Bir grup tarzını değiştirebilir, başka müziklere göndermelerle dolu çalışmalara imza atabilir, onda eleştirilecek pek bir şey bulmam. Benim için asıl problem eski tarzlarına geri dönmeleridir. İşte o vakkit samimi olup olmadıkları sorusu aklıma düşer. Primitif thrash bir dönemin ki yerden yere vuruldular hemen ardından baş tacı ettikleri bir atmosferi tekrar sundukları bu Bathory albümünde olduğu gibi. Güvenli liman sonuçta. Tabi ki işler bu kadar basit değil. Grubun müziğe başladıkları vakitte yaptıklarından çok çok ayrı değildi Requiem dönemi. Ayrıca kim bilir zaten bu dönemin geçiciliğini önceden planlamışlardı. Öyleyse farklı bir isim altında o albümleri yayımlamaları uygun düşmez miydi? Detayları eşelemek sadece kafa karışıklığı yaratır ve odağı dağıtır. Konumuz müzik ve Blood on Ice. Baştan sona bir konsept albüm. Koyun melemeleri demirci şıngırtıları nal sesleriyle bölünüyor. Güzel bir intro. Baskın basanındır. Çift başlı canavarın baskınında sadece 10 yaşında bir çocuk kurtulur. Hayvanlar tarafından ormanlarda büyütülür. Hayvanların ve doğanın dilini okumasını öğrenir. Demirden adam olur. Hikayeye eşlik eden besteler görece zayıf bir açılış yapıyor. Harika One Eyed Old Man kısa sürede diyaloga düşerek yaralanıyor. Kaderinde intikam yazılı gencimiz yıllar sonra Odin ile konuşuyor. Bir kılıç alıyor, The Sword fena değil. Sekiz bacaklı bir aygır veriliyor. Ormanın cadısına kalbini, göle gözlerini bırakıyor. The Woodwoman ve biraz daha sönük the Lake fena değil. Albümün enerjik ruhunu yansıtan Gods of Thunder of Wind and of Rain ile cehenneme girmeden önce son duasını dillendiriyor kahramanımız. Sonunsa intikamın alındığını duyuran kapanış şarkısı daha majestik olabilirmiymişneymiş.
8,50/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder