel, Jaspers), Varlık Felsefesi (Hartmann, Whitehead), Thomasçılık yer verilen okulların başlıkları.