24 Kasım 2019 Pazar
Edgar Allan Poe - Şiirler: Annabel Lee
Varlık yayınlarından çıkan kitap özenli baskısıyla göz dolduruyor. Şairin ki öykücü kimliğiyle ismini daha çok biliyordum, hayatı, yapıtları ve şiirleriyle ilgili çevirmenin kaleminden çıkan detaylı açıklamaları esere dahil edilmiş. Bugünden bakıldığında yazıldığı dönemin (19. yy) havasına uygun şekilde ki o dönem içinde bazı yenilikçi çizgileri sahiplendiği söylense de şimdiden bakıldığında ihmal edilebilir, bir hayli duygusal, dramatik, sembolik ve karamsar bir tablo çiziyor, eser. Bu cihette pastoral betimlemeler bende hoşluk olarak kaldı. Tema olarak ise ölüm, aşk, yakarış, zengin düşler dünyası öne çıkmakta. Kitaba adını veren şiirden ziyade Kuzgun ismindeki öykü tadındaki şiiri ile gotik edebiyat dahilinde hafızalara kazınmış bir isim. Yalnız şiirin o mübalağalı eski tarzının bana pek de hitap etmediğini belirtmeden geçemeyeceğim.
Septic Flesh - Sumerian Daemons (2003)
Grubun işlerini kronolojik olarak tersten takip etmenin sıkıntısını yaşıyorum. Düzenlemeler açısından kulağımın duyduğu kadarıyla tarzlarını şu anda da devam ettirdikleri senfonik ve endüstriyel tınılarda death metal'e taşıdıkları ilk albüm bu olsa gerek. İnternete baktım da hakikaten öyleymiş. Kaotik ve bumbastik ve bir yerde yükselen bir yerde düşen dengesiz (parça değil albüm boyunca) bir şizofrenik hal sunmasından anlıyorum bunu. Henüz daha oturtamamışlar soundlarını, ellerindeki var olan her güzel fikri boca etmişler. Diğer yandan da Mechanical Warfare ve onun gibi üç dört fren tutmayan fantastik parça var ki tadından yenmez. Gitar ve riffler de ara ara öne çıkıyor tüm keyfiyle. Senfonik alıntıların biraz fazla sesi çıksa da etkisi kuvvetli. Yine de kaydı tümüyle değerlendirdiğimde biraz rot balans ayarı eksik gibi gelmekte.
7,75+/10
7,75+/10
22 Kasım 2019 Cuma
Star Trek: Deep Space Nine (7. Sezon) / Nightflyers ( 1. Sezon) / Dirk Gently's Holistic Detective Agency (1. Sezon) / The IT Crowd (5 sezon)
DS9''ı sonunda sonlandırdık çok şükür. Ekşi'de bu seri ile ilgili çok güzel ve fazlasıyla detaylı (o yüzden tüm yazılanları okuyamadım) bir eleştiriye rastladım. Senaryo ve karakterler konusunda devasa gedikler içeriyor bu dizi. Bilmem kaç kişinin tecrübesini ortaya koymayı beklediğimiz Dax memur kafasında. Klingon Worf niye bu kadar çekici? Irklararası duygusal yakınlaşmaların abartılması. Dominionlarla yapılan savaşın mantıklı taktik ve strateji izlememesi: Misal Romulanları ittifaka dahil etmek bu kadar kolay mı? Abartı oyunculuk ve benim Ferengilerin bu kadar ön plana alınmasına bir türlü alışamam. Sıkıcı Bajoranlar. Beyni de sıvı konumundaki Odo. Gerçekten gider de gider. İyi yönleri yok mu? O da var. Senaryonun kurbanı olsa da Kira (güzel çünkü bence, başka bir neeni yok :)), entrikacı Garak, eski göz ağrılarımızdan şef O'Brien, deli Dukat. Aslında Cardassianlar kuuldu. Hakları yendi. Yazık oldu.
Nightflyers George R ve de R Martin'in öyküsünden uyarlanması sebebiyle bayağı beklenti yarattı ve ilk sezondan sonra tatile girmiş görünüyor. Hiç de insansı olmayan bir uzaylı filosu ile yolunu kesiştirmeye çalışan bilim insanlarını taşıyan bir uzay gemisi, garip tayfalar, olağan üstü olaylar, geminin yapay zekası mı yoksa kaptanın anası mı? Gerim gerim geren bir atmosfer, itici mi denmeli?, tekinsiz evleri mekan eyleyen gotik türünü andırıyor. Gotik bilim kurgu diye bir şey var mı? Çok da izleyiciler memnun kalmadı aslında bu sezondan. Karakterler saçma sapan, kasıntı oyunculuk, manasız mantık silsilesi felan. Yine de diğer sezonda takip edebilirim.
Dirk Gently's Holistic Detective Agency : ne diyebilirim ki? Yazarı Douglas Adams'ın mizahını Otostopçunun Galaksi Rehberinde de çok şey edememiştim. Aşırı uçuk ve komik değil. Ama karakterler hem güzel/yakışıklı hem de inanılmaz eğlenceli tipler. Karakterler sayesinde ilk sezonu izleyebildim, gerisini reddedeceğim maalesef. Anlat desen konusunu anlatamam vallahi. Seven tapar zannımca.
The IT Crowd beş sezonda sadece 25 bölüm yayınlanmış bir sitcom. Anladığım kadarıyla İngiliz yapımı olsa da Amerikan mizahıyla karışık yeni bir tarz yaratmışlar. Ve muhteşem olmuş. Deli bir yöneticinin holdinginde bodrum katında çalışan iki geek elemanın başına bilgisayarı dahi açmaktan bihaber kadın bir müdür atanır. Klişe gibi değil mi? Yok vallahi değil. Ben ki çok duygularımı belli etmem, hani starship trroper tshirtü vardır ya işte ordaki benim, bir kaç yerde hönkürdüm. Polis devriyesi geçerken Moss'un Roy'un dudaklarına yapışması yada gotik elemanın sahneleri. Dahiyane sahneler içeriyor, cüretkar (dalgaya aldığı konular açısından) sahneler içeriyor, benden söylemesi. Elbette her bölüm güçlü değil. Ve patronları ve onun yaptığı mizah benlik değil. Neyseki diğer karakterler kurtarıyor.
Nightflyers George R ve de R Martin'in öyküsünden uyarlanması sebebiyle bayağı beklenti yarattı ve ilk sezondan sonra tatile girmiş görünüyor. Hiç de insansı olmayan bir uzaylı filosu ile yolunu kesiştirmeye çalışan bilim insanlarını taşıyan bir uzay gemisi, garip tayfalar, olağan üstü olaylar, geminin yapay zekası mı yoksa kaptanın anası mı? Gerim gerim geren bir atmosfer, itici mi denmeli?, tekinsiz evleri mekan eyleyen gotik türünü andırıyor. Gotik bilim kurgu diye bir şey var mı? Çok da izleyiciler memnun kalmadı aslında bu sezondan. Karakterler saçma sapan, kasıntı oyunculuk, manasız mantık silsilesi felan. Yine de diğer sezonda takip edebilirim.
Dirk Gently's Holistic Detective Agency : ne diyebilirim ki? Yazarı Douglas Adams'ın mizahını Otostopçunun Galaksi Rehberinde de çok şey edememiştim. Aşırı uçuk ve komik değil. Ama karakterler hem güzel/yakışıklı hem de inanılmaz eğlenceli tipler. Karakterler sayesinde ilk sezonu izleyebildim, gerisini reddedeceğim maalesef. Anlat desen konusunu anlatamam vallahi. Seven tapar zannımca.
The IT Crowd beş sezonda sadece 25 bölüm yayınlanmış bir sitcom. Anladığım kadarıyla İngiliz yapımı olsa da Amerikan mizahıyla karışık yeni bir tarz yaratmışlar. Ve muhteşem olmuş. Deli bir yöneticinin holdinginde bodrum katında çalışan iki geek elemanın başına bilgisayarı dahi açmaktan bihaber kadın bir müdür atanır. Klişe gibi değil mi? Yok vallahi değil. Ben ki çok duygularımı belli etmem, hani starship trroper tshirtü vardır ya işte ordaki benim, bir kaç yerde hönkürdüm. Polis devriyesi geçerken Moss'un Roy'un dudaklarına yapışması yada gotik elemanın sahneleri. Dahiyane sahneler içeriyor, cüretkar (dalgaya aldığı konular açısından) sahneler içeriyor, benden söylemesi. Elbette her bölüm güçlü değil. Ve patronları ve onun yaptığı mizah benlik değil. Neyseki diğer karakterler kurtarıyor.
21 Kasım 2019 Perşembe
Uriah Heep - ...Very 'eavy...Very 'umble (1970)
Her tür klasik rock derlemesinde kendine yer bulan Gypsy namındaki şarkının lokomotifi olduğu bu albüm grubun ilk eseri. Bu şarkıda da gördüğümüz farklı ritimler albüm genelinde de ara ara öne çıkıyor. Bence hard rock tanımı yeterli değil. Alttan altan prog etkisi işlemekte. O yüzden belki de hiç bir zaman tam anlamıyla ısınamayacağım parçalı bulutlu tarzda bir gruuvilik sunduğunu söyleyebilirim. Bu kadar enteresan olmayan diğer parçalar ise aleladelikten öteye gidemiyor. Şırıl şırıl akmasa da pişman etmeyecek bir dinleti. Bugüne göre değerlendirdiğimizde zamana yenik düştüğünü de söylemek mümkün değil. Daha doğrusu fifty fifty.
7,25+/10
7,25+/10
20 Kasım 2019 Çarşamba
Gaye Su Akyol - İstikrarlı Hayal Hakikattir (2018)
Sürrealist bir ifade yaratıcı düzenlemeler ve hakkı hiç de es geçilmemesi gereken müzisyenlikle buluşunca iddalı bir duruştan ödün vermeyen bu deneysel çalışma gerçekten de istikrarlı bir döngüde ısrarla yurtdışında da tanınırlık getiriyor. Bunlar takdir edilmesi gereken meziyetler. Benim şahsen hoşlanmadığım iki nokta ise şu. Temponun yavaşlığı ve halk müziğinin aksine sanat veya Türk klasik müziği öğelerinin, vokalde nağmeler örneğinde olduğu gibi, diğer türlerle etkileşimini bir türlü benimseyemem.
7,50/10
7,50/10
19 Kasım 2019 Salı
The Butterfield Blues Band - East-West (1966)
Rock cinsinden blues albümü dinleyecekseniz üç beş tane birisi bu olmalı. Albümü adını veren parça da ismi üzerinde batı ve doğu kültürlerini füzyon tepkimeye dahil etmekte. Türün de şöyle bir problemi var, zamanında tüm veçheleriyle, deneyselliğiyle babalar uğraşıp kayıtlarını ortaya koymuşlar. Güncellik sıkıntılı ama illaki yeni bir şeyle yaratan vardır, arayıp bulmak lazım. Bize ise öncelikli görev olarak bu eski çalışmaları dinlemek düşüyor.
8,0/10
8,0/10
18 Kasım 2019 Pazartesi
Tyler, the Creator - Igor (2019)
Okra namındaki tekliyi dinledikten sonra sesi dejenere edilmiş primitif, sert ve vurucu parçalarla devam edeceğini boşuna sanmışım, arkadaşın. Bir kaç etkileyici çalışma dışında (New Magic Wand, Puppet, Whats Good, I Dont Love You Anymore) daha güneş ışığına uygun düşen, müziğin omurgasını hip hop'u terk etmeksizin modern soul eksenine kaydıran bir prodüksiyon ile dinleyicisini karşılamakta. Bu da şaşırtıcı bir şey değilmiş, vasıtasıyla üne kavuştuğu önceki uzunçaları Flower Boy'un bir nevi devamıymış atmosfer bakımından. Sıkıcı noktaya düşürmeyen ama mutlumsu, dreamy atmosferi dengeleyen arka sesler yapımcı kimliğini ele veriyor. Hakeza bu denge bir ayrılığın yada hayalkırıklıkların izlerini taşıyan sözlerle de vurgulanmakta. Belki bestecilik açısından değil ama sound çeşitliliği, dahi: uk garage beati, piyano, sayko synthler, zilyon featuring sanatçı, elektronik altyapı, albümü defaaten dinleten ve dinledikçe yeni şeyler keşfettiren bir unsur. Nakarata dayanan popüler besteciliğin dışında bir yol izlemesi de cabası. Yine de ben RYM sitesinde dinleyiciler tarafından verilen puanlar neticesinde 2019 senesinin en iyi albümü seçilmesini anlayamayacağım.
7,25/10
7,25/10
14 Kasım 2019 Perşembe
Brutal Truth - Extreme Conditions Demand Extreme Responses (1992)
Daş gibi bir albüm bu. Brütalinden death metal/grindkor pek harcım olmasa da ahan da bu şey pek bir şey. Grav grav gruvi ritimler. Çifte vokal, biri çığırtkan diğeri bögürtlen. Tonlamalar, riffler, politik sözler. Eleştiri namına söyleyeceğim tek şey, tabi biraz mantıksız, içerik olarak sıkı sert parçaların arka arkaya 45 dakika boyunca sıralanması yorucu olabiliyor ve sonlardaki parçaların değerini anlamamız konusunda zorluklar yaratıyor. Yani niye bu albüm uzun diyorum, işin mantıksız kısmıda budur efendim. Şöyle bir baktım da tür içinde efsane çalışmalardan biri olarak gösterilmekte. Hakkaten de öyle yafu.
8,50/10
8,50/10
10 Kasım 2019 Pazar
Darkestrah - Manas (2013)
Grubun dark ve orchestra manasına gelen iki ingilizce kelimeyi birleştirip kelime oyunu yaptığı pek bir na-orijinal ismine takılmak istemiyorum. Dinleyicilere selamün aleyküm dediği ve müziklerine de gölgesini düşürdükleri Kırgızistan ülkesinin mitolojisinden bir isim bulamamalarına üzülüyorum. Hiç olmazsa bu beşinci yapıtlarına ki çıkış albümlerini oldukça beğenmiştim, konu olarak oldukça ünlü ulusal destanları Manas'ı seçmelerini takdir ettim. Beklenti: epik, tribünleri coşturan atmosfer, kılıç kalkan şakırtıları, etnik ezgiler. (Evet, beklediğim şeyin biraz ucuz olduğunu kabul ediyorum) Elimizdeki ise lokal enstrümanların da bazı yerlerde dahil edildiği gayet yavaş tempolu ve black metal kısımları na-orijinal yalnız sıkı bir çalışma. Kırgızca alıntılar ayrıksı duruyor. Gayet keyifli kadın vokal şarkıları seslendirmesine rağmen folk ve black metal arasında uyumsuzluk, temposuzluk ve keyboard ile inşa olunan depresif atmosfer dinleyicinin kanını çekmeyi başarıyor. Ve tam anlamıyla ısınamıyorum.
6,75/10
6,75/10
4 Kasım 2019 Pazartesi
The Smashing Pumpkins - Shiny and Oh So Bright Vol. 1 / LP: No Past. No Future. No Sun. (2018)
Gospel tadında bir şarkıyla açılan albümün hiç de iyi karşılanmamasının sebebi elbette grubun efsane olduğu soundundan uzaklaşır bir görüntü çizmesi. Ama biraz haksızlık yapılıyor. Eski günlerin hayaleti en azından bir kaç şarkıda kendini göstermekte (misal Silvery Sometimes) . Bu da aslında şarkıların bir bütünlük oluşturmadığının göstergesi. Aslında alternatif rock namına Solara , Marchin On, Seek and You Shall Destroy ki bu sonuncusu hakikaten kral bir şey, gibi keskin parçalar da mevcut. Ancak eksik olan şey şu, 90'lar çok güzeldi, derbeder etti bizi ama geçti. Bir yara oldu şarkıları türküleriyle bugüne taşıdığımız. Tekrarı samimi gelmiyor.
6,75-/10
6,75-/10
Steven Erikson - The Kharkanas Trilogy I: Forge of Darkness
Yıllar önce Malazan serisinin ilk kitabını okuduktan sonra yazara bir şans daha vermek istedim. Ve çok da bir şeyler değişmemiş görünüyor. Öncelikle söylemek gerekirse üçlemenin bu ilk cildinde hikaye havada kalıyor. Tamamlayabilmek için tüm seriyi okumanız lazım. İster misiniz, bilmem. Steven Erikson detaylı ve incelikli kurgusuyla yurt dışında kült bir takipçi topluluğu oluşturmuş durumda, fantastik kurgu türünde. Yalnız Türkçeye çevrilmesi de bir o kadar riskli. Öncelikle iyi yanlarından başlayalım. Ciddi, entrikalarla bezeli yeni tür fantastikanın takipçisi yazar. Dünya ve ırk inşası konusunda pek bir maharetli. Kurgunun tarihsel ve sosyal dokusu basit değil ve ilgi çekici. Yavaş yavaş sırları açığa çıkarmakta. Tempodaki yavaşlık ve kompleks karakter inşası ve kurguculuğu ise Şekspiryen dolaylı anlatıma dayalı bilmeceli bulmacalı diliyle bir araya gelince okuyucuya eziyete dönüşmekte. Tecrübeli ve ter dökmeye hazır bir okuyucu talep ediyor yazar, besbelli. 100. sayfaya geldiğimde hala romana yeni karakterler giriyordu ve daha önce romana dahil ettiği karakterlerin ikinci kez yüzünü göstermemişti. Soğuk, acımasızlığın hakim olduğu, savaşın çirkin yüzüyle aktarıldığı bu dünyada kişisel hırslara kadar minimalizme indirgenen psikolojik tahlilleriyle karakterleri bir noktadan sonra umursamak, umursayabilmek gerçekten çaba istiyor. Bir noktadan sonra anlatım dilinin de etkisiyle teyatral bir hava sezinlemekten kaçamıyorsunuz. Köylüsü bile filozof olmuş aktarılan dünyanın. Konu insana en yakın duran Tistelerin dünyasında geçiyor. Tanrısal bir forma kavuşan karanlık ana, sevgilisi ve evleneceği adamın arasında kalmış. Diyar iç savaşa doğru yol alırken diğer güçler de kendi gemilerini yürüterekten ortalığı kızıştırmakta. Evet, bu kadar basit değil. Ogre benzeri bir akademisyen bir ırk var. Tanrısallıkları delilikle sınanmış Azathanai ırkı var. Nehir tanrısı var, eski dinlerine sadık Reddiyeciler grubu var. Zilyon tane yan hikaye var, var da var. Karanlık ve aydınlık var ki yazarın dengeyi yücelteceği bir felsefenin kurulumu bu ilk kitapta yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.
3 Kasım 2019 Pazar
Gülden Karaböcek - Orijinal Kayıtlar ve Remixler 1971 / 1973 (2018, Comp)
Gülden Karaböcek'in ismi ablası ile yaşadığı magazine konu sorunları ve dinleyeni derbeder eden hisli sesiyle seslendirdiği arabesk şarkılarıyla aklımda kalmış. Öyledir demiyorum, aklımda kalan şey bu. Nisyan misyan... Ve şaşırdım. Beklediğim Adaletin Bu Mu Dünya, Dumanlı Dumanlı, Gönül Dağı ve İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım dışında aranjman pop parçalar bize sanatçının ilk dönemlerini sunmakta. Arabeskten evveliyatı var yani. İkinci nokta ise orkestrasyonun anadolu rock ve progresif tınıları ile dönemine göre oldukça modern duruyor olması. Araştırmamı yapmadım ama tecrübeli olduğunu düşündüğüm müzsiyenlerin katkısı albüme değer katmakta. Bir diğer husus Dilek Taşı gibi daha bilindik şarkılara yer verilmiyor olması bu derlemenin anadolu rock furyasına hitap amaçlı hazırlandığını göstermekte. Kayıt ayrıca on adede yakın remiks içeriyor. Sound olarak biraz garipsediğimi itiraf edeceğim, o yüzden fikir belirtmekten kaçınıyorum. Kısacası bu değerli ismin çalışmalarını alternatif hipster kuşağa taşımayı amaçlayan bir derlemeye imza atılmış.
7,50-/10
7,50-/10
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)