29 Aralık 2019 Pazar

Hespèrion XXI / Jordi Savall - Orient-Occident 1200-1700 (2006)

Bu proje 2000 yılından beri ortaçağ ve rönesans müziklerini coğrafi sınırlardan kopuk bir şekilde ele alıyor. Doğu-Batı manasındaki bu albüm de İran ile Avrupa arasındaki coğrafyanın klasik musiki eserlerine ses vermekte. Dingin ama kimi anlarda yürek de kabartmayı bilen sözsüz eserler ustalıkla ele alınmış. Kafa dinginliği için ilaç niyetine.

8,0-/10

Edguy - Savage Poetry (1995/2000)

Grubun kendi imkanlarıyla çıkarttıkları ve sonradan 2000 yılında yeniden kaydettikleri albüm tam anlamıyla Alman power metal'inin sesini taşımakta. Helloween, Gamma Ray, Iced Earth, Blind Guardian, Kamelot ve Running Wild ki grubun tavrını benzetmedim değil bu isme, gibi grupları yalayıp yuttuktan sonra dinliyorsanız bu kaydı yavan bulabilirsiniz. Yeni adım attıysanız power metal dünyasına bazı bazı parıldayan şarkılar bulacağınız kesin. Avantasia projesiyle ses getiren işlere imza atan Tobias Sammet'in vokalini ise her zaman tartışmalı bulmuşumdur. Bu bilinçle lütfen yaklaşalım kayda.

6,50+/10

Brutal Truth - Need to Control (1994)

Sevdiğim ilk albümün hesapsız kitapsız, primitif, kendiliğindenci tavrından uzaklaştığı amma ve de lakin sert tutumundan vazgeçmediği bir albüm olmuş bu. Sound olarak da daha profesyonel ve cilalı bir iş karşımızda. Ayrıca keskin jilet gibi bir tonlama hakim. Çok çok olumlu eleştirileri bulunan albüm ise benim için ilkinin kıvamında değil. Tabi ben death/grind türünden pek de bir şey anlamam.

7,50+/10

The Ringo Jets - Open Sesame (2018)

İş güç hayat derken zaman kuş olup uçuyor. Nedense grubun ikinci uzunçaları yeterli ilgiyi görmedi gibime geliyor, ya da ben her şeyden çok uzaklaştım. Bu kaydın da halbuki öyle zayıf bir tarafı yok. Melodik açıdan zengin, eğlenceli, roll kısmı belirgin, hani biraz da hinlik barındırıyor, altyapıda işitsel olarak doygun. Sadece benim beğenilerime göre biraz popidik geldi kulağıma ilkine göre. Buna bağlı olarak da bu tarz yapıtlarda olduğu gibi bestelerin kalıcılık problemine sahip olması, hem akılda hem zamana karşı. Bu kadar işte.

7,75/10

11 Aralık 2019 Çarşamba

The Meads of Asphodel - The Excommunication of Christ (2001)

Epik, primitif ve Yahudi folklorü başta olmak üzere Ortadoğu tınıları ve eğlenceli suni yerel enstrüman taklitleri. İşte black metal böylesi daha keyifli. Parodi grubu olup olmadığı tartışıladursun, siz bunlara takılmayın. Sadece dinledikçe bir tık kulağa fazla kaba ve tekrarcı geldiğini söylemeliyim. O kadar. Aklım diğer işlerinde kaldı.

8,0-/10

Ustad Saami - God Is Not a Terrorist (2019)

Pakistan'dan sufi müziği, yani amcamız ki duyduğu kadarıyla hepi topu tek bu albümü kaydedebilmiş, ilahi söylüyor. Ama Arap melodileri eşliğinde değil. Hint müziğini baz alarak meditatif ve yavaş yavaş coşan coşturan bir yönerge takip ediyor. Etkileyici. Son parça o kadar uzun olmayaydı albüm çok daha iyi olabilirdi. Üstelik üstadın sesi de müzikle inanılmaz bir uyum içinde dinleyeni hipnotize ediyor. Dinlerken kendinizi bambaşka bir dünya içinde hissetmemek mümkün değil. Şans verin amcamıza, sevin.

8,0/10

5 Aralık 2019 Perşembe

The Kilimanjaro Darkjazz Ensemble - From the Stairwell (2011)

Mensubu çok da bulunmayan amma pek bi etkileyici dark jazz türünün temsilcilerinden grubun, ismi pek uzun tekrar yazamayacağım, bu son albümü 2011 yılında dinleyicisiyle buluşmuş. Zira grup dağılmış, albümün genel havası gibi darma dağın. Dolayısıyla atmosferik yanı güçlü kayıt dinleyicinin dikkatini tüm süresi boyunca yakalıyor dersek yalan söylemiş oluruz. Ambiyans, post rock, trip hop gibi farklı esintiler oynak bir zemin meydana getiriyor. Tek başlarına gayet güçlü duran parçalar bir araya geldiğinde geçiş zorluğu yaratmakta. Bu da zaten tür için netametli bir konu olan konsanstrasyonda daha fazla gedik açıyor. Bir de tabi ki ruhen de böyle bir tarza hazır olmak lazım. Daha önce belirttiğim gibi bu aralar düz, gümbür gümbür, vurucu kırıcı şeyler istemekte canım. Efor, yani bari müzik dinlerken efor harcayamayacağım, hayat zaten yeterince zor.

6,75+/10


FKA twigs - LP1 (2014)

Bu sene çıkan yeni albümüyle çok çok pek çok olumlu tepkiler toplayan sanatçının ilk çalışması kimi zaman Björk'ün işlerini kimi zaman İngiltere çıkışlı modern elektronikayı andıran altyapısıyla dikkat çekiyor. Ama, iyi bir şey söyledikten sonra ama eklemeden duramıyorum, çok seviyorum, kabullenin ve devam edin. Ama hoş sesi de dinleyene güzelce eşlik ediyor. Hah, yine güzel bi şey söyledim. Ama , bu sefer büyük bir AMA besteler düz, sığ, melodik açıdan o kadar da etkileyici değil. Tam yeni neslin seveceği gibi, yüzeysel. Vokalle de bir tık fazla oynanmış. Tempo açısından sakat. Dinleyen dinlediği sürece hoş bir vakit geçiriyor, arkası gelmiyor, iz bırakmıyor. Potansiyel var yalnız. Kim bilir, bu seneki albüm öyledir belki.

6,75/10

UFO - UFO 2: Flying (1971)

Dinledikçe sevgimin azaldığı ender çalışmalardan biri. Space rock olarak kendini pazarlayan, bu yönde iddasının altını çizen bir çalışma. Hard rock namına hoş rifflerle örülü olsa bile atmosfer yaratma namına jam session'a yaya yaya başvurdukları ölçüde kulağa dağınık geliyor. Tabi kendi düşüncem zira grubun sevilen bir yapıtı olduğunu görüyorum. Ayrıca artık dinlediğim versiyon nasıl yeniden mikslenmişse, o eski kayıtların plakvari huzurlu hışırtısı yerine keskin bir sounda sahip, yalınlığın arkasındaki sessizlik ise rahatsız ediyor. Gitar işçiciliği elbette önde. Dediğim gibi şarkılar biraz öze indirgense bluesy progresif namına daha bir şık hard rock albümü olurmuş. Kabul ediyorum bu aralar tempolu, düz, adrese teslim şeyler dinleyebiliyorum ancak.

6,75+/10

2 Aralık 2019 Pazartesi

Brutal Truth - Perpetual Conversion (1993, EP)

5 parça, birisi 90'ların teknosuyla pek bir hemhal, birisi Black Sabbath coverı, bir de 10 dakika hışırtı kıtırtı pıtırtı endüstriyel bir şey. Neden böyle bir kaydı yayınlamışlar, anlayamadım.

5,5010

24 Kasım 2019 Pazar

Edgar Allan Poe - Şiirler: Annabel Lee

Varlık yayınlarından çıkan kitap özenli baskısıyla göz dolduruyor. Şairin ki öykücü kimliğiyle ismini daha çok biliyordum, hayatı, yapıtları ve şiirleriyle ilgili çevirmenin kaleminden çıkan detaylı açıklamaları esere dahil edilmiş. Bugünden bakıldığında yazıldığı dönemin (19. yy) havasına uygun şekilde ki o dönem içinde bazı yenilikçi çizgileri sahiplendiği söylense de şimdiden bakıldığında ihmal edilebilir, bir hayli duygusal, dramatik, sembolik ve karamsar bir tablo çiziyor, eser. Bu cihette pastoral betimlemeler bende hoşluk olarak kaldı. Tema olarak ise ölüm, aşk, yakarış, zengin düşler dünyası öne çıkmakta. Kitaba adını veren şiirden ziyade Kuzgun ismindeki öykü tadındaki şiiri ile gotik edebiyat dahilinde hafızalara kazınmış bir isim. Yalnız şiirin o mübalağalı eski tarzının bana pek de hitap etmediğini belirtmeden geçemeyeceğim.

Septic Flesh - Sumerian Daemons (2003)

Grubun işlerini kronolojik olarak tersten takip etmenin sıkıntısını yaşıyorum. Düzenlemeler açısından kulağımın duyduğu kadarıyla tarzlarını şu anda da devam ettirdikleri senfonik ve endüstriyel tınılarda death metal'e taşıdıkları ilk albüm bu olsa gerek. İnternete baktım da hakikaten öyleymiş. Kaotik ve bumbastik ve bir yerde yükselen bir yerde düşen dengesiz (parça değil albüm boyunca) bir şizofrenik hal sunmasından anlıyorum bunu. Henüz daha oturtamamışlar soundlarını, ellerindeki var olan her güzel fikri boca etmişler. Diğer yandan da Mechanical Warfare ve onun gibi üç dört fren tutmayan fantastik parça var ki tadından yenmez. Gitar ve riffler de ara ara öne çıkıyor tüm keyfiyle. Senfonik alıntıların biraz fazla sesi çıksa da etkisi kuvvetli. Yine de kaydı tümüyle değerlendirdiğimde biraz rot balans ayarı eksik gibi gelmekte.

7,75+/10

22 Kasım 2019 Cuma

Star Trek: Deep Space Nine (7. Sezon) / Nightflyers ( 1. Sezon) / Dirk Gently's Holistic Detective Agency (1. Sezon) / The IT Crowd (5 sezon)

DS9''ı sonunda sonlandırdık çok şükür. Ekşi'de bu seri ile ilgili çok güzel ve fazlasıyla detaylı (o yüzden tüm yazılanları okuyamadım) bir eleştiriye rastladım. Senaryo ve karakterler konusunda devasa gedikler içeriyor bu dizi. Bilmem kaç kişinin tecrübesini ortaya koymayı beklediğimiz Dax memur kafasında. Klingon Worf niye bu kadar çekici? Irklararası duygusal yakınlaşmaların abartılması. Dominionlarla yapılan savaşın mantıklı taktik ve strateji izlememesi: Misal Romulanları ittifaka dahil etmek bu kadar kolay mı? Abartı oyunculuk ve benim Ferengilerin bu kadar ön plana alınmasına bir türlü alışamam. Sıkıcı Bajoranlar. Beyni de sıvı konumundaki Odo. Gerçekten gider de gider. İyi yönleri yok mu? O da var. Senaryonun kurbanı olsa da Kira (güzel çünkü bence, başka bir neeni yok :)), entrikacı Garak, eski göz ağrılarımızdan şef O'Brien, deli Dukat. Aslında Cardassianlar kuuldu. Hakları yendi. Yazık oldu.

Nightflyers George R ve de R Martin'in öyküsünden uyarlanması sebebiyle bayağı beklenti yarattı ve ilk sezondan sonra tatile girmiş görünüyor. Hiç de insansı olmayan bir uzaylı filosu ile yolunu kesiştirmeye çalışan bilim insanlarını taşıyan bir uzay gemisi, garip tayfalar, olağan üstü olaylar, geminin yapay zekası mı yoksa kaptanın anası mı? Gerim gerim geren bir atmosfer, itici mi denmeli?, tekinsiz evleri mekan eyleyen gotik türünü andırıyor. Gotik bilim kurgu diye bir şey var mı? Çok da izleyiciler memnun kalmadı aslında bu sezondan. Karakterler saçma sapan, kasıntı oyunculuk, manasız mantık silsilesi felan. Yine de diğer sezonda takip edebilirim.



Dirk Gently's Holistic Detective Agency : ne diyebilirim ki? Yazarı Douglas Adams'ın mizahını Otostopçunun Galaksi Rehberinde de çok şey edememiştim. Aşırı uçuk ve komik değil. Ama karakterler hem güzel/yakışıklı hem de inanılmaz eğlenceli tipler. Karakterler sayesinde ilk sezonu izleyebildim, gerisini reddedeceğim maalesef. Anlat desen konusunu anlatamam vallahi. Seven tapar zannımca.

The IT Crowd beş sezonda sadece 25 bölüm yayınlanmış bir sitcom. Anladığım kadarıyla İngiliz yapımı olsa da Amerikan mizahıyla karışık yeni bir tarz yaratmışlar. Ve muhteşem olmuş. Deli bir yöneticinin holdinginde bodrum katında çalışan iki geek elemanın başına bilgisayarı dahi açmaktan bihaber kadın bir müdür atanır. Klişe gibi değil mi? Yok vallahi değil. Ben ki çok duygularımı belli etmem, hani starship trroper tshirtü vardır ya işte ordaki benim, bir kaç yerde hönkürdüm. Polis devriyesi geçerken Moss'un Roy'un dudaklarına yapışması yada gotik elemanın sahneleri. Dahiyane sahneler içeriyor, cüretkar (dalgaya aldığı konular açısından) sahneler içeriyor, benden söylemesi. Elbette her bölüm güçlü değil. Ve patronları ve onun yaptığı mizah benlik değil. Neyseki diğer karakterler kurtarıyor.

21 Kasım 2019 Perşembe

Uriah Heep - ...Very 'eavy...Very 'umble (1970)

Her tür klasik rock derlemesinde kendine yer bulan Gypsy namındaki şarkının lokomotifi olduğu bu albüm grubun ilk eseri. Bu şarkıda da gördüğümüz farklı ritimler albüm genelinde de ara ara öne çıkıyor. Bence hard rock tanımı yeterli değil. Alttan altan prog etkisi işlemekte. O yüzden belki de hiç bir zaman tam anlamıyla ısınamayacağım parçalı bulutlu tarzda bir gruuvilik sunduğunu söyleyebilirim. Bu kadar enteresan olmayan diğer parçalar ise aleladelikten öteye gidemiyor. Şırıl şırıl akmasa da pişman etmeyecek bir dinleti. Bugüne göre değerlendirdiğimizde zamana yenik düştüğünü de söylemek mümkün değil. Daha doğrusu fifty fifty.

7,25+/10

20 Kasım 2019 Çarşamba

Gaye Su Akyol - İstikrarlı Hayal Hakikattir (2018)

Sürrealist bir ifade yaratıcı düzenlemeler ve hakkı hiç de es geçilmemesi gereken müzisyenlikle buluşunca iddalı bir duruştan ödün vermeyen bu deneysel çalışma gerçekten de istikrarlı bir döngüde ısrarla yurtdışında da tanınırlık getiriyor. Bunlar takdir edilmesi gereken meziyetler. Benim şahsen hoşlanmadığım iki nokta ise şu. Temponun yavaşlığı ve halk müziğinin aksine sanat veya Türk klasik müziği öğelerinin, vokalde nağmeler örneğinde olduğu gibi, diğer türlerle etkileşimini bir türlü benimseyemem.

7,50/10

19 Kasım 2019 Salı

The Butterfield Blues Band - East-West (1966)

Rock cinsinden blues albümü dinleyecekseniz üç beş tane birisi bu olmalı. Albümü adını veren parça da ismi üzerinde batı ve doğu kültürlerini füzyon tepkimeye dahil etmekte. Türün de şöyle bir problemi var, zamanında tüm veçheleriyle, deneyselliğiyle babalar uğraşıp kayıtlarını ortaya koymuşlar. Güncellik sıkıntılı ama illaki yeni bir şeyle yaratan vardır, arayıp bulmak lazım. Bize ise öncelikli görev olarak bu eski çalışmaları dinlemek düşüyor.

8,0/10

18 Kasım 2019 Pazartesi

Tyler, the Creator - Igor (2019)

Okra namındaki tekliyi dinledikten sonra sesi dejenere edilmiş primitif, sert ve vurucu parçalarla devam edeceğini boşuna sanmışım, arkadaşın. Bir kaç etkileyici çalışma dışında (New Magic Wand, Puppet, Whats Good, I Dont Love You Anymore) daha güneş ışığına uygun düşen, müziğin omurgasını hip hop'u terk etmeksizin modern soul eksenine kaydıran bir prodüksiyon ile dinleyicisini karşılamakta. Bu da şaşırtıcı bir şey değilmiş, vasıtasıyla üne kavuştuğu önceki uzunçaları Flower Boy'un bir nevi devamıymış atmosfer bakımından. Sıkıcı noktaya düşürmeyen ama mutlumsu, dreamy atmosferi dengeleyen arka sesler yapımcı kimliğini ele veriyor. Hakeza bu denge bir ayrılığın yada hayalkırıklıkların izlerini taşıyan sözlerle de vurgulanmakta. Belki bestecilik açısından değil ama sound çeşitliliği, dahi: uk garage beati, piyano, sayko synthler, zilyon featuring sanatçı, elektronik altyapı, albümü defaaten dinleten ve dinledikçe yeni şeyler keşfettiren bir unsur. Nakarata dayanan popüler besteciliğin dışında bir yol izlemesi de cabası. Yine de ben RYM sitesinde dinleyiciler tarafından verilen puanlar neticesinde 2019 senesinin en iyi albümü seçilmesini anlayamayacağım. 

7,25/10

14 Kasım 2019 Perşembe

Brutal Truth - Extreme Conditions Demand Extreme Responses (1992)

Daş gibi bir albüm bu. Brütalinden death metal/grindkor pek harcım olmasa da ahan da bu şey pek bir şey. Grav grav gruvi ritimler. Çifte vokal, biri çığırtkan diğeri bögürtlen. Tonlamalar, riffler, politik sözler. Eleştiri namına söyleyeceğim tek şey, tabi biraz mantıksız, içerik olarak sıkı sert parçaların arka arkaya 45 dakika boyunca sıralanması yorucu olabiliyor ve sonlardaki parçaların değerini anlamamız konusunda zorluklar yaratıyor. Yani niye bu albüm uzun diyorum, işin mantıksız kısmıda budur efendim. Şöyle bir baktım da tür içinde efsane çalışmalardan biri olarak gösterilmekte. Hakkaten de öyle yafu.

8,50/10

10 Kasım 2019 Pazar

Darkestrah - Manas (2013)

Grubun dark ve orchestra manasına gelen iki ingilizce kelimeyi birleştirip kelime oyunu yaptığı pek bir na-orijinal ismine takılmak istemiyorum. Dinleyicilere selamün aleyküm dediği ve müziklerine de gölgesini düşürdükleri Kırgızistan ülkesinin mitolojisinden bir isim bulamamalarına üzülüyorum. Hiç olmazsa bu beşinci yapıtlarına ki çıkış albümlerini oldukça beğenmiştim, konu olarak oldukça ünlü ulusal destanları Manas'ı seçmelerini takdir ettim. Beklenti: epik, tribünleri coşturan atmosfer, kılıç kalkan şakırtıları, etnik ezgiler. (Evet, beklediğim şeyin biraz ucuz olduğunu kabul ediyorum) Elimizdeki ise lokal enstrümanların da bazı yerlerde dahil edildiği gayet yavaş tempolu ve black metal kısımları na-orijinal yalnız sıkı bir çalışma. Kırgızca alıntılar ayrıksı duruyor. Gayet keyifli kadın vokal şarkıları seslendirmesine rağmen folk ve black metal arasında uyumsuzluk, temposuzluk ve keyboard ile inşa olunan depresif atmosfer dinleyicinin kanını çekmeyi başarıyor. Ve tam anlamıyla ısınamıyorum.

6,75/10

4 Kasım 2019 Pazartesi

The Smashing Pumpkins - Shiny and Oh So Bright Vol. 1 / LP: No Past. No Future. No Sun. (2018)

Gospel tadında bir şarkıyla açılan albümün hiç de iyi karşılanmamasının sebebi elbette grubun efsane olduğu soundundan uzaklaşır bir görüntü çizmesi. Ama biraz haksızlık yapılıyor. Eski günlerin hayaleti en azından bir kaç şarkıda kendini göstermekte (misal Silvery Sometimes) . Bu da aslında şarkıların bir bütünlük oluşturmadığının göstergesi. Aslında alternatif rock namına Solara , Marchin On, Seek and You Shall Destroy ki bu sonuncusu hakikaten kral bir şey,  gibi keskin parçalar da mevcut. Ancak eksik olan şey şu, 90'lar çok güzeldi, derbeder etti bizi ama geçti. Bir yara oldu şarkıları türküleriyle bugüne taşıdığımız. Tekrarı samimi gelmiyor.

6,75-/10

Steven Erikson - The Kharkanas Trilogy I: Forge of Darkness

Yıllar önce Malazan serisinin ilk kitabını okuduktan sonra yazara bir şans daha vermek istedim. Ve çok da bir şeyler değişmemiş görünüyor. Öncelikle söylemek gerekirse üçlemenin bu ilk cildinde hikaye havada kalıyor. Tamamlayabilmek için tüm seriyi okumanız lazım. İster misiniz, bilmem. Steven Erikson detaylı ve incelikli kurgusuyla yurt dışında kült bir takipçi topluluğu oluşturmuş durumda, fantastik kurgu türünde. Yalnız Türkçeye çevrilmesi de bir o kadar riskli. Öncelikle iyi yanlarından başlayalım. Ciddi, entrikalarla bezeli yeni tür fantastikanın takipçisi yazar. Dünya ve ırk inşası konusunda pek bir maharetli. Kurgunun tarihsel ve sosyal dokusu basit değil ve ilgi çekici. Yavaş yavaş sırları açığa çıkarmakta. Tempodaki yavaşlık ve kompleks karakter inşası ve kurguculuğu ise Şekspiryen dolaylı anlatıma dayalı bilmeceli bulmacalı diliyle bir araya gelince okuyucuya eziyete dönüşmekte. Tecrübeli ve ter dökmeye hazır bir okuyucu talep ediyor yazar, besbelli. 100. sayfaya geldiğimde hala romana yeni karakterler giriyordu ve daha önce romana dahil ettiği karakterlerin ikinci kez yüzünü göstermemişti. Soğuk, acımasızlığın hakim olduğu, savaşın çirkin yüzüyle aktarıldığı bu dünyada kişisel hırslara kadar minimalizme indirgenen psikolojik tahlilleriyle karakterleri bir noktadan sonra umursamak, umursayabilmek gerçekten çaba istiyor. Bir noktadan sonra anlatım dilinin de etkisiyle teyatral bir hava sezinlemekten kaçamıyorsunuz. Köylüsü bile filozof olmuş aktarılan dünyanın. Konu insana en yakın duran Tistelerin dünyasında geçiyor. Tanrısal bir forma kavuşan karanlık ana, sevgilisi ve evleneceği adamın arasında kalmış. Diyar iç savaşa doğru yol alırken diğer güçler de kendi gemilerini yürüterekten ortalığı kızıştırmakta. Evet, bu kadar basit değil. Ogre benzeri bir akademisyen bir ırk var. Tanrısallıkları delilikle sınanmış Azathanai ırkı var. Nehir tanrısı var, eski dinlerine sadık Reddiyeciler grubu var. Zilyon tane yan hikaye var, var da var. Karanlık ve aydınlık var ki yazarın dengeyi yücelteceği bir felsefenin kurulumu bu ilk kitapta yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.

3 Kasım 2019 Pazar

Gülden Karaböcek - Orijinal Kayıtlar ve Remixler 1971 / 1973 (2018, Comp)

Gülden Karaböcek'in ismi ablası ile yaşadığı magazine konu sorunları ve dinleyeni derbeder eden hisli sesiyle seslendirdiği arabesk şarkılarıyla aklımda kalmış. Öyledir demiyorum, aklımda kalan şey bu. Nisyan misyan... Ve şaşırdım. Beklediğim Adaletin Bu Mu Dünya, Dumanlı Dumanlı, Gönül Dağı ve İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım dışında aranjman pop parçalar bize sanatçının ilk dönemlerini sunmakta. Arabeskten evveliyatı var yani. İkinci nokta ise orkestrasyonun anadolu rock ve progresif tınıları ile dönemine göre oldukça modern duruyor olması. Araştırmamı yapmadım ama tecrübeli olduğunu düşündüğüm müzsiyenlerin katkısı albüme değer katmakta. Bir diğer husus Dilek Taşı gibi daha bilindik şarkılara yer verilmiyor olması bu derlemenin anadolu rock furyasına hitap amaçlı hazırlandığını göstermekte. Kayıt ayrıca on adede yakın remiks içeriyor. Sound olarak biraz garipsediğimi itiraf edeceğim, o yüzden fikir belirtmekten kaçınıyorum. Kısacası bu değerli ismin çalışmalarını alternatif hipster kuşağa taşımayı amaçlayan bir derlemeye imza atılmış.

7,50-/10

31 Ekim 2019 Perşembe

Youssou N'Dour et le Super Étoile de Dakar - Vol. 8 : Immigrés / Bitim rew (1984)

Youssou N'Dour Senegalli grubundan daha fazla bilinirliğe ulaşmış. Fransa'ya yerleşse de kendi yöresinin şarkılarını seslendirmekte. En azından 80'ler gibi erken bir dönem için bu sav geçerli. Ağıtsal formu ve ince gitar işçiciliği ile Pitche Mi pek bir dokungaçlı şarkı. Diğerşarkılar ise oynak bir funk havası sunmakta. Kültürlerarası etkileşimi yansıtan  farklı enstrümanlar yerel ezgilerle bütünleşmiş durumda. Eh güzel yani.

8,0/10

29 Ekim 2019 Salı

Henryk Mikołaj Górecki - Symphony No. 3: Symphony of Sorrowful Songs Op.36 (2019)

Modern klasik müziğin önde gelen yapıtlarından Gorecki imzalı Kederli Şarkılar Senfonisini en son Polonya Ulusal Radyo Senfoni Orkestrası Krzysztof Penderecki idaresinde kaydedilmiş. Emsallerinden ayıran nokta ise Portishead'den tanıdğımız Beth Gibbons'un seslendirmesi. Mebzu bahis Beth Gibbons ise daha önce dinlemiş bulunduğum bu yapıtı tekrar dinlemekten kaçınmayacağım. Bu güzel işbirliği olağanüstü bir şey ortaya koymamış, hani Tanrı'nın parmağı dokunmadı bana ruhani melekler korosu eşliğinde. Bestenin gücüne bağlı illaki temelinde. Yine de Beth ablanın sesinin nerelere kadar uzandığını dinleme fırsatı bulmuş bulmuş bulundum buldum. Bir kaç dinlemeden sonra da hüzün beni hafiften sarmalamadı değil hani.

8,0+/10

26 Ekim 2019 Cumartesi

Opeth - Orchid (1995)

Opeth'in selamün aleyküm çektiği albüm. Şaşırtıcı olan şey bir çıkış albümünün bu kadar farklı fikri ortaya koyuyor olması. Pişmeleri gerekmemiş. Önce death metal olsun, sonra arayışlarla soundumuzu duruşumuzu değiştirelim diye bir anlayış sergilememişler. Çattanak işte bu biz buyuz. Güzel bir başlangıç. Grubun ilk dönemlerine ait diğer çalışmalarda olduğu gibi sıkmadan dinlemeye elverişli bu da. Elbette en iyi çalışmaları değil.

7,50++/10

Rainer Maria Rilke - Duino Ağıtları

Öncelikle basım ile ilgili bir şeyler söylemek gerekirse, Almancası solda Türkçesi sağda basım iyi bir fikir. Fakat 70 sayfalık kitabın son otuz sayfasının Hasan Ali Yücel klasikler dizisinde yer alan eserlerin listesinden oluşması, ne bileyim garip. Ufak, sert kapaklı cep kitabı yapmaları çok daha şık bir hareket olurdu. 10 ağıtta yer verdiği şiirlerde sembolik ve romantik bir dille farklı kisvelere bürünen ama daha çok meleklerde vücut bulan 'sen' karşısında insanlığın durumunu gözler önüne seriyor şair. Aşk, sevgi, bilinç, varoluş, ölüm, yazgı Kimi zaman farklı anlamlara açık 'şiirsel' dil ki hey, ey gibi hitaplara da  sıkça başvuran, okuyucuyu sesli okumaya da teşvik etmekte. Bu ve bu gibi haller defalarca okumayı mümkün hale getiriyor.


sizler, birbirinizin eller altında
bağbozumu gibi bereketlenenler
..

ne zaman sevsek,
kadim sular yürür kollarımıza bizim.
..
ölümü,
tüm ölümü, daha hayattan önce böyle
usulca içinde taşımak ve darılmamak,
tarifsizdir.
..
Ah, bir gün ölü olmak ve onları bilmek sonsuza kadar,
tümünü, tüm yıldızları: zira nasıl, nasıl, nasıl unutulur onlar!
...
Hiçbir yerde, sevgili, dünya hiçbir yerde, sadece içimizde.
...
Zira ölüme yakınken insan ölümü göremez artık
ve diker gözünü dışarıya, belki de kocaman açarak, hayvan bakışlarıyla.
..
Kim böyle döndürüp çevirdi ki bizi,
ne yaparsak yapalım, duruşumuz hep
ayrılıp giden birinin duruşu? O nasıl durursa
son tepede, ona vadisini baştan başa bir kez daha
gösteren; nasıl dönüp bakar, durur, beklerse-,
biz de öyle yaşar ve hep vedalaşırız.
..
Bak, yaşıyorum. Neyle? Ne çocukluk ne de gelecek
azalıyor... Sayısız varoluş
filizleniyor yüreğimde.

ANOHNI - Hopelessness (2016)

Albüm kapağının saçmalığını bir kalemde geçiyorum. Doğuştan ismi Anthony Hegarty olan ve cinsiyet değiştirdiğini sandığım sanatçı arkadaşımız hakikaten de etkileyici bir ses tınısına sahip. Hercules and Love Affair grubunda da dinleme imkanı bulduğum arkadaşın yapıtlarından hoşlanmak için kendimi zorlasam da, sesinden dolayı, bestecilik açısından çuvalladığını ve indie-hipster anlayıştan sakatlandığını düşüyorum. Elektronik destekli yavaş tempolarda pop soundu tanımlama olarak ilk aklıma gelen sıfatlar. Lirik açıdan ise hayli sol liberal politik muhalif duruş sergilemekte. Albümdeki şarkılardan birinin ismi Obama bir diğeri de Drone Bomb Me, düşünün artık. Sözleri irdeleme gereği bile duymadım. Politik şarkılar yazmanın işitsel ve görsel bütünlük içinde sansasyonal bir iddianın ifadesi olarak başarıyı tüm anlamıyla yakalaması gerektiğini düşünüyorum. Moderniteden ziyade romantizmin etkisi altındayım bu konuyla ilintili olarak. Elektronik dumtıslar eşliğinde ağıtımsı şikayetleri dinlemeyi garipsiyorum. Bu mükemmelliyeti yakalayamadığı ölçüde üzerimde güçlü bir etki bırakmada zayıf kalacaktır. Ha, kötü mü, değil elbet.

6,50/10

22 Ekim 2019 Salı

Fergül Yücel - İzmirli Devrimciler

Fergül Yücel çoğunluğu 71 öncesi dönemde sosyalist hareket içinde aktif olan İzmirli devrimcilerle görüşerek insani özelliklerini öne çıkardığı biyografiler ortaya koymuş bu eseriyle. Yazar 70-80 arası döneme ağırlık vereceği bir çalışmaya imza atmış mıdır bilemem ama bu eserin içerdiği 28 ismin çokluğu içerik yönünden eseri biraz kısıtlamakta. Yine de fotoğraflarla birlikte unutulmaya başlanmış sözkonusu isimlerin sınırlı da olsa hikayelerini okuyabilmek çok da yabana atılacak bir fırsat değil.

RETRO: Limbonic Art - The Ultimate Death Worship (2002)

O gürültülü cümbüş içinde agresifliğin dibini vuruyor sizi de o duvardan bu davara çarpıyor kayıt. Eyüp sabrınız varsa hiddet şiddet ve nefret dolu melodilerin keyfine varmanız mümkün. Sondan bir önceki şarkıda artık sizde çanak çömlek kırmaya başlamış olmalısınız. Güzel bir parça demek istediğim. Fakat uygun bir nevi mizantropist bir hale ihtiyaç duyacağınız kesin takdir etmek için çalışmayı.

7,0/10

17 Ekim 2019 Perşembe

Duke Ellington - Ellington at Newport (1956)

Kaydın çift sidili özel baskısı düzenleme olarak albümü baltalıyor. Arada konuşmalar, takdimler uzadıkça uzuyor, şarkıların akışını bozuyor. Üstüne üstlük abd milli marşı ile açılmakta albüm. Eminim ses olarak orijinalinden bir kaç fersah ötededir. Yine de 45 dakikalık ilk baskısını dinlemek isterdim doğrusu. Bununla birlikte yeni baskısı da tonla şarkı içermekte. Big band denen erken dönem orkestral cazına göre sofistike ve oldukça canlı bir havaya sahip olması çok pek bir belirginlikte keyif veren unsur olaraktan öne çıkmakta. Duke amcanın şu ana kadar dinlediğim çalışmalarına bakarak söyleyebilirim ki hoşuma giden bir tavrı var ki kayıtta piyanonun ağırlığı da oldukça dengeli.

7,75/10

14 Ekim 2019 Pazartesi

Victor Turner - Ritüeller: Yapı ve Anti-Yapı

Güç için hırs duyan ve bu amaçla başkalarını araç olarak kullanan veya itibar görmek için can atarak kendisini itibarlı biriymiş gibi gösteren tek bir insan kabul edilirse, bu durum Bizin doğmasını ya da muhafaza edilmesini engellemeye yeter.

Bir birey statü merdivenlerini tırmanmak istiyorsa, önce statü merdiveninden de aşağı inmek zorundadır.

Bir yandan felsefe üreten komünitas diğer yandan mülkiyetten beslenen yapı, hem birbiriyle dinamik bir mücadele içinde hem de komünitastan yapısallığa evrilen bir süreçle bir arada varoluşun zorunluluğu. Kendiliğinden hippi tarzı komünitas, normatif komünitas ve ütopik toplumculuğuyla sürekli hale bürünen ve çileci tarikatlarda da izi sürülebilen ideolojik komünitas. Komünitaslar kategorik olarak daha aşağı statüdeki kişilerden oluşuyor genelde. Erginlik ve benzeri törenlerde geçici bir dönem için eşikte bekleyen kişiler yani bir sabit durumdan ötekine geçiş hazırlığında olanlar eşit statü paylaşır hatta aşağılanma ve zorlanmalarla karşılaşırlar. Eşikten sonra ise yapısallık geriye döner ve denge sağlanmış olur. Geçici olarak güçlünün zayıf, zayıfın güçlü olması toplumun mevcut haliyle sürmesine yardımcı olur. 

9 Ekim 2019 Çarşamba

Let It Flow - Meanings (2008)

İlk albümünü büyük keyifle dinlediğim yerli grubumuz başta Katatonia ve biraz da Anathema gibi öykündüğü grupların takip ettiği yola koyularak atmosferik ve gotik rock bir çizgi tutturduğu bu albümde bende daha önce uyandırmış olduğu aynı heyecanı yakalamakta zorlanıyor. Daha doğrusunu söylemek gerekirse sadece bir kaç dinlemeden sonra bu bestelerin orijinallerini daha önce dinlemiştim duygusuna kapılmamak mümkün değil. Bahsi geçen grupların metalden atmosferik ve progresif rocka geçtikleri döneme dair bir şeyler dinlemeye aç dinleyiciyi memnun edeceği kesin. Hatta yaratıcılık namına oldukça hoş hareketler içerdiğini söylemek de mümkün ki bunun izlerini ilk albümlerinde tanık olmuştuk. Belki de yaşlandık, bilemiyorum, bu kadar ağdalı melankolik bir müzik dinleyecek isem ilk albümlerindeki gibi belki biraz esrarlı ve otantik bir yanı olmalarını tercih ederdim.

6,75+/10

6 Ekim 2019 Pazar

Dying Fetus - Killing on Adrenaline (1998)

İlk albümüne kıyasla gruuviliğin uğradığı sünnet operasyonu sonucu kısaldığı bumbrutal bir death metal albümü. Sinir stresli döneminizde ifadenize ifade katacak bir çalışma. Prodüksiyon ve vokalin tonu tartışmalara neden oluyor. Bir yüzü grind'e bakmasıyla benim çok da takip edebileceğim bir yönü yok maalesef. Sonbaharın kendini belli etmeye başladığı şu günlerde el örgüsü hırka ve yünlü terliklerimle, sağa yatık dana yalamış saçım ve kemik gözlüklerimle, Dying Fetus uyum içinde değil.

6,5/10

2 Ekim 2019 Çarşamba

Onmyzo-Za - Ryuuou-Shugyoku (2013, Comp)

Japon grubunun bu derlemesi grubun ikinci öğretimini folk metal dalında yaptığını gözler önüne seriyor. Bölüm bölüm ayrı folk etkisinden bahsetmiyorum, anadalları olan heavy metalin içine güzelcene yedirilmiş durumda. Erkek ve kadın vokallerin harmonisi biraz da anadillerinin etkisiyle animastik bir gariplik sergilese de alışıyorsunuz ve iyi ki kadın vokale biraz ağırlık vermişler diyorsunuz. Besteler inanılmaz melodik tatlılıkta. Beğendim. Çift sididen oluştuğu için bıktırmıyor da. Hatta dinlemekten bıkmadan son veriyorum dinlememe. Gerçek şu ki ilk sidi ikincisini döver ve biraz hacimce büyük bir albüm olması kaydın zayıflığı, sanki heybelerinde ne varsa dökmüşler gibi. Bunun sonucunda da grubun stüdyo albümleri için bir heves doğmuyor.

7,75/10

27 Eylül 2019 Cuma

RETRO: Limbonic Art - Ad Noctum - Dynasty of Death (1999)

Senfonik black metali kaotik death metal ile harmanlayıp dinlemesi inanılmaz güç bir işe imza atan grubu tebrik etmek lazım. Sinirli anlarınızda sizi daha da dolduruşa getirip çanak ve de çömlek kırdıracak bir çalışma. Sert. Kulaklarınızın kanamasına hazır olun. Benim için dahi sert ve agresif. Orijinalliklerle dolu ve şimdi dahi eskimeyen bir sese sahip. Eğer dinleyebiliyorsanız tabi. Bir noktadan sonra vazgeçebilirsiniz. O noktaya kadar sinirinize sinir katmak istiyorsanız, tercihiniz bu yöndeyse, sakinleşmek istemiyorsanız, ahan da burada ilacınız.

6,75-/10

23 Eylül 2019 Pazartesi

Faith No More - Introduce Yourself (1987) & Septicflesh konseri (21 Eylül 2019)

Enstrümantal olarak yansıttıkları funk çok da dansa davet eden pozitif bir havaya sahip değil. Biraz sertcene RHCP gibi ki onların da erken dönem işlerini bilmiyorum. Benzetme yapmaya girişmeyeyim o vakkit. Vokal de çirkin güzeli, albüme yakışıyor. Mike Patton öncesi. Ritmik temposu ile birlikte benim gayet de hoşuma gitti. İlk albümlerini yazarken soundu tarif etmeye çalışmışım. Üzerine çok daha fazla bir şey eklemeye gerek duymuyorum. Ama rock musikisini bastıra bastıra, farklı etkileri sergileye sergileye sağlam bir iş çıkarmışlar. Çiğlikleri ve besteleri biraz daha cilalamaları gerekliği masanın üzerinde duruyor. Mikrofonun başına Mike Patton'ın geçmesi ile birlikte büyük bir atılım yapılıyor olsa gerek ki takip eden albüm ile bunun arasında eleştirmenler fersah derecesinde ölçüt koyuyorlar. Yalnız bunu da es geçmeyin bence. We Care A Lot, Introduce Yourself gibi duyulması gereken parçalar içeriyor çünki. Punkçı yanımı depreştirdi.

7,75-/10

Seyircilerin saygısızlığı yüzünden konserlerden elimi ve de eteğimi çekmiştim. Solstafir ile kalbim yeniden çarpmaya başladı. Septic Flesh ile yaşama geri döndüm. İletişimi kuvvetli, müziğe öncelik veren bilgili konser izleyicisi beni mest etti. Analiz yapacak kadar elimde veri yok, kitle mi değişti, gençler pek yok desem rezaletleri genelde orta kuşağın yaptığına denk gelmemle tahminim isabetsiz kalacak, mekanın atmosferi mi kuralcı, gerçekten bilmiyorum ama Zorlu'daki bu küçük sahneyi seviyorum. Yeni konserlere iştahım arttı, misal Moonspell&Rotting Christ.

22 Eylül 2019 Pazar

RETRO: Nokturnal Mortum - Lunar Poetry (1996)

Ukraynalı grubun tüm işlerini dinleyememekle birlikte, zaman yok ki hiçbirimize, dinleyebildiklerime istinaden beni hayal kırıklığına uğratmayacağına o kadar eminim ki. İlk eserlerinden biri olan bu albümün sonraki yıllardaki baskısı demo varyasyonları da içermekte, güzel bir artı. Melodik folklorik melodiler albüme daha ilk dinlemede ısınmanızı sağlıyor. Keyboarda verilen ağırlık, gitar soloları, atmosferik introlar vessair, buraya yazıldığında en bi truu kült blackçinin kafasında soru işaretleri yaratacak gibi dursa da olumlu anlamda katkıda bulunup grubun imzasına dönüşüveriyor. Dolayısıyla sonuç olarak inanılmaz keyifli ve gruuvi, kelle sallatan bir iş ortaya çıkıyor.

8,50-/10


20 Eylül 2019 Cuma

Stranger Things (Sezon 3) / Dark (Sezon 1&2) / Star Trek: Deep Space Nine (6. Sezon) / Another Life (1. Sezon)


Pek bir çok kişi tarafından sevilen Stranger Things son sezonu ile doğrusunu söylemek gerekirse taş taş üstüne koymuyor. İşini yapıyor, bir solukta bitiyor. Ama aynı kurguyu, gelecek sezonlarda kullanmamalarına dair bir hissiyatın kalbe vuku bulmasına sebep oluyor. İki ayrı ekip birbirinden habersiz ve umarsız maceraya atılaraktan yollarını kesiştiriyor. Çocukların erken yaşta aşkı keşfetmesi yada Abd'nin göbeğinde en bir steryotip Rusların kurduğu gizli üs gibi saçmalıklar azcık sinir yıpratıyor. Yor da yor...

Dark, atmosferi ve sinematografisi ile sürükleyici temposuyla pek bir güzel. Ama ben zaman yolculuğu temasını pek bir banal bulmaktayım. Kadın olarak doğup erkeklikte karar kılan çift cinsiyetli birinin geçmişe yolculuk yapıp kendi geçmişindeki kadın haliyle aşk yaşayıp kendini doğurttuğu ismini hatırlayamadığım değişik bir filmi izledikten sonra benim için bu tema zaten sona ermişti. Ha bir de başka boyutlar meselesi de eklenince, işte bilim kurguda sevmediğim ikinci tema. Evet, izlemeye devam edeceğim, bütün bu eleştirilerime rağmen.

Uzay Yolu DS9 serisini bitireceğiz inşallah. Şansa Netflix de o da varmış. Şef O'Brien'ın mafya içinde ajan olduğu ve Sisko'nun 50'li yıllarda bilim kurgu yazarı olarak ırkçılıkla mücadele ettiği bölüm ve Sisko'nun Romulanları savaşa çekmek için yürüttüğü komplonun olduğu bölüm benim için öne çıkanlardı. Sezon sonu ise oldukça zayıftı. Kira'nın Odo'ya kavuşması ise beklendiği üzere iğrençti.

Another Life, Netfliks'in yeni uzay dizilerinden biri. Hoş ama boş. İnanılmaz sürükleyiciliği izlettiriyor ama kendini. Uzaydan gelen dev bir yapıtın işaret ettiği gezegene yapılan yolculuk ve birbirinden güzel yada yakışıklı gençlerden mütevellit mürettebat. Politik doğrucu enteresan bir kadro. Neyse ki uyuz tipteki hain şerefsiz kaptan yardımcısı ilk bölümde geberip gidiyor. Kadın kaptanımız inanılmaz kuul, pek bir sevdim. Hologram görüntüye sahip geminin yapay zekası felan , fikirlerin hiç bir orijinalliği yok. Bunu da izleyeceğiz ancak uzay dizileri artık baymaya başladı.




17 Eylül 2019 Salı

Güven Erkin Erkal - Türkiye Rock Tarihi I:Saykodelik Yıllar

Türk rock müziğinin sevilmesi için radyo ve dergi programlarıyla yıllar boyunca emek vermiş olan ve arşiv çalışmalarıyla da hafızası olmaya çalışan sevdiğimiz Güven Erkin Erkal ile Şirinevler'de tanışma imkanı bulmuştum. Çocukkene de her hafta radyoda geri sayımlarını takip ediyordum. Nereden nereye, zaman geçiyor. Bir türlü devamını getiremediği bu kuşe kağıda basılı görsel şölen kitabıyla da yeri doldurulamaz bir işe imza atmış durumda. Caz müziğinin ülkemizde gelişiminden başlayarak 80'lere kadarki olan süreç oldukça kapsamlı bir şekilde okuyucuyu karşılıyor. Zamanda unutulmuş dedikodular, zor bulunan fotoğraflar, dergi ve plak kapakları...  ki kaynakçada yararlanan eserleri bile içererek ne kadar özenildiğini ortaya koymakta. Sadece bir şey var , kapsam geniş ama yeterince derin değil. Cem Karaca, Barış Manço, Selda Bağcan, Erkin Koray gibi isimlerin hayat hikayeleri ve müzikal yolculukları da eklenerek hacmin belki de iki katına çıkmasından endişe duyulmamalıydı. Evet, bu isimler hakkında yazılanlar bir kitabı doldurur. Naçizane görüşüm yine de beş on sayfa sığdığı kadarıyla büyükçe bir parantez açılabilirdi. Bu vesileyle yazarımızın sitesini de bulmuş durumdayım, geç olsun güç olmasın. İnanılmaz geniş dergi arşiviyle beni aylarca mutlu mesut meşgul edeceğine eminim. Şu an hayat benim için bayram oldu.

http://www.turkiyerocktarihi.com/

16 Eylül 2019 Pazartesi

UB40 - Greatest Hits (2008)

Pop musikisini İngiliz soul sosuna tabi tutup reggae usulü sunan bu nevi şahsına münhasır grubun derleme çalışması oldukça kapsayıcı görünmekte. Bilindik şarkıların ötesinde hoşunuza gidebilecek keşfedilmeyi bekleyen şahsi şarkılar bulmak da şaşırtıcı olmayacaktır. En azından bende olan o. Evet şarkıların atmosferi her zaman sizi dinlemeye sevk edecek mood zenginliğine sahip değil. Ancak dinlemeye başladığınızda hayal kırıklığı yaratmayacaktır. Üstelik vokalin yer yer sergilediği çiğliğe rağmen.

7,75-/10

15 Eylül 2019 Pazar

Asaf Halet Çelebi - Bütün Şiirleri

bilmemek bilmekten iyidir
...
tanımamak tanımaktan iyidir

Divan edebiyatı, tasavvuf ve Hint felsefesi ile yoğurduğu şiirleri tüm yalınlığına rağmen derin bir okuma sunuyor. Bu da dipnotları ve okuma rehberi ile oldukça doyurucu bir eserin yapı taşlarını meydana getiriyor. Bu noktada Seyhan Erözçelik'in sözlerine yer verirsek,
"Çelebi, modern bir şairdir. Sadece içeriği işleyişteki tutumuyla değil, getirdiği yeni ve kusursuz teknik yüzünden de moderndir. Yaptığı imaleler, kelime ve ses oyunları, yakaladığı musiki, kullandığı söz sanatları ve üzerinde durduğu konular , onu, geleneksel şiirimize de kopmaz bir biçimde bağlar."

bu can benden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
bir tek seni sevmek çok değil
***

en son gördüğün yüz
benim olsun
en son benim uykumda uyu

***
vurma kazmayı
ferhâaad

he'nin iki gözü iki çesme
âaahhh

dağın içinde ne var ki
güm güm öter
ya senin içinde ne var
ferhâaad

ejderha bakışlı he'nin
iki gözü iki çeşme
ve ayaklar altında yamyassı

kasrında şirin de böyle ağlıyor
ferhâaad

***
ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrahim
gönlümü put sanıp kıran kim


13 Eylül 2019 Cuma

Avantdale Bowling Club - Avantdale Bowling Club (2018)

Dinlediğimde cazla haşır neşir genç müzisyenlerin hip hop alemine giriyor havası verdiği albüm hakikaten de biraz öyle. Abd'nin getto mahallelerinidirekt çıkış noktası almadıkları belli, keza Yeni Zelanda'dan çıkagelmekteler. Sound caz ağırlıklı olmakla beraber ona uygun şekilde rap vörsleri de gayet keyifli. Uyum mükemmele yakın. Sound ilgi çekici pekiştirmelerle dolu. Ciddi mevzulardan bahsettikleri de kesin. ses olarak da hikayeciliklerini hissediyorsunuz. Kaliteli bir iş söz konusu. Hak ettikleri ilgiyi görecekler mi bilmiyorum ama ileride isimlerinden söz ettirecekleri kesin. F(r)iends, sözsüz Tea Break benim için öne çıkan parçalar.

7,75--/10

8 Eylül 2019 Pazar

Simon & Garfunkel - Sounds of Silence (1966)

Tüm zamanların en bir pek çok klasik parçaları arasında yer alan Sound of Silence'a imza atan ikilinin bu albümü de amerikan menşeli anglo-sakson folk pop ve sof rock türü içinde en bir pek çok klasik kayıtlar arasında adını geçirmekte. İlk dinlediğimde yaşadığım kültürel duyarsızlık dinledikçe erozyona uğradı ve ben de bir yere kadar sevenler arasına katıldım. Hala daha önce defaatlen dediğim gibi o ecnebi dünyayı kendime yabancı buluyorum. Ama artık rahatlıkla söyleyebilirim ki, abd'nin öyle böyle yörelerinden birinde yaşıyor olsaydım başucu kayıtlarımdan biri olurdu.

7,75/10

6 Eylül 2019 Cuma

BTS - Wings (2016)

Böyle saçma bir geceye böyle alakasız bir albüm. Demirin tuncuna insanın piçine kaldık derler ya, gün geçmiyor insanlıktan umudunu yitirmediğiniz bir an kalmıyor. Adam olmak diyoruz, cinsiyetten bağımsız, insanlığı kastediyoruz. Neyse, işin aslı hep böyleydi, geçmişe nostalji duymak tam bir saçmalık, ecnebiler bs diyor, değişen bir şey yok.
BTS durmadı, yürüdü, yürüdükçe saçma kliplerle karşımıza çıktı ve değerli zamanımızı harcamaktan kurtardı. Belki yeni kayıtların içinde düzgün şarkılar vardır, bilemem. İlgimi kaybettim çoktandır.
3 sene önceki albümüne bakalım. Hip hop'tan tropiğe, popa r ve de b'ye tam bir toplama albüm havası vermekte. Kayıt içinde bu şizofrenik değişikliklere yada uyumsuzluğa alıştıktan sonra parça başına gayet iyi iş çıkardıklarını söylemek mümkün. Blood, Sweet and Tears burada ki çok da sevmem aslında, Cypher  burada, J-Hope'un MAMA'sı burada , hani bilindik şarkılarını sayıyorum. Stigma, V'nin fenomal Singularity'sini hatırlattı. Am I Wrong'un cover olduğundan şüpheliyim. Takip eden şarkılar da çok farklı değil ama eğlenceli.
Nerede hareket, orada bereket de saçma. Hong Kong'da sömürge bayraklarıyla gösteri yapanları gördükçe gençlere verilen gözü kapalı destek midemi kaldırıyor Neden söyledim? Grubun gençlere kendinize güvenin, kendinizi sevin diye verdikleri mesajının aslında meritokrasi ve gerontakrasi altında ezilen Kore gençliğine yönelik olduğunun gözden kaçıyor olması. Global değil yani, üzerinize pek de alınmayın. Ohh söyledim rahatladım.

7,75-/10