19 Mayıs 2011 Perşembe

Ursula K. LeGuin - Sesler


Marifetler'de güç sorununu irdeleyen yazar bu romanında bilgi ve dolaylı olarak dinler sorununda odaklaşmış. Çok çok çok kısaca ticaretle uğraşan paganist Ansul toplumunun çölden gelen baskıcı ve tek tanrıcı bir geleneğe sahip Aldlar tarafından işgalini konu alan kitapda işgalin sebebi kendi şeytanını arayan Aldların haçlı seferi olarak gösterilmekte. Zenginlik, ticaret gibi etkenler yerine şeytanın işi olarak gördükleri kitaplar yakılıyor, heykeller yıkılıyor, kadınların sokağa çıkması yasaklanıyor. Bu ortamda kehanet evinde yaşayan genç kızımız Memer, şehrin eski yöneticisinin, bir nevi, yanında gizli gizli kitapları korurken diğer yandan da kitaplar aracılığıyla iletişime geçebilen gizemli kahinlik görevini üstleniyor. Doğayla uyumlu çok tanrıcılık sisteminin ata kültü ile birleşimi özellikle Japon mitolojisini anımsatıyor. Marifetler'den tanıdığımız Orrec ve eşi Gry ise büyümüşler, diyar diyar gezinen ve oldukça saygın, yaratıcı diye adlandırılıyor hatta, bir mesleği icra ediyorlar. Ozan misali hikayeler anlatıyor ve destanları şarkıya döküyorlar. Efsanevi Ansul kütüphaneleri yerine yıkık dökük bir şehir bulan ikili ve yanlarındaki aslan, işgal kuvvetlerinin komutanı Iorrath'ın misafiri oluyorlar. Ve çok daha ılımlı kişiliğe sahip Gand, yönetici ünvanı, ile kendi oğlu ve katı rahipler arasında anlaşmazlığın ortasında kalıyorlar. Daha sonra da kehanet evinde kalarak şehrin hikayesine özne olarak katkıda bulunuyorlar. Zira Hürriyet isimli şiiri ile bilinen ünlü yaratıcının varlığı bile şehirde kaynayan isyan dalgasına prematüre doğum gerçekleştiriyor. İsyan ve hemen ardından Gand'ın oğlunun darbesi karşısında oluşan kısa denge durumu Orrec sayesinde daha fazla kan dökülmeden kalıcılaştırılıyor. Gand oğlunun hapsinden kurtuluyor ve şehrin eski yöneticileri ile görüşülüyor. Yapılan barış sonucu Ansul, Aldlara bağlı yarı bağımsız bir ülke konumuna kavuşuyor. Ticaret yoluyla da bağlar kuvvetlendiriliyor.
İşte bu aşamada şaşırmamak mümkün değil. Dünyaya Orman Denir'deki LeGuin gitmiş, yerine uzlaşma ve tavizi öne çıkaran bir yazar gelmiş. Bunu kötü diye söylemiyorum, farkılığa parmak basıyorum. Hele hele işgali en acı haliyle yansıtırken keskin isyancılara getirdiği dolaylı eleştiriyi okumak da çok ilginç doğrusu. Taocu anarşist fikrinden kaynaklı paganist toplum övgüsü de bir noktadan sonra aşırıya kaçan dindarlık imajı altında eziliyor. Daha da önemlisi bu uzlaşma ve barışın temelleri ticaret üzerine atılıyor. Ticaret sömürünün en önemli aracı değil midir ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder