28 Haziran 2019 Cuma

Star Trek: Deep Space Nine (3-4-5. sezon) / Robotech: The Macross Saga / Aktüel Arkeoloji # 69

Derin Uzay 9 istasuonu için sabrederseniz daha güzelleşecek demişlerdi, bir tık iyileşti, evet. Ama yeterli değil. Dizide işlenen ırklar arası cinselliği görünce içimde bir faşist yattığını anlamış oldum. Next Genration'ın Klingon'u Worf kadroya katılarak güç katmış ama onun Trill ile romansı, hayır. Ufak ufak aklımın yatmadığı çok konu var. Örneğin Federasyon ile çatışmaya girmesine ramak kalan Klingonların Dominion istilası karşısında Federasyon ile hiç sorunsuz ve aniden tekrardan ittifak olması gibi. Zaman yolculuğu ve boyutlar arasında gidiş geliş de pek sevdiğim konular değil ki bolca işlenmekte. Ferengi toplumunun iç hassasiyetlerine odaklanılan bölümler iyiydi, Ferengilere katlanabildiğiniz sürece. Bence dizide iki şey var ki üzerimde etkisi büyük. Biri Garak karakteri, diğeri de Kira'nın gülüşü.
Çocukluğumun çizgi dizisi Robotech aslında oldukça detaylı bir senaryoya dayanmakta. Bizim bildiğimiz sanırım The Macross Saga alt başlığıyla yayınlanan ilk seri, ilk Robotech savaşlarını konu almakta. Devamında iki ayrı seri daha yayınlanmış, sırasıyla ikinci ve üçüncü Robotech savaşlarını işliyor. İlkini izlemek yetti, zira biraz gözümde büyütmüşüm. Bazı şeylerin çocuklukta kalması daha iyiymiş. Hikaye daha çok bir mecha savaş pilotu olan genç Rick Hunter etrafında gelişmekte. Dünyaya dev bir uzay gemisi düşer ve insanlar bu terkedilmiş geminin teknolojisinden faydalanarak SDF isminde dev bir gemi inşa ederler. Zentradi denen dev uzaylı istilası ki amaçları proto kültür denen enerji kaynağını ve bu düşen uzay gemisini ele geçirmektir, esnasında uzayda sıçrayış yaparken Macross kentini de alıp götürür ve sonuçta dev bir uzay gemisi içinde sivillerin olduğu bir şehir gibi enteresan bir şey doğar. Bu istilacı ırk ve dünyalılar arasında savaşın dinamizmi aslında oldukça gelişkin, bayık bir iyi-kötü zıtlığının ötesine geçmekte. Ayrıca dizi büyük oranda aşk hikayesinden de beslenmekte. Böyle demişken dizi tarihinin en gerizekalı kızı Minmei'yi kötü ama maalesef o kadar tekrardan sonra dile pelesenk olan şarkılarıyla dinleyip izlemek tam bir işkence. Bencil, ne yaptığını bilmeyen, aptal aptal konuşan, saf böyle bir karaktere bu kadar yer vermek kadınlar için bir hakaret. Daha kötü olan şey ise onun kadar olmasa da böyle insanlarla gerçek hayatta karşılaşıyor olmamız. Bari burada görmeseydik. Arkasından bir kaç filmini daha izledim ama serinin hepsini izlemediğim için konudan koptum. Ama sırayla birbirine düşman farklı ırklar dünyaya saldırıyor, basitçe hikaye bu.

Aktüel Arkeoloji ara ara takip ettiğim güzel dergilerden biri. Arkeoloji açısından topraklarımız çok zengin, dolayısıyla dergiye konu olacak pek çok malzeme sunmakta. Komşu ülkelerdeki antik kent kazılarına kapak konusuna uyduğu kadarıyla yer verse de dergi, bence daha geniş bir perspektife sahip olmalı. Farklı kıtalarda farklı medeniyetlerle ilgili haberler derlenebilmeli ve arkeologlarla yapılan mülakatlarla birlikte okuyucuya aktarılabilmeli. Çok da hoş bir internet sayfaları var. Yanlış hatırlamıyorsam Galatasaray Lisesi'nin arkasında kitapçıları vardı ama kapanmış.

27 Haziran 2019 Perşembe

RETRO: Limbonic Art - Moon in the Scorpio (1996)

Black metal camiasından Limbonic Art çok sevdiğim gruplardan biri olmamıştır. Özellikle grubun ismini duyduğumda vokalin çığırtkanlığı geliyor aklıma. Neyse ki bu çıkış albümü bu açıdan daha dengeli. Senfonik elementler müziğe güzelce yedirilmiş durumda. Ancak tempoya odaklanarak keyboard kaynaklı senfonik düzenlemeleri dışarıda tuttuğumuzda en azından benim için çok da enteresan ve dikkat çekici bir özellik sunamamaktan muzdarip bu albüm. Kısacası bazı şarkılarda sıkılmadım değil. Senfonik düzenlemelerden beslenen melodiler ise güçlü olduğu taraf. Cradle of Filth'in erken dönemlerine benzetildiğini de ekleyelim ek bilgi olaraktan. Senfonik black metal namına da çok sevilen eli yüzü düzgün bir çalışma olarak olumlu eleştiriler almış durumda. Meraklısına diyelim, ne diyeyim.

6,50+/10

25 Haziran 2019 Salı

The Cure - The Cure (2004)

Çok fazla grubu dinlememiş biri olarak bile iki şeyi kolayca fark ettim. Biri tertemiz soundlu prodüksiyonu ki grubun eski işlerini düşününce kulağım pek alışamadı. O karakteristik sese biraz kirli bir yapım yakışıyor bence. Diğeri de Robert amcanın hiddetli ve sinirli ruh hali. O melankolik ve acı dolu tonlamalar yerini başka bir şeye bırakmış. Genel olarak söylüyorum, her şarkı öyle değil elbette. Ama besteler o kadar güçlü ki... Sadece bir kez dinlemek bile yetiyor. Grubun diskografisinde iyi yerlerde durmuyor bu kayıt. Zaten 40 seneyi deviren grup bayağı bir süredir sessiz. Bu anlamda biraz da haksızlık edildiğini düşünüyorum bu albüme. Biraz değişik ama çok da değişik değil. Bestecilik anlamında keyifli.

7,50+/10

Cahit Zarifoğlu - Şiirler

Boynu vurulacakmış gibi
Korkuyla büzülüyor uykusunda diktatör

Muhafazakar çevrelerin baş tacı ettiği şairlerden Cahit Zarifoğlu kapalı anlatımıyla bilinmekte. Fakat bu anlatım anılardan, gözlemlerden kısaca hayattan besleniyor. Sadece anlamı bozan bir anti-dekoder vasıtasıyla mısralar oluşmakta. Yine de çıktı olarak manasız yada suni şekilde üretilmiş kelime yada cümlelerle uğraştırmıyor insanı. Yorumlama için okuyucuyu tahrik eden çekicilikte tamlamalar, semboller kıyafetinde görünüyor mısralar bize. Bu anlamda simgeselleştirilmiş doğa ve aile gibi kavramlar öne çıkıyor. Ya da şöyle söyleyeyim, biz tam anlamasak da burada şair bir yaşanmışlığı, çocukluğunu, arkadaşlarını, eşini, ana babasını ve dostlarını anlatıyor. Diğer dikkatimi çeken bir şey ise kimliğinin getirmesini beklediğim utangaçlığın tersine bu kapalı imalar cinsellik namına da, fiziksel arzu gibi, yorumlanabilecek bir çift manalılık arz etmekte. Hatta asli mananın da çoğu zaman maneviyatçı romantizmin tersine ten ve et gerçekçiliğini içerdiğini iddia edeceğim. Yalnız toplu şiirlerini ardı ardına okumak sabırsız okuyucuyu yorup vazgeçirebilecek bir yoğunluk teşkil ediyor.
Gramsci'nin hegemonya tezinden yararlanarak bir kaç yıl öncesine kadar şiir ve edebiyatı da kendi eksenine çekmeye çalışan muktedir çevre, Yedi Güzel Adam şiirini de diziler, programlar gibi popüler vasıtalarla kullanmaktan geri kalmamıştı.  Hama ve Afganistan'da yaşananlardan etkilenerek karşıtlara gavur yaftasıyla öfkesini yansıtıp  şiirselliğini zayıflatsa da aşağıda örneklerine rastlayacağımız güzellikleri de okuyucusuna kısa yaşamı boyunca sunabilmiş bir şair Cahit Zarifoğlu.


saçlarında yirmi yedi yıl lotus
**

sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın koşturun. Aha size son atım

**

ağrıyan bir gün geliyor
***
raskolnikov
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.

**
Adam hırçındı saçları uysal akardı
Rüzgarla akardı
Esinti olmadan zaten akmaktaydı
Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu yalnızdı

**


Hiç ağlanmadı
‘Biz çetin adamız ha’ ayrıca söylenmez
Anlaşılır
..
Ellerimi bıçakla yontacağım deniyor
**
"Bağırıyorum sofranın üstüne
Bağıracağım yemeğin ve ekmeğin içine
Yeni bir işçi geliyor kendine"
"Sus" diyor i ve i
"Sus biz yücelteceğiz emeği"
"Asıl sen sus tanrı yüceltmiş bir kere"
Tanrı mı
"çok bulnıyoruz"i ve i
"Ekmeğe alın terinden önce kan
Duadan ve bereketten önce kan
(ben kazandım onlar da kazansın yeterince) den önce kan kan
kan kin öfke
katık olmalı
her şeyden ve besmeleden önce"
Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
**
Sıcak kayayı arayan iki tavşan gibi
Evleri korkutmadan uluyan kurtlar gibi

**
Bir gün önceki bedenini
Kaybedilmiş bir okul eşyası gibi özliyerek
****
güzelleşiyorum çocuklarımızla
hatırladıkça koşuyorum -biz geleceği
çoktan yaşadık öyle mi kadınım
koşarak hatırlıyorum alnımın terini
avucumda tutup doyuran buğday ağırlığında
sunarak göğe
sınayarak elimin alnımla anlaşan hünerini
ve hatırlıyorum koşarak o gelecek zamanda
içimize söyleyen sese akıyorduk
ilkin korkuyorduk
taşın kovuğunda oturuyorken
önümüzde ağaçsız düzlük-çöl ya da kumsal
gökte o acayip bakılamayan parıltı
buyruk alıyorduk
***
Kartal Ölüsü


Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor
Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim

Kan akıtılmadan
kesildi damarlarınızın sıcaklığı
Söyleyin kim yokladı
Bir ateş salmayla içinizi

Şimdi doya doya seyredin gövdenizi
Kalabalıklardan eli mızraklılardan
Otomobillerden nufus patlamasından
Ve o koca denizlerin kirlenip ağrımasından

Kaçıp
Bir kırevi çitinin arkasında papatyaların içinde
Önünüze çıkıveren teneşir tahtasında
Nasıl yalnız ve manasız ağlamakta
Şimdi doya doya seyredin gövdenizi

Bir beyin mimarı bir yaşlı kadın
Kapının aralığını dolduran çocuklar
Giysilerinde başdöndüren bir sersemlikle
Eve dolan komşular ve damın üstünde gökten
Bir kartal ölüsü düştü

Daha girmeyin oraya - melekler hazır değil
Nasıl da alıştınız ölümünüze
Yaşamın daha en tatlı sevişmelerinde
Elleriniz en ılık anlarda beden tutmalarında

Gidiyorsunuz ya gülüşüyor çocuklar
Herbiri o kadar güzel ki artık
Salıncak çelik çomak ve rüyalar yok artık
Harp oyunları bile unutuldu dönemeçlerde

Ölüm gelemiyor tıkalı kapılar
Nasıl ki elinden
kurtularak kaçmak isteyişler
Seni nasıl sürüyordu içine çürüyen uygarlıkların
Oyuklarında
Kötü bilmece kutuları tarifler
Yozlaşan hünerler

Şimdi vuruyor eşyalaşan göğsümüze
Kabuğu yosun bağlayan döşümüze
İçerden o

Isın odanın köşelerini dolanarak
Yatarak değil dolanarak
Yatarak değil rolanarak
Bin uykusuz gece bitirdin
Yeni bir uykusuzluk binliği aç
Camlarada gece başladı bile
Artık oda açılabilir kendine

Can çağrılıyor odaya
Karanlıkta ve seninle dolsun odaya
Yürüdükçe dolandıkça oda durmuyor artık evin içinde
Senile deniz kıyılarında ormanlı sırtlarda
Kırda hayvanlarda
Düşündüğün buluşlarda bulunduğun kurtuluşlarda
İçinde sen olan bir oda

Koş o önden giden
İnsanı bulup onu durdurmaya
Güçlü kalın pazulu oğlu aslan yavrusu gibi olan
Önden giden insana.

Gebe bir kadını durdurdu erkekler
Saçlarından çekip yolunu kırbaçlıyarak
Başında dolanan ak kuşları
Serinlikleri kovalıyarak

Elin değiyordu ah ah bana
ben kendimden uçarak etimdeki didişmeleri
takılıp düşen kadınlarla kovalıyarak - birden
düşürülmüş
sahipsiz çehrelerle karşılıyorduk
fır dönen meydanlarda yardımsız yürüyemiyen insanlar

Hiç. - Soruyorduk bu beyaz kuş
bize gelen ellerinden
bulanarak ve o kız çocuğu (bu nasıl olur)
şak diye düşürdü yolda
gazete satan adamın gözlerinin içinde
çıkmıştı bakınıyordu gererek önünü
ve derinden durarak
tüllerinden kopan içim bırak ki dalgalansın

Ki kim kovaladı bu yönde kaplanları
bizi yiyen aç kurt mu o neden
o neden kıpırdıyarak
sarı mor bizi kimden daha iyi koruyarak
daha iyi bir konukluk
bizi sevdayla allaştıran
o umulmadık açlıkları kapımıza salan
ne olur ne olur bırak bırak iyice kendimde olayım

***
Zaten esmerin - güneş nasıl birikiyor gövdemde
Ellerimin köklerini emiyor toprak
***
Bir kadın akmasaydı
Tarihi gergedan yolu ormanlarda
**
Göğsümde bir küçücük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım
***
Şimdi bir aşk sayhası salacağım havalara
Derler ki bu adam isyan basıyor damarlara
**
Güneş inip suya dokun
Nehre yaslanıp baş aşağı koşan bir yaşlı ağaç ol
**
Ve gözüm eşyamda değil
Yoruldum maddemden
Ta ki dünya bitti
Köşk kurdum sakin oldum
**
İnsan toplayan sesli kubbeler...
***
Korku ve Yakarış
başım eğik dilim kapalı gözler kançanağı anlamında
***
Yine uyandım
Sabah
Yine büyük
***
Dağ ona söyledi arzum şudur
-Gömleğimde uyu
Yanağını tenime koy

***
Bir göz yaşı gibi
Sarktı dolandı kalpağrısına leylaklar
***
Elimle
Kendi elimi tutuyorum
Yan yana gidiyormuşum gibi kendimle
***
Yeryüzünden arta kalan bütün deprem kırıntılarını
***
Bahar
O sabah
Hamile bir kurt gibi yürüyor dağlarda

Azığım koynumda
Uçuşan rüzgarda
Bir ipekli fular gibi boynumda
Bahar
***
Derken
Yürek aklın koynuna giriyor
**
Kolay değil
Doğanın ortasında
Hayvanlarım tırtıllarımla
Kalın gövdeli ağaçlar
Birbirine girmiş sarmaşıkalr
Bu hürriyetler arasında
Seni beklemek

23 Haziran 2019 Pazar

Paul Jebanasam - Continuum (2016)

20 seneye yakındır yoğun bir şekilde müzik dinliyorum. Artık bir albümün hakkını vermek, haksızlık etmemek için en az on kez dinlenmelidir kuralına da uymuyorum, bazı türler için gereksiz yani. Bir de ne kadar zorlarsam zorlayayım bazı türlerin benlik olmadığını da biliyorum. Ambiyans ve drone bu türlerden birkaçı. Modern ürünler de zaten birbirinin içine giriyor. Bu albüm de RYM drone listesinde 143. sırada. Bu listenin az oy almış ve az bilindik grupları cesaretlendirdiği de göz önünde bulundurulursa iyi bir yerde. Dolayısıyla benim yorumlarım oldukça geçersiz. Bu tarz dinleyen kişilerin algısı da duygusal manipülasyonlara açık olmasından albümün görevini iyi yaptığını, soğuk drone ataklarından ziyade endüstriyel hışırtı, kıtırtı, pıtırtılar vasıtası ile yıldırım çakması gibi doğal efektleri yaratarak insan ve teknoloji arasında iyi bir denge tutturduğunu söylemek mümkün. Özellikle son şarkı derin baslarla türün sınırlarını zorlamakta değil sarsmış ve yıkmış durumda. Yine de yine de tamamıyla benlik bir şey değil. Artistlik kontenjanından hakkını yememek koşuluyla benim de naçizane sözlerim bunlar.

6,75+/10

20 Haziran 2019 Perşembe

SO Duo - Ay Ana (2018)

Avant folk tanımı nereye düşer bilmem ama bu kayda ben bu tarifi çok yakıştırdım. Şairin dediği gibi dörtnala gelip uzak asya'dan akdenize bir kısrak başı gibi uzanan bir müzikle karşı karşıyayız. Madem o kadar uzaklara gittik, bir Tuva gırtlak vokali aramadı değil bu kulaklar. Keşke deneysellikte bu adımı da atsalarmış. Değerlendirmem bu cesur harekete istinaden bir miktar yüreklendirici. Elbette herkesin harcı değil bu albüm. Kadim Türk ezgilerinden Anadolu coğrafyasına çeşitlilik gösteren ve saçma bir tanım olsa da dünya müziği kulvarında evrenselleşebilecek bir yapıt olarak dikkat çekmekte.

7,0/10

19 Haziran 2019 Çarşamba

Kronos Quartet / Aleksandra Vrebalov - The Sea Ranch Songs (2016)

Aleksandra Vrebalov tarafından Sea Ranch ismini taşıyan doğayla içiçe bir yerleşim hakkında bestelediği bu çalışma belki de en bilindik klasik müzik dörtlüsü Kronos Quarter ki Requiem for a Dream film müziğiyle gönüllerde taht kurmuşlardı, tarafından icra olunuyor. Müzikal olarak akıcı olmaktan uzak belgesel tadında çalışma sanatsal duruşuyla dikkat çekiyor. Açılış Amerikan yerlilerine saygı duruşuyla açılmakta. Aralarda yerleşimde yaşayanlarla yapılan röportajlar girmekte. Dörtlünün çalışmalarına aşina olanların beklediği üzere yaylılar sesin yükünü omuzlamış durumda. Yer yer film müziklerinde rastladığımız canlı ve keskin bir moda kaymakta. Röportajlardaki insanlar ile gerçekliğin sesini duyumsuyoruz. Yaşlı insanlar anılarını anlatıyor vessair. Bu da nostaljik bir lezzet vermekte. İşitsel manada müzikal bir yenilik yok aslında bu tür eserlere daha önce kulak verdiyseniz. Ha gerilim dolu atılımlar içeren besteciliğin bu yerleşim yeri ile organik bağını merak etmiyor değilsiniz ara ara. Amma ve de lakin müzikten uzaklaşarak belgesel manada yakaladığı sentezle değerleniyor albüm. Uyum şukela şokomel bence. Bu da bir noktada müzikal akışın önünde engel oluşturduğu ölçüde kaydın değerini aşağıya çeken bir özelliğe dönüşmekte.

7,50-/10

18 Haziran 2019 Salı

Rotting Christ - The Heretics (2019)

Rotting Christ de benim zaaflarımdan biridir. Güm güm ritimleri, ayinsel koroları, gazbigaz atmosferi, keskin gitar tonu ile beni benden alır. İlk bu albümü dinlediğimde riff yönünden fakir ve sadece okült ve basit bölümlere dayanan son yönelimlerini terk etmesini hoş karşıladım. Bir kaç albüm öncesine gittim ve heyecanlandım da. Kısa sürdü maalesef. Çünkü besteler bu bir kaç albüm öncesi dönemin bayağı bayağı bir tekrarı, sanki o albümlere girememiş de kenarda bekleyen şarkılar gibi hissettim. Kısacası çok daha iyi olabilirdi. Grup arayış içinde ama yeni yönelimi derinleştirememenin paniğiyle eskiye böyle de geri dönülmez ki canım. Ederi daha fazla olabilir ama ceza niyetine biraz daha düşürüyorum değerlendirme notumu.

6,75/10

17 Haziran 2019 Pazartesi

Ensemble Yonin no Kaï - Sankyoku (1994)

Geleneksel Japon musikisini severim normalde, flüt ve Japon kanunu koto esrarengiz tınısı olan çalgılardır. Kırık kırık ağıt benzeri vokal de oldu mu Akira Kurosawa filmi izler gibi keyiflenirim. Lakin bu albüm aynı şeyleri bana pek de hissettiremedi. Artık nedendir bilmem, parçalar orijinaline daha sadık mı yorumlanıyor, çünkü eski zamanlar biraz daha yavaş geçer imiş, her tıngırtı arasında fazladan bir boşluk sığmış gibi hissettim. Tempo biraz tekdüze, sadece bir şarkıda vokal var. Sanki prodüksiyon da etkisiyle biraz ruhsuz geldi gibime gibime.

7,0-/10

16 Haziran 2019 Pazar

Rosinski / Van Hamme - Thorgal: Aran'ın Üç Ermişi

2000 yılında sanırım Belçika ekolünden bir çizgi roman bu, Thorgal serisine ait. Çizimler iyi hoş. Vikingler arasında pasifist, eşiyle huzuru arayan bir adamın hikayesi. Çocukluğumuzda küçük viking diye bir çizgi dizi vardı. Herhalde o çocuk büyüdü. Konu olarak eşiyle geçmişini terk edip yeni bir yurt ararken bir adada hayırsever denen 3 büyücü tarafından yönetilen bir yöreye yolları düşer. Karısına el koyarlar ve onu kraliçe ilan ederler. Thorgal'dan tekme tokat kurtulup zenginlik vaadiyle yeni bir koca yani Aran diyarına kral arayışını ilan ederler. Adayları çeşitli sınavlara tabi tutmalarının amacı tabi ki iktidarlarını elde tutmaktır. Thorgal da eşini kurtarmanın telaşındadır. Çizgi romanlarda beni sinir eden bir şey para veriyorsunuz ama 10 dakikada hikayeyi bitiriyorsunuz. Böyle yani, yapacak bir şey yok. Diğer yandan eleştirim de şu: bu eserin orijinalinin yayın tarihini boşuna yazmadım. Hala kadınlara biçilen rol aptalca. Thorgal'in karısına da biçilen rol öyle.

RETRO: Marilyn Manson - Lest We Forget (2004)

Benim de yumuşak karnım, Aşil topuğum Marilyn Manson. Gençliğimdeki yaraların bir çoğunun hala kapanmadığını fark etmeme yaradı bu yeniden dinlemem. Müzikal manada değerleme dışı. İlgilenmiyorum. Fxck it! Bi de Allah belanı vermesin BEY.

9,50/10

15 Haziran 2019 Cumartesi

RETRO: Keep of Kalessin - Reclaim (2003, EP)

Ne kadar da Mayhem'e benzemiş derken mikrofonu Attila'nın ele geçirdiğini fark etmem fazla uzun sürmedi. Ne karakteristik bir ses! Açıkça söylemek gerekirse bu işbirliği grubu bir üst seviyeye taşımış. Bir yandan grup eskisi gibi değil diğer yandan Mayhem klonu da değil, güzel bir sentez elde etmişler. Kaliteli müzik söz konusu olunca yaklaşık yarım saatlik bir sürenin yeterli geldiğini rahatlıkla duyabiliyoruz. Besteler dinleyiciyi yormadan ama kendini tekrar etmeyen yavaşlamalar, hızlanmalar, tempo değişiklikleri, melodik riffler, şu, bu inceliklerle kendilerine ait bir karakter oluşturabilmiş. Özellikle Come Damnation dinlerken işyerinde, halimi görmenizi isterdim. Göze batmadan kafa sallamak zor işmiş yafu! Bununla birlikte vokalin  this is the last day dediği kısımlar biraz kulağa komik geliyor. Attila vokalini bilirsiniz zaten, bazen hani o sınırları zorlar ya operatik bir tarzı dener yada iyice kurbağa gibi hırıltılı çıkar sesi, neyse.

7,75+/10

13 Haziran 2019 Perşembe

Yaşar Ayaşlı - Yeraltında Beş Yıl / Emin Karaca - 12 Eylül'ün Arka Bahçesinde / Sabahattin İzcioğlu - Aralık'sız

Sol anı ve tarih kitaplarına hızlıca gözatarak buraya da okuduğumun notunu düşmekteyim. Tabi benimki biraz da sektolojik gerekçelerden kaynaklanmakta. TİKB'nin bir dönem liderliğini yapmış olan Yaşar Ayaşlı'nın anılarında en dikkatimi çeken şey grubun sandığımdan da küçük olması ve yönetici kadronun da eylemlilikte oldukça aktif bir davranış tutturması. Elbette Aktancılar meselesine de açıklık getirilmesi bir merakımı gidermiş oldu.
Sol tarih konusunda uzun yıllardır eser veren Emin Karaca'nın bu yapıtı Avrupa'daki mültecilerle yapılan röportajları içermekte. Aslında ikinci defa okumuş bulundum. Burada dikkati çeken şey ise görece kitlesi küçük grupların eski üyelerinin , örneğin Partizan Yolu, sayfalarda daha fazla kendine yer bulması.
Siyasal hayatı Dev-Genç, Seyficiler, TKP ve nihayetinde CHP seyrini izleyen  Sabahattin İzcioğlu'nun aralık ayının hayatına getirdiği olumsuzluklara ithafen isimlendirdiği bu kitabını yazılı bulmak imkansız. Google Play'den satın alma imkanı bulduğum kitap idealleştirmelerden uzak bir şekilde devrimciler arasında otoriter ve ahlaki erozyonları da ifşa ederek daha samimi ve eleştirel bir yol izlemekte. Elbette benim açımdan Eskişehir odaklı Seyficiler grubunun tarihini okuma şansını bu kitap aracılığıyla bulmak oldukça sevindiriciydi.

12 Haziran 2019 Çarşamba

Zifir - Kingdom of Nothingness (2017)

Son albümünden çok daha iyi olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Kritiklerde de olumlu yorumlar almış durumda. Karanlık, ilahilerden beslenen chant kısımları ile birlikte albümün kapağında da muhteşem şekilde gölgesi sirayet eden tüyler ürpertici atmosferi dinleyiciye geçirmekte başarılı bir albüm. Ama beni maalesef çok sarmadı. Bunda biraz bestelerin düzenlemesinde kusur buluyorum Albüm baştan sona dinlendiğinde akmıyor gibi. İşitsel olarak derinde ayrıntılı olmakla birlikte zor dinlenir tavrı da göz önüne bulundurulduğunda yüzey boyutunda dinleyicinin en azından benim dikkatimi hep uyanık tutacak güçte değil. Bununla birlikte bizim buralardan böylesine iddialı bir black metal yapıtına da her zaman rastlamak mümkün değil.

6,75+/10

9 Haziran 2019 Pazar

Orphaned Land - Unsung Prophets & Dead Messiahs (2018)

Grubun son yöneliminden çok da uzağa düşmeyen bu çalışma için ne diyebilirim: yağni, fena değil, ama içimi rahat, hoş bir tadı rahiyası var. Hansi'nin vokal desteği iyi olmuş bir şarkıda. Adamın sesini duyunca direkt fantastik kurgulu power metal vücut buluyor gözümün önünde. Bonus cd'de Estarabim yorumu var, pek beğenmedim. Daha şaşırtıcı olan ise tamamıyla oryantal folk normlarında seslendirilen grunge klasiği Jeremy. Bir iki yerde brütal vokal esintisi felan..

7,50-/10

6 Haziran 2019 Perşembe

Public Enemy - It Takes a Nation of Millions to Hold Us Back (1988)

Politik içeriğini bildiğimden olsa gerek gayet agresif bir sound bekliyorken böyle bayağı bayağı bir afalladım bi önce. Sözler hem de günümüzdeki trendin aksine anlaşılabilmeyi de önemsercesine temiz ve görece yavaşlığıyla muhalif duruşu temsil ediyor olabilir ama sounda hakim olan şey bayağı bayağı eğlenceli funk. Demek ki şizofrenik bir şekilde hem ciddi olup hem de eğlenebilmek, aynı anda, mümkün imiş. Özellikle sampleların belki bir tık kullanımı kaba kaçsa da, bol tekrar etmesi felan, katkısı hiç de azımsanacak seviyede değil. Partiye heyecan katmakta. Bugünün hip hop akımlarına kıyasla soundun eskidiğine dair eleştiriler de bulunmakla beraber şu anki şeyin ne kadar hip-hop ne kadar rap olduğu tartışması mevcutken bence bu erozyon ihmal edilebilir boyutlarda. Sadece vokallerden birinin tonu çok ergen, neyse ki mikrofon başında çok da zaman geçirmiyor. Metal müzikte olduğu gibi alt türleriyle birbiriyle çelişir zıtlığa dahi ayrışabilen bir çeşitliliğe sahip hayli yabancısı olduğum türün ilk günlerini dinlemeye başlamakla iyi yaptığımı düşünüyorum. Bunun içinde bu efsanevi grubun bu çalışması tam isabet bir karar oldu. Dinlediğim versiyon ekstra şarkılar içermekte.

8,25/10

5 Haziran 2019 Çarşamba

Ursula K. LeGuin - Orsinya Öyküleri

Sen benim uzak ihtimalimsin

Yazarın erken dönemine ait bu çalışma feodaliteden demir perde totaliterizme evrilen hayali bir ülkede geçen farklı dönem öyküleri konu almakta. Fantastik kurgu yerine insanlara, insanlık hallerine eğilinmiş durumda. Diğer kitaplarının aksine didaktik ve ideolojik zorlamalar çok yoğun değil. Elbette belli ana temalar yer yer hissedilse de dediğim gibi insanlık hallerinin dışavurumu hakim öykülere: yoksulluk, sevgi, trajedi, aile, doğa, siyasal baskı ve özgürlük (Prag baharı teması oldukça belirgin)... Neredeyse böyle bir ülkenin varlığına inanacaksınız. Sanki birilerinin hayatına izinsiz tanık oluyor gibi. Çünkü her şey o kadar gerçek ki. Bununla birlikte yazım tekniği bir miktar 40'lı yılların tatsız tarzını andırmadı değil. Başyapıtı değil, her öykü birbiriyle eş de değil. Yine de damıtıltıkça yani zamanla aklınızda yer edecek anları sunmuyor da değil.

A Swarm of the Sun - The Woods (2019)

Post rock'ın bugüne kadar yerleşmiş rotasını takip eden yani yavaş ve dingin bir açılıştan kreşendoya bağlama güzergahı, albüm ayrıca basit ve yalın besteciliği ile dikkat çekiyor. Daha doğrusu müzikalite olarak gayet hafif kalarak türe hemen hemen hiç bir şey katmıyor. Yalnız arkadaşların güçlü olduğu bir taraf var. Neredeyse funeral doom havasındaki ağır ritmin de desteklediği ki kreşendoda temponun artacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, o depresif atmosferi yaratmadaki becerileri. Ooo yaz geldi, plajda kumlar üzerinde şu albümü dinleyeyim derseniz sesinizin dahi yankılanmadığı dipsiz bir kuyuya düşüyor bulabilirsiniz kendinizi. Yüreğinizin tam şurasında bir şeyler eksiltiyor. Lise 3'ten beri kronik depresif takılan ve negatif enerjiden beslenen benim için çok güzel hareketler bunlar.

8,25/10

4 Haziran 2019 Salı

Alain Badiou - Sonsuz Düşünce

Geneli sempozyumlara sunumları içeren bu kitap düşünürü tanımak için ilk seçim olmamalı. Arzu, Hakikat, Siyaset, Psikanaliz, Şiir, Sinema, Komünizmin Ölümü, Terörizme Karşı Savaş, Felsefenin Tanımı ve Aşk başlıklarını taşıyan oldukça geniş çeşitlilikte makaleler ile düşünürün sistematiğini en azından içselleştirmek oldukça güç. Biliyorsunuz ki felsefede her düşünür verili kavramı kendi anlayışıyla tanımlamakta. En bilindik örnek hakikat terimi. Hakikat nedir sorusuna verilen cevaplar düşünürden düşünüre değişiklik gösteriyor. Marksizmi kendi ölçütleriyle (post-Maoizm?) tanımlayan yazarlardan Badiou daha detaylı bir okumayı hak etse de bahsi geçen başlıklar altında görüşlerini özet şeklinde okumak imkanı da yabana atılan cinsten bir deneyim sunmamakta. Felsefeyi tanımlarken felsefenin arzusunu isyan, mantık, evrensellik ve risk boyutlarıyla tanımlıyor. Günümüz felsefenin baskın yönelimlerinin tersine hakikatin varlığını vurgulamakta ve dilin hiç de aşkın olmadığını belirtmekte düşünür. Platon'un kelimeleri değil şeyleri kalkış noktası yapma düsturunu benimsemektedir. Bir hakikatin seyri karar verilemez bir olayla başlar tümcesi önemlidir. Özne ayırt edilemez olana bağlıdır, hakikatın kendisi türeyimseldir bütünselleştirelemez ve kudretinin durduğu nokta adlandırılamayandır. Hakikat sürecinin başlaması için birşey olması gerekir. Ortada zaten olan -mevcut bilgi durumu-  tekrardan başka bir şey yaratmaz. Bir hakikatin yeniliğini teyit etmesi için ortada bir eklenti olması gerekir. Bu eklenti de rastlantıya bağlıdır. Öngörülemez, hesaplanamaz. Olanın ötesindedir. Bu olaydır. Galileo'yla birlikte matematiksel fiziğin zuhur edişi, bütün bir hayatı değiştiren aşk karşılaşması veya 1792 Fransız devrimi gibi Felsefe hakikatların "var"ının ve bu hakikatlarin birlikte-mümkün-oluşlarının dile geldiği düşünce yeridir. Felsefenin edimi hakikatlari yakalaması, yaratması değil, hakikatlarin var olduğunu duyurması ve bu "var"ın düşünceyi kavramasını sağlamasıdır.
Hiç şüphe yok ki kadın aşkı gezdirendir ve kendi sözünün yinelenmesini ve yenilenmesini ister. Kadın aşktan başka bir şey düşünemeyecek olandır ve aşk-için-varlık'tır.

3 Haziran 2019 Pazartesi

North Sea Radio Orchestra - Birds (2008)

Penguin Orchestra namındaki grubu hatırlatır şekilde chamber yada modern İngiliz folku diyelim. Ama besteler genelde sönük. Ablamız da söyledikçe bana bir şeyler oluyor. Misal albümün ağır topu başlangıç şarkısı saçma bir poplukta, dinleyemiyorum bile. Yaylı ağırlıklı kolay dinlenilir klasik esintili folk ezgili bir yönde mi müzik yapacaklar yoksa daha popüler normlarda mı, karar vermeleri lazım. Şu haliyle akılda kalıcılığı zayıf tersine bir kaç şarkıda katlanma sınırlarını zorlayan bir yapıt.

5,25/10

2 Haziran 2019 Pazar

RETRO: Velvet Revolver - Contraband (2004)

Eskiden daha fazla sevdiğim ancak hala mihrabı yerinde o zamanın modernliğini de taşıyan bu hard rock çalışmasının sahibi grup aslında bir süüper grup. İçindeki elemanlar en tanınmışı Guns n'Roses'dan  Slash'ın yanısıra aynı zamanda Stone Temple Pilots ve Danzig gibi bir sürü grupla haşır neşir olmuş kişiler. Bu grupların soundları da esinti olaraktan kayıtta duyulabiliyor. Alt tınılarda grunge ve blues kafası da belirgin. Bence güzel hoş bir kompozisyon olmuş. Ve konserlerinin de gaz geçtiğini tahmin ediyorum.

7,75/10

1 Haziran 2019 Cumartesi

RETRO: Keep of Kalessin - Agnen: A Journey Through the Dark (1999)

İşini iyi yapan, icrayı sıkı tutan bir grup Keep of Kalessin. Tanım olarak black metalin göbeğinde duruyorlar. Tekniklerine, kabiliyetlerine diyecek bir şey yok. Has black metal nedir diye dinlemek isteyenler için birebir bir bir örnek. Fakat farklılık namına ne sunuyor, nerede kendini diğerlerinden ayrıştırıyor diye sorarsanız, cevabım kısa olacak. Bilemedin üç şarkıda tür değiştirecek kadar olmasa bile şıklık katacak viking nağmelerini başarıyla kullanmaları ve uzun Agnen namındaki epik parçalarının bitişindeki helezonik riflerin tekrar ede ede parçanın sönümlenmesi.

6,75-/10