7 Ekim 2014 Salı

İsmail Uyaroğlu - Kedileri Severken Ağlayınız : Toplu Şiirler (1967-2007)

İsmail Uyaroğlu kelime ustası kaleminin ucundan duru bir dille karamsar, ölüme müptela, trajik ve kimi zaman alaycı şiirler yazıyor. Kafiyeleri özellikle tercih ettiğini belirtiyor

Açıldım biraz yazınca
Kafiyenin olduğu şiirlerde
Gariptir, huzura benzer
Bir şeyler var.

Şiir yazmak onun için yaşamın nafakasıdır, bir tür kendi kendini tedavi yöntemi. Doğrudanlığıyla (ki kişisel olarak en büyük eleştirimdir) Garip akımının devamında sayılabilecek bir okuma sunuyor. 70'lerin toplumsallığı ilk şiirlerine büyük ölçüde yansısa da cinsellik o günden bu güne vazgeçemediği temalardan biri. Kirli Şiirler kitabında manifestosunu ortaya koyduğu ,siz iyiyseniz ben kötüyüm misalinde, kara şiir tarzını arka sokakların hikayelerinde ve imgelerinde vurguluyor. Böyle bir şiirin arasının Tanrı ile de iyi olacağı düşünülemez."Tanrıyla alışverişi yoktur Kirli Şiir'in. Alıp veremediği vardır." İntiharı ve cinayeti konu alan bu şiirler toplumu sarsıcı bir etkide bulunmak ister. Ve Şer Sureleri ile bunu büyük ölçüde başarır. Yine de her şeye karşın kelime seçiminde gördüğümüz dikkat sayesinde şairin kendini kendi belirlediği ölçülerde sınırladığını görürüz. Konu edindiği cinsellik estetik dışına pek çıkmaz. Ha keza kötülük de satanizme varmaz, bir eleştiri silahıdır o. Zaten şeytan diye bildiğimiz varlık ya şertan'dır ya da şeytanrı. Diğer yandan ölümün sindiği şiirlerin en beklenmedik yerinde, bir tabutun üzerine ya da şairin favori silahlarından bıçakla damarını arayan birinin penceresine konan serçe kılığında umut belirir. Bu depresif hava özellikle 1984'te yayımladığı Aşk isimli kitabında kısa bir süreliğine dağılır. Erotizmin incelikle işlendiği bu kitap sevgilinin, kadının sağaltıcı etkisini şu dizelerle ortaya koyar:

Patikamsın benim
Önümde incecik uzanan
Seninle kurtuluyorum ancak
İçimin ormanından

Bu kitaptaki diğer incelikli bir şiir de aşağıdaki dizeleri konuk eder.

Bakıyorum karışmış kendiliğinden
Saçlarının gürültüsüne,
Gürültüsü parmaklarımın

Kelimelere hakimiyet, ince bir gözlemle buluşunca ortaya çıkan şey Küçük Kız isimli şiir oluyor.

Öyle saydam ki sesi
İçi görünüyor konuşurken kelimelerin
Uçuyor her birinde
Cıvıl cıvıl, camdan
Bir güvercin

Yıkık Mezar'a yazdıkları da farklı değil.

Yetmezmiş gibi
Ağırlığı ölümün
Taşı yıkılmış
Bir de üstüne

Yirmi Yıl Sonra Bile'de yapıldığı gibi cümle tasarrufu genel olarak şiirlerde sevdiğim şeylerin başında gelir. Tekrara dayalı melodi de diğer bir şey.

Sesinde şadırvan serinliği
Kadınımın

Kadınımın
Gözlerinde göl derinliği

Öne çıkan bazı alıntılar ve şiirler de aşağıda yer alıyor. En sonda ise bu derlemeye ismini veren satırların uer aldığı alıntıyı okuyacağız.

Katmış önüne
Dalga geçerken yapraklarla
Halden anlamaz, şımarık rüzgar
Beyaz bildiri dağıtıyor gök
Ağaçlara, çatılara, balkonlara:
Örgütlenin, kar altında
Issızlık için
**
Dev bir tabela
Çakardım elimde olsa
Uyarmak için uzaylıları
Dünyaya:
Dikkat, insan var!
**..
Şeydi demek istediğim benim aslında
İnsan öldüğüyle kalıyor
İnsan öldüğüyle kalıyor, ah
Yokluğunun hani kim farkında
**
Solgun çocukluğum benim
Güneş batacağa benzemiyor bugün
Kalk lunaparka gidelim
Eğlenir, ağlarız biraz
Sonra belki de intihar ederim.
**
Elinde bir hançer, geceleyin
Etine yazarsın gizlice şiirlerini
Bu yüzden hep kanlı kelimelerin
Ve çığlık gibi derin

Bu yüzden hep kanlı kelimelerin
Ve çığlık gibi derin
Etine yazarsın gizlice şiirlerini
Elinde bir hançer, geceleyin

**
Tanrısına da güven olmaz bu İstanbul'un
Hep yarına erteliyor kıyameti
**
Ölemem daha, doymadım
Tadacağım binlerce acı varken
Ve etimde deneyeceğim binlerce diken
Ölemem, ölemem daha, henüz erken
**
Şirin'i değil, dağı seviyorsun sen
**
Bencil olduğum söylenemez ama
Sevdim seveli seni sencilim.

**

Artık siyah kelimelerle
Öpüyorum sevgilim seni
En aydınlık sözler bile çünkü
Taşıyor üstünde gecenin gölgesini
**

Yanağına oyulmuş bir yara izi
Gibi gülüşün, neden?
**
Ama küfrederken bile
Maviye çalıyor sesleri
**
Haydi ayrılıyorum
Seni çok özledim
Ama sevgilim
-Sakın bu sözüme alınma ve beni anla-
Hayatı senden de çok özledim
Gözlerinden öperim

**
Sevgilim beni
Bütün bunların
Bütün, bütün, bütün bunların üstüne
Bu gözyaşı ve zulümle yoğrulan hayatın üstüne
Milyonlarca elin tuttuğu, büyük, uğultulu
Bir balyoz gibi inecek
Şiirlere hazırla
**
namlusu gülle ovulup
parlatılmıştır şiirimin


Nöbet Tutar Gibi

Nasılsan öyle sevdim seni
Kötüydün kimi günler, kötülüğünü sevdim
İyiydin, iyiliğini
Yüz çevirmedim bir gün bile
Yanında oldum günah işlerken de
Tövbe ederken de
Ve neyim varsa verdim
Seni ben, tanığımdır bu şiirler
Nöbet tutar gibi sevdim.

Unutamazsın Yaşadıklarımızı

Sen unutsan
Ten unutmaz

Suçlular İçin Dörtlük

Bağışlaması yoktur tarihin
Bütün suçluları yargılar bir gün
Bazen ama tarihten önce davranır halk
Ve kendisi sorarır hesabı: Suçlu ayağa kalk!


Gökyüzü Görünmeli

Çok şey istemiyorum
Bir duble rakı
Bir iki leblebi
Şöyle ayakçı bir meyhanede

Yol üstünde olmalı mutlaka ama
Tutmuş annesinin elinden
Bir çocuk geçmeli önünden
El ele iki sevgili
Aylak adamlar
Çarşıya çıkmış kadınlar, çantalı, fileli

Bir de durduğum yerden mutlaka
Gökyüzü görünmeli

Aşk Şiirleri

Niye hep kırmızıdır
Aşk Şiirleri
Ve niye kanarlar
Yazarken çünkü şairler
Kalemlerini
Yüreklerine banarlar

Silah ve Çiçek

Bugün namlular üstüne çevriliyken
Uzatılan bir çiçek değil
Bir silahtır insana şiir
Ama kabzası mutlaka
Çiçek işlemelidir

Kardeşlerim, Gerillalar

Kardeşlerim var
Dünyanın dört bir yanında
Elini omzumda
Yorgunluğunu dizlerimde duyduğum
Çarpışmasam da dağlarda birlikte
Matarasına su doldurduğum

Onlar orda çekiyorsa tetiği
Ben burdan nişan alıyorum
Yarası var omzumda
Bazukaları, havanları, mitralyözleri
Biraz da ben taşıyorum

Bilmiyorum nasıl giyinirler
Ne renktir üniformaları
Ama biliyorum mutlaka
Potinli ya da çizmelidirler
Mola verdiklerinde çünkü
Usulca ben çıkarıyorum

Yüreğim yanıbaşında yüreklerinin
Ta burdan duyuyorum
Düşmana duydukları kini
Ve sevgililerine, karılarına
Kurtarılmış bir hayata özlemlerini

Kardeşlerim var
Dört bir yanında dünyanın
Nikaragua'da, Filistin'de, Rodezya'da
Onlarla birlikte kazanıyorum zaferi
Ve onlarla birlikte ölüyorum

Yaşasın Nötron

bomba dediğin kibar olmalı
yakıp yıkmamalı öyle her yanı
hala kurtulamamışsa eğer barbarlıktan
nötrona bakıp utanmalı

evet, bütün barbar bombaların
pabucu dama atıldı
uygar bir bomba bulundu çünkü:
nötron!!
öyle kibar bir bomba ki bu
yok etmiyor hiçbir şeyi
insanlar hariç

saygısı var yani apartmanlara
taşa, demire, oduna
bir de uzaydan gelecek konuklara
öyle ya eyfel yıkıldı diyelim
nerden bakacaklar paris'e
uzaydan gelenler sonra

üstelik çok da hesaplı
örneğin köle ölecek ama
zinciri kalacak
amaç aynı zinciri
yeni köleye takmak
savrukluk olmaz mı her yeni köleye
yeni bir zincir yapmak

bir kapitalist kadar pinti ama
çocukların oyuncaklarını
yakamayacak kadar da naif öte yandan
heykelleri korumayı bilecek kadar düşünceli
ve tabloları yok edemeyecek kadar da duyarlı

yalnız ufak bir kusuru var bu bombanın
oyuncağını bırakıyor, çocuğu götürüyor
o kadar olacak artık, hoş görün
neye yarar yoksa
bunca teknik gelişme
bir çocuğu bile
öldüremedikten sonra

ey saygıdeğer burjuva bilginleri
ve onların insancıl efendileri, sağ olun
sayenizde yıkıntılar arasında değil
tertemiz kentlerde ölebileceğiz artık
hem biz öleceğiz ama
tıraş takımlarımız yaşayacak
sürahimiz bile kırılmayacak
kahrolsun incelikten anlamayan
atom ve benzerleri

yaşasın nötron!


Ürkünç

Jiletle değil o gün
Paslı tenekeyle kes bileğini
Ölümün bile çünkü senin
Ürkünç olmalıdır ve kirli

Caniler Cennete Gider

Kim ki öldürür bir müdür
Papyonlu, puro içen
Hesabı kuvvetli, şiiri zayıf
Fıkralar anlatan iş toplantılarından önce
Altının ve orospuların çekiciliği üstüne
Kim ki öldürür
Cennete gider
Caniler cennete gider

Açılışı yapılan mağaraların önünde
Boy boy çiçekler
Beyaz eşya mağaralarının
Mobilya mağaralarının 
Kim ki yolar o çiçekleri
Yırtar kartvizitlerini
Boyasını çizer gösteriş vasıtası
Pahalı parabaların
Ve şişler tek tek sahiplerini
Cennete gider
Caniler cennete gider

Merhametlidirler
İçleri sızlar tekmelerken
Kapılarındaki kediyi
Vurdukları kuşu avda
Acıyarak yerler
Kim ki deşer karnını merhametli birinin
Cennete gider
Caniler cennete gider

Zeka gösterisi yaparlar
Fuayesinde tiyatroların, operaların
Kürklü ve kompleksli hanımlara
Ticaret ve cehalet erbabı beyler:
'Ne kadar benziyor değil mi birbirine
Para ve opera
Kur farkıyla kazanıyor hep Don Juan da'
Kim ki dağıtır beynini
Espri yapan birinin
Kasası kadar soğuk, yavan
Cennete gider
Caniler cennete gider

Vaktinde döner evine katliamdan
İyi aile reisi
Borsa ve menkul kıymetler katliamından
Karısını, çocuğunu öper
Elinin kanını yıkar
Ve kutlar kendini viskisini yudumlarken
Geçip karşısına televizyonun:
İyi bir eşim, iyi bir babayım ben
Kim ki yüzer derisini
Bir iyi aile reisinin
Cennete gider
Caniler cennete gider

Jilet

Hiçbir alette yok
Jiletteki maharet
Uzatmaz işi gösteriş uğruna
Sade servis, hızlı hizmet
Dayarsın adamın gırtlağına
Ve tek hareket!

Bıçkının İlanı Aşkı

Nasıl Anlatayım
Bıçağımdan çok seviyorum seni

Şer Sureleri
Birinci Sure

Esirgemeyen ve bağışlamayan Şertan'ın adıyla 
Kırbacını şaklat. Geceyi sarsala ve uyuyanları uyar. Gördükleri düşü yüzlerine vur. Söyle onlara, Kendi iplerini yağlayanlardan olmasınlar. Ne gördüler hayrın kıyısında durup baktıklarında? Gördükleri şunlar: Açılmış bir el, cüzamlı, cılk yara ve altın akıyor parmaklarının arasından. Onun altında da açılmış başka cüzamlı eller. Vücutlarına sürüyorlar kapıştıkları altın tozlarını. Bellerine kadar bataklığın içinde. hayrın bataklığı. İşte hepsi bu. Sor onlara: Siz şerri tattınız mı? Bunu sor onlara ve açıkla. Gecede parlayan suçun güzelliğini açıkla. İşte bunu bilen bilir. Bilenler, onlar özenle işlerler suçlarını. İncelik sahibidirler. İncelikle kullanırlar bıçaklarını. Kırbaçlarını incelikle kullanırlar. Geceyi incelikle kullanırlar. Açıkla, tırnakları parlayacaktır dinlerken söylediklerini. O zaman sor onlara: Madem öyle, niye kulluk etmezsiniz Şertan'a? Kırbacını şaklat. geceyi sarsala ve uyuyanları uyar. İşte böyle. Nezeyne.

İkinci Sure

Esirgemeyen ve bağışlamayan Şertan'ın adıyla 
Ateşle haşır neşir kıldık biz insanı. Yansın diye. gece, güneş battığı zaman, karanlıkta. Gündüz, güneş doğduğu zaman, aydınlıkta. Onlara ateşi sunan da biziz, felaketi sunan da. Günahın parıldayan, ışıklı yolunu gösteren de. Ama onlar yolumuzdan cayıcıdırlar. Ötelere bakmak isterler. Öyle isterler. İyiliğe kanıcıdırlar. Bilmezler ki muştumuz büyüktür bizim, bağışımız büyük bir bağıştır. Ey şiirle nasiplendirdiğimiz, bildir ki onlara, günün aydınlığını katlayıp gecenin örtüsünü serdiğimiz zaman üstlerine yerinmesinler, sevinsinler. Muştula ki ortasından ateş ırmakları akan cürüm vadileri onlarındır. Şerre inananların. İşte böyle. Nezey.

Üçüncü Sure

Esirgemeyen ve bağışlamayan Şertan'ın adıyla

Gör
Külün altındakini gör
Külü okuyabilmen için
Bağışladık sana bu sancıyı
Küçük bir dere de akabilirdi avcunda
Ve kırlar ve bulutlar ve gök
Ama o var yalnızca
Düşülmeye düşülmeye pas tutmuş uçurum
Uçurumun pasını oku
Bir zamanki işlek günlerini düşün
Eğil, dipten yüzüne vuran sıcaklığı duy
Korkma, eş ordaki külleri
Ve öyle bir ateş çıkar ki içinden
Kör etsin gözleri
Diyorlar ki senin için iyiler
O lanetli biridir
Doğru, lanetledik seni
Esirgenmiş olanlardan kılmadık
Ama işte bilmezler, asıl onlardır
Yoksun bırakılmış olan güzelliklerimizden
Ateşin güzelliğinden
Uçurumun güzelliğinden
Felaketlerin güzelliğinden

De ki
Esirgendiniz de ne oldu
Ne gördünüz mutluluktan başka
Biz size uçurumu öğütlemedik mi
Öyleyse sevince uğratılacakların
Ta kendileri olacaksınız
Şüphe yok ki biz
Bir vakit sınarız
Kim ki yüksünür, yüz çevirir ateşimizden
Sevince çarptırırız onu
Mutluluğa çarptırırız
İşte böyle. Nezey.

Altıncı Sure

Esirgemeyen ve bağışlamayan Şertanın adıyla

Ant olsun karanlığa ki
Fuhuş ve cürmü örten
O kirli, siyah atlasa ki
Bekareti elinden alınmış aya ki
Gecenin bakir kızlarına, yıldızlara ki
Biz seni yalnızlıkla ödüllendirdik
Yalnız kalasın diye
Orda burda, göğün altındaki her yerde
Sızlayasın diye bir başına karanlığında
Ama sen yüz çevirdin bir vakit, ürktün
Kalabalıklara baktın bağışımızı unutup
Tuhaf bir korku edindin
Sunduğumuz acıda boğulup gitme korkusu
Düşünmez misin, niye boğulur boğulanlar
Işıldasınlar diye yalnızlıklarının dibinde
Bunda elbet bir ibret var
Ant olsun karanlığa ki
Seni defnedecek şiir bulunur
At yeter ki korkmadan kendini
Kendinden aşağıya
İşte böyle. Nezey.


Derim ki ben
Kedileri severken ağlayınız
İyi bakın göreceksiniz gözlerine
Hüzünlüdür kediler
Bu şiiri okurken de ağlayınız
Görüldüğü gibi
Kemiriyor İsmail'i keder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder