31 Ocak 2022 Pazartesi

SUMAC - The Deal (2015)

 

Sumak kişniş, bizim uralarda kinzi de derler, gibi sevdiğim egzantirik baharatlardan biridir. Güçlü karakteristik bir tadı vardır. Sağlığa da çoğu baharat gibi yararlıdır. Bu grubun sağlığa yararı olduğundan ise şüpheliyim. sert bir sound ve yavaş. Doom sludge gibim bir şeyler. Canavar bir vokal, herhalde boğazı elde dolaşıyor adam. Her eleman kendi grubundan bir şey getirmiş gibi. Isis+Russian Circles+Genghis Tron. Dolayısıyla grubun bu ilk albümü hiç de ilk albüm gibi değil. Eze eze ilerleyen harmoniler arasında birden riflerin parıldaması hoş ama bu kayıt hakkında daha hoş bir tanım okudum: powerful fragmentation. Drone ve endüstriyel tınılar eşliğinde bu dağınıklık bütüne hakim olma anlamında dinleyeni zorluyor. İki lafı bir araya getiremeyen höt höt konuşabilen dağda yetişmiş saldırgan bir şizofrenin insanlıktan çıktığa anı simgelemiyor mu ne? Yani baharat sumakla pek bir alakası da yokmuş.

6,75-/10

27 Ocak 2022 Perşembe

Keith Jarrett & Gary Peacock & Jack DeJohnette - Bye Bye Blackbird (1993)

 

Ünlü caz sanatçısı Miles Davis'in vefatının ardından onun tarafından ve ona ithafen şarkıların derlendiği bu albüme asıl rengini piyanonun başındaki Keith Jarrett veriyor. Basta Pacock ve bateride DeJohnette eşlik ediyor ve albüme de adlarını yazıyorlar, sahne Jarrett'e ait gibi görünse de her iki sanatçının öne çıktıkları serbest alanlara rastlamak mümkün. Ve maalesef bu müthiş performansa Jarrett'in "vokali" de gayet yüksek ve tiz bir sesle eşlik etmekte. Hatta bir ara death metale de merak salıyor. Anladık sanatçının imzası bu egzantirinling ama bu kadar bastırmaya gerek yok. Yada başka bir deyişle diğer albümlerine göre bu kayıtta daha fazla öne çıktığı kabul edilmesi gereken bir gerçek. Ayrıca kaydın prodüksiyonu da çok canlı değil. Müzik ile kulağımız arasında sessizlikten örülü saydam bir duvar var gibi. İlk parçalar teknik olarak bana biraz kompleks geldi. Sonradan albüm neşeli, eğlenceli bir taraf ile yaz akşamları dinlence müziği ve Miles Davis'e veda duygusallığı arasında gidip gelen ama katiyen bu zıtlaşmanın uyumsuzluk yaratmadığı bir seyir izleyerek dinleyeni hoş bir yolculuğa çıkarıyor.  60'lı yılların modern bir yorumu olarak da ayrı bir lezzet barındırıyor.

7,50/10

25 Ocak 2022 Salı

Denzel Curry - Imperial (2016)

 

Denzel Curry'nin yaptığı etkileyici Bulls on Parade yorumu ile tanıyıp bu rapçi arkadaşın rock sevgisini öğrendikten sonra biz de onu sevmiştik. Bu ikinci ama sesini büyük kitlelere duyurduğu ilk çalışma ile hip hop dünyasında boş işlerle uğraşmadığını da görüyoruz. Sözleri de öyle, modern ama boğmayan sesleri de. Yeteneğin sergilendiği sımsıkı ritimlerle birlikte tembelliğe, boş yere vakit geçirecek bir dakikası bile olmadığının beyanı. Dinleyeni çabucak ele geçirip heyecanlandıran, bir yanıyla da trape yakınsasa da o bayağılığa düşmeyen flowlarıyla gönlü hip hop'a düşmeyen beni dahi etkileyerekten Denzel Curry isminin neden Abd'nin büyük rapçileri arasında geçtiğini idrak edebiliyoruz. Sound olarak yakaladığı denge de sağlam bir noktada. Trap ama trap gibi değil, funk ve parti modu gibi ama değil , politik ama politik gibi değil, agresif ama değil gibi. Ama hepsi. Prodüksiyonu da çok iyi. Müzik bastırmıyor tam tersine usulce vokale katkıda bulunuyor. Yalnız dinledikçe eski tkisini sürdüremiyor olması gibi sıkıntıları da içermekte.

7,75/10

24 Ocak 2022 Pazartesi

RETRO: Nightwish - Angels Fall First (1997)

 

Opera vokalli senfonik gotik grupların işlerini özellikle aramam. Hele cilalı hesaplı kitaplılarsa. Ama melodik ve epik melodilerle birleşip çiğ bir prodüksiyonla ve amatör ruhla servis edilirlerse ,  dikkat kesilirim. Therion'un sevilmeyen döneminden hoşlanıyor olmam gibi erkek vokali sebebi ile grubun  pek de revaçta olmayan bu merhaba albümü zihnimde sıkı bir yer tutmuş. Hala keyifle dinlediğim şarkılardan oluşan çok güçlü bir girişe sahip albüm ve böyle devam ediyor. Folklorik yoğunluğu seviyorum. Power diyorlar ama daha çok heavy metal diyebileceğimiz dokunuşu ayrı seviyorum. Akustik çeşitliliği de. Keyboardda bazı seslerin ucuzluğuna bir yere kadar tahammül edilebiliyor. Başka faktörlerce dengelenebiliyor en azından. Bu albüm hakkında sevdiğim şeylerden biri de belki de Tutankhamen'de zirve yapan eğlencili tavırları. Fantasik sahnede (kitaplar, oyunlar, diziler vs) tavern vardır ya ozanlar neşeli şarkılar çalar, kadehler tokuşturulur, öyle. Bu demek değil ki senfonik grupların dramatik tavrı  eksik. Sondaki progresif  parçayla da işte o hesaplı kitaplı noktaya evrilmeye başlıyorlar. 

8,0-/10

23 Ocak 2022 Pazar

Samuel Noah Kramer- Tarih Sümer'de Başlar

 

Tarihe kronolojik olarak meraklıysaysanız Sümerlerin tarihe ilkler açısından ne kadar derin bir iz bıraktıklarını bilirsiniz. Sosyal ve doğa bilimleri, din vesair. Köklenlere meraklıysanız benim gibi o yıllarda varolmayan Türklerle bağlantı kuracak sahtekarlıkları bir yana bırakırsanız wikipedia'dan bir şeyler de öğrenmişsinizdir. Kuzeyden Ubeyd kültürü , Güney'den belki de Tufan mitini yaşayarak körfezden gelenler ve sonradan sık sık göç edip birleşen ve sonunda toplum yapısını değiştiren Samiler'in kaynaştığı, meydana getirdiği bir halk. Bilimde hep bir şimdilik, eldeki verilere göre şerhi mevcuttur tabi. Dolayısıyla uzuuun senelerdir kitapçı raflarında yer alan bu kitap ki orijinali 50'li yıllara dayanıyor, daha ne anlatabilir şüphem okumaya başladıktan kısa bir süre sonra yerle yeksan oluyor. Zira alt başlığı kaçırmışım: Yazılı Tarihteki Otuzdokuz İlk. Topluma sosyal açıdan bakan ve olgular üzerinden bugünle bağlantı kuran bu güzelim eseri okurken kaynak olarak yaralandığı tabletler hakkında o günden bugüne ne gibi buluşlar olduğuna dair merakım daha da arttı. Tarihe ve ilgili arkeoloji, antropoloji gibi diğer disiplinlere ve sosyolojiye hatta edebiyata meraklı herkes için okunması elzem bir eser diye belirtip son noktayı koyalım.





22 Ocak 2022 Cumartesi

Ruhi Su - Çocuklar Göçler Balıklar (1980)

 

Ruhi Su'nun 10. albümü genelde çocuklar hakkında ama onlara yönelik değil. Türkülerin genelde teması çocuklar olmakla beraber o efsane Dadaloğlu türküsü herhalde göçler sınıflandırması altında burada yer bulmuş, bilemedim. Sanatçının o tok ve gür sesiyle hiç zorlanmadan ve abartmadan kolaylıkla icra ettiği yorum efsane. İlk kayıtlarındaki sıkıntı da buydu. O güçlü sesini söylediği türkülere göre zincire vurması bir yerlerde patlak veriyordu. Bir kaç balık şarkısı ve daha önce de dinleme imkanı bulduğumuz Nazım Hikmet'in Kız Çocuğu şiirinden bestelenen türküsü de yer almakta. Sanatçının en güçlü eseri olmamakla birlikte güzelce akan rahat bir çalışma olarak kulaklarda yer ediyor. 

7,0-/10

19 Ocak 2022 Çarşamba

Thy Catafalque - Tűnő idő tárlat (2004)

 Grubun patlama yaptığı Roka Hasa'nın 3 sene önceki albümü grubun neden avant garde metal olarak nitelendirildiğine dair çok daha güçlü doneler vermekte. Zira dinledikçe ve grubun işine aşina kazandıkça, ne var burada avagartlık işte üç tarzı almış melodik melodik harmanlamış deme cüretini gösteriyorduk. Elektronikten black metal'e farklı girdiler daha gelişigüzel kullanılmakta, çeşitlilik alıştığımız folk ve meleksi kadın sesi gibi öğelerden pek de rastlamamış olduğumuz distorşe black vokale, endüstriyel cazırtılara , senfonik düzenlemelere kadar uzanıyor. Albümün kötü yanı biraz prodüksiyon biraz da farklı türlerden beslenen düzenlemelerin baş döndürücülüğünün dinleyicinin önünde bir bend örmesi. Azcık zorlarsanız yıkılmaması hiç de zor değil. Diğer bir zayıflık ise Neath Waters gibi ağır topların başlangıçta sahaya sürülmesi sonucunda sonlaraa doğru kaydın uzun süresi de düşünüldüğünde sallantılı bir seyir izliyor olması. Sonraki işlere benziyor ve biraz değişiği, sertinden bir değişiği.

7,50+/10

18 Ocak 2022 Salı

Jean Baudrillard - Tüketim Toplumu

 Yine de hakikat bu, ama uzun bir sürecin başındayız daha


Baudrillard yanlış anlaşılan, vaktinden önce bir şeyleri algılayabilen bu yüzden de yanlış anlaşılan belki de  hak ettiğinden az değer gören bir düşünce insanı. Simulakrlar ve Simulasyon kitabı kadar popüler bu eserini okurken felsefecilerin etkisinin  ne kadar doğru saptamalarda bulunduğu değil ne kadar esin kaynağı olduklarında yattığına dair fikrim biraz sarsıntı geçirmiyor değil. İlk basım tarihi 1970'i göz önünde bulundurursanız günümüze hitap eden sosyal tespitlerin kesinliği şaşırtıcı.  "Kültür artık kalıcı olarak üretilmez" modern sanat ürünleri ve Banksy aklımızda beliriyor, "Tüketici olarak insan yeniden yalnız hale gelir, kendi köşesine çekilir , olsa olsa sürü halinde yaşar" derken sanal topluluklarda sosyalleşen genç kuşağı, rock grunge metal gibi bir alt kültürden hazza ve gösterişe dayalı normlara dayanan (tabi hepsi değil ama ana çizgi bu) rapin yükselişini anımsıyoruz,   "birey hesap birimi olur, birey olarak muhasebe edilebilir olur " derken artık dizilere konu olan modern insanların sayısal bir değerle (farklı kaynaklardan beslenerek tekleştirilen ve ağırlığın yine maddiyat ve daha da ötesi maddiyat yoksa bile varmış gibi gösteriş yapabilme yeteneğinin aldığı) ifade edilebiliyor olması...Yine de Baudrillard'ın penceresinden bugüne bakıp görüşlerinin güncellendiği bir kaynağı okuma ihtiyacı vaki. Şahsen satın aldığını gösterme, havasını atma ve bunu statü göstergesi olarak gösterme anlamında bir gösteriş toplumuna evrildiğimiz bu günlerde görülüyor ki Baudrillard'ın tüketim toplumu kavramı bu yöne doğru kapsayıcılığı geniş bir alanı katediyor.

Önsöz'de çerçeve indirgenerek  şu şekilde çizilmiş.

Baudrillard büyük teknokratik şirketlerin nasıl bastırılamaz arzulara yol açtığını ve bunun da eski sınıf farklılıklarının yerini alan yeni bir toplumsal hiyerarşi yarattığını gösteriyor... Ortaçağ toplumunun TANRI ve ŞEYTAN üzerinde dengelenmesine benzer şekilde bizim toplumumuzda tüketim İLE tüketimin eleştirilmesi üzerinde dengeleniyor.


Toplumsal zenginliği artıran ilkel değiş tokuş yerine bizim farklılaştırıcı toplumlarımızda sahip olunan her şey diğerine göre göreceleştiği için tam tersine bireysel yoksunluğun artış gösterdiği farklı bir dönemdeyiz artık.

Gündeliğin dinginliği, yüceltilmek için sürekli tüketilen şiddete ihtiyaç duyar. Dünyanın veya ülkenin bir yerindeki şiddeti veya doğal olaylarda ölenleri TV'de izledikçe yaşamımız anlam kazanır. Bolluk , zenginlik aynı zamanda israf sayesinde var olur. Toplum gibi birey de sadece var olmadığını, ama yaşadığını, aşırı gereğinden fazla (irrasyonel) bir tüketimde hisseder. Çözümlemesinde kullandığı yöntem bu zıtlığa dayanıyor. Baudrillard'ın bu kitabında da gösterge, nesnenin kullanım değeri, simgesel değer (büyük şehirlerde çok az kullanabilsek de bir yada 2. araç, durmadan model yükseltilen araç veya pek gidemesek de bir yazlık), refah devrimi, değişim değeri, bolluk, büyüme, farklılaştırma, eril ve dişil model, EKOK,EKOÇ, gadget gibi analizin alt yapısını besleyen çözümleyici kavramlarda boğulmaktansa büyük resme bakmalı.

Nesneler sadece yok etmede gereğinden fazla olarak vardırlar ve yok oluşlarında zenginliğe tanıklık ederler.






Tüketim de okul gibi bir sınıf kurumudur: Sadece ekonomik anlamda nesneler önünde eşitsizlik yoktur -kısaca, tıpkı herkesin benzer eğitim fırsatına sahip olmaması gibi, herkes aynı nesnelere sahip değildir; ama daha derin bir şekilde yalnızca bazılarının çevre öğelerinin özerk, rasyonel bir mantığına ulaşabilmesi anlamında radikal bir ayrımcılık vardır: Bu kişilerin nesnelerle ilgisi yoktur ve doğrusunu söylemek gerekirse bunlar tüketmezler. Diğerleri ise sihirli bir ekonomiye, nesnelerin nesne olarak ve diğer her şeyin de (düşünce, boş zaman etkinlikleri, bilgi, kültür) nesne olarak değer taşımasına mahkum edilir: Bu fetişist mantık tam anlamıyla tüketimin ideolojisidir.’
Başarılmış  işler ya  da  yapıtlar yoluyla  kurtuluş  olan   nesneler  yoluyla kurtuluşu   dayatan  bir  sınıf mantığıdır: Bu  ise  aristokratik   bir  ilke  olan Tanrı  lütfu  ve  seçilme  yoluyla  kurtuluşun  karşısındaki “ demokratik ” ilkedir.  Oysa  evrensel  uzlaşıma  göre Tanrı  lütfu  yoluyla  kurtuluş , her  zaman  diğer   kurtuluştan daha değerlidir. Alt ve orta sınıflarda rastlanan  biraz da  budur. Bu sınıflarda “nesne  yoluyla  kanıtlama” , tüketim yoluyla kurtuluş , içinde bulunduğu sonsuz ahlâki kanıtlama   sürecin­de  bir  kişisel Tanrı  lütfu ,Tanrı  vergisi  ve kader  statüsü   edinmek için  ümitsizce tıkanıp  kalır. Oysa bu  statü , kendi  mükemmelliklerini başka yerde, kültür ve  iktidar yoluyla  kanıtlayan  üst sınıfların  ayrıcalığıdır.

Tüketici kendi ayırt edici davranışlarını özgürlük olarak, talep olarak, tercih olarak yaşar, farklılaşma ve bir koda boyun eğme zorlaması olarak yaşamaz...ayırt edici gösterge sonsuza dek başka göstergelere gönderme yapar ve tüketiciyi de kesin bir tatminsizliğe sürükler. Tüketim sisteminin dengeye dengeye oturmasının imkansızlığının kesinliği karşısında tüketimin zıvanadan çıkması , sınırsızca aşırıya kaçması karşısında refah ilkesine göre düşünen ekonomistlerin ve diğer idealist düşünürlerin şaşkınlığı her zaman çok öğreticidir.






























14 Ocak 2022 Cuma

Soen - Lotus (2019)

Bu sene konsere gelecek gruplar arasında gözümü kestirdiğim gruplardan biridir Soen. Zaten Leprous ve Haken gibi modern diğer progresif gruplarla birlikte merak etmekteydim bir süredir. İlk tepkim böyle şöyle apaçık prodüksiyonu oldu. Metal soundunun ne kadar içine içine okunduğunu ve belki de sludge etkisiyle klostrofobik bir atmosfere dönüştüğünü anlayamamışım. Oh, bir ferahlık, bir açık hava berraklığı, içim açıldı valla. Kulağa yapışan nakaratlar, melodram havalar, dokungaçlı melodiler cabası. İşin aslı teknik tarafa meyilli progresiflikten ziyade konstrüktif ve stil mahiyetinde prog bir tavır sergilemekte, hatta sound olarak alternatif metal şeklinde yankılanmakta. Vokal çok orijinal değil ama gayet keyifli bir renge sahip. Baterinin sesi bir tık geride kalmış gibime geldi. Çözüm mp3 çalarda bas ayarıyla oynamak. Günümüzün modern soundu ile ve sert rifler ile melodi arasındaki dinamizmin dengeli sentezi albümün en güçlü özelliği. 5 albümün 4. sırasındaki bu kayıt süpergrubun en öne çıkan, en beğenilen yapıtı belki. Ticari başarıya ulaşan son albümü Imperial'i beslemiş demekki. Bonus şarkılar da hiç yabana atılır değil bu arada. Benim son kanaatim ise çok sıkı , dinlemesi keyifli bir albüm olmakla birlikte çokça dinlememe rağmen hayatımda vazgeçemediğim albümler arasında yerini bulamıyor. Martyr klibi de ayrı bir şey yafu. 

7,75/10


12 Ocak 2022 Çarşamba

Deftones - Ohms (2020)

 Kökenleri nu-metal'e uzanan ama türün sığlığına rağmen her daim saygı duyulmuş grup devirdiği 30 seneden sonra elbette post post'lanarak farklı ama değişik olmayan bir sounda evrilmiş. Yani hala sertler lakin kendilerine alternatif metal tanımı daha uygun düşüyor. Hatta bana sorarsanız bir tık soft bile kalıyor olabilir. Modern rock , nu-metal ve  alternatif metal arası gidip geliyor. Dreamy ve değişken vokallerin kimi zamanda tezat gitar ritimlerle karşılaşması orijinallik gibi görünse de bana yeterince progresif gelmedi.  2020'de oldukça ses getiren ve pek çok en iyiler listesinde yer alan bu çalışma bu fikirleri - elektro-ambiyans dokunuşları da unutmayalım- şüphesiz çok iyi sentezleyip ifa ediyor. Yine de albümün tamamiyle beni ele geçirebildiğini söyleyemem zor.  Avanguarde şeylere fazlasıyla aşina olunca her şey bana normal sınırlar içinde görünüyor belki de. Dinledikçe güzelleşiyor, yeterince derinleşmese, de hoş bir manzara sunuyor bu göl sefası. Sadece kendini sofistike gösterebilmek için gösterdiği çaba ne kadar inandırıcı, bilemedim. Pompeji, Ohms (niye manic street preachersın böyle) ve daha da fenasi Radiant City (gitar konuşuyor) benim belalılarım.

7,75-/10


8 Ocak 2022 Cumartesi

Dostoyevski - Yeraltından Notlar

 İtiraf etmek gerekirse klasik eserler ile çok haşır neşir olamadım. Gençliğimde Steinbeck romanlarını okumaya başlamıştım. Gazap Üzümleri, İnci ve Sardalye Sokağı. Nerede okumayı bıraktım, onu da hatırlayamadım. Dostoyevski maceram ise Suç ve Ceza'nın ilk bir kaç bölümüyle sınırlı kalmış maalesef. Diğer bir ünlü eseri Yeraltından Notlar'a Akın Altan sesiyle hayat veriyor. Önceki dinlediğim Yaşlı Adam ve Deniz'e kıyasla performansı daha etkileyici. Orhan Pamuk'un önsözünde gündeme getirdiği gibi Batı düşüncesinin Rusya üzerinde gerilimli gölgesi üzerinden metaforik bir okumaya da tutulabilecek eser aşağılanmaktan haz alan öfkeli, saçma şeyler yapan bir karakterin , kendini hapsettiği dünyasından yazdığı notları denemevari okumasından ibaret. Veya daha fazlası. Benim için ise kısaca şöyle diyeyim.

1. yarı: Ne diyor bu değişik?

2. yarı: Ne yapıyor bu değişik?

Zeki Demirkubuz filmini de pek beğenmemiştim.

4 Ocak 2022 Salı

RETRO: Moby - We Are All Made of Stars (2002, Single)

 

Çok şokolat bir tekli. Kayda adını veren parça da iyi güzel de Azure Ray vokalli Landing tam 90'lar hissiyatlı elektropop havasıyla gizli kalmış bir B yüzü hiti. Ama işin ilginç tarafı şu, soul vokali, klasik elektro ritimleri ve yaylı düzenlemeleri ile son şarkı olarak arzı endam eden Soul To Love'un da hiç zayıf bir şarkı olmaması. Bir adım daha modern bir sese sahip olması sebebiyle şarkıcıyı tanıtmak için anlamlı bir başlangıç olduğunu düşüyorum.

7,75+/10

2 Ocak 2022 Pazar

John Shirley - Bioshock: Rapture Şehri

 

Yazarın en bilindik ve en sevilen bu romanı bu başarısını  öncül hikayesini anlattığı dünyaca ünlü Bioshock bilgisayar oyununa borçlu. Bu vesileyle indirimlerden faydalanıp ben de oyunu yükledim ki daha önce de methini çok duymuştum. Ayn Rand'ın felsefesini paylaşan Andrew Ryan ismindeki idealist bir işadamı nükleer felaketin kaçınılmazlığı beklentisiyle deniz altında bir kent inşa eder ve seçkin kişilerle libertarian tam serbest kapitalist bir düzen inşasına girişir. Her türlü yasağın serbest bırakıldığı ve güçlünün borusunu öttürmesinin kaçınılmaz olduğu bu yeni toplumda muhalif ama haklılığı tartışılır karakterlerin, suç ve çürüme ve ahlaksızlıkla,  yükseleceği ve toplumun totaliterizme kayacağı çok da şaşırtıcı olmayacak. Gen teknolojisin de gelişimi ile artık çocukların bile insanlıklarını kaybettiği bu ortamda karakterlerin birer birer elendiğini görüyoruz. Aslında neden bazı yan hikayelerin ve karakterlerin anlatıldığına dair hiç bir fikrim yok, belki oyunun kurgusunda yer alıyorlardır. Bu karanlık kitap okuyucuları da bölmüş durumda. Seveni var ve bir o kadar da sevmeyeni. Ben de pek ısınamadım. Neyseki büyük bir indirimle almıştım. Neyseki objektivizm gibi saçma bir felsefenin hayata nasıl yansıyacağına dair bir beyin jimnastiği olarak bir faydası dokunuyor.

1 Ocak 2022 Cumartesi

Lou Reed & Metallica - Lulu (2011)

 Bize bahşedilmiş olan kalıplar içinde hareket etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Böyle bir düşünce aklımıza bile gelmiyor. Farklı olanı anlayabilmek bile bir çaba gerekiyor ki karşılaştığımızda hiç vakit kaybetmeden tukaka ilan ediyoruz. Zaten bu kalıplar tarafından artık kişiliğimiz oluşturuluyor. Bir kutunun içindeyiz. Evet, bu işbirliği albümü Metallica dinleyicisi için geriye atılmış büyük bir adım. Zaten bence Lou ve Kankaları gibi bir proje ismiyle yayınlanması gerekirdi ki ticari sebeplerle kimsenin işine gelmemiştir, sanırsam. Lou için ise bence ileri bir adım. Yaşına rağmen müzikle tezat bir ambiyans yaratan canlılığı hissediyorsunuz. Sözler için bir şey söylemiyorum. Doğaçlamanın saçmalığa ulaştığı yerler vardır illaki. Bu kaydın ruhu bir grup huysuz ihtiyarın huzursuz ve öfkeli söylenmelerinden ibaret. Güzel bir şey yok burada. Düzen de yok, kural da. Şartlanmalardan kurtulunca çok da kötü olmadığını anlayabilirsiniz. 

6,75/10