29 Mayıs 2019 Çarşamba

Wardruna - Skald (2018)

Grubun gerekli önem gösterilmeyen bir çalışması bu. Oldukça yalın ve sade vokal ağırlıklı Norveç halk türküleri seslendirilmekte. Eşlik eden yerel enstrümanların isimlerini telaffuz etmek ve buraya yazabilmek hayli güç ama sadece bir kaç taneler ve sadece eşlik ediyor ve vokale destek veriyorlar. Vokal, üzerindeki yükün altından kalkmakla kalmamış duygulandıran tonları da yakalamış durumda. Kah hüzünlü kah karanlık. Ben beğendim. Kanı kaynayan Vikinglerin bu yönüne de tanık olmak varmış bu vesileyle.

8,0/10

28 Mayıs 2019 Salı

Kemal Tahir - Esir Şehir Üçlemesi III: Yol Ayrımı

''Gerçek romantikler, ne kadar yumuşak, hatta gözü yaşlı görünseler, gerçekten üzülmezler. Çünkü romantik olmak bencil olmaktan gelir bence.'

Romanın konusu ikinci ciltten yaklaşık 10 senelik bir süre sonrasında, 1930'da geçmektedir. Cumhuriyet kurulmakla kalmamış Halk Fırkası'nın halktan uzak bürokratik düzeni iyice egemen hale gelmiştir. Atatürk emriyle Serbest Fırka'nın kurulması büyük sosyal hareketlere sebebiyet vermiştir. Kamil Bey'in hayatına ise sadece kendisini öldü bilen kızına kavuşması çabasında dolaylı olarak konuk oluyoruz. Kuvayı Milliyecilerin bir çoğu yönetime çöreklenen ve pek çoğu da dönek karakterli siyasetçiler karşısında şaşkındır. Roman bir yanıyla Serbest Fırka'nın kuruluşuna önayak olan teşkilatçılarına bir yandan da zıt yerde konumlanan samimi eski Kuvayı Millicilere odaklanırken kıt kanaat edebiyat dergisi çıkaran bir grup gencin hayatlarının dağılmasını kronolojik olarak gözler önüne sermektedir. Biri aşkı, biri çıkarcı evliliği ve diğeri ise fakirlik içinde yediği iftiralar sonrasında ölümü bulur. Ama romanın en şaşırtıcı yanı Atatürk'ü de konuşturması. Hatta Gazi Paşa ismini bugünkü cumhurureisimizin adıyla yer değiştirip bu romanı bastırın, büyük ihtimal yerinizi Silivri'de değil İmralı'nın karanlık bir zindanında ömrünüzün geri kalan süresi boyunca ayırtmış olursunuz. En azından benim zannım bu. Çok da ciddiye alınmaya . Tabi İmralı'ya giden vapur yolculuğundan sağ salim çıktığınız varsayımıyla.
Nihayetinde bence serinin en ilginç ve sansasyonel ama edebi açıdan bir miktar zayıf kalan parçasıdır.

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Barış Manço - 2023 (1975)

Anadolu rock içinde progresif, saykedelik ve space rock türlerine dokunan ve bu minvalde akla ilk gelen yapıtlardan biridir 2023. Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına gönderme içerse de adı, üzerinde kök attığı Anadolu topraklarından güç alarak bir çınar gibi göğü kapsayan bir çalışma bu. Alt bölümlerden oluşan dramatik Baykoca destanı aynı zamanda aşk türküsüdür, doğanın sesidir, Dağlar Dağlar'dır, sızım sızım inleten kalp acısıdır. Albümü birbirinden farklı duygusal modu açıp kapatan bir cihaza benzetmek de mümkün, eğlenceden kahramanlığa ve hüzne uzanan koca bir aralık bu, romantizmi bir yana iteleyerek konuşursak eğer. Gelelim neden 2023'ün bence Barış Manço'nun en iyi albümü olmadığına. Bir kere bazı sessel müdahaleler, seyrek de olsa kulağa eski geliyor. Şu country şarkısı albümün konseptine hiç uymuyor. Her ne kadar çok narin ve güzel bir şekilde yorumlansa da Uzun İnce Bir Yoldayım'ı içermesi. Bu kadar çok coverlanan bir türkü yoktur herhalde müzik tarihimizde.

8,25+/10

26 Mayıs 2019 Pazar

Susanne Sundfør - Ten Love Songs (2015)

Art pop diye bir şey var uzun yıllardan beri. Ve ben ayrıntıyı temsil eden bu tür sıfatlara çok da inanmıyorum, hele hele pop için. İndie pop, alternatif pop deyiver geçiniz görüşündeydim. Bu albüm synth pop ve elektronikayı ara ara öne çıkartsa da sanat yapayım telaşası ile yavaş tempo duygusallığı ile kendini boğuyor. Sözlere dikkat eden anglo sakson dinleyici ise mest oluyor. Bir bakıma kayıt kendi içinde çeşitliliği sağlamış, diğer yandan da besteler arasında uyumsuzluk çarpıcı bir biçimde dikkat çekiyor. Bu da her türlü dinleyiciye hitap etmesine sebep oluyor kaydın. Pop müziğinde daha derinlik arayanlar da burada ki popüler müzik arkadaşım bu, ne derinliği görüşündeyim, ritimler olsun hareket olsun üstüne duygusal dürtüler de hopladıysa tamamdır diyen de. Aslında sanatçı kardeşimiz kendi tarzını emsallerinden farklılaştırmakta da başarılı. Melankolik hani bir yerde okudum gotik pop gibim bir havaya bürünmüş, ama öyle aşırı değil. Gotik demişken bu sıfat Lana Del Rey'e de yakışmıyor mu? Neyse keşke Fade Away, Accelarate ve Kamikaze ve Insects gibi hareketli oynak şarkılarda tutunsaydı diyeceğim de o zaman da art'dır sanatdır o olmazdı işte. Tekrar belirtmek gerekir ki neyi ne maksatla dinlediğiniz önemli, ben sanat için dinlemiyorum popu.

6,75/10

23 Mayıs 2019 Perşembe

Orchid - Chaos Is Me (1999)

Screamo janrını biraz ergen işi bulmakla birlikte, sadece bağırış çığırış teen angst'in dışavurumu gibi algılıyorum ki aslında bundan daha derin bir felsefesi vardır illaki, ve de sound olarak kısır olarak da düşünmekteyim, ne bileyim Messa gibi farklı türleri angaje ederek arayış gösteren seslerin peşine düşmüyor değilim. Toplamı 20 dakika bile bulmayan ve bu kısacık süreye 11 parça sığdıran bu albümün de hem gürültüsü patırtısıyla hem de bu kısa süreye sığdırılan teknik icranın zor farkına varılmasıyla dinlemesi işkenceye dönecek şeklinde bir önyargıyı büyütsem de ilginçtir öyle olmadı. Tereyağı gibi akıp gitti, parçacıklar arasında farklılıklar algılanabilir düzeyde ve sertliği de biraz hardcore/grindcore'dan beslenmekle birlikte rahatsız etmedi. Tam adrese teslim olmuş. Pat pat pat ve sonunda da mic drop. Şık yani. Tahmin ediyorum ki türün klasiklerinden biri ve tamamiylen hak ediyor.

8,25/10

22 Mayıs 2019 Çarşamba

Yes - Yes (1969)

Progresif rock denince akla ilk düşen isimlerden biri de Yes grubudur. İlk albümü daha çok saykedelik sularda gezinmektedir. Pek bi şirindir, dinlemesi pek keyiflidir. Dinlerken gökkuşağı renklerinde pelerine bürünür iyilikler saçmaya gökyüzüne yükselirsiniz. Vokal de pek tatlı, mıncıklayasım geldi sesini. Sonraki soundlarını merak etmekteyim.

7,25/10

21 Mayıs 2019 Salı

Espen Eriksen Trio With Andy Sheppard - Perfectly Unhappy (2018)

İşyerinde bu albümü kısık sesle açmış olmamla ki huyum değildir böyle sorumsuz davranışlarda bulunmak, birkaç edepsizden aldığım tepki yatak odası müziği olduğuydu ki aklımın nah şu kadar ucundan bile geçmemiştir. Böyle afili bir albüm kapağından tahmin edeceğiniz gibi modern caz türünde endam eyleyen bu yapıt için bendeniz ise yavaş tempoda çalınan gayet zararsız ve kapattığınız anda unutacağınız, dinlerken de nerede başlayıp bittiğini anlamayacağınız, gaz formatında uçucu tanımlaması yapıyorum. Geliyor ve de geçiyor, bari biraz tadı kokusu kalıcı olsaydı. Hani bir parfüm beğenmişsinizdir pörfektodur kokusu, sıkarsınız 10 saniye sonra almaz olursunuz. Artık teninize mi uymamıştır bilmem. Hoşdur iyidir ama bir daha o parfümü kullanmanın manası yoktur. Dolayısıyla her şey yine zevklere ve renklere geri dönüyor. Şu yaz sıcağında sadece yaprak titretebilen ılık bir esintiyi mi tercih edersiniz, ahanda buradadır yoksa boran fırtınanın gözalıcı parlaklığıyla kılıç şıkırdatan, top gürleten yıldırımların türküsünü mü? Caz öyle ilginç bir türdür ki hepsini kapsıyor.

5,50+/10

20 Mayıs 2019 Pazartesi

Soulfly - Prophecy (2004)

Max Cavalera'nın halen aktif projelerinden Soulfly ile bu 4. albümleri vasıtasıyla tanışmış bulunuyoruz. Eski dividilerimin birinin içinden çıktı, hiç dinlememişim. Sözkonusu projeler nu-metal'e de göndermeler içerdiğinden eleştirel bir tutumla karşılaşmakta metalkafalar arasında. En azından bu albümde thrash ve groove metal nağmeleri daha baskın. Dolayısıyla güm güm ritimlerle gaza gelmek mümkün. Amma ve de amma akustik geçişler, ortadoğu ezgileri, bildiğin trompetli felan reagge besteleri ve burada durmak olmaz latin caz kafa karıştırmıyor değil. Evet albümün belki de yarısına bunlar ses veriyor. Tribal müziği bir kaç fersah öteye götürerek dünya müziğine iyice açılmaları neticesinde biraz maceracı gördüm arkadaşları. Balkan brass band duydum ötesini siz düşünün, daha fazla yazmak manasız. Kötü değil ama baş döndürüyor hayli.

7,0/10

19 Mayıs 2019 Pazar

RETRO: Keep of Kalessin - Through Times of War (1997)

Eski vakitler bu grubun ilk üç çalışmasını dinlemiş ve pek de beğenmemiştim. Şu an en azından idrak edebiliyorum. İşin ilginç taraflarından biri albümün soundunun eskimemiş olması, dönemine göre değerlendirirsek. Melodik bir black metal yapıyorlar ama ritim ve vokaller ve tabi ki sert, buz gibi ve ağır atmosferi Mayhem'i andırıyor. Bu yüzden bir kaç tık 'fazla' geliyor. Dinlemesi zor, yeterince hazzetmek için siyah kukuletalara, bulamazsak anamızın şalına sarılıp gölgelere sığınma ihtiyacı doğurmakta. Bir kaç riff ve melodi (ilk şarkı), bir kaç epik dize (son şarkı) dışında emsallerinden çok da bir ayrım noktası sunmamakla birlikte icralarını sımsıkı yapmakta maharetlerini göstermekteler. Dolayısıyla kara metalini aynı tabakta ve soğuk ve agresif ve yoğun porsiyonlarda sevenler için birebir bir bir.

6,75+/10

17 Mayıs 2019 Cuma

Dishearten - Portal of Anatolia (2017)

Yıllardır Anadolu melodilerini, dinamik beste yapısını black metal ile birleştirecek gruplar aradım durdum, bu formülün işe yarayacağına dair iddialarda buldum. Yanılmışım, olmuyormuş. Yok yahu şaka. Oluyor olmasına da burada alıntıladıkları geleneksel besteler öyle ki ben orijinal formlarını daha fazla seviyor ve hatta başka türlerle kaynaşmasını hiç istemiyorum. İlk başta kulağa farklı gelmesini geçtim, sadece bu besteler kendi başına bırakılmalı. Yani kötü bir seçim olmuş. (Melodik) Black metal kısmı orijinallik sunmayıp aslında bu sentezin altyapısını oluşturur destek mahiyetinde. Yine de birden fazla anda kulağı parlatan rifler mevcut. Ve vokal de dramatik arka fona istinaden bir miktar sert ve verilmek istenen duygunun (ah ulan ah vur kadehi duygusu) önüne set kuruyor gibi. Aslında benim beğenilerim zamanla biraz değişti. Daha uçuk kaçık şeyler bekliyorum black metal namına ya da tam mezardan çıkmışçasına kir pis bir şeyler. Ortasını zaten herkes yapıyor ve post, avant garde türlerin denendiği piyasada bizim ülkemizdeki arkadaşlar çok geç kalmış durumda. Tabi ki tarihe not düşülecek güzel bir kayıt ve pek çok yerden olumlu destekleyici yorumlar almış durumda. Daha karanlık ve gizemli bir atmosferde ilerleyeceklerinin inancıyla vaatkar bir giriş yapan grup için kalıcı olmaları dileğiyle.

6,75+/10

14 Mayıs 2019 Salı

Cixin Liu - Üç Cisim Problemi

Artık yaşlandığımı iyicene idrak ettim. Yeni şeyleri sevmiyorum. Müzikte de olsun sevdiğim türde yeni romanlarda da olsun, bu böyle. Pek çok ödüle aday ve bir kısmını da alan bu gözde romanı hızlı bir şekilde bitirdim ama büyük keyif aldığımı söyleyemeyeceğim. Konunun orijinalliği aşikar. Yepisyeni fizik teorileri boyutlar, quantum parçacıkları üzerinden kurguya yedirilmiş durumda. Stephen Hawking'in de uyardığı gibi uzaya gönderdiğimiz mesajların büyük ihtimalle kötü niyetli uzaylıların eline düşeceğine dair görüşten hareketle spekülatif kurgu geliştirilmiş. Yalnız hem karakterlerin bazı manasız hareketleri, hem kötü ama işinde iyi polis imajı, hem karakterlerin tek boyutluluğu, hem gizemli kalması gereken uzaylılar ile ilgili tarihi, istilacı güdüleri, coğrafyaları, sosyal gelenek görenekleri gibi detaylar verilmemekle kalmayıp bizzatihi kurguda özne olmaları gibi yadırgadığım şeylerle dolu roman. Teorik ve bilimsel kurgunun ağırlığı heyecan verici olsa da bana göre yukarıda verdiğim ayrıntılar sayesinde çok da aklımda yer tutacak bir yapıt olmayacak bu. Asimov'a felan dönmem lazım sanırım.
Konu olarak Çin'de bilimadamları ölmeye başlar. Wang namındaki nanomateryal uzmanı arkadaşımız beynelmilel bir askeri komiteye çağrılır. Prestijli kişiler arasında örgütlü bir grubun ki bu ölümlerden sorumlu olduğu düşünülür, içine sızması istenir. Komite'de dışlanan sigara tiryakisi ağzı bozuk asosyal polis ile yakınlaşıp gizemi çözmeye başlarlar. Bu arada Kültür Devrimi sonrası insanlığa tepkili bir bilimkadını Ye enjie'nin hikayesini okuruz. 60'larda toplum dışına itilen bu kızcağız fizik bilgisine istinaden uzaya mesaj gönderen bir üste işe alınır. Sinyalleri güçlendirmenin yolunu bulunca uzaylılarla gizlice iletişime geçer ve yaptığını öğrenen siyasi denetçiyi ve onun yanında kocasını öldürmekten hiç de gocunmaz. Başka başka insanlarla birlikte kurduğu gizli grubun denetimi kaybetmiş gibidir. Uzaylıların istilası için hazırlık yapan grubun içindeki bir hizip nihilist bir şekilde insanlığın yok oluşu için mücadele vermekte, uzaylılara yol yöntem tarif etmektedir. Uzun lafın kısası uzaylılar üç güneşin etrafında dönen kaotik bir gezegende yaşamakta ve durmadan medeniyetleri yok olmaktadır. Artık illallah deyüp teknolojileri de tavan yaptığı bir medeniyete ulaşmışkene dünyayı gözlerine kestirmiş olaraktan filolarını yollamışlardır da taa 400 yıl sürecek bu yolculuk boyunca dünyadaki teknolojik ilerlemeden çekinmektedirler. Dokuz mu altı mı neyse, boyuta indirgenmiş devasa ama görünüşte proton kütlesinde bilgisayarları ışık hızıyla öncesinde göndererek sabotajlara başlamışlardır. Amaçları insanların kuantum boyutsallığına gelişimini önlemektedir. Her ne kadar bu gizli grubun planları deşifre oluptana yok edilseler de insanlığın geleceği pek bi kötü görünmektedir.

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Emel - Ensen (2017)

Arapça popun böyle bir haliyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Duru bir ses hiç de gırtlaktan boğuluyormuşçasına ağır ve ağdalı bir telaffuzla iticileşmeden şarkılarını icra ediyor. Bu sofistike besteler elektroniğe göz kırpan altyapısıyla ucuz aşk şarkılarının ötesine geçtiğini hemencecik belli ediyor. Ablamızın ciddi duruşuyla da belli zaten. Duygulara hitap edip unutmaya yüz tuttuğumuz insanlığımıza hitap ediyor besteler. En azından ben öyle hissediyorum. Albümün bir yarısı, özellikle isim geçirmek gerekirse sigara yaktıran Kaddesh, perküsyonun sürüklediği ritimlerle kan kaynatan Thamlaton ve ağıt kokulu Sallem, olağanüstüyken tempo yavaşlayıp besteler slow hale bürününce yarattığı etki devam edemiyor. Potansiyel müthiş, iyi de değerlendirilmiş. Keşke kayıt hep diri durabilseydi.

7,75--/10

12 Mayıs 2019 Pazar

Kemal Tahir - Esir Şehir Üçlemesi II: Esir Şehrin Mahpusu

Jargona, argoya, diyaloglara ve yan karakterlerin hayat hikayelerinde fazlasıyla oyalansa da bu roman, iki günde bitirecek kadar beni benden alıverdi ve geçmiş bir tarihteki zamanın ruhunu iliklerime kadar hissettirdi. İşin trajik yanı gözlemlerine dayanarak hikayeye kattığı insanların arzuları, çıkarcılığı, bencilliğiyle 100 sene sonra bile bugünden çok da farklı olmadıklarını görebilmek. Acaba yazar eserini kaleme alırken bunun farkında mıydı?
Kamil bey aldığı cezayı çekmek üzere hapishaneye giriş yapar. Herkes kendisini hırsızlıktan ceza aldığını zannederken sessizliğini yanlış yorumlayıp yok yatak parası yok kumar parası şu bu parasını iç ederler. Karısıyla arası aha da açılırken Kuvayı Milliye destekçisi Ramiz'in karısı Fatma'nın ziyaretleri güç verir. Ona atılan bir lafa istinaden koğuş ağası ve destekçilerini dümdüz ettiğinde ise siyasetten içeri giren paşa oğlu kimliği ortaya çıkar ve hemen revir katında iltimaslı mahpusların yanına alınır. Kafa dengi Arif bey'i bulur. Hapisteyken Anadolu insanının bin bir yüzünü görür. Bugünün penceresinden bakıldığında maço bir duruş oldukça yoğun, belirtmeden geçemedim.
Görüldüğü gibi ana kurgu çok bir yere gitmezken ebadı oluşturan şey diğer insanların daha doğrusu lümpenlerin, düşmüşlerin hikayeleri.

10 Mayıs 2019 Cuma

Opeth - Sorceress (2016)

Yeni Opeth'in dinlerken insanı sarıp sarmalayan ve güvende hissettiren değişik bir etkisi var. Bu kayıt da farklı değil. Ama ufak tefek farklılıklar da mevcut. Tonlamalarda bazı şarkılarda sertleşme mevcut. Belki zorlama hissiyatı da verebilir onca seneden sonra veya bu geriye doğru bir adım mıdır yada yeni bir sentez mi? Yok yok brütal vokal dönemine kadar bir geriye dönüş yok. Ayrıca enstrüman anlamında ses olarak, akustik eşliğinde folk melodiler olarak kulağa daha fazla çeşitlilik sunuyorlar. Başka bir açıdan bakarsanız da besteler biraz dağınık. Kısacası kafam karışık, fark olarak ortaya koydukları her bir şey aynı zamanda endişe olarak da belirginleşmekte. Yine hoş güzel bir değerlendirmeyle dinlememi sonlandıracak iken bonus sidi'de yer alan 5 parça ki ikisi bir önceki albümde yer almış, bende çok daha güçlü duygular uyandırdı. Kesinlikle bestelerin ağır ve kesik rifflerle bezenmeyip (eski Opeth) lineer bir hat boyunca odaklanmış olmaları daha çok hoşuma gitti, ne yalan söyleyeyim. O yüzden akılda kalıcı bestecilik namına güçlükler yaşadığına kanaat getirdiğim asıl albümün değeri azalma gösterdi.

6,75+/10

9 Mayıs 2019 Perşembe

Haluk Yurtsever - Yükseliş ve Düşüş: Türkiye Solu 1960-1980 / Setenay Berdan - Deniz Fırtınası -1: Parkta Bir Yaz Akşamı

Sektolojik sebeplerle okuduğum bu iki kitap hakkında detaylı görüş bildirme niyetinde değilim. Okuduğumun notunu düşme sebebiyle giriş yapıyorum. İkisi de farklı sebeplerle merakımı uyandıran ve bir ölçüde cevaplar verebilen yapıtlar oldu. Haluk Yurtsever kendisi de belirttiği üzere 70'ler TKP'sini ve oradan da İşçinin Sesi ayrılığını takip etmiş Türkiye solu içinde ismi gayet bilindik birisi. Dolayısıyla özellikle ait olduğu siyasi geleneğin penceresinden bakmakla beraber üzerine geliştirdiği yada farklılaştırdığı görüşleri ile eleştirel bir değerlendirme yapabilmekte. 60'lara ait teorik tartışmaları yüzeysel ve o dönemin dinamizmini yansıtmaktan uzak olmakla birlikte 70'ler kısmı TKP'li bir yöneticinin gözüyle aydınlatıcı. Elbette kendi siyasi hareketi ile ilgili ayrıntılar daha önemli. Diğer kitap ise organik olarak Deniz Gezmiş'in hareketinden gelen TKEP'den ayrılarak faaliyetine halen devam eden TKEP/L görüşlerine uygun olarak kaleme alınmış bir anı-roman yada yazarın iddiası bu. Kitabın yarısı Deniz Gezmiş sonrasında bu dönüşümün tarihsel altyapısını oldukça canlı ve sektolojik açıdan öğretici bir şekilde yer verirken tanıklıklarla illegal yaşamın boğucu ablukasını da psikolojik yönden okuyucuya yansıtmakta. Amaçladıklarının bu olmadığına eminim yalnız.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Stevie Wonder - The Definitive Collection (2002)

Gerçekten şarkı türkü dinlemek isteyen eski vakitlere kulağını vermeli. Dumtıslı düzenlemeler içinde kaybolan, kaybettirilen vokalin iliştirildiği modern müziğin aksine vokal performansın da müziğe nasıl ruh kattığına tanık olabiliyoruz. Bu derleme çocukluğundan itibaren uzun bir periyodu kapsadığından vokalin de zamanla farklı tınılar sergilediğini göstermek adına ilginç bir çalışma olmuş. Eğlenceyi de duygusallığı da göz ardı etmeyen çalışma funk ve soul etrafında şekillenen pop soundu temsil etmekte. Superstition, I Just Called to Say I Love You en bilindik şarkılarından, ismiyle cinsiyle.. Ama derleme ismini değil melodisini bildiğimiz daha doğrusu bizim gibi dinozorların bildiği Master Blaster, Isn't She Lovely, As,I Was Made to Love Her, For Yor Love, Part Time Lover (buna bayılıyorum), Yester-Me, Yester-You, Yesterday, Pastime Paradise (ya da Gangstas paradays), I Ain't Gonna Stand for It gibi şarkıları da doğal olarak içermekte. Çift sidili versiyon ise daha fazlasını içermekte. İşte kapsamı bir miktar başına dert açmakta kaydın. Natürlich her şarkı bu isimlerini zikrettiğim diğerleri kadar güçlü değil. Bu kalabalık ister istemez değerlendirmemi olumsuz etkiliyor. Bu kadar aşk ve sevgi kelebeği türküler bir yerde bünyede şişme yaratabiliyor çünkü.

7,75/10

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Koenji Hyakkei - Dhorimviskha (2018)

Dinlediğim albümlere nadiren beşin altında bir derece yakıştırırım. Çünkü hemen her albümün farklı bir duygusal duruma veya farklı bir zamana hitap edebildiğini düşürüm. Değişik zamanlarda ve ortamlarda bende terini ortaya koyan müzisyenlerin emeğine saygı göstererek albümleri dinler ve illaki beğenecek bir özellik bulurum. Sanırım biraz da müzisyenleri kıskanıyor ve gıpta ediyorum. Değerlendirmemde de en önemli kıstas her ne şart dahilinde olursa olsun bu albümü tekrar dinlemek ister miyim, canım çeker mi ileriki vakitlerde soruları etrafında şekillenir. Tezat şekilde huzurlu bir kapakla dinleyicisini karşılayan bu kaydı ise tekrar ve de tekrar dinlemek istemiyorum. Yorgunken, enerjikken, gündüz, gece, otobüste, sakin oturma odamda, yemek yerken, uyurken, işte, duşta, sarhoşken, ayıkken, sonsuza kadar sürecek bu kelimeler silsilesinde, hayır bu albümle çok da işim olmasını istemiyorum. Vokaller ahh rastgelelikten malul vokaller kaydın en itici kısmını oluşturmakta. Beynimin ırzını şey ettiler, hakim bey. Bu Japonlar gerçekten de deli. Ha bu albüm progresif çevrelerde çok beğenildi, onu da söylemeden geçmeyeyim. Hep olumlu bakmaya çalışıyorum dedim ya vokalleri bir duymazdan gelebilirsem ki çok zor yafu bi ara Muppet Show'daki Piggy'i duydum, enstrümantal bölümlerin enerjikliği ve tabii ki teknik icrayı dinlemek çok keyifli. Dolayısıyla caz-rock gibi duran bu albümü sevenler de ileri seviye prog kafalar olacaktır. Ama Dream Theater ve Opeth gibi gruplara zar zor alışan benim gibi basit insanlar için bu dinleti çileye dönüşebilir. Büyük bir şevkle enstrümantal versiyonunu bekliyorum.

4,50/10

4 Mayıs 2019 Cumartesi

Boris Feoktistov & Bill Laswell - Russian Chants «Parastas» ~Ambient Mix~ (1996)

Bi ara gregoryan ilahileri ve ambiyans birleşimi bir müzik modaydı. Bunun gregoryan yerine Rus ortodoks liturjisini düşünün, burada yapılan şey o. Yalnız başına bu akımlar yeterince derin ve etkileyici durmuyor kayıtta. Birleşimi de hakeza akıl uçurucu cinsten değil. Ama ilginç hoş anlar sunduğu kesin. Dini müzik ve ambiyans musikisine alışkın kulaklar belki de sunulan bu sentez içinde hazineler bulmaya daha yatkın olacaktır. Zevkten dört beş köşe de olacaklardır tahminen. Ama ben ambiyans musikisinden post-apokaliptik bir manzara sunmadığı sürece çok da etkilenmiyorum. Bazı anlar davudi sesli ilahiler antenimi daha bi titretti, o kadar.

6,75/10

1 Mayıs 2019 Çarşamba

Scott Lynch - Centilmen Piç III: Hırsızlar Cumhuriyeti

Baştan söyleyeyim tüm şimşekleri üzerime çekmeden önce. Kötü elbette değil. Ancak beklentilerimi karşılamadı. İlk iki ciltte aklımı çelen detaylarda boğulup sayfa sayısını çoğaltma stratejisi burada sert kayaya çarpıyor. Hem de Locke Lamora'nın gizemli geçmişinin ifşası ve çocukluk aşkı Sabetha ile tanıştığı vakitten itibaren ilişkisinin gözler önüne serilmesine rağmen roman her zaman olmasa bile pek çok yerde akmama gibi bir sorunla karşılaşıyor. Hele sonda Şahincinin küllerinden yeniden doğması meselesi yok mu, devamı gelecek ama ben okuyacak mıyım? Sanmıyorum. Bu arada Hırsızlar Cumhuriyeti kurguda bir tiyatro oyunun adı. Süpriz bozmaya başlamışken konudan bahsedelim kısaca. Eh spoiler canlarım:

Önceki ciltte Locke'u zehirlenmiş bir durumda bırakmıştık. Hiç bir hekim derdine çare bulamamışken ve ölümüne ramak kalmışken Karthain'in bağlı büyücülerinden Sabır çıkagelir. Karthain'de seçimlerde kendi büyücü hizbinin destekledikleri partiye danışmanlık yapmaları şartıyla onu iyileştirmeyi başarır. Yine hatırlarsanız başka bir bağlı büyücü Şahinci, Locke'un tüm arkadaşlarını, Jean hariç öldürmüş ve Camorr'u teröre boğmuştu. Kısacası arkadaşlarımız büyücülerden nefret ediyor. İşin komiği Şahinci Sabır'ın oğluymuş. Neyseki büyücülerin diğer hizbine bağlı ve ana oğul pek de iyi anlaşamıyormuş. Karthain'e vardıklarında diğer partinin danışmanının Sabetha olduğunu öğrenirler. Roman boyunca bir de geçmişte yaşanan bir kurgu akmakta. Locke daha veletken Sabetha'yı görür aşık olur. Zincir'in ekibinde birlikte çalışırken onu tavlamaya çalışır. Sabetha naza çeker de çeker. Çocuğu süründürür de süründürür. Zincir bir gün derki hünerlerinizi göstermek için  sizi bilmemne şehrindeki bir tiyatro ekibine yazdırdım. Tiyatronun sahibi Moncraine'e yardım edeceksiniz. Şehre vardıklarında adamın tutuklandıklarını görürler bir soyluya hakaret ettiği için. O soyluyu tiyatroya hami olarak adamı affetmesi için ikna ederler. Bir yandan oyuna hazırlanırken soylu gencin Sabetha'ya sulanması işleri ilginç hale sokar. Bu soylu arkadaş uçkuruna düşkün olup Jean'ın yavuklusuna dadanınca kız bunu bıçaklar. Ölüsünü saklayıp tüm oyuncuları kumpasa dahil ederler. Oyunu sergilerler ve soylunun kazancına da el koyarlar. Tam paracıkları paylaşacakken Moncraine sefili paraları alıp kaçar. Bizimkiler de yangına kurban ettikleri soylunun cinayetini bu kaçağa yükleyip herkesin hayatını kurtarır. İleriye dönelim. Seçimlere kanla başla hazırlanan iki parti var demiştik, birini Sabetha diğerini Locke-Jean ikilisi danışmanlık ediyor. Danışmanlık dediysek ölüm hariç yaralama, casusluk, sabotaj, rüşvet dahil her türlü yol mübah. Diğer yandan Locke aşkın küllerini yeniden tutuşturma mücadelesinde. Aşkları sonunda fırınlanmışken Sabır çıka gelir dur yapmayın der. Locke senin geçmişini biliyorum. Sen eskiden benim kadar, belki de daha güçlü bir büyücüydün. Karın ölünce ki kızıl saçıyla Sabetha'ya benziyordu, ölüme kafayı taktın. Camorr'da hiç bir büyücünün yapamayacağı bir şeye kalkıştın. Zihnini bir çocuğa naklettin ama vücudu bunu taşıyamadı ve hafızanı kaybettin. Neyse bu durum Sabetha ile arasını bozsa da artık didik didik ciğerini bildiğimiz Locke'u mantık sınırları dışında çok da etkilemişe benzemiyor. Seçim sonuçlanır. Bir fazlayla Sabetha'nın partisi kazanır ama o fazlalık mebus da bağımsız olma yolunu seçerek şartları eşitler. Tabi Locke'un yönlendirmeleri sayesinde. Herkes başarılı yada başarısız olur, baktığınız yere göre. Ama bu büyücüleri ilgilendirmemektedir. Şahinci'nin hizbi diğer büyücülere saldırı başlatırken pusuya düşürülür ve hepsi yok edilir. Sabır'ın ekibi de artık kontratlar aracılığıyla insanlara  bağlı çalışmayacağız ve bu şehri de terkediyoruz, sükunet dönemine giriyoruz der. Dili ve parmakları kesilmiş yarı deli Şahinci'yi bakıcısına bırakarak zarar vermezler. Anasının ölmek mi böyle yaşamak mı istersin teklifine hiddetle karşılık verir ve büyüyle kendine parmak ve dil yaparaktan anasını öldürür.

UP XIV # 10-11-12-13

Yayın hayatına son veren dergiler arasında en fazla üzüldüğüm üç beşi arasındadır UP, UP XIV, Underground Poetix ya da ismi her ne haltsa. Hem de dimdirek çevirileriyle anlaşılmazlığın kenarlarında dans etse de yazıları, ilginç konulara değinmeleri bile yeterlidir benim için. Yalnız zaman içinde kendilerini aşamayıp tekrara düşmeleri ve edebiyattan uzaklaşmaları da görünür gerçekliklerden. 10. sayısının kapağını röportajıyla David Lynch süslemekte. Kült Twin Peaks dizisiyle tanınan yönetmen ile kahve muhabbeti! Komünist liderlerin karikatürleri ve Bulgar Punk'ını konu alan yazı dışında dikkati çeken ilk şey sayfaların saçma bir yeşile bürünmüş olması.

12. sayı siberpunk edebiyatın usta isimlerinden Neal Stephenson!a ayrılmış. Yanılmıyorsam dergiyi çıkaran 6.45 yayınları kitaplarını basmaya başlamıştı. Hipsterlik üzerine farklı açılardan terennüm eyleyen dizi dizi makale ana akım medyasından tercüme edilerek sayfalarda yerini bulmuş. Witchtrap, ilk black metal grubumuz, kadrosundan Tarkan Gürol ile söyleşi ve 3 bölümden oluşacak Bauhaus mimari akımı ve SSCB mimarlığı ilişkisi üzerine bir yazı dizisinin ilki, Rihard Pinhas röportajı ve Balkanlaşmanın parçalanmaktan ziyade çokkültürlülüğüne vurgu yapılan bir makale ile dergi sayfaları şenlenmiş şenlendirilmiş.
12. sayının kapaüı ise tam posterlik, çok şık. Ama göndermede bulunduğu Altkültür Rehberi ismindeki çeviri makale pek cezbedici değil. Bağlamından kopuk ve çok kısa, sonuçta kitaplık bir muhteviyatı hap yapmanın manası yok. İngiliz komünist Harry hite'ın Stalin'e yazdığı Bir Homoseksüel Komünist Parti'ye Üye Olabilir Mi? ismindeki uzun mektubu hakikaten de gerçekliğini sorgulatmakta. Esat Cavit Başak söyleşisi ve Japony'da noise rock'ın doğuşu üzerine yazı oldukça ayrıntılı şekilde dergide yer bulan diğer içerikler. Bir adet Nejat İşler şiiri içermekte sayı:"önce bana sarılarak uyutanı bulmalıyım"

Lanet addedilen numaralı sayının kapağı Krafterk, Laibach ve Rammstein ile ilgili yazıya gönderme içermekte. Lakin tercüme baş döndürücü. Diğer yandan siyah ve kırmızı kombinine aşığım. Sonra böyle birsürü yazı var felan. Bir sürü fotoğraf da.Ocean Vuong iyi yazmış. Yabancı şiir olaraktan bağlantı kurmak zordur ama bu iyi.