Matrix'i sinemalarda izleyince kafamız nasıl da allak bulak olmuştu. Ne kadar da saf ve çocukmuşuz. Oysaki bilimkurgu dünyasının kült yazarlarından Philip amca yıllar yıllar önce gerçekliği sorguladığı bu romanıyla karanlık suları çoktan kendi çocuk havuzuna dönüştürmüş. Burada katalizör teknolojiden çok uyuşturucular da olsa gerçeklik, inanç gibi kavramlar da ek olarak mercek altınan alınan olgular. Bu tarz yaratıcılığa tanık oldukça işte bu yüzden bilimkurguyu göğsümü gere gere seviyorum diyebiliyorum. Diğer yandan bir kaç küçük eleştiri içimde tomurcuklanmıyor değil. Biraz kuru bir anlatım tarzı var. Ve sonlarda işler gerçekten çığrından çıkıyor, kulaklardan dumanlar tütmeye başlıyor, finiş çizgisini ise gerçek mi değil mi sorusu ile muğlak bir şekilde bitiriyoruz.
Konu şöyle, okumayı düşünenler için spoiler efenim:
Gelecek..., insanlar sımsıcak bir dünyada yaşamaya çalışıyor. BM, koloni gezegenlere zorla insanları götürüyor. Dünyadan uzak kalmanın melankolisi, yeni gezegenlere özgü zor yaşam koşullarından daha ağır basıyor. Leo Bolero isminde bir zat bu açlığı yatıştırmayı keşfeden bir holdingin yöneticisi. Bir koldan illegal bir uyuşturucuyu piyasaya sürerken diğer yandan da Perky Pat ismindeki maket tasarımı satıyor. CAN-D ismindeki uyuşturucuyu alan kolonici içinde Sindi ve Ken misali oyuncak bebekleri ve her türlü ıvır zıvır eşyayı içeren bu tasarıma odaklanarak o dünyanın sanal gerçekliğinde kısa bir süre de olsa dünya özlemini gideriyor. PP Layouts holdinginin ilave olarak sattığı misal vazo, tablo, her türlü eşya maketini de satın alarak tasarımlarını geliştirmeye bağımlı kalıyorlar. İşte adamımız Leo'nun yardımcısı Barney, eşini sırf işi yüzünden terketmiş geleceği ve geleceğin trendlerini tahmin etme yeteneğine sahip biri. Başka bir galaksiye gidip dönüşünde kaza geçiren esrarengiz biliminsanı Palmer Eldritch'in BM korumasında bir hastanede kaldığı bilgisi ulaşır. Yanında ise legal olarak desteklenen başka bir uyuşturucu getirmiştir. Leo markette rakip olarak karşısına çıkacak bu adama karşı savaşımının aslında tüm insanlığın kurtuluş mücadelesi olduğunun bir süre sonra farkına varacaktır. Palmer'ın zorla damarlarına zerkettiği uyuşturucu neticesinde sadece kendine has bir sanal gerçeklik boyutunda, Palmer'ın Tanrı gibi kontrolü altında geçmiş ve geleceğin ve gelecek olasılıklarının birbirine karıştığı bu evrenden çıkıp çıkamadığı kitabın kilit sorularından biri. Mars'a kolonici olarak giden Barney de Palmer'ın tuzağına düşer. Onun dünyası ise eski eşiyle yaşadığı günlere odaklanmıştır. Tekrar tekrar ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı bir cendere içindeyken Palmer'ın üç alameti farikası, robotik kolu, yapay gözü ve çelik dişleri gördüğü her karakterde ortaya çıkar. Nihayetinde anlaşılır ki Palmer, Leo tarafından öldürüleceği kehanetini çürütebilmek için Barney'nin vücudunu elegeçirmek ve ölecek olanın da Palmer'ın vücudunda Barney'nin kişiliği olmasını sağlamaya çalışmaktadır. Palmer Mars kolonisinde sıkıcı bir yaşam sürmekten gayet memnun olacaktır. Bu hipergerçeklikte gelecek bir zamanda tam Barney, Palmer'ın vücudu içindeyken ve Leo'nun uzay mekiğinin açtığı ateş sonucu ölmek üzereyken kısacası Palmer'ın planı tıkır tıkır işlerken; şimdiki zamanda Leo çıkagelir ve Barney'i uyuşturucunun etkisinden uyandırır. Barney daha öncesinde Mars'ta tanışıp yakınlaştığı neo-hristiyan bir kadınla Mars'ta mutlu mesut yaşamaya karar verir. Bu kadın ile yaşadığı deneyimi tartışır. Palmer diğer galakside ya bir Tanrı olmuştur, ya da Tanrı benzeri bir yaratık tarafından elegeçirilmiştir. Bu yaratık da yaşayabilmek için yeni getirdiği uyuşturucu ile istila başlatır. Zaten etrafındaki herkese Palmer'ın bir parçası geçmiştir. İnsanlar birbirlerine bakarken anlık olarak belirip kaybolan ya robotik kollar, ya çelik dişler ya da yapay gözler görmektedir birbirlerinde. Ki aslında bu durum o uyuşturucunun etkisindeyken görülen bir etkidir. Ya Bolero en baştan beri sanal alemde hapis kalmıştır ya da sanallık gerçekliğe taşmıştır.
8,50
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder