31 Mart 2019 Pazar

Erkan Oğur & İsmail Hakkı Demircioğlu - Bilinmeyenle Karşılaşmak (2017)

Her ne kadar bu ikili, ikisi de birden sadece vokalleriyle değil çalgılarıyla türküleri kimi zaman içine içine yorumlayarak dinleyene afakan bastırsa da sinerjilerinin müthiş olduğuna inanıyorum. Bu albümde ise dozajı tam ayarında tutmuş görünüyorlar. Hem dinlenme niyetine dinlenebiliyor besteler hem de eşlik edebilicek canlılığa sahipler. İsmini geçirmeye gerek yok ama üç beş etkileyici icra bulunmakta, özellikle halk müziği bilgisi olmayan benim için bile. Üstelik kayıt 15 adet türkü içermekte ki bu da dinleyeni ihya etmekte.  Böylelikle Erkan Oğur maceramın sonuna geliyor yerel seçimin tüm ülkemizin hayrına sonuçlanması temennileri ile bir girdiyi daha kapatıyorum.

8,25+/10

30 Mart 2019 Cumartesi

Explosions in the Sky - Those Who Tell the Truth Shall Die, Those Who Tell the Truth Shall Live Forever (2001)

Explosion in the Sky post-rock aleminde standart işleriyle tanınıyor. En azından beni yeterli duygu yoğunluğu ile buluşturmaktan uzak işlere imza atıyor grup. Ama türün tüm ilke ve kaidelerini de takip ediyor. Diğer yandan türün içinde veya alakalı  GY!BE, Mt.Zion, Sigur Ros, Long Distance Calling, Russian Circles, 65daysofstatics gibi kendi seslerini üretebilmiş gruplardan ziyade Mono gibi ortodoks ve klasik bir çizgiyi takip ettikleri söylenebilir. Kısacası işlerini iyi yapıyorlar ama taş üstüne taş eklemeyorlar. Üstelik bana biraz fazla mutlu geldikleri anları da müziklerinde üretmekteler. Yine de öyle bir büyüsü var ki bu albümün, dinledikçe hoşuma gitmedi değil. Samimiyetlerini ise ölçmüyorum ki bunu yapanlar da var.

7,0+/10

27 Mart 2019 Çarşamba

Solefald - Norrønasongen. Kosmopolis Nord (2014,EP)

Black metal beklerken grup aslında öncü tarzda progresif metale evrileli çok olmuş. Yine de bu kısa albümde son tarzlarına da denk gelemedim. Daha değişik bir şeyler denemişler. Bu yüzden EP olarak piyasaya sunmuşlar kaydı ki aslında kısa da sayılmaz, 35 dakika felan. Ne yapmışlar, elektronik avantgarde viking folk rock, bir de endüstriyel martial tınılar var. Yani grubu bilenler bayağı bir tiksinmiş, yorumlar öyle söylüyor. Benim gibi grupla yeni tanışanlar ve Viking musikisini sevenler için bu değişik hava pek güzel gelecek. Bir kere deneysellikleri amatörlükle dinlenemez hale gelmiyor. Müzisyenlik kendini gayet başarılı bir şekilde ifade ediyor. Besteler sıkıcı gelir, özgün yada tekrar gelebilir, bunlar kişiden kişiye değişen öznel değerlendirmeler. Ben sevdim, kendini fazlasıyla tekrar edip uzayan bestelere rağmen. Solstafir ve Thy Catafalque benzeri tatlar aldım, benim için kafi. Asıl şimdi uzunçalarlarlarları nasıl onu merak etmekteyim.

7,50+/10

25 Mart 2019 Pazartesi

Kraftwerk - Trans Europa Express (1977)

Elektronik müziğin kurucularından olup takip eden ardılları için çift şeritli yol döşemiş, köprü yapmış, hızlı tren seferi başlatmış olabilirler. Klasik albümleri değerlendirirken sanki o yıllara dönüp, naftalin kokusunu içine içine çekiyor gibi davranma taraftarı değilim. Tam da buradan bakınca güçlü ama basit ama birbirine benzer melodiler dolu bir albüm grüyorum karşımda. Her nedense dinlerken klostrofobik bir şeyler hissettim ki soundun yalınlığıyla tezat bir durum. Hatta Ramştayn gibi duran bu  4 adam kayıtta ne yapmış, ikisi yatmış diğerleri mi çalışmış yoksa sırayla mı çalmışlar keyboardları , merakımı celbetmedi değil. Ama merakımı cezbetmedi dersem TDK'ya göre yanlış olur.

7,75-/10

23 Mart 2019 Cumartesi

Dead Can Dance - Dionysus (2018)

O kadar farklı tarzda albüm dinliyorumki artık beni hiç bir şey şaşırtmaz dediğimde böyle bir kayıt çıkıyor ve altüst oluyorum. Bunu başarabilecek ender gruplardan biri de Dead Can Dance. Ortadoğu ve Akdeniz ve Balkan menbalı folk müziğini tribal unsurlarla harmanlayıp akıl almaz bir sentez elde etmişler. Sadece harmoniler değil farklı enstrüman kullanımı da bu senteze dahil. İçine dahil olduğunuz üç beş boyutlu bir filmin müziği adeta. Dinleyene macera yaşattığı kesin. Lakin her ne kadar kuş cıvıltıları şırış şırıl dere sesleri koyun melemeleri albümün sesine ses katsa da biraz böyle yapay video oyun müziklerini andırıyor. Derinlik ve inandırıcılık daha iyi olabilirdi. Act 2 deki parçaları da vokalle buluştukça biraz garipsedim, son bölümde ise bariz sıkıldım artık. Üstelik albüm uzun da değil.

7,75/10

21 Mart 2019 Perşembe

Smashing Pumpkins - Siamese Dream (1993)

Sadece vokalin gücüne yaslanmayıp her elemanın hünerini konuşturduğu ve bu yüzden gitar yada bateri odaklı da dinlenebilecek veyahut bunları sunabilecek özelliklere sahip bir albüm elbette kaliteli olacaktır. Nevi şahsına münhasır rengiyle Billy Corgan vokali kayda değişiklik katıyor. Hafiften shoegaze havasıyla nostaljik ve duygusal sunuma katkıda bulunuyor. Neticede sadece grubun değil dönemin de önde gelen rock kayıtlarından biri oluyor Siamese Dream. ama ben tam anlamıyla içine giremedim.Bugünlerde kafam o kadar dağınık ki! Daha düz ve sığ şeyleri dinleyebiliyorum yalnız.

7,50-/10

18 Mart 2019 Pazartesi

RETRO: Therion - Lemuria (2004)

Kuşku götürmez bir gerçek var ki komik duruma düşme potansiyelini içinde taşıyan senfonik metalin en has hacip icracısı belki de Therion'dur. Yakın zamanda senfonik metal özlemimin depreştiğinden söz etmiştim. Moonspell'in son albümünü dinlerken. Üzerine güzel gitti. Albüme adını veren parça favorim olmakla birlikte bir kaç iyi parça daha var. Gotik ve progresif düzenlemeler ve kimi zaman enteresan bir çiğlik tadı veren clean vokal ile birlikte dinlenmesi hoş, güzel bir çalışma, neticede. Brütal vokali de hesaba kattığımızda hemen hemen her tür atraksiyonun hızlı ritimlerle tekrarı albüme biraz ortama, ortalamaya hitap ediyor görüntüsü vermekte. 91'de death metal türünde ilk albümlerini çıkardıklarını düşünürsek, 13 sene geçmiş. Bir o kadar da sonrası var. Tam ortada yani.

8,0/10

17 Mart 2019 Pazar

RETRO: Manowar - Louder Than Hell (1996)

Farklı bir şeyler beklenmediği takdirde her zamanki Manowar ile karşı karşıyayız. Epik besteler, etkileyici vokal ve düzenlemelerle yürek kabartan, elde kılıç gürz kalkan bekler duruma sokan şarkılar, her zamanki gibi. Ama belki prodüksiyon belki de daha önce dinlemişlik ve alışmış olmak, bilemeyeceğim, önceki albümlerdeki etkinin aynısını bırakmıyor. Bir de epik havayı vermek için arkafonda orga yaslanıldığı anlar var bilirsiniz, sürekli tuşlara basılı tutulur on saniye sonra bir üst perdede tekrarlanır. Basit ama işe yarar bir numaradır. Bathory geldi aklıma misal. Biraz göze batıyor sanki. Halbuki vokal ve rifler bu havayı yansıtmak için gayet yeterli idi grup için.

7,0+/10

16 Mart 2019 Cumartesi

Marşandiz #15 - Poespektüs #1 - Kanon 2010 #2

Gerçeklerle arası iyi olmayan fanzinin 15. sayısına ulaşmış bulunuyoruz. Ömer Can Saroğlu, Sedat Demir, Özgürcan Uzunyaşa ve Onur Selamet öyküleriyle bu sayıda yer alan isimler. Şiirlere can katan isimler ise Merve Çanak, Fatih Kök, Mehmet Ozan Aydeğer, Elif Karık, Suhan Lalettayin ve Kaan Koç.

sarıyer'e doğru insanlar daha yavaş yaşlanıyor galiba
bugünlerde intihar klişe bir son olarak yorumlanıyor

Poespektüs küçük boyutlarda bir fanzin olmasına rağmen 60'a varan sayfa sayısı ve eleştirel tutumuyla dikkat çekiyor. İkinci sayılarına hazırlanıyorlarmış bugünlerde. Abilmusin Özsönmez ve Mahmut Nesip Basmacı editörlüğünde hazırlanan fanzin şiirlerimiz birikmişti, paylaşalım dedik, gelin siz de paylaşın düsturuyla hareket ediyor. Dolayısıyla sayfa sayısını da düşündüğümüzde zayıf şiirlerle sayfalarını doldurma riski mevcut. Diğer yandan eleştirel makaleler savunup savunmamanızdan bağımsız olarak güçlü tarafını oluşturmakta. Hedef tahtasına Kanon 2010 dergisi, Seyyidhan Kömürcü, Yavuz Türk konmuş. Öneri olarak da herhalde iyi şiire yer verdiklerini düşündüklerinden, Afro, Palaspandıras, Karangu, Nepal, Tezgah, Fin gibi yayınların isimlerini zikretmekteler.

tertemiz jiletlerle kazıyorum derimden nezaketi
gürültü hangi ayakla çıkıyorsa evden
deprenemez ko
"isa'yı da uzun saçları ele verdi"
gülerse gözü bozulurdu uzatmaya gerek yoktu

Kanon 2010, 2. sayısına Tarikat Değil Barikat Kuruyoruz başlığını taşıyan editöryel yazı ile hızlı başlıyor. Lafı dolandırmadan Liberal-Etnik Milliyetçilerden Sağ-İslamcılara çeşitli cenahların edebiyat dünyasında farklı yayınlarla temsil edildiğini, kendilerinin de bağımsızlıkçı sol bir çizgiyi benimsediklerini belirtmekteler. Her ne kadar şiir ağırlıklı bir dergi olarak yayın hayatına başlasa da ben içerdiği öyküleri daha çok sevdim. Eyüp Tekin, Fatih Kasva,  Aysun Bahar Asar, bu öykülerin yazarları. Türkiye'yi Kağıt Sıkıntısına Sokan Şiirler başlığını taşıyan eleştirisi ile Kaan Eminoğlu oldukça önemli bir konuya parmak basmış.

12 Mart 2019 Salı

Tülay German - '62-'87 Burçak Tarlası (2001)

Son günlerde anadilimde dinlediğim en güzel kayıtlardan bu çalışma, Tülay German'ın şarkılarını derliyor. Büyülü bir ses, caz ve hatta klasik nağmeler türkülerle buluşuyor. Modern düzenlemelerle hayli eğlenceli şarkılar seslendirilirken eğlenmenin illa ucuza gelmeyeceğini de kanıtlıyor. Karakteristik sesin protest şarkılarla buluştuğu anlar ise albümün zirvesini oluşturuyor. Aranjmanlar için ise aynı şeyi söyleyemek pek mümkün değil. Bir kaç şarkıda düzenlemeler tek kaşı kaldırtacak kadar ilginçlik sergilese de efsane bir sesin  enfes yorumlarını  dinleyerek aylarca kendimizi mutlu edecek bir meşgale bulmuş oluyoruz.

8,50/10

11 Mart 2019 Pazartesi

Georges Ifrah - Rakamların Evrensel Tarihi 9

Nihayet bitti! Günümüze doğru geldikçe teknolojiden anlamayan kafam için ağır gelmeye başlamıştı. Yazar uzun uzadıya computer yani hesaplayıcı manasına gelen bilgisayara neden bu isimlendirmenin yakışmadığını tartışıyor ve okuyucuyu düzenleyici manasına gelen ordinateur kullanmak için ikna etmeye çalışıyor. İngilizlerin güzel bir deyişi var: whatever. Buzdolabında da sadece buz oluyor sanki, demek ki bizim isimlendirmemizi duysa kalp krizi geçirecek. İlginç bir argüman olarak daha insan beyni tamamıyla keşfedilmemişken onu taklit ederek yapılacak bir yapay zekanın yine de insana bağımlı kalacağını ortaya atmakta. Zeka, Bilim ve İnsanın Geleceği konu başlıklı bölüm altında listelediği alıntılarla oluşturduğu kurguyu okumak oldukça keyifli. Bu cildin diğer yarısı ise kısaltmalar, kaynakça, içindekiler ve dizinden oluşmakta ki buradaki göndermede bulunan şey bütün serinin bizzatihi kendisi. Dolayısıyla hacimli. Epeyi hacimli.

Nick Drake - Five Leaves Left (1969)

İngiliz modern folk müziği deyince hemen onun adı gelir Nick Drake Nick Drake. Daha önce defaatlen yazdığım gibi sessiz sakin söze dayalı folk müziği, bizde de Bülent Ortaçgil misal, aklımı uçuran bir tür değil. Anglo sakson kültürü vessair vessair. Ama dinlemeden de yapamıyorum. Diğer yandan da ikonik bir statü kazanmış bu tarz albümleri dinlemenin zararı da olmaz düşüncesindeyim. Orkestral dokunuşlar da bu kayıtta fark yaratmakta. Ama hala başladığım yerdeyim, iyi güzel ama beni benden senden ondan bundan almadı. Üstelik şarkılar bir noktadan sonra birbirine çok benzeşiyor. Yine de melodik yapısı beklediğimden daha güçlü çıktı.

7,50+/10

10 Mart 2019 Pazar

Ursula K. LeGuin - Sürgün Gezegeni

Uzun zamandır okumayı dört gözle beklediğim kitaba sonunda kavuştum. Ve bir kaç solukta bitirdim. Hain evreninde geçen roman bir gezegende ataları mahsur kalan Alterralıların, gezegenin yerlileri tarafından dışlandıkları yetmezmiş gibi nüfusları da azalarak yaşam savaşı verdiklerinden yola çıkıyor. Kadim kurallar gereği ise anayurtlarıyla irtibatı kesilse dahi teknolojilerini terketmiş ve unutmuşlar ve yerliler gibi yaşamaya çalışıyorlar. Uzuuuun kış mevsiminin gelmesiyle birlikte güneye göç eden Gaalların tek bir lider etrafında birleşip yolları boyunca kampları, kasaba ve kentleri yağmalamaya başlamaları, yabansoylu dedikleri Alterralılara komşu Tevarlıların önyargılarını yıkıp bu yabancılarla ittifak yapmayı sağlayacak mıdır? Asıl soru bu. Arkada ise Tevarlı genç kızımızın yabansoylu lideriyle yaşadığı gönül ilişkisi devam etmekte. Bir yandan da önyargıların kapıya dayanan tehlikenin somutluğuna rapmen mantık dışı bir şekilde nasıl işlediğini grebiliyoruz. Yazarın ilk dönem eserlerinden birisi olması sebebiyle, biraz bana Yerdeniz'i hatırlattı. Tam tersine alegori eksikliği ve derindeki saklı metaforların azlığı ise Sürgün Gezegeni'ni yazarın en iyi eserleri arasında aklıma getirmeyecek. Yine de o bir kraliçe, kaleminden çıkan her şey büyük bir keyifle okunuyor.

Car Seat Headrest - Twin Fantasy (2018)

Grup nedendir bilinmez aynı adı taşıyan 2011 çıkışlı albümlerini yeniden kaydedip piyasaya sürmüş. Albüm kapağı bile aynıyken yeni bir eser gibi sürülmesinin sebebi demek ki şarkılarda yapılan kökten değişiklikler olsa gerek diye bir tahminim var. Araştırmadım, vaktim yok. Ama grubun geçmişini bilenler bir yandan eskisinin kayıt kalitesinin kötü olduğunu kabul ederlerken yine de  onu baş üstünde tutmakta, ek bir bilgi olarak söyleyeyim. Bir gönül ilişkisinin sarpa sarıp sonlanma süreci konsept olarak işlenmiş. Sanırım bu ilişki hemcins arasında olması sebebiyle diğer aşk meşk konulu albümlerden ayrılıyor. Başa dönüyoruz, derinlemesine araştırmadım, hiç vaktim yok. Çünkü kayıttan aman aman etkilenmedim. Besteler güzel melodilere sahip ve geleneksel yapıya aykırı epik rock diyebileceğimiz formatta seslendiriliyor. Özellikle vokal sebebiyle duygusallığın ve dramanın üst boyutta olduğunu da söyleyebiliriz. Ama emo diye tabir edebileceğimiz ağlaklık seviyesine varır derece de bir icra can sıkabiliyor. Sonuç olarak her zaman dinleyemeyeceğiniz yoğun bir eser bu.

7,25+/10

7 Mart 2019 Perşembe

Can Atilla - Symphony No. 2 'Gallipoli - The 57Th Regiment' (2017)

Çanakkale savaşının 100. yılı şerefine yayınlanan bu klasik eser new age ve elektronik albümleri ile de öne çıkan Can Atilla'nın bestesi olarak Bilkent Senfoni Orkestrası tarafından kaydedilmiş. Orkestranın şefliğini Burak Tüzün yapmakta. Vokal bölümlerini ise Angela Ahıskal seslendirirken solo ağırlığıyla dikkat çeken viyolonseli titreten isim Onur Şenler. Zafer olmasından mütevellit daha şaşaalı ve epik bir hava beklerken, yerine ağıt benzeri bir atmosferi dinleyiciye geçirmekte. Kitapçık da bestenin bölümlerinin neyi temsil ettiğine dair açıklayıcı notlar barındırmakta. Viyolonsel solo merkezli ilk bölüm yaylıların da tümleşik hücumuyla birlikte savaş atmosferine en yaklaşan parçalardan biri. Solonun uyandırdığı melodram etkisi rastlantı değil. Güçlü melodiye rağmen bana göre bir tutukluk ve aşamacılıktan muzdarip. Adagio formatında ikinci parça için kitapçık bir askerin aşk dolu özlemi ile acımasız görevi arasındaki ikilemden bahsediyor. Romantik girizgahdan sonra parçanın ortasındaki orkestral çıkış oldukça etkili. 3. parçadan itibaren soprano devreye giriyor ve ağıt formunda seslendiriliyor. Sözlerin anlamı dışında bende çok bir şey uyandırmadı. Son parça da melodramatik girişi arkasından kreşendo ile savaşın acımasızlığını vurgularken Anzac ve Türk askerlerinin kardeşliğini betimliyor. İlk kez Türk bestecinin klasik batı normlarında yazdığı bir besteyi dinleme fırsatı bulduğum bu çalışma zaafları bir tarafa hiç de kötü değil. Belki de fazlaca beklentimden ötürü bir tamamlanmamış duygusu hissettim sadece.

7,25/10

4 Mart 2019 Pazartesi

Moonspell - 1755 (2017)

Moonspell'in geri dönüşünden hele youtube'da izlediğim  klibin ardından hiç umudum yoktu. Hem takip ettiğim gruplardan olması hem de düşük bir değerlendirmeyle RYM'de ortalamamı düşürürüm beklentisi albümü dinlemek için beni dürttü. Vokalin gereğinden fazla sert ve zorlayıcı tonlaması ki grubu bilen için hiç şaşırtıcı değil aslında, muhasebe defterinin eksi tarafına yazılması gereken bir öğe. Tam ortaya da Orphaned Land ve Rotting Christ gibi kafada beliren esin kaynaklarını yazıyorum ki hala iyi mi kötü mü emin değilim. Bir de bestecilik olarak albüm baştan aşağı donanımlı diyemeyiz elbet. Ama grubun güçlü bir tarafı değil zaten bu. Gelelim artı kısmına, Lisbon'u yerle bir eden depremi konu alan konseptin senfonik işlenişi başarılı. Senfonik gotik metal dinlemeyi özlemiş olabilirim, bilmiyorum, bilemiyorum. Ama üç, beş kafa sallatan sert parça ile bu atmosfer birleşince gerçekten güzel bir şeyler ortaya çıkıyor. Yine genelin dışına taştım. Grubun dinleyicisi için zayıf bir çalışma olarak eleştiriler yoğunlaşmışken ben pek beğendim.

8,0/10

Kemal Tahir - Esir Şehir Üçlemesi I: Esir Şehrin İnsanları

"Aslında gerçekten rahatlamaz, avunur ademoğlu...Belki de avunmamız bile kendi sanımızdır. En iyi avuntu da, dünyadan vazgeçtiğimize, hırsları zincirlediğimize kendimize inandırmak...Yalan da olsa inandırmak."

Avrupa'da gününü gün eden paşa oğlu Kamil Bey'in, Osmanlı'nın 1. dünya savaşını kaybetmesi ardından paralar da suyunu çekince karısını ve kızını da yanına alarak İstanbul'a dönüşüyle başlıyor roman. İşgalcilerle iş anlaşmaları yaparak gittikçe semiren aile çevresinden tiksinirken zihni de gittikçe bulanmaya başlıyor. Eski arkadaşları aracılığıyla kurtuluş hareketi için çalışanlarla yolu kesişiyor ve kendini Anadolu'nun propagandasını yapan bir gazetede çalışırken buluyor. İstanbul'dan cephane kaçırmaya kadar varan aktiviteleri neticesinde yaptıklarını idrak edemeyen karısıyla da gittikçe arası açılmaya başlıyor. İstanbul aydınları ise yangına bakıp saçını tarayanlar gibi şairler arasındaki polemiklerle meşgul kayıkçı kavgası vermekte. Kamil bey İstanbul'da kurtuluş savaşına destek veren ama birbiriyle geçinemeyen grupların varlığını görse iyi. Mücadele arkadaşı diye bildiklerinin ihanetine de uğrayarak yakalanıp cezaya çarptırılıyor. Sadakati de görüyor, ihaneti de.
Bize de Türk insanını damarlarına kadar tanıyan ve her nedense günümüzü de hatırlatan yazarın devam eseri Esir Şehrin Mahpusu'nu okumak düşüyor. Ufak bir saptama: Yazar Bilal'e anlatır gibi detaylarla (ihanetin arkasında kim olduğunu daha ilk sorgu esnasında anladımıştık misal) okuyucuyu yormakta. Kamil bey'in ilmik ilmik ördüğü düşünce edimini de kelimesi kelimesine okuyor olmak da...

V.A. - Kill Bill: Vol. 2 (2004)

İlk albümün gerisinde kalan bu kayıt filmin gidişatına uygun şekilde americana ve mexicana melodilerine daha fazla yer vermekte. Şarkılar teketek değerlendirildiğinde tek başına parlayan ikonik parçaların sayısında da düşüş bulunmakta. İlk albümde belirttiğim gibi kendi içinde sessel tutarsızlıklar azalmakla beraber devam etmekte. Diyalog alıntıları sayesinde belki bir miktar daha soundtrack temsiliyetini duymak mümkün.

7,50+/10