17 Ocak 2016 Pazar

Edip Cansever - Sonrası Kalır II: Bütün Şiirleri

1976 yılının fırtınalı günlerinde basılan Ben Ruhi Bey Nasılım, Ruhi isminde yarattığı karakter üzerinden ilerleyen ve  yüz sayfaya varan uzunluğunda bir anlatı şiir aslında. Çiçekçi, meyhane garsonu, meyhane işletmecisi, kürk tamircisi, kendi Ruhi beylerini anlatırken anılarına gömülü Ruhi Bey de etrafından soyutlanmış bir şekilde umarsızca kendi hikayesindeki eksiklikleri tamamlıyor. Yabancılaşmanın etten kemikten somut hali olarak Ruhi Bey şu sözleri yansıtıyor: Bir biçim değildim sanki, bir nesne, bir şey değildim
Camus'nun roman kahramanlarını hatırlatıyor Ruhi Bey ile Çağrılmayan Yakup'da isminden bile emin olamayan Yakup. Kitapta ayrıca şairin başvurmaktan kaçınmadığı aliterasyon yani ses yinelemesi örneklerinin en iyilerine rastlayabiliyoruz.
..

Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama herşeyin çok dıştan farkedildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.
...
bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği
..
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi
...
Bin dokuz yüz kırk üçde biri öldü
Boynu değil, bir karanfilin sapıydı, yana düştü
Düşünce öldü
Bir ölülük sindi ellerime
Bir ölülük bana sindi
Ona sergimde her zaman bir yer ayırırım
Kimseler bilmez
Ben işte gizli gizli onu sularım
Karanlık bir karanfilliği
Yoklukta bir karanfilliği
O gün bugündür bütün çiçekler
Karanfildir benim için.
...
Nedense bulutlanır gözleri arada
O zaman kimseyi görmez
Uzaklara bakar yalnızca
Benimle konuşurken, gazetesini okurken
Ruhi Bey uzaklara bakar
Sanırsınız ki işte çok uzaklarda bir Ruhi Bey daha var
Bana öyle gelir ki durmadan geri çağırır onu
Ama durmadan
...
Bana elini uzattı, ellerimiz birbirine değdi
Sıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eli
...
Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi
Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.
...
Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
         yaşıyorken
                              özgürdür.

Kısa bir Not:
Konakta Son Güne Ve...

Ve yıllarca sonra kadının ölüsünü
Bir bulantı cenazesi gibi kaldırdılar içimden.

O gece konağın bütün lambalarını yaktım
Elimde bir içki şişesiyle ben
Sanki bir insan şehrayini vardı da, ben
Gecesiz bir sarışındım
Gecesiz bir sarışındım ve işte
Bütün kapıları açtım kapadım
Kırdım parçaladım elime ne geçtiyse
Biblolar mı olur, yağlıboya tablolar mı, kristal takımlar mı
Elime ne geçtiyse
Açtım pencereleri dışarı attım.

Durmadan atıyordum, eşyalar bitmiyordu ki hiç
Eşyalar bitmedikçe öfkeyle içiyordum
Ve kinle
İniltiler duyuyordum aşağıdan yukarıdan
Ve bağrışmalar
Ve çığlıklar duyuyordum bir de
Tanıdığım artık ve bildiğim iyice
Acayip hayvan seslerine benzeyen
- Konak ki bir şimşekti de, elle düzeltilmişti sanki bir yağmur öncesinde -
Uşaklar evlatlıklar birbirine giriyordu
Birbirlerinden çıkıyordular
Aralarına karıştım
Boşaldım boşaldım boşaldım
Ve bilirdim, biliyordum, süresiz bir sarışındım
Başkalarını da çağırdım daha sonra
Ve karşıladım.

Oramla karşıladım, en çok oramla
Kapıda karşıladım, düşümde karşıladım
Bir sürü adamlar geldi,o bir sürü adamla bir sürü kadınlar
Nerde kim varsa işte bir bir geliyordular
Mutsuzlar, umutsuzlar, uyumsuzlar
Ellerinde paketlerle geliyordular - neler yoktu ki -
İçkiler, çiçekler, pastalar
Küçük küçük paketler, büyük büyük kutular.

(Ah, ne de çok şeyleri vardır da, nasıl
Hep böyle yerinde harcar bu kentsoylular.)

Giysiler giysiler gene giysiler
Fiyonklar, boncuklar, payetler
Değerli - değersiz, sahici - yalancı
Türlü türlü iğneler, yüzükler ve kolyeler
Önce hep nasılsınızlar, lütfenler, oturmaz mısınızlar
Denenmiş iç geçirmeler, gizliden bakışmalar
Ve yaldızlı cümleler
Bu pazar ne yaptınız? Hangi pavyonda? Sahi mi?
İğreti kahkahalar, ucuzundan gülmeler
Bacak bacak üstüne atmalar, yerlere uzanmalar
Sigaralar içkiler
Sonra gene içkiler, hiç bitmeyen içkiler
Ve dudaklar ve gözler, ince uzun boyunlar
Memeler, kalçalar, kıçlar, falluslar
Ve yavaştan seviciler, ibneler
Poz kesen jigololar.

(Nasıl da vaktini bilirler her şeyin
Ve vaktinde girişirler herşeye bu kent soylular.)

Sabaha karşı duruldu her şey
Gidenler, gelenler, yeniden gidip gelenler
Duruldu konak
Denizanaları gibi açıldı kapandı
Sızanlar mı dersiniz, uyuyup kalanlar mı
- Elle düzeltilmiş bir yağmur sonrası mı acaba -
Bir ara yağma edildiydi bütün kamçılar
Ne kalmışsa kırıp dökmediğim
Fırlatıp atmadığım
Yağma edildiydi gümüş şamdanlar
Saatler, konsollar, sehpalar
Perdeler, avizeler, halılar.

(Bilmezsiniz siz, bilemezsiniz
Görseniz nasıl ince
Nasıl da kibardırlar bu kentsoylular.)

Kanadı kanadı kanadı o gece bütün konak
Görkemli bir Kadın kaburgasını andıran konak
Bahçede acı acı bağıran tavuskuşları.

(Kim ne derse desin iyi bilirler kovulmayı da
Azıcık sırıtırlar, azıcık da şakaya filan alırlar
Ve usuldan ve bozmadan hiç durumlarını
Çıkarlar kırıtaraktan dışarı
Yalanla avunurlar, yalanla korunurlar
Bilmezler utanmayı hiç bu kokuşmuş kentsoylular.)

Yaktım konağı da o gece
Bir daha, bir daha yaktım
Yüzlerce, yüzbinlerce yaktım hiç usanmadan
Aklımda bunlar kaldı sadece.

Soluksuz sessiz
Gölgesiz devinimsiz
Bir Ruhi Bey olarak Ruhi Beysiz
Kentin içine kadar sokuldum.

Ağzımın içi zehir gibiydi
Tuttum bir sigara yaktım
Kravatımı düzelttim
Ayakkabılarımı sildim
Ve sordum:
- Ben Ruhi Bey nasılım
- Sahi siz nasılsınız Ruhi Bey
- İyiyim iyiyim.

Cenaze Kaldırıcısı Âdem

                              Bir ölü nedir ki bir ölüm nedir
                              Acıyla kirlenmektir, acıya sevinmektir.

Siz bilirsiniz, isterseniz biraz gecikiriz
Gelmesine geliriz, birazcık gecikiriz
Ne kadar gecikirsek o kadar iyiyiz
Ben o kadar iyiyim.

Bir zamanlar hamaldım, çelenk taşırdım
En güzel çiçekleri ben sırtımda taşırdım
Caddelerden geçerdim, büyük vitrinlerin önünden
Serlerden bahçelerden güne damlardım
Renklere karışırdım, kentin ışıklarına
İçinden soyulan bir portakal gibi
Kendi içdenizlerimi öper okşardım
Süslenmiş gibi olurdum
Kokular içinde kalırdım.

Sonra bir gün çağırdılar
Sonra bir gün beni gene çağırdılar
Artık hep çağırdılar, dört kişi olduk
Dört kişi gerekliydi, dört kişi olduk
Ölüleri gördük, ölüler koltuktaydılar
Ölüleri gördük ölüler yatakta
Ölüler giyinik, ölüler çıplak
İşte biz dört kişi buna alıştık
Bizi alıştırdılar.

Omuzlarım kesik kesiktir, nasırlıdır
Her zaman bir ölü vardır omuzlarımda
O kadar ölü vardır ki her yanımda benim
- Ölüler içindeyim! ölüler içindeyim! -
Örneğin bir bardak su içsem bir ölü kayar şuramdan
Su içmeyen bir balık gibi kayar
Ölülere takılmış bir uçurtma gibiyim
Biraz öyleyim.

Ve otel müşterileri, onlar
En inandırıcı ölülerimdir benim
Her biri biri ölümü her gün yeniden yaşar
Camlara yapıştırılmış yüzler gibi
- Unutmak utanmaktır, siz bilirsiniz -
Hüzünsüz, anlatımsız, soğuk
Akşamüstü rengindedirler ve yorgundurlar.

Siz daha iyi bilirsiniz, hıristiyanları soyarlar
Ölüleri çıplaktır onların
Ne yalan söyleyeyim görünce huylanırım
Yeni ölmüş genç kızlar yeni doğmuş çocuklara benzerler
Görünce huylanırım
Bunu karıma da anlatırım, su dökünürüm
Adım mı, Ademdir, iyi adamımdır.

Karıma anlatırım ya, size de anlatırım
Bir gün bir ölü kaldırdık, Aşkenazlar'dan
Heni şu Leh Yahudilerinden işte
Gözleri o kadar mavi olan, mavi bir suda yüzer gibi gövdesi
Saçları tütün renginde
Her neyse, uzatmayalım, bir de baktık ki ölünün arka cebinde
Dolarlar, marklar, sterlinler
Önce paylaşmayı düşündük, yalan söylemeyeyim
Götürüp geri verdik az sonra
Götürüp geri verdik, yüz lira aldık
Hepsi hepsi yüz lira
Bir gün bir ölüye asılı iki torba
Torbalar kalçalara inmiş, askılar omuzlarda
İçleri altın dolu
Ölüyse bir kocakarı, Ermeni
Çoluk çocuğu
Elbette geri verdik altınları da.

Ve genç bir kız ölüsünden ametist bir kolye çıkardım
Doğrusu sakladım onu gizlice
Karımdan bile sakladım, karımdan
Niye mi sakladım, uğurdur diye.

Bir karım, iki çocuğum, dört kişiyiz
Kimseler bizimle konuşmaz
Mahallede kahveye çıkmam, anlarsınız
Giderek alıştım içkiye de
Demin de söyledim ya, iyi adamımdır
Benden kötülük gelmez
İnanır mısınız, bir gün gene bir ölüyü kaldıracağız
Tam kaldıracağız, birden farkına vardım
Adam düpedüz yaşıyor
Oysa raporlar filan tamam
Buzluğa girdi mi o anda işi bitik
Başında mirasçılar yas giysileri içinde
Dedim ya, birden farkına vardım
Evet, o gün bugündür yaşıyor
Cihangir'de oturur, zengindir
Bir iki kez evine de uğradım
Beni pek sevmez.

Ne de olsa herkes biraz ölüdür
Otel müşterileri en önde gelir
Kendileri soyar kendilerini kendileri giydirir
Büyük kentlerin büyük tabutlarıdır oteller
Nedense işte onlar gökyüzüne gömülür.

Bu sabah on birde bitirdim işimi
Gidip uyuyacağım
Belki de
Ya karımla ya da
Bir başka ölüyle yatacağım.

Sevda ile Sevgi ismini taşıyan eseri ise okuyucuyu yormayan belki de okuması en rahat eseri şairin. Ruh hali de bir şekilde şehirden kasabaya doğru bir yolculuğun izlerini taşıyor. Kitabın isminden anlaşılacağı gibi ana tema sevgi üzerine yoğunlaşıyor. Sonuçta şairlerin kendi hayatlarını da eserlerine yansıttığı düşünüldüğünde, buradaki farklı ruh halinin sebebi üzerine merak duygusu doğmuyor değil.

Çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın.
...
İçimizde birbiriyle konuşan yaprak bolluğu
Yalnızlık bir başına kalmıştır.
...
Ben unuttum hangi kış unutulduydu
...
Uşak düşünedursun, Rize’den çay getiren bir kamyon
Zigana dağlarını yanladı fiyakayla
Zigana dağlarının uzak gölgesi
Aktı bir su gibi kursağına
Ve şoför Sahil bir otobüsü daha solladı
Yaktı bir cıgara daha
Meğer ki öksürüğü İstanbul’dan duyula
Ufacık bir gecekondudan
Bir kadın tarafından, adı Zeynep de olabilir Nazlı da
Ama ne bilsin ki kadın
Bafra dolaylarından geçerken uçacağını
Kızılırmağa Salihin
Evladım, daha yirmi iki yaşında
Uyur şimdi bütün uykularını
Kamyonda uyur gibi
Gözleri açık uyur Kızılırmağın suyunda.
...
Vallahi bir kadın yüzünden değil
Böyle mahzun duruyorsam biraz
Yüzüm dünyanın ilk şairinin yüzü gibi
Ve hiç öfkelenmeden söylüyorum
Arayan sularda arasın beni
Sularda arasın bundan boyle
Yorgun bir eriyik gibi sularin engin kalbinde
Bir eriyik ya da bir ceset gibi
Ölümümü değil, ölümlülüğümü sadece
Ki anlatır size o zaman
Kimsesiz bir limanda boğan beni
O yaman sessizlik de.

Peki, ayak izlerim de yok mu sularda
Kızgın topraklarda uzayıp kısalan gölgem
Bir saburluk gibi sessizsem
Bir gelin böceği gibi sessizsem.
Ve eğimliysem üstümdeki gökle oranlı
Yemin ederim 'bir aşk kırgını' değilim
Yeni diller, yeni anlamlar öğrenmeye çıktm ben
Tam üç yıldır beklediğim kadini
İnanın bir daha görmek istemem.

Sabah mı denir buna, tutuşmuş geceden kalma korlarla
Çevrelenir gözlerinin kenarı
Kanı altına dönüştüren ilk ışınlarla
..Doğayım ben.



Hiçbir Pul Hiçbir Zarfa Yakışmıyor

Hiçbir pul hiçbir zarfa yakışmıyor
Hiçbir zarf üç beş satıra
Ne zaman yanyanayız işte o zaman 
Doyamıyoruz tenlerimizin bitmez tükenmez sorgusuna 

Bırakmak bırakılmak demeyelim
Durmadan yer değiştiriyor anlamlar da 
Ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden
Sanki kış aylarında bir uçurumda.

Anlarım sedir ağacının dilinden
Ve usta bir aslan terbiyecisinin ruhundan da 
Hiç anlamaz olur muyum öpüşünü de kalbimi
O öpen sensen bir de dalgaları çekiştiren bir kız 
çocuğuyla.

Hepsini biliyorum, hepsi aklımda
Hepsi de hiç kımıldamayan bir duman gibi havada.

Bitti O Sevda

Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.

Bir koru rüzgârlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekik gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden.

Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.

Şairin 80 yılında basılan yapıtı ise Şairin Seyir Defteri adını taşır. Daha Başlangıç'ta bir önceki eserdeki atmosferin değişeceğinin işaretini alırız.

Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.

Diğer yandan eserde yer alan şiirlerin belli bir bütünlüğü sağladığı, birbirlerini diğer eserlerinde olduğu gibi tamamladıkları pek de söylenemez. Takip eden yapıtında olduğu gibi lirizm ağır basar.
...
Parlar ki şimdi arasıra geceleri 
Diplerde, derinlerde, yalnızlığımda 
Ölü bir deniz yıldızıdır mutluluk 
O nedensiz mutluluk, olsa da olur olmasa da.
...
İnsan: mavinin içindeki düşünce!

Neler Almalıyım Yanıma'dan

Şiir için: yılgı, sessizlik, yavaşlatılmış uyum
Acı için: bir kandil, bir tütün kasesi, bir iskemle kırık- çocuklar kapı önlerinde otursunlar, oynasınlar yada-
Düş için: kendini denizde sanan o bunak kaptan- gerekli çok-
Şarkı için: kalmadı üstümde tek dize- ama- o dizelerin sesi var, ilk ağızdan çıktıkları günkü gibi, pespembe renkleriyle-
Zaman için: yer değiştiren gölge- yeterli-
Mevsimler için: portakal, boğürtlen, ayçiçeği
Aşk için: unutkanlık ya da
Dikkatle kullanılan ve değiştirilebilen bir kaç anı
Öfke için: Marks, Lenin, vb.
Okumak için: Dostoyevski, Marquez, Sait Faik
- başkaca kim olabilir düşünmeli-
Şiirse, elbet
Akdeniz şairleri.
...
Görüyorsun değil mi
Ne kadar inceldi kent
Nerdeyse şuracıktan
Ansızın bir kent daha görünecek.
...
İnsansız anı yoktur. Var mıdır?



İçerikler
II.

Konuşuyoruz desem konuşmuyoruz da
Ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik
Birbirimize bakarak
Ne seviyoruz ne de sevmiyoruz birbirimizi
Ne varız ne de yoğuz gerçekte
İki lamba gibiyiz, iki ayrı yerinden
Aydınlatan odayı

Değilsek de yakın birbirimize
Uzak da sayılmayız büsbütün
Gökyüzünde iki uçurtma başıboş
Yanyanayızdır sadece

Her çiçek bir çoğulluktur gününe göre
Yalnızlık bir çoğulluktur
Sanırım bir giz de yok bu beraberlikte.

VI.

Yüzüne bir haç çizdi, külden ve kireçten bir haç
Acıdan, menekşeden
Oturdu çeşmenin taşına, su içti
Susmamı söyledi yakınarak -ilk o görmüştü anlaşılan-
Bak dedi -usulca- deniz dalgaların üstünde
Göğün eğrisindeyse bir alev çanı
Görüyor musun?
Gördüm, bir gidip bir geliyordu yüzünde
Acıdan menekşeye
Kireçten küle.

Dokunsam, duysam, yaratsam, diyordum ben de
Ve sunsam ona, denizin
Sunuşu gibi kendini dalgalara.

Ona, yalnızca ona
Beni bir deniz kabuğundan daha ayrıntılı yapana.

Ayrı bir kitap olarak yayınlanmayıp Yeniden ismindeki toplama kitabına bölüm olarak eklenen Eylülün Sesiyle, isminin işaret ettiği o uğursuz ayın izlerini taşıyor. Ayrıca Tomris Uyar'a yazdığı şiirlerinden en etkileyici olana da  ev sahipliği yapıyor. Sosyal mücadelelerin en şiddetli günlerinde dahi ağırlığını gösteren içe kapanış süreci, bir kaç tepkisel şiir dışında derinleşmeye devam ediyor. Zaten bu tavır Ben Ruhi Bey Nasılım kitabında olduğu gibi tamamını dramatik bir konsepte ayıracağı Bezik Oynayan Kadınlar'a evrilmiştir.

Kış birazdan bitecek, kışa geç kalma
...
Bildiğim bir şey varsa
Mavzerle denenmek ister dağlar
Hüzünle değil





Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir
                                                      Tomris Uyar'a

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.


Bezik Oynayan Kadınlar ismindeki konsept kitabı, Cemile hanımın var olmayan Manastırlı Hilmi Bey'e mektuplarıyla açılıyor. Acılar da acılaşıyor gittikçe /Sanki/Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi diye yazıyor mektubunda, sık sık oğlu Cemal aklına geliyor .Çocukların en yaşlısı Cemal'in İç Konuşmaları takip ediyor ardından. Yeni bir renk buldum bugün, suyun akış rengi demek için Cemile dönse de yerini Seniha'nın günlüğüne bırakıyor. Kendini kendine sunan Seniha! 'Evlere' sığamayan Seniha da yazıyor: Not: ben bugün biraz/ Yaşamı kımıldattım. Son sözü alan Ester Ki bazı sözlerin anlamı/ O sizlerin söylenişindedir derken, Bulmanın dili aramaktır derken kaderleri birbirine dolanmış bu dört karakter arasında o kapandan kurtulmaya en yakını, olası sağduyunun sesi olarak dikkatleri çekiyor. Karakterlerin kendi aralarında diyalog içermese bile dramatik anlatı olarak değerlendirilebilecek bu şiirlerden alıntı yapmak da haksızlık olacak. Yine de kitaptaki ender umutlu hali barındıran güzel bir anı resim olarak paylaşıveriyorum


Büyük biraderin yılında çıkan kitabın adı ise İlkyaz Şikayetçileri olur. Rutinin getirdiği iç sıkıntısı ve gölgesini gösterip sahicileşmeye başlayan ölüm sayfalarda daha sık görülür.

Sular insanlar gibi geçiyor aklımdan
Mavi aklımdan
Sordular-anımsıyorum-
Bir gün
Neyle örtülürmüş ki su
Suyla demiştim -elbette suyla-
Ya yaşam
Bir başka yaşamla, bir başka, bir başka, bir başka
Oysa bütün yaşamlar bitti
İlkyazlar ve bütün başlangıçlar
Sular
İnsanlar gibi duruyor aklımda.
...

Hiçbir ses yakalayamaz beni
Dağlarda küskün, küçük
Bir ot parçasının yankısından başka

Armalar

8.

Tanrının düşüyüz, dedi, o yaşlı adam
Bizi unutunca ölüyüz
Basbayağı bir ölü
Bilmem ki bu sözleri ben
Hangi sözle buluşturdumdu o zaman.

10.

Üç büyük gemi rıhtımda
Üçü de beyaz, bembeyaz
Yönünü bilmeyen kuşlar gibi ben
Anılarla donatacağım
Bu tanımadığım kenti, ayak basar basmaz.

15.

Gördüğün herhangi bir şey
Görülecek bir başka şeyi gösterir olsa olsa
...

Sık sık uğradığı otel odalarına ithafen yazdığı Oteller Kitabında insanlar otel isimleriyle eşleştirilir. Bir müzikal girişinde olduğu gibi okuyucu karşılanır, oda oda mekan mekan bir geziye davet edilir. Kitabın baş rolünü Bayan Sara, alkol nesnesi ile paylaşır. Uzun şiirde düzyazı örneklerine de başvurulur. Denenen farklı yöntemler içeriğin kısıtlanarak kendi içine kapanmasını engeller. Benzer bir durum emprovize bir piyano melodisi etrafında inşa olunan Phoenix Oteli'ndeki diyaloglar vasıtasıyla da yaşanır.


Nedir ki,dedim, bir büyük aşk bir çoğul aşktan başka
Onu ben yaratmadım mı
Öyleyse ben kullanıyordum.
...
Bir kiraz ağacında iki tek kiraz
Dua sözleri söyler gibi bir ağzın ucunda kımıldadılar

Sera Oteli
III.

Kıştı, bilmem ki hangi kıştı
Her yerdeki bir kumaşçıdan
Kumaşlar, kumaşlar satın alınırdı.Eski Yunandan çıkıp gelmiş bir terziydin de. Ellerin çarçabuk bir devinimle, parmaklarınsa yaylı bir çalgıyı en ustalıklı çalabilen unutulmuş bir bilimle, hep birden ne yaparlardı söyle? Yunan heykellerinin giysileri gibi sayısız giysiyi bir anda biçip dikerler miydi? Ve buluştururlar mıydı iğneyi saf mermerle? Bilmez miyim hiç, yalınlık bir dil edinmişti sende. Öyleyken… Evet öyleyken? Gerekli  miydi çok, gözleri kapalı, kolları kırık, anlamı çoktan yitmiş heykeller gibi bir şeyler sevindirmek aramızda?

Oteller kitabı şairin hayattayken yayınladığı son eseridir. Gül Dönüyor Avucumda şairin ölümünden sonraki derlemeye bölüm olarak eklenmiştir. Son döneminde henüz yayınlanmamış şiirleriyle dergilerde yer almış şiirleri bir araya getirilir.

Ve gelindi mezarlığın kapısına
Güllerin, güllerden çelenklerin kuzgunkılıçlarının kapısına
Buz kokulu otların, buz kokulu mezar taşının kapısına
Gelindi
Önce o girdi
Dalgalardan burnunu kaldıran bir tekne gibi
Yükseldi yükseldi
Bakakaldı sonsuzluğa bir süre
Daha sonra indi indi
Yalayıp geçti dalgaların üstünü
O
Kimseye görünmek istemeden
Ama hiç istemeden
Bıraktı kendini büyüyen göz çukurlarına
Ve birden
Konuşmaya başladı sonsuzluğun dilini.

Edip Cansever'in Sonrası Kalır ismini taşıyan bu iki ciltlik derlemeye son olarak Öncesi De Kalır adıyla dergilerde yer alan ilk döneme ait şiirler de eklenmiş durumda.

...
İçtiğin içki seni görür uykusunda
Uyanınca anlatılmayı seversin.

Kolaylık

Bir fıçı bulmak işten bile değil
Üstüne çıkmak işten bile değil
Bir yıldıza bakmak işten bile değil.

CANLILAR

CANLI DEYİNCE BİTKİ HAYVAN İNSAN
BİTKİ DEYİNCE ARPA YULAF SOĞAN
HAYVAN DEYİNCE AT İNEK ÖKÜZ
SU KUŞU TARLA KUŞU SAKSAĞAN
BİR DE MARAŞ KÖYLÜĞÜNDE İKİ KİŞİ
ÖKKEŞ'İN OĞLU DURDU
YUSUF'UN OĞLU HASAN

Bilimler

                            (Bir romandan esinlenilmiş)
Gökyüzünde Tanrılar var
                            (Mitolojiden)
Yeryüzünde krallar var
                            (Dünya tarihinden)
Daha aşağıda tüccarlar
                            (Bir banka müdürlüğünden)
Daha daha aşağıda memurlar
                           (Tutumbilimden)
Kediler köpekler hayvanlar
                           (Biyolojiden)
Sonra hiçbir şey
                           (Fizikötesinden)
Sonra gene hiçbir şey
                           (İki kere fizikötesinden)
Derken
Köylüler, işçiler, ırgatlar
                           (Toplumbilimden)

Yok Bir Şey'den

Evet, bazan da bir şey olur, bir örümcek yere sallanır
Bir büyük hayvan suya eğilir korkularıyla
Bir silah patladı sonra -diyelim patladı- yere yıkılır hayva.
Kuşatır ormanı, kuşatır onları, kuşatır her şeyi biraz
O kadar kuşatır ki,eh! sonunda hiç bir şey olmaz.
Sonra hiç bir şey olmaz, sonra hiç bir şey olmaz!
Salt bu yüzden olacak bir köpek sürünür ayaklarıma
Bir köpek, doğrusu şu: Acıtmak gerekir bir yanını
-Ne kadar?
-Bilmem ne kadar
Sanırım bir köpeklik, bir köpeğe yetecekleyin acı
Böylece bir şey yapmak;şu ya da bu şekilde çaresi yok
Haydi kalk! -bunu kendime söylüyorum- bir şeyler yapmalıyım kendimce
Örneğin bir şeye benzeyelim, yapılan bir şeye, ne çıkar bundan
Kesilen bir dala benzeyelim, açılan bir pencereye
Yağmura benzeyelim mi yağmura? -bekle biraz- güneş açsın güneşe benzeyelim mi?
Sonra da bir kahveye girelim, benzeyelim mi bir oyun sonrasına?
..
Üstelik sormayalım,N'olursun sormayalım-bunu ben kendime söylüyorum
Ne desem kendime söylüyorum: İnsanın tarihi yalnızlık.



Edip Cansever'i okumak Turgut Uyar'ı okumaktan bir mertebe daha zor olsa bile bolca gösterge, nesne, gönderi içeren kapalı anlatım tarzının duygu yada duyulara hitap etmediğini iddia etmek oldukça güç. Tersine anlamsız olmaktan çok yıllara yayılan bir evrenselliğe yayılabilmenin yolunu açan bu tarzın anlaşılma gayesi güttüğü çok açık. Küçük İskender'in de uzağa bakan bir köpeğin bakışlarında şairi anladığını düşünürsek, 'yaşamasanız' bile hayata tanıklığınız arttıkça keşfedeceğiniz bir derinlik mevcut. Şairi okumada güçlük yaratan etkenler bunlarla kalmıyor: Dizelerin katılığı ve dize alıntılama güçlüğü yaratacak boyutta şiir içindeki dizelerin bağlantısallığı, ciddiyet ve karamsarlık içeren atmosfer, kendine özgü varoluşçu ve nihilist bir felsefe, bölünmüşlüğe dayanan ruh halinin getirdiği ikilikler, çelişkiler, muğlaklık. Yine de eserlerinde yenilikçi yönünü hayatının sonuna değin gösteren şair umutsuzluğa ( özellikle dramatik şiirlerinde karakterler bu halet-i ruhiye içinde boğulsa da bütüncül bir bakış açısıyla bakıldığında ve kendi sözlerine kulak verildiğinde) teslim olmuyor. Hem de modernizmin getirdiği yalnızlık ve yabancılaşma karşısında nafileliğin kabulü neticesinde hissedilen boşluk duygusuna rağmen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder