19 Mart 2016 Cumartesi

Peyniraltı Edebiyatı #33 - Artistik Bellek # 8 - Nisyan #12 - Parende #12

Peyniraltı Edebiyatı


Küçükken ufacıkken Varolmayan Şövalye'yi okumaya çalıştığımı hatırlıyorum. Hala Jules Verne, Kemalettin Tuğcu döneminde olduğum için bi hayli ilginç ve okuması zor geldiğini de...Bitirip bitirmediğimden de pek emin değilim. Şu an ise Italo Calvino'nun Görünmez Kentler'ine merak saldım. Okumadım, elimde basılı nüshası bile yok. Ama bayağı bir beklenti içine girdim hoşlanacağıma dair. Haydi hayırlısı!
Kapak,efendim, pek bir kuul. Meriç Tuna'nın ve Emre Ocaklı'ın hikayeleri oldukça sürükleyici,

Ne yazık ki ölü
Ne yazık ki ağaçtandır
ıslak tahta bar masası üzerinde uzanmakta hala,
uzanacak.

Artistik Bellek


Dergiyle ilk kez solda da yer verdiğim,çok sevdiğim Orhan Veli'nin ikonik fotoğrafını kapak yaptığı sayısıyla tanışıyorum. Tabi, tesadüf değil, dosya konusu pek çok sevdiğim şair Orhan Veli'nin bizzatihi kendisi. Çok işlenmiş, popüler taleplerle uyuşan tartışmalı bir başlık. Dergi, sadece Garip analizleri ile değil şairin mektuplarına, öykücülüğüne değinmesiyle, şair üzerine Yalçın Armağan ile yapılan bir söyleşiye yer vermesiyle farklılaşmaya çalışmış. Ayrıca eski bir dergiden alıntılanan Sait Faik ile Orhan Veli söyleşisi oldukça keyif katıyor sayıya. Dergide öne çıkan bir köşe 5 soru 5 yazar başlığını taşıyor. Yekta Kopan ile yapılan söyleşiye ben olsam hiç yer vermezdim, iyi olmadığını düşünüyorum. Şiirlerde ise genel olarak romantik bir tat öne çıkıyor.

Nisyan


Nisyan dergisi ile de tanışma şerefine 12. sayısı vasıtasıyla nail oluyorum, eski bir tablo veyahut çizim ile kapaklarını süslemişler. Sade ve çarpıcı... Derginin içeriğine baktığımızda öykü ağırlığını hissedebiliyoruz. Esprili bir dille yazılan Tenkit Defterimden Sahifeler ilk göze çarpan başlık, tabi derginin sayfalarını sondan başlayarak karıştırmaya başlamışsanız. Öykülerde özellikle dil mefhumuna dikkat edildiği fark ediliyor. Bu da bazı öykülerde hafiften kasıntılığa sebep oluyor. Edebi kaygıyı okuyucunun değil yazarın hissetmesi lazım. Benim için öykü okuması pürüzsüz akmalı, derdini yada dertsizliğini kolayca anlatabilmeli.
Geçmişi Ararken, Hepsi Hikaye, Hani Şimdi Bir Zıplasam namındaki hikayeleri diğerlerine nazaran daha fazla hoşuma gidenler oldu.

Parende


Dergi 1. yılını Ahmet Erhan ve Cüneyt Arkın kapağıyla kutluyor. Naçizane bir tavsiye, kapak grafiği emsallerine göre güzel bir estetik sergileyemiyor.
Kapağa taşınan isimler için dosya gibi bir tabir kullanılamaz. Çünkü bu kişilerle ilgili bir kaç sayfa yazı, içerik olarak ne kadar orjinal olursa olsun, doyurucu olmuyor. Ahmet Erhan ile ilgili yazılar, Acının Son Şairi, Türkiye'nin Gelmiş Geçmiş En Karamsar Şairinden Şiir, Şair ve Okur Üzerine, Adı Ahmet Erhan Konulan bir Yaşam Karikatürü, Ahmet Erhan Dizelerinde Yalnızlık başlıklarını taşıyor. Hepsi üç sayfaya sığıştırılmış. Cüneyt Arkın ise röportajı ve bir şiiri, evet Cüneyt Arkın'ın edebiyatı bir zamanlar da olsa takip ettiğini ilk kez duyuyorum, ile sayfalara konuk ediliyor.
Anayurt Oteli hakkındaki değerlendirme yazısı benim gibi okuma listesine dahil etmiş olan biri için sonunu ifşa etmesiyle hayal kırıklığı yaratıyor. Rüştü Kıran'ın Dede Yadigarı bir çocuğun anısına yaslanması sebebiyle oldukça etkileyici bir hikaye. Benzer şekilde nostalji ve anılar Ballı ismindeki başka bir öyküyü daha besliyor. Eserlerini psikodrama alanından yazan Yeşim Türköz ile Cahit Zarifoğlu'nun oğlu Ahmet Zarifoğlu söyleşi yapılan isimler. Şiirlerde tarz ve konu bakımından dağınıklık devam ediyor. Gerçi çeviri şiirler biraz daha öne çıkmakta. Bu sayıda ilk kez bir sayfayı çizgi grafik sanatına ayırdıklarını görüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder