2 Nisan 2017 Pazar

Cemal Süreya - Sevda Sözleri

Şairin bu koleksiyon baskısı Üvercinka, Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni, Uçurumda Açan, Sıcak Nal ve Güz Bitiği kitaplarının yanısıra dergilerde, mektuplarda kalan şiirlerini de içermekte. İlk kitabı Üvercinka o kadar naif, tarifsiz güzellikte şiirler içeriyor ki bugüne yankılanan efsane sıfatını hak ediyor. Gönül ister ki, bu yapıtındaki şiirlerin tümüne yer vereyim. Ama aklımda daha iyi bir fikir canlanıyor. En azından Üvercinka'nın yeni baskılarını uygun bir fiyata satın alabilirsiniz. Sonraki yapıtlarında Anadolu ve Ortadoğu mitlerinden de yararlandığı farklı yöntemleri ince şiirine dahil etmekle beraber nicelik açıdan sayfalarca üreten bir şair olduğunu söylemek mümkün değil. Mektuplardan alınan ve ilk yapıtındaki şiirleri değerlendirdiğimizde neden sevda şairi olarak adlandırıldığını anlayabiliyoruz. Yine de her ne kadar bugünün şiirinde pek de hoşuma gitmeyen bazı ilhamların izine rastlamak mümkün olsa da sonraki yapıtlarına da haksızlık edilmemeli. Zaten taklitler aslını yaşatır.




GÜZELLEME

Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

KANTO

Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
                           -Garson bira getir
                            Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
                          -Garson rakı getir
                           Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykoz'un yanında duruyorsun
Yapan bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin
                           -Garson şarap getir
                           Garsonun hali harap

CIGARAYI ATTIM DENİZE

Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden
Alıp yaracak olsak yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinle de boyuna ekmek kesiyordun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cigara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu


ELMA

Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı
Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak
İstanbul'da bir duvar

Ben de çıplağım ama elma yemiyorum
Benim öyle elmalara karnım tok
Ben öyle elmaları çok gördüm ohooo
Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü
Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum
Bir kilisenin üstünde
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak
Duvarda bir kilise

İstanbul'da bir duvar duvarda bir kilise
Sen çırılçıplak elma yiyorsun
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz
Bir yanda Sirkeci'nin tren dolu kadınları
Adettir sadece ağızlarını öptürürler
Ayaküstü işlerini görmek yerine

Adımın bir harfini atıyorum





ÜVERCİNKA

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
                                                              kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
                           Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
                                                  değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
                                                            diziyorlar
Bütün kara parçalarında
                            Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika hariç değil


GÖÇEBE

Sen sık sık gülen gülerken de
Sevecen bir Akdeniz çizgisini
Sol yanına ağzının
İliştiren çocuk özenle
Yabana mı atıyorum yani seni
Yabana mı atıyorum saat altı buçukları
Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını
Değil, değil bunların biri
Gözlerimin gemileri kuş istiyor
Açılıp kapandıkça sevdam
Kapanıp açılıyor bir mavi
Şahmaran süt istiyor kefeninden
Üç aylık ölmüş çocukların
Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber
Ay kana kana batıyor
Ay kana kana batıyor
Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
                                                      otobüsteyim
Jandarma daima nesirde kalacaktır
Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
Patronun karısını zimmetine geçirip
Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
Alevilikten konuşuyoruz uzun süre
Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun
                                                resimlerine bakıyor
Marilyn Monroe öldü diyorum ona
Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir
Bunları diyorum daha ne varsa diyorum
İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
Belki de bir günler bunun için Aydın'da
                                          bulunduğumu
Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
                                                           olduğumu
İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da
Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu
Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
                                                                          dialektik
Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
                                                                          gibi
Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
Sinirli bir elin uysal bir bardağa
Çok yukardan döktüğü bir içki gelir
Sonsuz ve olağanüstü bir bira
Köpüklene köpüklene biçimlendirir
Soyunarak ağlayan bir kadını
Acı bilincinde sonrasızlığın
Ama bırakalım bırakalım bunları
Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
                                                büyük yakalarıyla
Ve faytoncular görüyorum
Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren

Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda
Pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
                                                              üstünde
Kars kalesi yükseliyor
Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha
                                                 elverişli bir şekilde
Hırpalayan bu kale de olmasa
N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası

Bir de yine sevgili çocuk
Biliyorsun kişi tutkularıyla
Yalnızlığını adlandırıyor o kadar

Arkada bir su devrile devrile akıyor
Rastgele bir ağaca soruyorum
Bir şey var sanki onu soruyorum
Değil orda diyor belki biraz daha ilerde
Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
Ataerkil bir aile gözümü alıyor

Dedelerin yüzlerinde erozyon
Silip götürmüş bütün evetleri

Annelerinse ağızlarında hiyeroglif
Babalarınsa ağustoslar atasözleri

Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini

Ablalarınsa boyunları soru işareti
Ağabeylerse utançlarından emrah

Sıralanmışlar su boylarına
Bıçakla soyuyorlar kelimeleri

Ya suya giden küçük kızlar
Onlar
Tıpkı o kuşlar gibi
Uçan daha bir süre
Sonra da vurulduktan

Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri

Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
Ve balyozla vursalar mısralarına
Soylu bir demir sesi yükselir
Soylu büyük ve mavi bir demir sesi

Ellerim egece yatısına çağrılmış
Ve
Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi

Yüzüm giyotine abone





VAR

Şu senin bulutsu sesin var ya
Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi

Yataklar var konuşmak için
Öpüşmek için telefon kulübeleri

Güneşler var, yıldızlar, samanyolları,
Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda.

Tanrılar sofrası amma karanlık
Yiyemem tek lokma yiyemem orda.

Şu senin tutkulu sesin var ya:
Ortak güzellik artı yara izi.

Tutar ellerinden kaldırırsın
Adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri.

Yeni törenler gerek bize
Yeni törenler -kimi zaman en eski.

Dert etme, bütün dilleri içerir
Bitki konumu, küçükbaş hayvan sesi.

Şu senin dolayık sesin var ya
Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen,

Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı,
İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında.

Kimlik denetimi yaptıktan sonra
Resimli roman okuyan bir er gibi giderici.

Şu senin alçaktan sesin var ya
Pencereler var burnumun kemiğinde sızı,

Aşklar var unutulmamak için,
Boğulmak için ilk sevgili.







 YAZGICI ŞİİR

Nasıl anımsamazsın Özdemiroğlu'nu,
Hani gün boyu içer içer de sonra
Uyurdu kolları bir gulamın boynunda.
- Bir gün saati doldu
Tam öyle bir uykuda.

Nasıl anımsamazsın Yavuz Sultan Selim'i,
Yabanıl bir beğeni arardı zulumlarda;
Övünürdü şirlerle, pençe-i kahrındaki.
- Ama sonunda parça parça
Şir-pençeden gittiydi.

Nasıl anımsamazsın öbür Selim'i ve Murad'ı
Hani şu ayyaş Selim ve mastor Murad;
Tuhaftır, tütünü, içkiyi de yasaklamışlardı.
- İçki hakladı Selim'i.
Esrarla tükendi Murad.

Nasıl anımamazsın Abdülmecid'i,
Gülhane hattının kırkyaprak gülü;
Bir bezmde alem yaparken öldü.
- Hoş, annesinin adı da
Bezmialem'di.

Nasıl anımsamazsın Adolf Hitler'i,
Neden hiç evlenmediğini soranlara
Karısının Almanya olduğunu söylerdi.
- Söylentiye göre alev alev
Yandı onun koynunda.

Nasıl anımsamazsın Mussolini'yi,
Garsoniyerinde mutlaka bulundururdu
Bir dua iskemlesi.
- Ama son duasında
Toprağa doğru açılmıştı elleri.

Nasıl anımsamazsın kabadayı Al Capone'u,
Al Capone, yahu, Chicago'da Belediye Başkanı oldu;
Hani her kapının önüne bir şişe süt koydururdu.
- Temizleme-aydınlatma resminden
Oldu onun da sonu.
Ben bu şiiri yazdım akşamüzeri,
Aklımda 'Define Adası'nın ilk sözleri;
Başkalarının hayatını da ilerde söylerim.
yeşil ipek gömleğinin yakası/büyük zamana düşer .
her şeyin fazlası zararlıdır ya/fazla şiirden öldü Edip Cansever
- Yine görüşelim!
- Görüşelim!



ÜSTÜ KALSIN

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...

Üstü kalsın...





SEVGİLİM BEN ŞİMDİ

Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim 
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara 
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden 
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz 
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz". 
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere 
O gülün yüzü gülmüyor sensiz 
O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı 
Hepten hüzünlü bu günlerde 
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye 
Masada tabaklar neşesiz 
Koridor ıssız 
Banyoda havlular yalnız 
Mutfak dersen - derbeder ve pis 
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş 
Vantilatör soluksuz 
Halılar tozlu 
Giysilerim gardropda ve şurda burda 
Memo'nun oyuncak sepeti uykularda 
Mavi gece lambası hevessiz 
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni 
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi 
Radyo desen sessiz 
Tabure sandalyalardan çekiniyor 
Küçük oda karanlık ve ıssız 
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni 
İçeri girmeni 
Senin elinin değmesini 
Gözünün dokunmasını 
Ve her şey tekrarlıyor 
Seni nice sevdiğimi


GİTSİN EFENDİM

Gidilmemesi gereken bir içkievi 
(Dişçiler, sakatlar, kalbi çürükler gitsin) 

Gidilmemesi gereken bir ev Dikmen’de 
(Üç kaatçılar, yalacılar, pijamalılar gitsin) 

Gidilmemesi gereken bir ev Y. Mahalle’de 
(Dönekler, uğrular, şerbetçiler gitsin) 

Yolcu bir bardak çay için benimçin 
(Aşıklar, şairler, işsizler içsin) 

Yaprak, mevsimin içi ve Çin-i Maçin 
(Devrimciler, namus erbabı, doğrucular içsin) 

Yolcu o şarkıyı bir kez daha dinle benimçin 
(Çıplaklar, mert kişiler, kuzular içsin) 

Bin dokuz yüz o yıllarda içtiğim sigara 
(Bin yıl koynumda beslediğim yılan içsin) 

Tam bir yıl can alacağım var birinden 
(Bir yılımı da işte falan filan içsin) 

Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda 
(Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin) 

Sen son kokladığım gül: adın zambak 
(Sen başladın artık, her şey geçsin gitsin) 

Sen incelikler antolojisi, uyut beni 
(Sesin bir cibinlik gibi soluğumu kessin) 

Bir kez daha diyeyim: Özenle katlanmış bir mendil gibisin 
Sil beni n’olur kırk yıllık kirim pasım gitsin.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder