29 Ekim 2014 Çarşamba

Erbuğ Kaya - Giddar (I)

Fantastik kurgu alanında ülkemizden de pek çok yazar kitabını yayımlama fırsatı buldu geçtiğimiz yıllar boyunca. İtiraf etmek gerekirse kendi yazarlarımızın işlerine biraz önyargıyla yaklaşıyorum. Yaratıcılık konusunda pek bir eleştiri getirebileceğimi düşünmüyorum kesinlikle. Zira içimizde yıllardır bastırdığımız pek çok hikaye olsa gerek. Ama yazarlarımızın kalemlerine, yazma becerilerine güvenemiyorum açıkçası. Övgüyle bahsi geçen bu romanın ilk sayfalarında kraliyet salonunu tarif ederken sarfedilen burası kralın ve Venior'un ileri gelenlerinin önemli kararları verdikleri yerdi gibi gereksiz bir cümleye ya da iki kardeş arasındaki abartı sevgi ifadelerine rastlayınca ayrıca buna ek olarak aksiyonun geri kalan unsurları hafifleterek gittikçe hızlanması neticesinde FR ve DL nin ikinci sınıf bir örneğiyle mi karşı karşıyayız diye derin bir şüphe duymadım değil. Kurgu, ilerledikçe ilgi çeken ve açık uçların bağlanmasında titizliğiyle kusursuz bir seviyeye vararak karmaşıklaştıkça kurgu, tam ayarında sunulan gizemler ve sırların çözümünde kahramanlarımızla birlikte yer aldığımızda romanın neden bu kadar sevildiğini anlamış bulunuyorum. O kadar fantastik kurgu okudum, içlerinde kurgu olarak mekansal ve zamansal arkayapıyı da dahil ederek en iyileri arasında yerini aldığını söyleyebilirim. Doğrudan olmasa bile alegorik tema ile birlikte ki; ötekileştirme, inanç ve din (durduğu nokta açısından hayli cüretkar) diye sıralanabilir, tatminkar bir lezzeti tadabiliyoruz. Tabi ki bütününe baktığımızda mükemmel bir eser diyemem. İki yönü var. Biri yıllardır biriken kurgunun kusursuzluğuna istinaden ilk roman olmasına bağlı olarak kalemin zayıf olmakla beraber görevini layıkıyla yerine getiriyor olması. Bir yandan da sürüsüne bereket karakterlerin tabir-i caizse sığlığı ve bunun meydana getirdiği tutarsız, inandırıcılıktan uzak ve hatta deterministik davranış kalıpları (Lien'in korsancılık serüvenlerinde çatır çatır adam kesmesinin ahlakçı karakterleri pek rahatsız etmemesi misal). Diğer yön ise tamamiyle benim tercih ettiğim böyle olsa iyi olurmuş dediğim şeyler. Ki bu şeyler geneli zorlayıcı, kurguyu izlemeden alıkoyan kısacası başkasını gıcık eden şeyler. Yani ben Tolkien ya da Robin Hobb gibi detaylı mekan tasvirleri, karakter tahlilleri, yan öyküleri, bunları bunları içeren sayfaların içinde kaybolmayı seven biriyim. Neyse ki yazar ete kemiğe bürünebilen tanrı ve tanrıçaları ile Giddar mitolojisini -evren mi desem?-ana konu seçerek bizden esirgemiyor. Bu ilk kitapta hikaye örgüsünü sonlandırabiliyoruz. Ama tanrıların tanrıçaların hemen hepsi hala ayakta, bakalım Giddar'dan vazgeçebilecekler mi? Beşlerin Çağı'nda okuyacağız herhalde ikinci aşamayı. O zaman konuya kısaca, çok şeyler oluyor yafu kitabın sayfalarında, şöyle geçeyim. Zırspoiler
Giddar dünyasında kuzey  ile güney ülkeleri aralarında devasa bir sur ile ayrılmış durumda. Surun önündeki kurak topraklar geçmiş zaman bir savaşın izlerini sergiliyor. Kuzeyliler güneylilerin insaniliğinden bile şüphe duyarak yetiştiriliyorlar. Ülkelerin genelde bir tanrı ve ya tanrıçası var. Rahiplerin rüyasına giriyor ve onları yönlendiriyorlar. Ve güneyin tanrıları ve kavimleri şeytanlaştırılmış durumda. Siox genç bir şövalye ve asker olma yolunu seçiyor, bu surlarda devriye gezmek için. Venior ülkesinden gelen bu baş karakterin en iyi arkadaşı Regeda. Sanatçı ruhuna sahip kardeşi Luca ve kanun koruyucu abisi soğuk Shalorn ve babasıyla yaşamış. Surda devriyedeyken kutsal yazıtları çalan birisinin yolunu kesiyor. Bir bakıyor ki kardeşi Luka. Güneyli bir tanrıçaya seslenip abisini kızartmaya çeviriyor. Venior'un onur tanrısı Sedon'un yardımıyla kurtuluyor. Kardeşinin niye böyle acayipleştiğini anlamayı kafaya takıyor. Başka bir ülkeye, orada sevgilisine ulaşıyor. Fakat surdaki ihmalkar davranışı sebebiyle ceza kolonisine naklediliyor, taş kırmak için. Onu ispitleyen ise en iyi arkadaşı Regeda, maksadı onun güneye gitmesini önlemek aslında. O kolonide diğer suçluların arasında Rondeva'dan destek görünüyor. Güneydeki Kant ülkesinden gelmedir Rondeva. Ve farkına varır ki güneyliler de kendi gibi insandır, ülkeleri aralarında savaşlar yapar, değişik ilahlara taparlar, felan. Gel zaman git zaman gizemli Lien onun badisi suskun Rebray ve abisi Shallorn kampı basar, ortalığı kan götürür. Lien'in gemisiyle hepsi güneye kaçar. Arkadaş olurlar. Damarlarını kessen çay akar, o derece. Kant'a hem Rondeva'nın ailesini hem de Luka'yı bulmak için yola çıkarlar. Bu esnada zaten dinsiz olan Lien'in de katkısıyla tanrılara olan inançlarını sorgulamaya başlarlar. Kant'ta tapınağa yaptıkları baskında tam zor durumdayken yanlarına Ilpea isimli bir kadın ve onun arkadaşı Dorlak belirir. Yıldızlara bakarak transport büyüsüyle o hengameden çıkarlar. Sadece rahiplerin/rahibelerin ilahların bahşettiği güçle yaptıkları büyüden farklıdır bu. Lien'in içine suskun kaçmıştır. Yani belli bir duyguyu aşkın konuma getiren dindarlar ilahları tarafından melek/iblis benzeri yardımcı konumuna yükseltilir. Sonuçta bu suskunu çıkartabilmek için Gallien isimli gözlerden uzak bir adaya yolculuk eder grup. Anakarada bir zamanlar bulunan ve tanrılarla savaşa tutuşup yeni bir çağın gelmesini sağlayan büyücü kralın efsnevi kenti bir güç tarafından yıkımın eşiğinden çıkartılıp ada şeklinde muhafaza edilmiştir. Sonradan öğreniyoruz ki gücünü sadece bu adayı korumaya harcayabilen tükenmiş tanrı Barka'dır bunun arkasında. Ve şimdi orada kalan ilahlarını terketmiş eski rahip ve rahibeleri onlar farketmeden korumaktadır. Bu eski dinadamları ilahların kutsaması üzerlerinden çekilmesine rağmen hala büyü yapabiliyorlar ve ilahlarının saldırısından korunmak için onları onlar nezdinde görünmez kılan yüzüklerle anakaradaki bazı kentlere açılan sihirli kapılarla mücadelelerini sürdürüyorlar. Çünkü şunu öğrenmişler: Aslında tanrılar insanlara güç bahşetmiyorlar, onların doğasındaki güce el koyuyorlar ve inanmışlarına sadece bir süreliğine o tıpayı açıyorlar. Meglionların lideri yaşlı rahibe Selinas. En gençleri Mari ise gruba dahil olup Lien ile evlenecek. Diğer meglionlarda hikayesini anlatır ve evreni anlamlandırmaya çalışırlar. Arkonya diye farklı bir evren olduğunu ve oradan bazı insanların geldiğini öğreniyorlar. Geçmişlerini hatırlamayan bu kişiler üstlerindeki görevleri yerine getirene kadar hiç konuşamıyorlar. Ve tanrılara karşı olan mücadelenin bir neferiler. Rebray ve Dorlak da öyleler. Fakat bu kapı suskunlar tarafından işgal edilmiş durumda. Burayı açmak için Giddardaki tüm Arkonyalılar toplanıyor. Sioux geçitlerden birinden geçip memleketine uğrayınca babasının idam edildiğini ve Regeda öncülüğünde bir ekibin kendi peşine gönderildiğini öğreniyor. Tanrısı Sedon kendisine düşman kesilmiştir. Grubumuz yanlarına Anuk isimli hayvanların kılığına girebilen bir Arkonyalıyı da alarak Selgan-İl ülkesine yola çıkarlar. Bir kanun kaçağını doğru yola çevirip asi bir yöneticiye dönüşmesine vesile olurlar. Vardıkları ülkede sonunda Luka'nın izine rastlarlar. Ünlü ama deli bir ressamdır. Tam Siox yanına vardığında da gecenin içine çekilip yok olur. Meğerse o kadar pişmandır ki tanrıçası tarafından suçluluk suskununa çevrilir. Şehre Veniorlular da gelir. Lakin Selgan-İl askerleri tarafından Siox tapınağa hapsedilir ve tanrıçaları zihninde direncini kırmaya çalışır. Diğer grup kaçmayı başarır ve eski yasak bir kente sığınırlar yakınlarda. Bu kentte ikamet eden hayaletler Barkanın lanetlediği ruhlardır ve Barkanın kutsanmışı Rondeva ilerideki bir savaşta cesaret gösterip kendi emirlerini dinlerlerse laneti kaldıracağını söyler. Sankim Yüzüklerin Efendisi'nde de böyle bir şeyler var idi :) Siox ise fare kılığına giren Anuk sayesinde kurtulur hücresinden. Onunla yola çıktığında ise rüyalarına durmadan giren bir kızla karşılaşır: Venesis. O da Siox'u tanır, çünkü Giddar'da ruhlar tanrıların korkunç öte dünyası Azad'da bekleyip reerkarne eder. Sonradan öğreniriz ki Siox ve Venesis üçbin yıldır Azad'da hapis edilen Drocan ve Levityan'dırlar asıl. Anuk sizi tanıştırmak benim asli görevimdi diye ilk cümlesini söyler ve onlardan Arkonya geçidi savaşı için ayrılır. Venesis ie güneydeki bir ormanda neredeyse erkek düşmanı olan Shelin isimli bir tanrıçaya tapınan halkı tarafından amazon gibi yetiştirilmiş ama o da zaman içinde tanrıçasını reddetmiştir. Babasını aramaktadır. Barak topraklarına varınca orada kızılderili misali yaşayan bir kabile tarafından binlerce yıldır içlerinde sakladıkları efsanenin ete kemiğe bürünmesi olarak mesih gibi karşılanırlar. 3 bin yıl önce Dracon ve Levityan olarak iki bebek bulunup sahiplenilmiş. Biribirlerinin yakınında olduğunda inanılmaz büyüsel güce sahip olan bu çift büyücü krala güvenip ordularını yönetmişler. Fakat büyücü kralın insanlar üzerinde yaptığı deneyleri ki Giddarın daha iyi bir yer olması için yeni ırklar oluşturup yeni bir tanrı olmaya çalışmaktadır, öğrenince ona da tavır almışlar. Bir hile ile kadın ölmüş, köye gelmiş olanları anlatmış Dracon ve kendini öldürmüş. Şimdi çiftimiz gizlenen zırh ve silahlarına kavuşur. O esnada beliren aşkın suskununu yok ederler. Farkında olmadan yarattıkları bu etkiyle savaştaki suskunların duraklamasına ve Rebray'ın bu duraklamadan istifade ederek geçide ulaşmasına yardımcı olurlar. Ama bu atakta Dorlak ölür. Aslında Arkonya, D-L çiftinin büyücü krala karşı diğer büyücüleri ikna etmesi sonucu onları ve onların neslini muhafaza etmeyi amaçlayan alternatif bir yapay dünyadır. Siox diğer yandan dünyaya bu yeni gelişlerinde kendisiyle aynı adı taşıyan ve birebir aynı başka bir bedeni de meydana getirdiğini öğrenir. Alternatif gerçeklik teması doğrultusunda diyelim. Siox ve Verenis, Verenis'in babasını bulmak için garip bir ülkeye giderler. Akşamları binalardaki gargoylelar canlanır ve günahkarları yer altındaki tapınaklara kaçırır. Paranoyanın sürdüğü bu topraklarda yer altında kaçırdığı insanları değiştirerek kendine ordu kuran elbette taptıkları tanrıçadır. Babası Lord Mahel bir kalede bilgi toplayan bir tarikatın üyesidir. Siox'yu elinden kaçıran bu tanrıça kaleyi ordusuyla ele geçirir. Bu arada özgür irade sebebiyle ilahlar insanlara kendilerine onlardan direkt bir saldırı olmadığı sürece müdahil olamamaktadır. O yüzden ruhbanlık sistemi mevcuttur. Ayrıca güç için savaş, sevgi gibi kendilerine tapan insanların her deneyimini özümseyebilirler. Neyse Lord gençlere biraz daha D-L hikayesinden bulabildikleri parçaları anlatır. Büyücü kral Dhrazma ismindeki birinin ordusuyla savaşmaktadır. Bu ordu kendi değiştirdiği eciş bücüş insanların insansıların yeni ırkların ordusudur. D-L bu orduya karşı savaşmayı bırakır hatta Dhrazma ile yakınlaşırlar. Dhrazma hala hayatta olabilir ve en güneydeki agresif Kaha-ul imparatorluğunda daha fazla bilgiye ulaşabilirler. Verenis yokedici gücünü keşfeder. Yani bir şeyi baştan beri varolmamış kılar ve böylece onun enerjisini kendine dahil eder. Kulağa geldiği gibi tehlikeli bir şey. İmparatorluğa geldiklerinde iyi karşılanırlar. İmparatoriçe onlarla daha öncede tanışmış olan Ilpea'ymış meğerse. En doğuda Dhrazma'nın ve değiştirilmişlerin kenti olduğunu öğrenirler. Bir Arkonyalı yardımıyla yıldızlar sayesinde en doğuya ulaşırlar. Ondan sonrası ise sisli garip bir kasabadır. Girerler içine ve insanların mutasyona uğrayıp feci şekilde öldükleri bir hayale kapılırlar. Kasabayı terk edemezler, tekrar tekrar aynı hayaller. Aradaki gizemi çözüp Dhrazma'ya ulaşmadan önceki son sınavı da geçer ikilimiz. Dhrazma ise içinde tarlaları ve ormanı ile devasa büyüklükteki dört tarafı kapalı değişmişlerin kentinde uykusundan uyanmıştır. Kutsal yazıların ise aslında D-Lnin günlüğü olduğu ortaya çıkmıştır. Ilpea diğer Sioux'yu kandırıp çünkü şifreli yazıyı sadece o okuyabilir, günlükleri çevirtir. Dhrazma o kadar da güvenilir değildir, Levityan'ın katili midir nedir? Dhrazma ise tanrıların hayatta olan ilk nesil çocuğu olduğunu söyler. Rondeva gibi Lien gibi. İlk nesil ana babaları yani ilahların gerçekliğini bildikleri için Azad'dan dışarıya çıkamazlar. ama Rondeva ile Lien'in ruhları D-L ile birlikte kaçabilmiştir. Daha doğrusu tanrıların bir kısmı serbest bırakmıştır. Giddar'ın ve evrenin hikayesi şudur. 9 seviye vardır: Birler, bir düşünce bir hayaldir, maddeleşirler İkiler olurlar. Enerjiyi deneyimleyerek hayvan bitki yani 4. seviye olurlar. Bilinçli varlıklar insanlar Beşincidir. Altılar bireyselcidirler ve maddeye gereksinim duymazlar. Ama kararsızdırlar ve Yedilerde mükemmel enerjiye kavuşurlar. Bu aşamada yarım olduklarını keşfederler, diğer yedilerle birleşip sekizler olurlar. Sekizler ol diyince var edebilenlerdir. Yaratımları bilinçli seviyelere kadar sınırlıdır ama. Dokuz ise her şeyin kendisidir. Vakti zamanında onüç ışık , ilah buraya düşmüştür. Sekizler taifesi hapis bırakıldıkları burada yaratıma geçerler.Maddeleşmeye geri dönmek istediklerinde çiftlere ayrılmışlar. Fakat bir tanesinin yarımı onu buraya hapsedenlerden olmuş. Bu yalnız tanrıça Eranil-Es diğerlerinin de korktuğu bir zırdeliliğe o yüzden kavuşmuş. Aralarındaki cinsel münasebet neticesi insanlar doğmuş, yüzyıllar yaşayabilen çeşitli güçlere sahip insanlar. Bunlardan birinin içine aşkı da doldurup güçlendirip Eranil-Es'in karşısına eş adayı olarak çıkarmışlar. Dhrazma içte bu şahıs. Eranil-es dalga mı geçiyonuz benle bu böceği öne sürüp demiş. Dhrazma'yı içindeki aşk ateşi ile kapısında köpeği yapmış. Fakat tanrılar görmüş ki çocukları kendi enerjilerini çalıyor. Öldüklerinde ise ruhları yani enerjileri evrene yayılıyor. Giddar etrafında Azad'ı yapmışlar. Ruhlara ve insanların deneyimleriyle enerjiye hükmediyorlar. Diğer yandan da düştükleri seviyeden tekrar yükselip hapislerinden çıkamadıkları için insanlardan da nefret ediyorlar. Aslında rahat huzurlu yaşıyorlarken kendi çocuklarını öldürerek dev bir katliama giriştikleri için diğer sekizler tarafından Giddar'a hapsedilmişler. Yani bu durumun öncesinde de farkındalar. 3 bin yıl önce ise iki varlık, yedilerden,  Giddar'a düşer. Aslında olanları görüp buraya bir müdahil olalım arkadaş demişler. Zaman ve gerçeklikle oynayabilen bu varlıklar yani D-L, tanrılar tarafından güçleri deneyimleri için takip ediliyorlar ama büyücü kralın yandaşı oluyorlar. Şimdi ise kuzeyin tanrıları dev bir tapınak inşa ettiriyorlar. Bunun vasıtasıyla Giddarın üzerindeki tüm yaşamı ve diğer ilahları yokederek güçlerini kendilerine odaklayıp bu hapishaneden kaçabilecekler. Ki aslında DL nin güçlerine de ihtiyaç duydukları için onlar Azad'dan serbest bırakmışlar. Yaşamın yok olmaması için bu piramitin inşası durdurulmalı. Güneyli krallıkların temsilcilikleri dini zorla yok etme stratejisini uygulayan yayılmacı imparatorluğun zorlamasıyla biraraya gelir çoğu geçici bir ittifakta birleşir. Duvarın güneyinde devasa ordular piramiti istila etmek için kuşatma başlatacaktır. Siox ve Venesis'li grup ise yıldızbüyüsüyle piramide sızmaya çalışacaktır. Gruba 10 kişilik birbirinden garip Arkonyalı temaşaası eşlik edecektir. Bu arada Shalorn huysuzluk çıkarmaya başlamıştır. İnançlarından sıyrılamamaktadır bir türlü. Memleketi Venior'a yapılacak saldırıyı da hazmedememektedir. Kardeşine verdiği söz yüzünden onu da terkedemez. İşgal ordusuna Dhrazma ve ordusu da katılır devasa gücüyle. İçinde Selinas'ın da olduğu ki piramitin inşasında çalışmıştır eskiden, grup piramit yakınına transfer olur. Ama hem Dvorak rahibeleri hem de Venior şövalyelerinin kucağına düşerler. Venior'un kurucu kralı devasa bir suskun olarak peydah olur. Shalorn kendi hayatını ona sunar. Sioux gerçekliği gösterip Val Korn'u ikna eder. Ama binyılların zamanıyla küle dönüşür. Düşmanlar bunu görünce daha hiddetli saldırmaya başlar. Regeda da sonunda mefta çok şükür. Neyse piramidin girişine varır ikilimiz koridor boyunca ilerler. Bu arada Selinas da hayatını kaybetmiştir. Durum o kadar kaotiktir ki suskunlar da gelemez olmuştır dünyaya. Çünkü tanrıların suskunları da Azad'da savaş halindedir. Koridor boyunca Sioux ailesini terketmiş olan annesini görür. Tanrıçama ihanet edip seni uyarmaya geldim, merkez odaya girme felan der. Girerler. Merkezindeki odada insan boyutlarındaki kutu açılır ve içinden büyücü kral çıkar. Binlerce yıldır meğerse tanrıların birinin suskununa dönüşmüştür. DL yi etkisiz hale getirip kendi gücünü de etkileyip piramidi çalıştıracaktır. Kendisine de tanrısallık sözünü vermiştir kuzeyin ilahları. Neyse pırt pırt bizimkiler büyücü kralı öldürür. Venesis de yok etme büyüsünü kullanır mecburen. Şok dalgasıyla etraftaki herkes bayılır. Savaş alanında da bu hissedilir ve güneyli krallıklar birleşip imparatorluğa karşı savaşmaya başlar. Nihai hedef yokedildi ya sonuçta. İşin acıklı kısmı Dhrazma da kendi tanrıçasından aldığı emirle imparatorluğa karşı savaşa katılır. Ilpea ise güçlerini kuzeye sura yönelterek kaybolan kahramanlara ulaşmaya çalışır. Savaşa kuzeylileri de müdahil etmeye çalışmaktadır.Siox Venior'a götürülmüştür. O da babası gibi idam edilecektir. Venesis'ten uzaklaştığı için güçleri kısıtlıdır. Venesis ise Sheilan'a tutsaktır. Savaş alanına götürüp işte bu sizin eseriniz biz ise bu savaş içinde geçen acıyı ne bileyim duygu deneyimi kendimize aktarıyoruz nıhahha diye nispet yapar eski tanrıçası.  Dhrazma'yı saldırmaması için iknaya çalışır Venesis. Ama gözleri arkasında canavar şeklinde beliren Eranil-es'in kötülüğünü görmemektedir. Verenis Eranil-es i kızdırıp kendine saldırtır. Böylece Dhrazma da artık uyanmıştır. İdam sehpasındaki Sioux'un yardımına ise Luka erişir suskun olarak. Ağzını çözünce yanına Levityan'ı çağıran sihirli sözlükleri, çok zor değil Levityan!, söyler ve Venesis ile birlikte kavgaya tutuşan Eranil-es Sedon'un tapınağında belirir. Luka'nın kolyesiyle tanrıçayı yenip enerjisini hapsederler. Daha doğrusu onu provoke edip tanrıları da öldürebilen Siox'un kılıcını devreye sokarlar. Luka da ölür. Artık diğer ilahlar da tırsmıştır. Eranil-es'in ölümü de Dhrazmayı lanetinden kurtarır. İki ordu büyüyle geri döner. Geri kalan güneyli ordular kuzeylilerle tutuştukları savaşı terk edemez. Kahramanlar Gillean'a yerleşirler. Bitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder