Eminim hepimiz reklamlarda filmlerde cingıllarda duyduğumuz artık klişeleşmeye başlayan klasik müzik eserlerine birarada sahip olmayı hep düşlemişizdir. Zaman gelir benzer coşkuları duyguları tekrar ve tekrar yaşayabilmeyi isteriz. Derleme albümler de ideal bir seçenek sunar bizlere. İsimlerini bestecilerini bile bilmediğimiz bu besteleri toparlamanın kolay bir yöntemi var aslında. Ben! 4 Cd'den oluşan bu koleksiyon geniş arşivi ile dikkat çekiyor. Her cd duygusal olarak konsept yapılara bölünmüş. Lakin kronolojik ya da çeşitlerine göre , arya, senfoni, piyano gibi, bir ayırıma gidilmemiş. Lafı uzatmaya gerek yok, hiç yapmadığım bir şey yapacağım ve link vereceğim. Her yerde bulunabilecek bir yapıt değil çünkü. Umarım benim kadar keyif alan birileri çıkar.
Ahan da bağlantım burada.
CD1
Bu derlemenin en mühim parçalarından biri. Zira bir duygusallık bir huzur bir naiflik incelik kibarlık, yani ne diyeyim, almış başını yürümüş bu cdde. Açılışı Eric Satie'nin Gymnopedie No.1 isimli piyano çalışması ile yapıyoruz. Cd'ye ayrı karakteristik özelliğini veren modern bir çalışma. Ardından gelen parçalar yaylı ağırlıklı ve baroktan klasik döneme nostaljik bir dönemi ifade ediyor. Özellikle Bach'ın Air'i kulaklara daha aşina. Besteciler ise Mozart'tan, Vivaldi'ye değişkenlik gösteriyor. İşin içine duygusal çarpıntılar girince Albinoni'nin ünlü eseri Adagio in G Minor'ü eklememenin de mümkünatı yok bittabi. Bu albümün ve aslında genelin kafa karıştırıcı yanı modern ve nostaljik eserlerin içiçe geçmesi. Ayrıca konseptinden çıkartılıp her ne kadar çaba gösterilse bile birbirine denk düşmeyen parçaların bir araya getirilmesi sendromu her derleme albümünün kronikleşmiş bir sorunu. Kulağımız çağdaş olanları eskilerden kolaylıkla ayırtedebiliyor. Günümüze yaklaştıkça en azından buradaki eserlerin keskinliklerin melodilerinin zayıfladığını daha akıcı muud bir karaktere büründüklerini duyumsuyoruz. İşte buna örnek verebileceğim en iyi parça Gabriel Faure'nin Pavane'si (aslında sönük kalanların içinde en çok göze batanı demek lazım ki bu da üstteki savın geçersizleştirilmesi gibi görünebilir ilk bakışta). İsmi hiç tanıdık değil ama bilinçaltınızı yeterince karıştırırsanız melodinin farkındalığına varabilirsiniz. Neyse diğer klasikleşmiş eserlerden devam edersek Kuğu Gölü'nden alınma Swan Theme ki Çaykovski'nin, muhteşem kalp parçalayan melodisi ile Moonlight Sonata, Beethoven'ın, Adagio for Strings, Samuel Barber'in,
Tekrar etmek gerekirse birkaç kilise ilahisi dışında söz içermeyen ve piyano ile kemanların başrollerini üstlendiği parçalardan oluşan bu ilk cd, yorgun argın eve geldiğinizde kabus ya da stres kovucu etkisi sayesinde huzurlu bir uykuya yavaş yavaş tatlu tatlu sürüklenmek gayesiyle dinlemek için birebir. Bireüç.
CD2
Bu CD'nin konseptini tam anlamadım. Ama öncelikle bilindik hoptempo ve yaylı ağırlıklı parçalarla başladığını söylemek lazım. Mozart'tan Ein Kleine Nachtmusic'in Allegro'su, vals klasiği Strauss'dan On the Beautiful Blue Danube, Verdi'den eğlenceli operetimsi La Donna e Mobile yani Motor Kız, aha aha kent taç dis, Vivaldi helecana gebe Concerto L'estate RV315 -III Presto (Ben de bir şey anlamadım isminden, yalnız değilsiniz, star wars'daki robotların ismi neydi bu arada?), Bizet'in çıstıra çıstıra zilli ve at koştururcasına tempolu Carmen operasının girişi, benzer formülayı sessizlikten fevkalade çılgınlık seviyesine taşıyan Ravel'den Bolero. Biliyorum, aklınıza Çin'deki dere isimleri kadar yabancı geliyor. Lakin inanın, kulaklarınız buraya kadar olan parçaları biliyor. Sonrası ise, opera ve arya desem? Klasik müzik bir yere kadar tamam da opera, ı-ıhh. Aralarda ilgi çekici diğer bir parça ise modern zamanları temsilen Gershwin'in jazz etkisini klasik müziğe taşıdığı Rhapsody in Blue açılışı (bu arada bu derlemenin modernizmi anladığım kadarıyla 20.yy başı ile sınırlı, yakın vakitlerden birkaç parça dışında örnek yok ki istisnalardan biri de bu CD'de yer alıyor, John Williams'ın Schindler'in Listesi film müziği)
CD3
Albümün bu bölümü Chopin'den mükemmel bir piyano eseri Mazurkas Op.59 ile açılıyor. Aklıma boğaz kıyısında Osmanlı asilzadeleri geliyor her nedense. Ardından çocukluğumuzdan beri bildiğimiz arı bızıltısı senfonisi başlıyor. Hakikaten de ismi Flight of Bumble-bee ve bestekar Rimsky Korakov. Takip eden parça yüzüme bir gülümseme yapıştırıyor. Yine Çaykovski yine Kuğu Gölü. Bu müzik hani tombul bayanların balet elbisesi (tufumuydu neydi ismi) giyip elele tutuşup dans ettikleri komik görüntünün fon musikisi. Vivaldi'nin en ünlü eseri Dört Mevsim'in ilkbahara denk gelen kısmı ile devam ediyoruz. Yaylı ağırlıklı Brandenburg Concerto No.3... ile bu sefer Bach yüreğimizi kaldırıyor. Anlaşıldı ki bu albümün teması kalben bir ferahlık, bir temaşa, bir mutluluk üzerine odaklı. Fakat derleyenler opera aryalarıyla yine dengelemeyi seçmişler soundu. Kendileri bilir. Kulağımıza Planets'den aşina (benim kulağıma en azından) Jupiter, Bringer of Jollity ile birkaç ay öncesine gidiyor ve oralarda takılmayıp hemen geri dönüyorum. Albümün ilginç anlarından birini ise Japon-Çin etkili Izzy adlı bir sanatçının Suo Gan adlı eseri oluşturuyor. Ayrıca UEFA marşının aslında Handel'e ait Zadok the Priest-Coronation Anthem olduğunu öğreniyoruz.
CD4
Star Wars müziğini andırır bir parça vardır. Dadann, gümgümgüm dadann gümgümgüm, işte o anlamadığınız şey Richard Strauss'a ait ve ismi Also Sprach Zarathustra yani yanılmıyorsam Zerdüşt böyle buyurdu. Ardından uzay havası sinemalarda tüyler kırpaştıran Özen Film'in jeneriğini hatırlatır biçimde devam ediyor. Parça ise şaşırtıcı bir tezatlıkta Rome ve Juliet çalışmasından Montagues and Capulets, bestekar efenim Prokofiev. Sonra yine hepimizin ezbere terennüm edebileceği Beethoven'ın 5 Nolu Senfonisi. Ortak yanları coşkulu, yerinden zıplattırıveren, gerilimli, helecanlı, maceracı olmaları. Bu son albüm bünyede yarattığı keyif dozajına bağlı olarak ilk CD ile yarışıyor. Elimizden kılıçları bırakmıyor ve savaşa giden Walküre kıt'asının arkasına dizilip bayrakları kaldırıp The March of Valkyries'e katılıyoruz. Karanlık yanıyla metalcilere önerilen ama en mühim eserlerini opera olarak veren Wagner'in bilindik eseri. Therion tarafından da yeniden yorumlanan pek çok reklama cingıl olmuş ruha zarar gaz parça O Fortuna'yı da biliyoruz. Bestecisi ise ne hikmetse o kadar ünlü değil: Carl Orff. Ardından gelen parçayı ise ben şahsen pek bilmiyordum. O yüzden bonus bir keyif aldım bu şarkıdan. Keman ve Vivaldi diyeyim, icracı da kimse artık o da hünerini konuşturmuş. Concerto l'inverno RV297. Takip eden parça Fındıkkıran balesinden bir vals çalışması, neredeyse kuş börtü böcek seslerini hayal ediyorsunuz. Yine Çaykovski yine Tchaikovsky. Aryalardan ise en bilindik ve eğlenceli örneklerden biri, Rossini'nin Sevilla Berberi'nden alınma bir parça oldukça güçlü bir performansla albümde yer alıyor. Etkileyici bir soprano performansı gösterilen diğer bir parçada Puccini'nin Madame Butterfly operasından alınma. Eski bir kayıt gibi tınlamasına rağmen ve tabi ki opera olmasına rağmen, herşeye rağmen, ağzım birkaç karış açık dinliyorum bu parçayı. Birkaç şarkıyı geçersek e yine Çaykovski'ye varıyoruz. 1812-Festival Overture Op.49 gayet şık. Sonrasında Avrupa ve AB ile ilişkili her durumda çalınan Ode to Joy'u dinliyoruz. Beethoven efendim. Kapanışı ise haleluyah haleluyah çığlıkları arasında tomurcuklanan ve Handel tarafından yazılmış kış parçası Halelujah Chorus ile yapıyoruz.
8,0+/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder