13 Kasım 2016 Pazar

Peyniraltı Edebiyatı #37 - Marşandiz #10 - Yabani #4 #5 #6

Peyniraltı Edebiyatı, periyodunu 2 aylığa çevirerek ve sayfa sayısını (buna bağlı olarak da fiyatını) bir miktar artırarak verdiği aradan okuyucusuna geri dönüyor. Kapak konusu Sevgi Soysal. Kızıyla yapılan söyleşi, romanları hakkında yazılar, edebiyatı üzerine değerlendirmeler dosyanın altında yer almakla beraber derginin hacminde belki de olması gerektiği kadar yer tutmuyor. Daha önce derginin sayfalarında pek rastlamadığımız Kitap İnceleme köşesi altında Hasan Ali Topbaş'ın Sonsuzluğa Nokta adındaki romanı irdeleniyor. Kaan Koç, Merih Akoğul, Gülce Başer, Neslihan Yalman, küçük İskender, Alper Volkan Dikyar, İsmail Sertaç Yılmaz, Onur Akyıl (kuşların ilk uzağı kadar uzağım/kendi güneyime), Emre Varışlı, Başak Güneş, Miray Çakıroğlu, Neda Olsoy, Şakir Özudoğru, Arif Erguvan, Bengü Özsoy, Anıl Cihan, Ekin Metin Sozüpek, Gökben Derviş, Ali İhsan Bayır, Gizem Aktan şiirlerini bu sayıya veren isimler. Öykülerde ise Sezen Öngürü, Özkan Ali Bozdemir, Ata Egemen Çakıl, Önder Şit, Cahit Kaya, Kader Büyükbingöl ve Miraç Ağca gibi isimlere rastlıyoruz. Ek olarak Patti Smith röportajı ve 8 sayfa siyah beyaz bir çizgi uyarlama yer alıyor. Kimden uyarlandığını yazmasalar da (evet, ilginç) Bukowski diye tahmin ettim ve doğru çıktı. Gerçeği söylemek gerekirse verdikleri aradan sonra bomba gibi bir dönüş yaptıklarını söylemek o kadar kolay değil. Öte yandan çıtayı aşağıya düşürmüyorlar da.


bir yaz aşkı için ağıt


(küçük İskender)

Siz, su kadar yalnız değilsiniz
Bir gece tüm gövdenizle kapalı gözlerime eğildiniz

Nane kokan ellerimi tarçın ellerinize değdirdiğimde
Bilinen hikayelerin sonlarındaki aralık kapılar kapandı
Gözlerim size birer kapıydı onlar da kapandı
Öyle bir andı ki geceyi ortadan ikiye bölen aşkları unutturdu
Uzun yaz mevsimine sığmayan temmuzdan dudaklarınızda
İzahı zor / anlaşılması imkansız, geride kalmış eski bir tanrı

Islak bir dağ gibi yatıyordunuz ya yanımda
gibi o, her gidecek olanın yatağında gibi buruşuk aklımda
gibi sanki daha şimdi doğmuş sanat akımları gibi
veya büyük çöllerde birdenbire alev alan kasırga
gibi bir şeyler - söylendi durdu kendi kendine aşağıda deniz

Siz, su kadar yalnız değilsiniz
Bir gece tüm gölgenizle ömrümün önüne geçtiniz

Deniz başıma gelecekleri ta en başından biliyordu
Çünkü hüzün serbest yüzerken yeni fiiller üretiyoruz
Mesela kalp ne ihtişamlı bir fiil
Çekim eki sevdalarla göreve çağrılıyor sevgililer

O gece cümle içinde kullandım sizi ilk ve son kez
Siz, yarım cümlelerimdeki zarif, güzel kelimelerden ibarettiniz


Çözelti

(Miray Çakıroğlu)

Suda çözülmeden önce
Anlatmaya başlarsan sayılmaz.

Beyaz çözelti
Kararlı
Havai baloncuklar eşliğinde
Kutlamaya,
Kalmayışını.

Ben bittim
Ben bittim Ben bittim
Diyen kavisli bir ivme.

Bir hız alma
Dönemeç
Bu
Olumdan bitime.

Bu ben
Bu suyun içinde çözülmeden
İşte bakın anlattım
Bu anlattığım
Sayılmadı.

Heyecanlana kapıldım.

Bitiş ihtimalini
Kuyruğundan kavrayıp
Dipteki beyaz kalıntıya vardım.

Havai balonlar
bana baktığınızda düşlediğiniz
İhtimallere kadar uçtu.

Sormayın nerede
Suda yitirdim
Gövdemde
Eksik olanı.

Tut bu geniş nefeste
Çözüldüğünü düşünmek önce
Çözülmek sonra.

Şimdi her şey sonsuzken
Her şey şimdi anlatılır
Hadi, çözelti
Dene bakalım.

Marşandiz: Mert Can Fırat (böyle bilindi ve böyle susuldu / böyle de deflenir gece siperinde göğsün), Mehmet Can İnsperest, Etrafi, Can Küçükoğlu, Eşref Yener, Ömer Can Saroğlu, Özgür Göreçki (komşularımız bizimle iyi geçinsin aşure maşure getirsin / pistir diye yemeyelim isterdim) şiirlerde imzası bulunan isimler. Keyifli öykülerin isim bantında ise Mevsim Yenice, Özgürcan Uzunyaşa, Onur Selamet ve Ömer Can Saroğlu yazıyor. Öykülere yine karakalem çizimler eşlik ediyorken kapakta rengarenk bir cadıyı görüyoruz.

Yaşama Faaliyetleri

(Mehmet Can İnsperest)

VIII
sözünde durmuş birini
insandan başka sıfatla anamazsınız.

insan kalbinden anılır,
sonra yerine koyulur.

XV
bana ölümsüzlük teklifiyle gelenler
önce bir kez ölmemi isteyecekler.

yani denenmek sorun değil,
yaşamamayı bilmemekse bileceğim.
hani bakılacak onca şey vardır ya
öncesi sonrası hep kusur.
düşünsene boyundan büyük boyunlar bırakıyor gerisinde bu bıçak!
işte sana ölmek için bile yalnız,
iki durak arası
dilimler üstü bir dudak..

XVI
ateşi ateşle yaktım,
ellerim
ellerimin sebebi.

ateşi ateşle yaktım dedim,
ellerim ellerimin sebebi

gönül almayı bildiğimizden Değil ya işte
gönlünün genişliğinden
çoğu
zaman..

Yabani'de üç sayı birden hat trick yapıyorum.


4: Dr Hyde, yabancı albümlerden çıkmışcasına duruyor. Uzun süreydi keşke. Akbaba Şehri, çizeri Bora Örçal'ın ilginç bir tarzı var. Kaş kalemiyle çiziyor gibi, bu yüzden ayrıntılar daha yakına yönelik ve ayrıntı gibi değil, neyse şimdi tarif edemeyeceğim. Eserlerini takip ettiriyor kısacası.  Ayana devam ediyor tıpkı Kralına İsyan gibi. Dört öyküden ikisi hoşuma getti:) Gezinti ve Bir Kamp Ateşi Öyküsü.
5: Karabasan, çizimler iyi de uyarlamada biraz tökezliyor. Bora Örçal'ın çizimleriyle Vasiyet, öyküsüyle de güzel. Hızır ile Ejderha modern tarzda saf fantastik bir konu işliyor. Ayana devam ediyor tıpkı Kralına İsyan gibi. Sadece üç öykü bulunuyor ki Ölümsüz bir devam hikayesi aslında. Öykülerde etkili arkaplan/mekan/zaman oluşturulurken kurgu kısmı esgeçiliyor.
6: Yol'dan pek bir şey anlamadım. Şu an farkına varıyorum ki 1. bölüm denmiş. Sebep bu olabilir. Çizimler dinamik ve kompleks. Egzorsizm, sevemedim. Uçan Kale birinci bölümüyle heyecan yaratabiliyor. Münzevi, yağğni. Ve tabi ki Kralına İsyan. Öykülerden Arabacının Torunu, fena değil; Kapının Diğer Yanı, ehhh; Arka Koltuk, bana göre değil; Kambur, yess.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder