Boynu vurulacakmış gibi
Korkuyla büzülüyor uykusunda diktatör
Muhafazakar çevrelerin baş tacı ettiği şairlerden Cahit Zarifoğlu kapalı anlatımıyla bilinmekte. Fakat bu anlatım anılardan, gözlemlerden kısaca hayattan besleniyor. Sadece anlamı bozan bir anti-dekoder vasıtasıyla mısralar oluşmakta. Yine de çıktı olarak manasız yada suni şekilde üretilmiş kelime yada cümlelerle uğraştırmıyor insanı. Yorumlama için okuyucuyu tahrik eden çekicilikte tamlamalar, semboller kıyafetinde görünüyor mısralar bize. Bu anlamda simgeselleştirilmiş doğa ve aile gibi kavramlar öne çıkıyor. Ya da şöyle söyleyeyim, biz tam anlamasak da burada şair bir yaşanmışlığı, çocukluğunu, arkadaşlarını, eşini, ana babasını ve dostlarını anlatıyor. Diğer dikkatimi çeken bir şey ise kimliğinin getirmesini beklediğim utangaçlığın tersine bu kapalı imalar cinsellik namına da, fiziksel arzu gibi, yorumlanabilecek bir çift manalılık arz etmekte. Hatta asli mananın da çoğu zaman maneviyatçı romantizmin tersine ten ve et gerçekçiliğini içerdiğini iddia edeceğim. Yalnız toplu şiirlerini ardı ardına okumak sabırsız okuyucuyu yorup vazgeçirebilecek bir yoğunluk teşkil ediyor.
Gramsci'nin hegemonya tezinden yararlanarak bir kaç yıl öncesine kadar şiir ve edebiyatı da kendi eksenine çekmeye çalışan muktedir çevre, Yedi Güzel Adam şiirini de diziler, programlar gibi popüler vasıtalarla kullanmaktan geri kalmamıştı. Hama ve Afganistan'da yaşananlardan etkilenerek karşıtlara gavur yaftasıyla öfkesini yansıtıp şiirselliğini zayıflatsa da aşağıda örneklerine rastlayacağımız güzellikleri de okuyucusuna kısa yaşamı boyunca sunabilmiş bir şair Cahit Zarifoğlu.
saçlarında yirmi yedi yıl lotus
**
sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın koşturun. Aha size son atım
**
ağrıyan bir gün geliyor
***
raskolnikov
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.
**
Adam hırçındı saçları uysal akardı
Rüzgarla akardı
Esinti olmadan zaten akmaktaydı
Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu yalnızdı
**
Hiç ağlanmadı
‘Biz çetin adamız ha’ ayrıca söylenmez
Anlaşılır
..
Ellerimi bıçakla yontacağım deniyor
**
"Bağırıyorum sofranın üstüne
Bağıracağım yemeğin ve ekmeğin içine
Yeni bir işçi geliyor kendine"
"Sus" diyor i ve i
"Sus biz yücelteceğiz emeği"
"Asıl sen sus tanrı yüceltmiş bir kere"
Tanrı mı
"çok bulnıyoruz"i ve i
"Ekmeğe alın terinden önce kan
Duadan ve bereketten önce kan
(ben kazandım onlar da kazansın yeterince) den önce kan kan
kan kin öfke
katık olmalı
her şeyden ve besmeleden önce"
Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
**
Sıcak kayayı arayan iki tavşan gibi
Evleri korkutmadan uluyan kurtlar gibi
**
Bir gün önceki bedenini
Kaybedilmiş bir okul eşyası gibi özliyerek
****
güzelleşiyorum çocuklarımızla
hatırladıkça koşuyorum -biz geleceği
çoktan yaşadık öyle mi kadınım
koşarak hatırlıyorum alnımın terini
avucumda tutup doyuran buğday ağırlığında
sunarak göğe
sınayarak elimin alnımla anlaşan hünerini
ve hatırlıyorum koşarak o gelecek zamanda
içimize söyleyen sese akıyorduk
ilkin korkuyorduk
taşın kovuğunda oturuyorken
önümüzde ağaçsız düzlük-çöl ya da kumsal
gökte o acayip bakılamayan parıltı
buyruk alıyorduk
***
Kartal Ölüsü
Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor
Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim
Kan akıtılmadan
kesildi damarlarınızın sıcaklığı
Söyleyin kim yokladı
Bir ateş salmayla içinizi
Şimdi doya doya seyredin gövdenizi
Kalabalıklardan eli mızraklılardan
Otomobillerden nufus patlamasından
Ve o koca denizlerin kirlenip ağrımasından
Kaçıp
Bir kırevi çitinin arkasında papatyaların içinde
Önünüze çıkıveren teneşir tahtasında
Nasıl yalnız ve manasız ağlamakta
Şimdi doya doya seyredin gövdenizi
Bir beyin mimarı bir yaşlı kadın
Kapının aralığını dolduran çocuklar
Giysilerinde başdöndüren bir sersemlikle
Eve dolan komşular ve damın üstünde gökten
Bir kartal ölüsü düştü
Daha girmeyin oraya - melekler hazır değil
Nasıl da alıştınız ölümünüze
Yaşamın daha en tatlı sevişmelerinde
Elleriniz en ılık anlarda beden tutmalarında
Gidiyorsunuz ya gülüşüyor çocuklar
Herbiri o kadar güzel ki artık
Salıncak çelik çomak ve rüyalar yok artık
Harp oyunları bile unutuldu dönemeçlerde
Ölüm gelemiyor tıkalı kapılar
Nasıl ki elinden
kurtularak kaçmak isteyişler
Seni nasıl sürüyordu içine çürüyen uygarlıkların
Oyuklarında
Kötü bilmece kutuları tarifler
Yozlaşan hünerler
Şimdi vuruyor eşyalaşan göğsümüze
Kabuğu yosun bağlayan döşümüze
İçerden o
Isın odanın köşelerini dolanarak
Yatarak değil dolanarak
Yatarak değil rolanarak
Bin uykusuz gece bitirdin
Yeni bir uykusuzluk binliği aç
Camlarada gece başladı bile
Artık oda açılabilir kendine
Can çağrılıyor odaya
Karanlıkta ve seninle dolsun odaya
Yürüdükçe dolandıkça oda durmuyor artık evin içinde
Senile deniz kıyılarında ormanlı sırtlarda
Kırda hayvanlarda
Düşündüğün buluşlarda bulunduğun kurtuluşlarda
İçinde sen olan bir oda
Koş o önden giden
İnsanı bulup onu durdurmaya
Güçlü kalın pazulu oğlu aslan yavrusu gibi olan
Önden giden insana.
Gebe bir kadını durdurdu erkekler
Saçlarından çekip yolunu kırbaçlıyarak
Başında dolanan ak kuşları
Serinlikleri kovalıyarak
Elin değiyordu ah ah bana
ben kendimden uçarak etimdeki didişmeleri
takılıp düşen kadınlarla kovalıyarak - birden
düşürülmüş
sahipsiz çehrelerle karşılıyorduk
fır dönen meydanlarda yardımsız yürüyemiyen insanlar
Hiç. - Soruyorduk bu beyaz kuş
bize gelen ellerinden
bulanarak ve o kız çocuğu (bu nasıl olur)
şak diye düşürdü yolda
gazete satan adamın gözlerinin içinde
çıkmıştı bakınıyordu gererek önünü
ve derinden durarak
tüllerinden kopan içim bırak ki dalgalansın
Ki kim kovaladı bu yönde kaplanları
bizi yiyen aç kurt mu o neden
o neden kıpırdıyarak
sarı mor bizi kimden daha iyi koruyarak
daha iyi bir konukluk
bizi sevdayla allaştıran
o umulmadık açlıkları kapımıza salan
ne olur ne olur bırak bırak iyice kendimde olayım
***
Zaten esmerin - güneş nasıl birikiyor gövdemde
Ellerimin köklerini emiyor toprak
***
Bir kadın akmasaydı
Tarihi gergedan yolu ormanlarda
**
Göğsümde bir küçücük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım
***
Şimdi bir aşk sayhası salacağım havalara
Derler ki bu adam isyan basıyor damarlara
**
Güneş inip suya dokun
Nehre yaslanıp baş aşağı koşan bir yaşlı ağaç ol
**
Ve gözüm eşyamda değil
Yoruldum maddemden
Ta ki dünya bitti
Köşk kurdum sakin oldum
**
İnsan toplayan sesli kubbeler...
***
Korku ve Yakarış
başım eğik dilim kapalı gözler kançanağı anlamında
***
Yine uyandım
Sabah
Yine büyük
***
Dağ ona söyledi arzum şudur
-Gömleğimde uyu
Yanağını tenime koy
***
Bir göz yaşı gibi
Sarktı dolandı kalpağrısına leylaklar
***
Elimle
Kendi elimi tutuyorum
Yan yana gidiyormuşum gibi kendimle
***
Yeryüzünden arta kalan bütün deprem kırıntılarını
***
Bahar
O sabah
Hamile bir kurt gibi yürüyor dağlarda
Azığım koynumda
Uçuşan rüzgarda
Bir ipekli fular gibi boynumda
Bahar
***
Derken
Yürek aklın koynuna giriyor
**
Kolay değil
Doğanın ortasında
Hayvanlarım tırtıllarımla
Kalın gövdeli ağaçlar
Birbirine girmiş sarmaşıkalr
Bu hürriyetler arasında
Seni beklemek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder