14 Eylül 2014 Pazar

Alan Badiou - Yeni bir Siyaset için Felsefe

Nelerin altını çizmişim bakalım:
Badiou kendi görüşlerini Platon ve Hegel geleneği üzerinden inşa ettiğini söylüyor. Diyor ki; Felsefe tıpkı matematik gibi herkes tarafından yapılabilir ve herkes içindir, belli bir dil konuşmaz. Ama sonuçlarını belirleyen katı bir kaide vardır. Demokrasi siyasi hakikatin kendisi değildir, bilakis, siyasi hakikati bulmanın yollarından biridir.
İnsanlık bir doğal bütünlük olarak var olmaz; içkin insandışı unsur karşısında kazandığı lokal zaferlerle özdeştir. Biz insan tabir edilen hayvanlar, içimizdeki insandışı unsura dair bu deneyimi kabullenme ve pekiştirme amacıyla bazi gayrimaddi imkanlardan yararlanmalıyız. Korkutucu ve üretken insandışı unsurla, kendini aşan bu insanlıkla ilgili bir simgesel temsil üretmeliyiz. Bu temsil türünü kahraman figürü olarak adlandırıyorum...Kahramanca, çünkü kahramanlık insanın eylemlerine verili sınırları aşan bir edimin damga vurmasıdır. ..Aksi takdirde, insanlık ve insana içkin insandışı unsur arasındaki her türlü diyalektik  ilişki biter ve var olan her şeyi yönetmenin o atonal ve şiddetli evreninde her türlü yaratıcı boyut ortadan kalkar...Dolayısıyla görevimiz ne dini veya milli feda geleneğine ne de nihilist son insanın [Nietzche] geri dönüşüne tekabül eden yeni bir kahraman figürü keşfetmektir.
Devrimci siyaset toplumsal çelişkilerin yoğunlaşmasının bir dışavurumu değil kolektif eylemde bulunma ve kolektif eylem üzerine düşünmenin yeni bir yoludur...kolektif arzuyu ön plana çıkaran devrimci bir siyasetle karşı çıkıyoruz.
Bir yasa neye izin verildiğini ve neyin yasaklandığını değil aslında neyin belirli bir ad altında var olduğunu, neyin normal, neyin adlandırılamaz, namevcut ve dolayısıyla pratik bütünlüğün anormal bir parçası olduğunu belirler. Yasa sorunu..ontolojik bir sorundur: Bir varoluş sorunudur...Bu bağlamda ister istemez arzu sorunu gündeme gelir zira arzu, yasalar çerçevesinde varolmayan bir şeye duyulan arzudur.
Proletarya adı insanlığın kendi kendini olumladığı türeyimsel bir imkandır. Marx'a göre türeyimsel kavramı insanın oluş halindeki evrenselliğini tanımlar...Dolayısıyla Marx'ta siyasi hakikat, tikellik alanında değil türeyimsellik alanında konumlandırılır. Siyasi hakikat bir yasa, zorunluluk veya sabit ilke sorunu değil arzu, yaratım ve buluş sorunudur...Siyaset alanı kendini bir tarafta yasa ve çıkarsanabilirlik öbür tarafta arzu ve türeyimselliğin yer aldığı diyalektik bir evrende ortaya çıkan somut durumlar olarak sunar. Ama bu siyasi bir ayrışma değildir..Siyasi mücadele doğrudan doğruya türeyimsellik ve çıkarsanabilirlik arasında gerçekleşen bir mücadele değildir...Gerçekte yasa,düzen, türeyimsellik ve çıkarsanabilirliğin içiçe geçtiği karmaşık bileşimler sözkonusudur...Klasik tasavvurda devrimci vizyon, saf arzu alanında konumlandırılamaz ..Burada amaç, insanlığın kendisini yaratıcı bir şekilde olumlama arzusundan hareketle arzu ve yasanın kaynaştırılmasıdır...Günümüzde siyasi eylemin mekanı yasaya ve arzuya indirgenemez. Halihazırda bu mekan türeyimsel irade için lokal bir alan açmaktadır.

sakalında çiçekler açsın
sakalında çiçekler açsın
sakalında çiçekler açsın, çocuk

'biz düştük,
onumuz birden düştük'

sakalında çiçekler açsın
sakalında çiçekler açsın
sakalında çiçekler açsın, çocuk
dudağındaki kanı saklasın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder