19 Ocak 2014 Pazar

Alan Lightman - Bay Tanrı

Spekülasyonu aşarak ya da kendine özgü bir kışkırtmanın başlangıcı olarak yaratımı; Tanrı'nın, ezeli uyuşukluğundan sıkılan ve teyzesi Penelope ve eniştesi Deva ile birlikte hiçlikte yaşayan Tanrı'nın ağzından ve günümüzün bilimsel teorilerine uygun bir biçimde anlatan bir hikaye eminim ki pek çoğunun aklını çelecektir. Hakikaten de başlarda barındırdığı yavaş okuma sendromunu bir müddet sonra yırtıp atacak kurgu büyüleyici bir okuma sunuyor, okuyucunun da aklını sorgu suyu ile besliyor. Yine de işleri ciddiyete bindirmeyecek bir kurgu hatırlatmasını da eksik bırakmıyor yazar. Yarattığı milyonlarca boş evrenden birisine odaklanarak düzenlediği üç adet doğa kanunu neticesinde maddenin yani yıldızların, galaksilerin ve gezegenlerin oluşması ardından cansız ve canlı varlıkların doğuşu, dünyaya doğrudan müdahaleyi reddeden tanrının olgunlaşma sürecine eşlik ediyor. Genç-tanrı kimliğini geride bırakırken canlı varlıkların doğuşundan sonra sayıları ikiyi bulan yardımcıya sahip olan ve hiçlikte peydah olmasını Tanrı'nın ilk yaratımının sonucu olarak iddia eden Belhor ile felsefi tartışmaları bu sürecin altını çizmekle beraber diyalogların daha çok okuyucunun zihnindeki sorulara yönelik olduğu görünüyor. Yaratım eylemi hiçliği daha da boşluğa sürüklerken hiçlikteki maddesel olmayan yaşamların hepsi bu değişimden etkileniyor. Teyzenin zeki canlıların (insan diyerek sınırlandıramıyorum) geleneklerinden etkilenerek kendine doğum günü icat etmesi, bunla da kalmayıp hediye olarak galaksilerden yapılma elbisede diretmesi sözkonusu etkileşimin en naif örneği. İnsanların ölümden sonraki hayata dair yaşattıkları umuda acıyan duygusal eniştenin isteğiyle canlıların ölümden sonra atomlarının doğada yaşayarak sürekli bir hal alması dinlerin üzerinde yükseldiği öte-dünya inancına karşı yazarın verdiği başka bir cevap oluyor. Sonunda her şey gibi evren de genişliyor ve genişledikçe ölümü kaçınılmaz bir hal alıyor. Bu vesileyle kitabı öneren fuardaki arkadaşlara teşekkürü borç biliyor ve yazarın ünlenmesine sebep olan asıl kitabı Einstein'in Düşlerini'ni okuma listeme dahil ediyorum. Alışageldiğin tersine kitabın son sözlerini alıntılıyorum. Zira hayat bir yolculuk değil mi, zaten?

Alem-104729 dışarıdan her zaman göründüğü gibi görünüyordu. Penelope teyzem aldı, salladı ve kulak verdi. İç çekti ardından. E, yeğenim, dedi, bir sonrakinde ne yapacaksın? Yanlış hatırlamıyorsam daha büyük bir şey istiyordun.
Değiştirdim fikrimi, dedim. Bir sonraki aynı olsun istiyorum artık.
Biz konuşurken milyarlarca evren uçuşuyor, bekliyor, bekliyordu. Mırıldanıyor, tıkırdıyor ve cızırdıyorlardı. 
Sonraki aynı olmayacak, dedi Deva eniştem.
Öyle, dedim, olmayacak. Ama çok benzese yeter bana.
Hepimiz pek sevdik öncekini galiba, dedi Deva eniştem.
Evet,sevdik, dedim. İçinde yaşayanları da.
Çok tatlıydı, dedi Penelope teyzem.
Çok güzel bir şeydi, dedi eniştem. Güzellik vardı içinde. Ve neşe. Ve hüzün.
Hepsi vardı içinde, dedim. Her şeyi vardı.
Her şey değil dedi teyzem. Ölümsüzlük yoktu içinde.Evet yoktu, dedi eniştem. Ama bence bir ruhu vardı.
Ölümlü bir ruh mu? Bazen neden bahsettiğini hiç anlamıyorum,Deva, dedi teyzem.
O da gitti artık, dedim. Eşyanın doğası. Özleyeceğim ama.
Bir yenisi olacak, dedi eniştem. Sonra bir başkası.
Evet.
Peki, yeğenim. Yenisi nasıl olacak, merak ediyorum. Haydi, halledelim.
Aceleye getirme O'nu. Acele etmemesi gerek.
Evet, evet, dedi teyzem. Ayrıca önceki evrenden getirdiğiniz gibi yeni bir elbise istiyorum; ikiniz de gayet iyi biliyorsunuz.
Evet, aşkım, dedi, eniştem. Elbette.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder