Sol tarih içinde Kasabalılar fenomenine açıklık getirmesiyle büyük bir ihtiyacı karşılayan bu kitap 5 kasabalının yani Turgutlulu gencin devrimci fikirlerle tanışarak örgütlü yaşama geçmesinin ve 12 Eylül döneminde işkence ve eziyetle bir o kadar da direnişle geçen hayatlarını anlatıyor. Kitap hakkında ayrıntılı bir analiz örneğin eylemsel yetke ismindeki blogda bulunabilir. Yaşanan aşılan aşılamayan bireysel acılar hakkında tek kelam etme hakkım bile olamaz. Ben ise daha detaylara ineceğim toplumsal eleştiri adına. Geçmişlerinden en ufak pişmanlık duymadıklarını gerekli dersleri çıkarıp örgütlü olmamalarına rağmen davayı hala savunduklarının vurgusunu yapıyorlar. 80 öncesi süreçte ölümle sonuçlanan ,maktul kim olursa olsun, eylemlere karışıp pişmanlık duymamak biraz hafif kalıyor bana göre. O zamanın şartlarını ve kaçınılmaz parçası olunan kutuplaşmayı elbette unutmuyorum. Basit bir hümanizma mı? Kitabın ayrıntısında aslında pek çok kafada beliren sorunun cevabı da hazır. Örneğin lümpenliğin izini taşıyan bıçkın delikanlı tavrı özellikle ilk biyografiye o kadar hakim ki. Sol kültür? Ya da özeleştirisi verildiği gibi o dönemde klasik eserleri okumadan dergilerde yazılanlarla kendimizi beslerdik cümlesi.. Yani birileri birileri adına düşünüp yürü ya kulum diyor. Nihayetinde sokakta pişmek, yeterli mi? Empatiyle ancak gözaltı ve cezaevi sürecinde tanışılıyor. Çünkü o dar çerçeve bu şekilde kırılmış ancak.
Kısacası önce çuvaldız meselesi, iğne değil büyükçe bir çuvaldız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder