6 Kasım 2016 Pazar

Gustav Mahler - Symphony 10 (2000)

Geç romantizmin ünlü bestecisi Mahler'in pek de en iyi çalışmalarından sayılmayan 10. senfonisi aslına bakarsanız hayatının son demlerine denk geldiği için yarım bırakılmış. Dönemin bestecilerine bitirilmesi için başvuruda bulunulsa da sonuçta müzikologlar bir kaç versiyonu ile tamamlamayı başarmışlar senfoniyi. Günümüzün önde gelen şeflerinden Simon Rattle yönetiminde Berlin Filarmoni Orkestrasınca çalınan bu kayıt da Deryck Cooke'un üçüncü versiyonuna dayanıyormuş. Mahler'in neden dinlemek için bu senfonisini seçtim peki? Çünkü bu beste üzerine çalışma yapan elektronika sanatçısı Matthew Herbert'in kaydı elime daha doğrusu bilgisayarıma düştü. Arada bağlantıyı kurabilmek için, en azından, senfoninin ful sürümünü dinlemeye mecbur hissettim kendimi. Senfonilerde çoğu kez ana temaların işlendiğini görüyoruz. Savaş olur, doğa olur, coşku olur AB marşı olur felan. Bu besteyi dinlerken ise daha karmaşık ve zıt duygulara kapılıyorsunuz ki tesadüf değil. Hayatının son döneminde karısından çok çeken Mahler bu besteye de ilişkilerinin gölgesini düşürmüş. Başlangıcı yapan Adagio bölümü ile Final bölüm 25'er dakikalık süreleriyle benzer bir eğilime tabi şekilde sukünet ve ender aksiyon dakikaları arasında yavaş temponun şemsiyesi altında sapması geniş seyir izliyor. 17. dakikadaki kalkışma klasik dönem Hollywood aşk filmleri andıran bir tatlılık sunuyor. Genel kanım ise bu bölümlerin derin bir huzursuzluğu paylaştıkları yönünde. İkinci bölüm ise Viyana'daki balo salonlarını hatırlatan 'mutlu' dans ritimleriyle açılıyor ve çok da temasından uzaklaşmadan sona eriyor. Bestenin tam ortasındaki Araf adını taşıyan kısa parça üflemeli çalgılar ve yaylılar arasında gidip gelen ve yükselen melodinin helezonik seyriyle akılda kalıcı pasaj görevini layıkıyla yerini getiriyor ve dördüncü parçanın gerilimli açılışına yön veriyor. Parça boyunca yayılan gerilimin, hüznün keskin ve durulmayan ritimle buluşması, kaydın benim için en hoşuma giden bölümünü oluşturuyor. Final de bahsettiğim gibi ilk bölüm gibi yavaş tempoda devam ediyor. İlkin Interstaller film müziğini anımsatan ambiyans kısmı dikkat çekiyor. Sonra da flüt ya da flüt olduğunu zannettiğim ilginç müdahale kulağını diken köpek gibi hissettiriyor. Bütüncül açıdan bakıldığında zayıf ve güçlü yanların bir araya buluştuğu bestenin kaydının olabildiğince, beste izin verdiğince sıkı bir orkestrasyonla çalıştığını duyuyoruz. Zaten yeterince ödüllere de doymuş bu albüm.

7,50+/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder