23 Nisan 2016 Cumartesi

Ann Leckie - Adalet

Bir sürü ödülü heybesine dolduran bu ilk çalışma, hepsini sonuna kadar hak ediyor doğrusu. Arkasından iki kitap ile birlikte üçlemeye evrilse de mevcut halin sonu okuyucuyu tatmin ediyor. Modern bilim kurgu eserlerinde olduğu gibi başlarda farklı bir terminoloji ve özel isimlerle karşı karşıya gelsek de damla damla açığa kavuşturma yöntemiyle olsun, temposuyla olsun mümkün mertebede kafa karışıklığının önüne geçiliyor. Yine de uyarmak lazım, içinde sadece farklı terminoloji ve sistemlerin varlığı değil felsefi izdüşümü olan kompleks kurgusu da tecrübesiz okuyucuyu zorlayabilir. Türkçemizde namevcut cinsiyet ayrımına dayanan dilbilgisi sebebiyle tercümelerde kimin erkek kimin kadın olduğunu anlayabilme çabası ilk başlarda sezgiye yaslanır. Bu kitapta da hegemonik Radchaai dilinin yansıması olarak başkarakter Breq insanları cinsiyetine göre tanımlamayarak herkesi 'she' olarak anlattığından dolayı bu sezgisel arayış romanın sonuna kadar sadece Türk okuyucular için değil global ölçekte herkes için devam ediyor ve karakterler üzerine bir tahmin oyununa dönüşüyor. Gel ve de gelelim ki son yıllarda okuduğum en kötü dizgeyi sergiliyor kitap. Diğer deyişle çevirmeni de zora sokacak biçimde hiç bir redaksiyondan geçmemiş metin. Cümlenin başı Y(H)anya sonu Konya, grameri bile tutmuyor. Akıcı metinlerde bilirsiniz, kelimeler zihnin arkasından koşturur. Burada cümleler tökezliyor, tepetaklak yuvarlanıyor. Pek çok kez geriye dönüp cümleleri tekrar okuyarak anlamını çözmeye çalıştım. Yazık ki ne yazık.
Şey spoiler..

Roman Breq takma ismini kullanan birinin, adam olduğunu tahmin ediyorum, soğuk sopsoğuk bir gezegende arayış içinde debelenmesiyle açılıyor. Sokakta yüzükoyun baygın yatan ve bıraksa ölecek bir uyuşturucu müptelası görür, sahip çıkar. Pek sevmese de eskiden birkaç bin yıl önce yokolan bir geminin normalde ölmüş olması gereken kaptanı Seivarden'dir bu kişi. Kesin erkek. Şöyle ki yayılmacılığa dayanan ve hiyerarşik evler şeklinde örgütlenen Radchaii imparatorluğu yeni bir gezegeni fethetmiştir. Teslim olmak için gemiye çıkan bu gezegenin ileri gelenleri, gemide kimsede olmadığı zannedilen ve askerlere zarar verebilen silahlarla, Radchaii askerleri implantlar taşır ve çok güçlü zırhlar aktive edebilir ki bu zırhlar neredeyse zarar görmez, saldırı başlatır. Neticede gemi ziyan. Ve Radchaai efendisi Anaander Mianaai tüm gezegenin ibret-i alem olması için yokedilmesini emreder. Bu efendi, vücudunu yüzlerce bedene klonlamış, ölümsüz ve her yerde mevcut haliyle Tanrı'yı andırmaktadır. İşte Seivarden geminin dondurucu mekiğinde bir kaç bin yıl kaldıktan sonra bulunup hayata döndürülmüş ama bu arada kendi evinin yok olduğunu, soylu ünvanının küllere karıştığını görünce kafayı yemiş felan. Diğer yandan bu olay ve şimdi anlatacağım diğer olay Radchaai evreninde emperyal zihinlerde muhalif düşüncelere tohum atmış. Evrenin bir kıyısındaki gezegenin valisi yolsuzluklarla ve diğer ırkları makineye dönüştüren bağıl politikası ile kök söktürürken ve merkezle iletişimi durdurmuşken bir gemi kaptanı Radchaai efendisini uyarıp rezillikleri duyurmak için çaba gösterir ve başarır da. Vali görevden alınır alınmasına ama tüm mürettebatı ile birlikte Anaander tarafından ölüme de mahkum edilir. Sığındığı başka bir ırktan anlaşma yoluyla kaptanın sadece kendisi teslim edilir ve idam edilir. Aslında satranç oyunun karşısında oturan çok güçlü uzaylı ırkın Presgerların imparatorluğu sıkıştırma politikası hissedilir. Zaten büyük ihtimal o silahları yokedilen gezegene de temin etmiş olmasınlar sakın.
Neyse, Breq aslında bir bağıldır, kimliğini saklamaya çalışsa da. Radchaailer bazı milletleri , isyancıları felan, alıyorlar bedenlerini makine tarzı bir askere dönüştürüyorlar. Ve hepsinin zihnini de bir uzay gemisine bağlıyorlar. Bu askeri bölükten 10 askeri bir şehre yerleştirin hepsi o şehri anlık olarak gözetleyebiliyorlar ve ansal bilgi akışı gerçekleşiyor. Emirlere uymak dışında bir duygu taşıdıklarını söylemek de zor. İnsan amirleri de onları makine gibi görmekle beraber çayını demleyip çamaşırını yıkayan bir uşak gibi çalıştıracak kadar da yakın iletişim halindeler. Romanda Breq bir yandan yokedilen silahlardan birini gizlediği sanılan kaçak bir koleksiyoncu doktorun izini sürerken diğer yandan da nasıl gemisini kaybedip yalın yalavuz kaldığının hikayesini anlatıyor. Bu ikincisi oldukça duygusal: Bir kaç on yıl önce fethedilen bir gezegende görev yapan Teğmen Awn'ın komutasında bir düzine felan olarak görev yapmaktadır. Unutmayalım  bir gemi ve belki de yüzlerce daha kendisinden vardır ama bu Breq'in hikayesi. Bu kasabada yaşayan iki halk arasında bir gerilim vardır. Ve doğrucu davut Awn, ezilenlerin yanındadır. Ki bence ya gay ya da büyük ihtimal bir kadın. Okudukça anlıyoruz ki Breq ya da Esk -1 bölüğü Awn'a karşı bağlılık dışında başka bir şey de büyütmüş içinde. Awn da bağıllara insandışı gibi davranmayan iyilik timsali birisi. Neyse komplolar felan, soylu ayrıcalıklarının zora girdiğini düşünen halk diğerlerinin üzerine yürüdüğünde, Annander'in bir bedeni kasabada belirir. Awn'a gıcık olur, sonunda meydana yürüyen bu asil halktakilerin üzerine ateş açtırır. Awn, karşı çıksa da ne yapsın garibim. Sonunda arkadaşı Skaaiat Awer ile olayı çözer. Anaander asil halkı galeyana getirmiştir ama öncesinde Awn komploya uyanınca iki dakikada satar onları. Anaander gemiye vardığında Awn'ı görevden alır. Bir de politik ortamı özetleyeyim. İmparatorlukta yayılmacılık yavaşlamış, reform süreci başlamış ve Pelasgerlerle bir barış anlaşması imzalanmıştır. Fakat Anaander gemideki bağıla der ki, benim zihnim ikiye ayrıldı, biri eski politikaları takipten diğeri de reformlardan yana ve ikisine ait bedenler gemileri, evleri, önemli şahsiyetleri kendi yanına çekmek için on yıllardır hummalı bir faaliyet içinde. Awn'a kıl olan, Ime'deki valiyi destekleyen yayılmacılığı savunan Anaander'dir. Gemiye dönen Awn'ı gizli bir toplantıda yanına çekmeyi başaramayınca, yanındaki bağıla öldür onu der. Bilmediği bir şey vardır ki diğer Anander daha önce bu gemiye, Toren'in Adaleti'ne uğramış ve komuta bilgisayarına girmiştir. Breqcancağız bunu da saklamaya çalışırken, içi kan ağlaya ağlaya ama bunun da sebebini bilmez, normalde makinelerin duygusu olmaması lazım, kapiş?, Awn'ı vurur. Ama arkasından Anaander'i de. Fakat gemiye iki Anaander gelmişti. Diğeri hemen uykuda olan bağılları çalıştırır. Onlar daha körpecik makineler. Zihinleri gemi ile tam bütünleşmemiş, hafızasını paylaşmıyor. Bu arada geminin diğer bağılları da paniklemiş, duygusal çöküntü felan. Sonunda Breq kendini bir kapsülle gemiden atıyor, olanları dünyalara duyurmak için. Anaander'de ise beden çok, olanlar gizli kalmalı. Gemiyi onca insanla birlikte pat diye patlatıverir. Gel zaman git zaman o sihirli silahı bulup Anaander'den intikam alma fikrini geliştirir. Şimdi ilk hikayeye geri dönelim.
Yanında uyuz köpek gibi dolaştırdığı Sev ile birlikte doktoru bulur sonunda, ikna etmeyi de başarır. Silahı alır gidecekken kendi hayatını Sev için riske atar. Aslında bir yönüyle de Sev'in insanlaşmasıyla, sadakatiyle sonuçlanan bir yolculuğun hikayesidir de bu. Ananderlerin konutuna gidecekleri bir uzay üssünde bulurlar kendilerini. Yanındaki yolcu aynı zamanda bir giriş biletidir. Bin yıllarca sonra tekrar hayata dönen Sev... Uzay üssünün komutasında da rastlantıya bakın Awn'ın yavuklusu Skaaiat. Bundan sonrası karışık, Breq'in kimliği ortaya çıkıyor. Her yerden Anaainder çıkıyor, Matrix'deki Mr Smith gibi. Hangisi iyi olan, hangisi kötü? Breq'e göre hepsi aynı soyun sopu. Anaainderlerin gemiye gitmesini önlemek gerek. Çünkü uzay üssünü yok edecek namussuz. Üstte ufak çaplı bir iç savaş yaşanmış zaten. Yaralı Breq hastanede kendine geldiğinde Anaainder üç yaşlarında bir çocuk bedeninde. Reform yanlısı olan bu. Artık evrende iç savaş başladı sayende diyor. Seni vatandaş yaptım, evlatlık aldım bundan kelli ismin Breq Mianaai. Karl'ın Merhameti gemisine kaptan oldun. İstemeye istemeye kabul etmek zorunda kalır. Sev ise ona acayip sadık birine dönüşmüştür.
Bence 9.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder