Bazen işi gücü bırakıp köylere yerleşenlere gıpta ediyorum. Bu tarz bir yaşamın kendine has zorlukları olduğunu biliyorum. Üstüne bir o kadarda sıkıcı olmalı uzun vadede düşününce. Ben de iş bulmadan istifa etme raddesine geldim de oradan aklıma üşüştü böyle şeyler. Nihayetinde benim de kapağı atabileceğim bir köyüm var, açlıktan ölmem ya!
Rome önceden dinlediğim kadarıyla martial industrial gruplar arasında hayli kaliteli iş çıkaran gruplardan biriydi. İşin anglo saxon neo-folk kısmına oldukça ağırlık veriyorlar. Her ne kadar Afrika'da beyaz adam iktidarına karşı bağımsızlık savaşı veren bir ülkeyi konsept konu olarak ele alsa da bu böyle. Afrika ezgilerinden uzak yani. Süslü liriklere bakarak herkes kardeş olsa keşke gibi bir yaklaşım göze çarpıyor. Ama itiraf etmek gerekirse Zimbabwe yerine ısrarla Rodejiya Rodejiya diye söylenince vokal, uyuz olmamak elde değil. Rhodes diye bir kaşifin uyduruk ismini basa basa kullanmak ne kadar tarafsız bilmiyorum. Tüylerim diken diken vallahi. Aaa Amerika vardı bir de değil mi? Kolombiya da... Biraz daha kara lisanı dillendiren Hate Us and See If We Mind favori parçam oldu. One Fire, Lullaby for Georgie, Ballad of Red Flame Lilly de peşi sıra takip eden şarkılar. Akustik gitarlı, synth dekorlu, şık vokalli parçalar depresif bir moda uygun şekilde içinde özlem ve hasret kokusu barındırıyor. Zamanı, mekanı aşan bir his bu. İşte bu halden dolayı da dinlemek için en güzel vakitlerdeyiz.
7,50-/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder