"Aslında gerçekten rahatlamaz, avunur ademoğlu...Belki de avunmamız bile kendi sanımızdır. En iyi avuntu da, dünyadan vazgeçtiğimize, hırsları zincirlediğimize kendimize inandırmak...Yalan da olsa inandırmak."
Avrupa'da gününü gün eden paşa oğlu Kamil Bey'in, Osmanlı'nın 1. dünya savaşını kaybetmesi ardından paralar da suyunu çekince karısını ve kızını da yanına alarak İstanbul'a dönüşüyle başlıyor roman. İşgalcilerle iş anlaşmaları yaparak gittikçe semiren aile çevresinden tiksinirken zihni de gittikçe bulanmaya başlıyor. Eski arkadaşları aracılığıyla kurtuluş hareketi için çalışanlarla yolu kesişiyor ve kendini Anadolu'nun propagandasını yapan bir gazetede çalışırken buluyor. İstanbul'dan cephane kaçırmaya kadar varan aktiviteleri neticesinde yaptıklarını idrak edemeyen karısıyla da gittikçe arası açılmaya başlıyor. İstanbul aydınları ise yangına bakıp saçını tarayanlar gibi şairler arasındaki polemiklerle meşgul kayıkçı kavgası vermekte. Kamil bey İstanbul'da kurtuluş savaşına destek veren ama birbiriyle geçinemeyen grupların varlığını görse iyi. Mücadele arkadaşı diye bildiklerinin ihanetine de uğrayarak yakalanıp cezaya çarptırılıyor. Sadakati de görüyor, ihaneti de.
Bize de Türk insanını damarlarına kadar tanıyan ve her nedense günümüzü de hatırlatan yazarın devam eseri Esir Şehrin Mahpusu'nu okumak düşüyor. Ufak bir saptama: Yazar Bilal'e anlatır gibi detaylarla (ihanetin arkasında kim olduğunu daha ilk sorgu esnasında anladımıştık misal) okuyucuyu yormakta. Kamil bey'in ilmik ilmik ördüğü düşünce edimini de kelimesi kelimesine okuyor olmak da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder