Uzay yolu orijinal serinin 3. sezonu ile sonunu getiriyoruz. Artık ailemizin bir parçası haline Kirk, Spock, McCoy ve diğerlerini yüksek çözünürlüklü izlemenin keyfini yaşadık. Yalnız çoğu bölümde yer alan hemşirenin de ana kadroda adının anılmasını isterdim doğrusu. Son sezonun biraz yavan geçtiğini söyleyebilirim. Yaratıcı bir kaç hikaye dışında yine kendini tekrar eden bölümler mevcut. İkinci sezondaki esprili dil büyük oranda terkedilmiş. Baş karakterlerin gönül ilişkileri sırasıyla irdeleniyor. Ve tempo da biraz daha düşük geldi. Üç sezon kısa bir süre gibi kulağa gelse de toplamda 79 bölüm hiç de az değil. Böyle efsanevi bir diziyi izlemenin ayrıcalığını yaşayabilmenin memnuniyetini yaşamaktayım efendim. Internet denilen gavur icadına şükretmek lazım.
Yüksek Şatodaki Adam dizisi ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dic'in aynı adı taşıyan romanından uyarlanmış ve geçen sene ilk sezonu ile izleyicisini ve eleştirmenleri gayet memnun etmiş. Uyarlama diyorum, çünkü romanın ötesine geçmiş diyorlar. Alternatif gerçekliği ekrana taşıyan dizi de efsanevi isim Riddley Scott'un da prodüktörler arasında yer aldığını görüyoruz. Mevzu, 2. Dünya Savaşı'nı Nazilerin ve müttefiklerin kazandığı olasılığında şekilleniyor. 60'larda geçen hikayede hem o dönemin hem de bu olasılığın dokunduğu sosyal hayatın atmosferinin çok güzel çizildiği görülüyor. Abd'nin doğusunun büyük bir parçası Almanların elindeyken batı kıyıları Japonlara ayrılmış. Arada ise serbest bölge konumlandırılmış. Hitler'in sağlığı zayıflarken Japonlara daha sert bir tutum izlenmesini savunan bir kliğin komplolarını savuşturma gayreti arkadaki derin akıntıyı teşkil ediyor. Bununla birlikte ortada Abd'nin galibiyetini de içerir şekilde değişik olasılıkları işleyen film makaralarının takibi ise senaryoda tutunacağımız ipten kordon oluyor. Direnişçiler bu filmleri bulup bu filmleri çeken esrarengiz isim Yüksek Şatodaki Adam'a iletmeye çalışıyorlar. Diğer yandan hem Almanlar hem de Japonlar bu filmlerin peşinde. Filmleri çektiği ileri sürülen Yüksek Şatodaki Adam'ın bu filmleri niye tekrar toplamaya çalıştığı tıpkı kimliği gibi bir gizem. Genel kurgular bunlar olsa da karakterler ve yan hikayeler oldukça güçlü. New York'daki davasına aşırı bağımlı Nazi subayı, Japon ticaret bakanı gibi karakterler hikayeleriyle olduğu kadar oyunculukları da dikkat çekiyor. Fakat direnişin parçası olan ve büyük resimden bihaber genç isimler ise özellikle çifte ajan rolündeki olan başta olmak üzere oyunculukları biraz daha pişmeleri gerekli zannımca. Dizi ilginç konusu ve işleyişi ile her türlü izleyiciye seslenmekle beraber ağır temposu, dramatik yapısı bir çoğunu soğutacaktır. Geri kalanlar ise benim gibi ikinci sezonu iple çekecektir.
90'larda çevrilip 5 sezon boyunca gösterim şansı bulan ve ödüller dahi kazanan bu bilimkurgu dizisini gençliğimden beri biliyordum. Bizim kanallara düşmesini yıllarca hevesle bekledim. Internet tanrısına şükür ki yıllar sonra bu fırsatı yakaladım. Ve bir şey söyleyeyim gerçekten iyi bir dizi. İnsanlar uzaya çıktığında ilkin yine insanlara benzeyen saçlarını tavus kuşu gibi kabartan Centauriler'e rastlar. Çıkarcı, manipülatif ve aristokratik bir düzene sahip bu ırkın da yardımıyla atlama kapılarının teknolojisini öğrenip yıldızlar arasında seyahat konusunda gelişme katederler. Kafalarında kemik çıkıntısı yer alan ve askeri ve ruhani sınıflar olarak bölünmüş toplumları Gri konsey tarafından yönetilen Minbarilerle karşılaştıklarında büyük bir hata yaparlar. Dostça karşılama için silahları hazır hale getiren Minbari gemisinin bu geleneğini saldırı addederek gemiyi yok ederler. Ve neredeyse insanlığın sonunu getirecek Minbari savaşını başlatırlar. Tam dünya kuşatılmışken Minbariler Griler konseyinin emriyle sebepsiz yere teslim olur. İlerideki bölümlerde sebebini öğreneceğiz. Irklar arasında anlaşmazlıkları giderip barışı yüceltmek için dev bir uzay istasyonu kurulur. 250,000 nüfusa varan ve içinde elçilikler barındıran Babylon 5. Bu dizinin başarısı o dönemin görsellikteki başarısına ki bu dönemde oldukça yetersiz görünüyor, ve bölüm başına ortaya koyduğu hikayenin dışına taşarak daha büyük ve gizemli bir oyunun sergilenmesine bağlı. Galaksinin ucunda bir yerde karanlık tehlike büyüyor ama henüz genç bir ırk olan İnsanlık bunun farkında değil. 2. sezon bu tehlikenin farkına varılmasıyla daha doğrusuyavaş yavaş kokusunun alınıyor olmasıyla fırtına gibi açılıyor zaten. Diziye getirebileceğim bir kaç eleştiri özellikle ilk bölümlerde uzaylılar için genelde sempatik bir karakter inşası yapılması. Ve boyları, poslarıyla oldukça humanoid olmaları. Elbette Uzay Yolu'nda olduğu gibi görünüş olarak insansı değiller. Narnların sürüngensiliği, zırh içinde dolanan fiziksellikleri muamma kadim ırk Volonlar, Minbariler gibi. Ama insanmerkezci bir bakış açısının parçaları oldukları kesin. Bu kadar sevimli bir rol biçilen örneğin Centauri elçisinin sonradan boyundan büyük işlere kalkışması ise üzüntü kaynağı oluyor. Çok sabredemedim, ikinci sezona da daldım bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder