5 Aralık 2022 Pazartesi

Karl W. Luckert - Göbeklitepe: Avcılıktan Evcilleştirme, Savaş ve Uygarlığa Dek Taşçağında Kültür ve Din Üzerine Gözlemler

 

Kendine özgü terimlerle ve ağdalı bir dille yazar Göbeklitepe vesilesi üzerinden antropolojik bir deneme içerisinde uygarlığa dair gayet çarpıcı tezlerini paylaşıyor. Yıldızlara, uzaylılara ve kurguya sırtını yaslayan bilimsellikten uzak savlar yerine yıllarca çalıştığı disiplinlerden gücünü alan iddialı fikirlerini okumak hem canlandırıcı hem de sarsıcı. İlk önce avcılık çağına gidiyoruz, avları peşinde öldürme , parçalama ve yeme üzerine gelişen suçluluklarını hayvanları totem seviyesine yükselterek onlara kurbanlar sunan ve gençleri gizli avcı kült gruplarında inisiye eden erkeklerden oluşan avcı gruplarına. Büyük ihtimal bu grupların toplanma yerleri diyor Göbeklitepe için yazar. Pek çok benzer tepenin ve olası yerleşme yerlerinin keşfi bu saptamayı değiştirir mi bilinmez ama avın azalması ile ilkin hayvanların evcilleştirildiği ve bazı avcıların çobanlığa döndüğü bir dönem ve arkasından da artık kadınların işlerini yapmaya başlayan erkeklerin statü düşüklüğüyle başabaş giden tarımsal yaşam gelişir. Azalan avcılar ise artık yağmacılığa başlamıştır ve bu kaotik süreçte  bu toplulukların başına geçmeye başlarlar. Sadece evcilleştirilen hayvanlar değil diğer insanlar da düşünsel açıdan artık kolayca kurban edilebilen av hayvanlarına indirgenmişti.

Totem avcı cemiyetleri savaşçı gruplarına dönüştüğü zaman, avcı cemiyetlerinin şaman liderleri de komutanlara dönüştü. Bu komutanlar savaştığı zaman savaşçılarını, açık alanlarda beraber hayvan avladıkları avcılarmış gibi takdir ederlerdi. Ancak zaman içinde aynı komutanlar savaş planları yaparken adamlarını kendilerine ait, istedikleri gibi kullanabilecekleri, katledilmeye mahkum yırtıcı sürüleri olarak görmeye başlamışlardır. Kadim totemlerin avcı insanlar üzerindeki üstünlüğünün yerini av seferlerinin ötesine geçip bir savaş beyi haline gelen şaman komutan alır. 

Uygarlık -veya burada kullandığımız adıyla uhiper-evcilleştirme" - başlangıçta insanoğlunu kontrol altına almak anlamına geliyordu. Başlangıcını tahmin edebildiğimiz kadarıyla uygarlık bu gezegene ne huzurlu bir tasarım ne zeki ekonomistler tarafından hazırlanmış organizasyon planlan ne de en becerikli evcilleştiricilerin tavsiyeleri sonunda gelmiştir. İlkel çağlarda uygar grupların savaşçı çeteleri -yani kendilerine boyun eğenleri av hayvanları olarak tanımlayan, işlevini yitirmiş ilkel avcıların saplantıları doğrultusunda hareket eden avcılar- tarafından çevrelerinin sarılması ihtimali daha yüksekti. Ve tabii ki bu savaşçı gruplarının komutanları, başvurdukları temel numaralardan bazılarını saldırdıkları çobanların kendilerinden ödünç aldı. İnsanların çevresinin sarılmasını, hayvanların avlarının çevresini sarma şeklinden ayırt etmezlerdi, çünkü avcılar açısından böyle insanlar av hayvanlarından pek farklı değildi. 

Hiper-evcilleştirme değer skalası temelinde ele alınınca, yeryüzünün hayvanları arasında evcilleştirmeye en uygun olanların, kendilerini evcilleştiriciler ve bitki ile hayvan sahipleri olarak baştan yaratan insanlar olduğu anlaşıldı. Savaşçılar tarafından boyunduruk altına alındıkları zaman, dil yoluyla iletişim kurma becerileri, değeri kuşkulu bir nimet haline geldi. Yerleşik hayata geçmiş insanlar tutsak edilince, dil becerileri köleleştirilmeleri için ilave bir pranga oluşturdu. İnsanlar ya tehditlerle boyunduruk altına alınabilir, ya da kapalı alanlara girmeleri için bir miktar yalan, pohpohlama ve şiirle kandırılabilirdi. İkna edilmeleri, köle yapılıp evcilleştirilmeleri bir sürü keçisiyle uğraşmaktan daha kolaydı.

- Keçilerle sığırların tersine, insanımsılar kendi ağıllarını ve ahırlarını inşa ederlerdi. Yaratıcı enerjileri ve alın terleri kille birleştiği ve sazdan duvarları kapladıkları çamurun üzerinde el izleri bıraktı.klan anda konutlarıyla aralarında mistik bir bağ oluşurdu. Bulundukları yere duygusal olarak kök salarlardı. Hiper-evcilleştiriciler aşırı derecede tedbirsiz davranmazsa evcilleştirici insanımsılar oldukları yerlerde kalır, hatta muhafızlara (çobanlara) bile gerek duymazlardı. Ama tarihteki tüm hiper-evcilleştiriciler bu olasılığı görebilecek kadar akıllı değildi. Akılcı duyarhlığa sahip olmayanlar halklarını kaleler ve hapishaneler inşa etmeye zorladılar. - Hiper-evcilleştiriciler nasıl insanlardı ve günümüzde kimler? Tarihi kayıtlardan gördüğümüz kadarıyla savaş beyi, kral, imparator ve diktatördüler -hepsi avcı zihniyetlerinin etkisi altında hareket ederdi ve öldürme eğilimine sahipti. Genleri hepimize geçmiştir, ama bazılarımızda daha güçlüdür. Soylu bir tutuma ve büyük övgü alan "liderlik becerilerine" sahiptirler. Birçoğu mizaç ve tavır açısından hırslı avcılar olmaya devam ederler. Daha demokratik şartlar altında bazıları hükümetlerin, parlamentoların veya endüstriyel şirketlerin başında yer alır. Bazıları da yeni teknolojik imkanlar ve stratejiler yoluyla "avcılık" yapmaya devam eder. Sibernetik teknolojiler sayesinde kurbanlarını ağlar ve devreler yoluyla köşeye kıstırırlar. Uçamayan iki ayaklı canhlann artık kenevirden ağlarla yakalanmasına gerek yoktur; çünkü bu işlevi sibernetik "sanal ağlar" yerine getirir. Ama bu ağlar tabii ki zamanla ağlan yaratanları da köşeye kıstıracaktır.  

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder