Otoriter partilerin kendini demokrat ilan ettiği, faşist geçmişe sahip partilerin rakiplerini faşistlikle suçladığı içinde yaşamadığımız farazi bir ülkede bu kavramların içeriğinin nasıl boşaltıldığını biliyoruz. Çoğunluğun da ya umurunda olmadığı ya da bu 1984 beyin yıkama kampanyasının destekçisi olduğu bu ortamda demokrasi gibi evrensel kavramlar için mücadele etmenin ne manası var ki? Zaten bir kere 80'lere dönersek muhafazakar Reagen ABD'yi SSCB'ye karşı demokrasinin lideri ilan etmemiş miydi? Netflix'de izlediğim 2. Dünya Savaşı belgeselinde de ABD müttefiki SSCB ile birlikte özgür dünya savaşımının öncülüğünü yürüttüğünün propagandasını yapıyordu. Bu derlemede yer alan makalelerden birinde de 1850'lerde dahi devrimci liderlerden Blanqui'nin demokrasi kavramının ne kadar elastikleştiğinden yakındığını öğreniyoruz. Zira imparatorluk yanlıları ve monarşistler bile demokrasi terimini benimsemişler. Komik olan otoriter demokratlar bile eksik olmamış zamanın Fransa'sında. Bu noktada "demokrasi ta doğduğu günden beri temsizdi" denilebilir. Soru şu demokrasinin hala bir anlamı var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder