31 Ekim 2021 Pazar

Amy Dempsey - Modern Sanat

 

Empresyonizmden itibaren günümüze kadar modern sanat akımların izini süren renkli kuşe kağıda basılı bu eser göz dolduruyor. Ama içerik biraz sorgulanabilir. Bir tür rehber görevini layıkıyla getiriyor. Her akım içinde başlıca sanatçıların ismi zikrediliyor, koleksiyonlar belirtiliyor. Çok çok kısaca özellikleri tarif edilmeye çalışıyor. Çünkü genelde bir resim ile birlikte her akıma ayrılan iki sayfanın bir kısıtı var. Dolayısıyla bu eser bir yol gösterici. Bizi onlarca sanat akımı ile tanıştırıyor. Detaylar için başka kaynaklara yönelmek gerekli. Bu cihetle kütüphanede güzel görünmesi de ayrıca bir artı.

30 Ekim 2021 Cumartesi

Ihsahn - Pharos (EP 2020)

Bu kısa albümle Ihsahn ağbimiz deneyselliğini pop kulvarında deniyor. Rock orkestrası var ama melodiler pop ve performansa kırılganlık hakim. Ruh olarak biraz new wave synth pop , birebir sound taklidinden bahsetmiyorum, sızmış durumda. Buna uygun olarak sadece clean vokal kullanmıyor, vokal aynı zamanda fazla uysal duygusal ve yumuşak. Rym'de art rock demişler, oturmuş bu tanım. Kayda ismini veren parçanın Behemothvari ruhanilikte korosu dışında çok da heyecanlandıran bir şey yok. Bunu Portishead Road yorumuna rağmen söylüyorum. Bu ne cüret! Genelde beğenilen bu yorum için benim yorumum kendilerini en azından rezil etmedikleri yönünde. Tempoyu biraz düşürselerdi Beth Gibbons performansı ardından uzak ara farkla en iyi yorum olabilirdi, belki de öyledir. 5 parçanın 2'si cover, peki diğeri hangi grubun. Ahahaha . Nakaratta bir Leprous tadı alıyorsanız tesadüf değil enişte Einar şarkıya damgasını vurmuş. Kayınço enişte durumlar karışık. Uzun lafın sünnetlisi bir Ihsahn fanı için bile değişik bir kayıt bu. Böyle bir şey yaptılar, içlerinde kalmasın maşallah, fena da olmamış hani ama burada bıraksın albümü bu. Parantez: Leprous'un  Slave Rockefeller konser videosunu youtube'dan dinleyin.


5,75/10

28 Ekim 2021 Perşembe

Judas Priest - Nostradamus (2008)

 

Progresif tınılar taşıyan heavy metal. Çift albüme uzanan ebadıyla okült kahin Nostradamus'u konu olan konsept bir albüm daha ne olacaktı zaten? Alışılagelen agresif tonlar azaltılmış, tempo düşülmüş, sevenler üzülmüş. Haksızlık ediliyor kanımca. Bu baba yada dede rock şu an tam da ihtiyacım olan şeymiş. Dinledikçe anladım. Melodiler bol ve Rob dede'den çok temiz bir performans. Elbette çift sidiyi doldurmak için ara enstrümanlar fazlasıyla yer almış, bazı parçalar uzun, bazısı gereksiz. Olabilir, genele bakmak lazım. Rob dedenin performansı gerçekten tam ders niteliğinde, kah tüyler ürpertiypr, kah kızgın, farklı duyguları uyandırmakta pek bir mahir.

7,50++/10

Salih Mercanoğlu - Face to Face

 

ağustos böceğinin sesi mi

yoksa sala mı?

birine versem kulağımı

çözülecek gibiydi hayat

***

üzerimde iyi durmuyormuş

hayatmış, varsın durmasın


***

açtım pencereyi

aman bir seher




ben hep çırağım usta, sessiz bir körüm terazin yoksa.

***

iki yüzü vardı, biri ter içinde

kalırdı diğeri veda etmeden gidince


çok dil toplamıştı, biri vermişti

ötekine, o an kürt olmuştu hem çingene


biri giyindikçe soyunmuştu diğeri

soyunduğu yeri ağzıyla yalamıştı masum gece.


çıplak olan paylaşmıştı saydam tenini

eklemişti: neye yarar aysız devrim, dudaksız ülke.


birinin üzerine ruh konmamıştı, ötekinde bir ağırlık

vuranlara sırtını açmıştı, onun ve aşkının zinciriyle.


ne yüzünü gizledi tükürükten ne de kalbini

artık ağlayabilirdi yalan ve gerçek sarılıp birbirine.


iki yüzü vardı, biri ter içinde öteki kan

birini bir peygamber öpmüştü de bırakmıştı ötekine

***

herkesin kalbi kadar benim kalbim de atlas,

tüm şehirler gövdeme dahil

çarptıkça yıpranır biraz.


yalnız tek bir şehir

denizden yeni çıkmış bir balık

gibi şaşkın çaresiz,

acıtır beni.


siyasi ve fiziki

kalbimde artık bitmiştir yaz.

***

...

biz geldik, okuduğumuz hayatın arasına bir ayraç koyup: "her

şiir biraz yalanla başlar"

biraz kehribar, biraz sedef ve biraz mercanla geldik, gülün

güle fısıldadığı bir dikenle

mesela aşk yalansa aşkla geldik , deniz kuşlandıysa kanatla

geldik hüzünle ve kötü bir saatte

ağacın ağacı aradığı, suyun suyla iyileştiği, elması bir geceye,

geceyi bir geyiğe bırakıp da geldik gabriel

...

***

iki şiir söyle kendine


oturduğunda masaya

masayla bardağı ayıran çizgiden

iki şiir dile


geçerken bir tren

rayların üstündeki ıslığı dinle

filen dolmasa da olur

iki şiir

ve bir tren sesiyle dön evine


iki şiir iste

gazete satan

arı kanatlı çocuktan

çünkü çocuklar sevmez haberleri

haber vermez hiçbir gazete

evde saklanan düşlerin yerini


iki şiir ayır kendine

akşam dönüşü

iki ekmek gibi

götürmek için evine


24 Ekim 2021 Pazar

Metis Defterleri : Farklı Dünyaları Düşünmek

2006 ve 2007 yıllarında iki oturumlu Moskova Sanat Bienalinde sunulan bildirileri içeren bu derleme özellikle sanat ekseninde estetik teorisi dahilinde post-modern yorumlara çubuğu bükmekle beraber katı Marksist bir bildirime dahi yer vermekte. Sunum yapan isimlerin çoğu da Rus kökenli olduğundan uluslararası tanınırlıkları düşük. Bugünün küresel şehirlerinin enformel bir siyasal eylem için elverişli yeni melez zeminlerin ortaya çıktığı ve iktidar ile iktidarsızlığın paylaşımın sanıldığından daha belirsiz olduğu teziyle Saskia Sassen yazarlar arasında dikkat çekmekte. Sanatın kurucu bir rol oynayıp oynayamacağını tartışan Ranciere sürükleyici yazımıyla neden isminin son dönem felsefe sahnesinde öne çıktığını tanıtlıyor "her protesto bir icra, her icra bir gösteri, her gösteri dew bir metadır" "bu düzenekler [sanatsal pratikler] metanın iktidarını, gösterinin hükümdarlığını yada iktidarın pornografisini sözümona keşfetmemizi sağlayan bir retorikle galeri ve müzelerimizin  birçoğunu işgal etmeyi sürdürmektedir" "imparatorluk fikrinden, küresel canavar ya da küresel makine fikrinden vazgeçmek zorundayız. Bu fikirle ilişkilendirilen zorunluluk fikri de tahakküm mantığının  bir parçasıdır. Bugün bizi yöneten oligarşiler kendilerini meşrulaştırmak için Marksist tarihsel zorunluluk anlayışını benimsemişler." Chantal Mouffe, Giorgio Agamben de sunumlarıyla derlemede yer bulan öne gelen isimlerinden diğer ikisi.

Avrupa kültürü gücünü tam da sürekli kendi ötekisini üretmesinden alır. Sadece ve sadece Avrupa kültürüne has bir şey varsa, o da onun sadece kendini değil, kendi olası alternatiflerinin tümünü üretme ve yeniden üretme hususundaki mahut yeteneğidir. Bu nedenle, kişinin Avrupa kültürel alanında kendi yabancılığını tesis etmesi, çoğu zaman, kendilerini yabancı olarak konumlandırmak isteyenlerin böyle bir benlik tasarlarken en nihayetinde Avrupa kültürünün tam bu amaçla önceden sunduğu yabancılık göstergesini işler kılması anlamına gelir. Gerek Avrupalılara gerek yabancılara , Avrupa'da kültürel düzeyde bir şey başarmak istiyorlarsa, kendilerini birer yabancı gibi sunmak zorunda olduklarını gösteren, enşinde sonunda Avrupa kültürünün kendisidir.

23 Ekim 2021 Cumartesi

Doğuş - 6. His (2004)

 Bu kadar vakit ayırmaya gerek var mı bilmiyorum ama çok çok kötü değil halbuki diyip zihnime aldığım notları aktarayım. Bir kere inanılmaz bir çeşitlilik gösteriyor ki o geçmiş dönemlerin pop kayıtlarında buna özellikle dikkat edilirdi. Daha başlangıçta belli oluyor , oynak  Roman pop şarkıları sesine çok daha uygun. Doğuş'un kendine has bir ses rengi var ve doğrusu ben hoşlanmıyorum. Peslerin inde dinlenemez olduğunu düşünüyorum. Ama bu şarkılar ki bu aralar böyle oynamalık kafa dağıtmalık alaturka pop şeyleri özlediğimin farkına varmamı sağladı. Özlemek de yanlış bir kelime seçimi. Eskiden sevmişliğim hiç yoktur. Sınır ötesi, darbe yaşamış, 6. his gibi güncelliğe göndermeli sözlerin çok da ciddiye alınacak bir şeyi yok. Minibüs yolculuğuna yakışır kemanlı arabesk şarkıları da Yalnızım isimli şarkısıyla hatırlama şansını buluyoruz ki kendi türü içinde hiç de fena değil bence. Bağlamalı halk müziği formatında Can da sürpriz parçalardan biri. Trakya türküsü Babuna ile birlikte artık bu çeşitliliği kafamın kaldırmadığını idrak ediyorum. Gayet müstakil bağımsız bir paylaşım oldu, içim dışım müsterih.

4,25/10

19 Ekim 2021 Salı

V.A. - Sacred Treasures: Choral Masterworks from Russia (1998)

 

Çok sesli kalabalık bir koronun yavaş ritimde huzurla Rus ortodoks ilahilerini okuduğu kayıt çanla açılıyor, çanla kapanıyor. Beklediğinizin aksine ilk başlarda o kaba Rus tınısı pek yok. 50'li yıllar Disney çizgi filmlerinde seslendirilen hayalperest uykulu harmonileri akla getiriyor. Biraz gregoryan müziğe benziyor ama daha içine kapanık ve tozlu manastırların basık havasını hatırlatmakta. Ortalarda yer alan Rusça dua ve sonlarda bir solo atak dışında dibi zirvesi olmayan durgun bir seyir izliyor, kayıt. Uyumak için birebir güzel bir albüm, tamam, lakin vokallerin kendi içinde harmonik yayılımına kulak vermek de ayrı bir keyif vermekte.

7,50/10

16 Ekim 2021 Cumartesi

Ihsahn - The Adversary (2006)

 

Emperor ile birlikte veya sonrasında yer aldığı diğer grupları alıp şuraya koyarsak, İhsahn'ın ilk solo albümü bu oluyor. Senfonik ve şu son albümlerine kıyasla daha belirgin black metal kökleri bu ilk albümde devam ettirmekte. Son dönem Emperor üzerinden şekilleniyor bu değişim. Zaten biliyorsunuz, avant-garde metal progresif metal unsurlarını sahiplenip daha maceracı adımlar atıyor. Dolayısıyla aynı şarkı içinde tempo, tür, ölçü değişiklikleriyle karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır. Demem o ki bu albüm yüzmeye bilmeyenin derin denize atlaması gibi pek çok öğeyi bir araya getiriyor ve tatata suyun üzerinde de kalıyor. Yine de benim şahsen hoşuma gitmeyen şeyler de var: Bateri tonlaması biraz garip ve zayıf, vokal arada bir King Diamond'laşıyor ki pek tutmadım, senfonik öğeler belirgin neoklasik eğilimi taşıyor ki bazen kontrolden çıktığını düşünüyorum, teyatralliği pek sevmem zira. Bunlar da gayet normal çünkim o kadar farklı noktaya dokunuyor ki kayıt, böyle bir risk türün varoluş sebebi.

7,75--/10

13 Ekim 2021 Çarşamba

Jack London - Yanan Günışığı

 

Amerikan gerçekçiliğiyle John Steinbeck romanları vasıtasıyla gençken  tanışma imkanı bulmuştum. Zaten orada kalmıştı ne kaldıysa geriye. Bu edebi akımın politikada yansıması sosyalizmin sıkı savunucusu Jack London da türün diğer önemli bir yazarı. Bu roman, ilk akla gelen eserlerinden biri olduğun söylemek mümkün değil, yazarla tanışmamız için ilginç bir araç oluyor. Zira okuduktan sonra da hemfikir olmamak elde değil, yazarla tanışmak için kötü bir ilk seçenek. Bir kere önsözde çok doğru bir şekilde altı çizildiği gibi yazarın politik görüşüyle çelişkili güçlü, maço hatta ırkçı tavrı eserde de hissediliyor. Absürt seviyede fiziksel ve psikolojik yenilmezlikle donanmış bir übermensch Yanan Günışığı lakaplı herkesin sevgilisi maceracı kahramanımız Alaska'nın suyunu sıkıp bulduğu altınla ve arsa spekülasyonuyla zengin oluyor. Ama medeniyete yani Kaliforniya'ya dönüp işlerini oralarda yürütmeye başladığında içkiye, sahtekarlığa, bedensel tembelliğe alışıp işine esir olduğunda aşık olduğu bir kadın yardımıyla samimi ve yalın kırsal hayatın üstünlüğüne dayalı eski yaşamını yeniden hatırlar. Bedensel emeğe övgü. Bütün konu bu. Arası sayfa doldurmaya yarayan vasat ve sıkıcı bir şeyler.

10 Ekim 2021 Pazar

Moonspell - Hermitage (2021)

 

İlk dinlediğimde, ve çok kez dinledim, hakkında eleştirel yazacak o kadar şey biriktirip şimdi de hiç bir şey olmamış gibi , çünkü çok kez dinledim, pek bir az kusur buluyorum. Albüm dinledikçe güzelleşiyor, derin de değil ama progresif tecrübe böyle bir şey olsa gerek. Hızlı heyecanlı giriş yapmış bulundum. 2021'i kapatmaya hazırlandığımız günlerde ilk 2021 albümüm Moonspell'e ait oluyor. Tesadüf değil zaten, keyifle takip ettiğim gruplardan. Senfonik sert metal soundun işlendiği önceki kayıtlarından sonra tam bir sürprizle karşı karşıyayız. Anathema Pink Floyd progresifliğinde , hiç bir itirazım olamaz, yüzde doksan nabrütal vokalin egemen olduğu, atmosferik bir şeyler. Şaşkınlık geçiren takipçileri bu kaydı oldukça sıkıcı bulurken ben biraz çekingenlik hakim diye tanımlamış bulunuyorum, özellikle vokaller. Grup radikal adımlar atmaktan çekiniyor gibi diyelim. Bir de çok garip şekilde olması gereken tempo sanki 0,90 hızla çalınıyormuş gibi. İlk başta ben de illet olanlar tarafındaydım. Amma ilaç gibi geldi, sakin sakin nefes ala ala dinlene dinlene yolumuza devam ettik. Yaş kemale erince bu da bir olgunluk belirtisi olsa gerek.  

7,50-/10

7 Ekim 2021 Perşembe

Chen Lei-shi - Spring on a Moonlit River: Music of the Chinese Zither (1984)

 Neşet Ertaş'ı bağlamasıyla dinleyen bir ecnebiyle benzer hissiyatı paylaşıyorum şu an. Batılıları diğer kültürlerin müzikal öğelerini, enstrümanlarını, ezgilerini çalıp çarpıttıkları için bir de kültür emperyalizmiyle suçlamıştık ya. Bu yerel müzikler de kendi otantik dünyalarında çok da cezbedici değil doğrusu. Bu tarz yerel türlerin yalınlık, zor ayırt edilebilen melodiler ve yabancı atmosfer gibi sıfatların evrenselliğini paylaştıkları doğrudur. Yani Çinlilerin burada icrası gerçekleşen kanun benzeri zither yada guzheng enstrümanı yada başka milletlerin başka çalgıları, batılı normlarda popüler bir müzikte kaynaştığı ölçüde benim hoşuma gidiyor, yapacak bir şey yok. Yoksa bir albüm boyunca dirididi din din din Çin klişesi dinlemek pek de bana hitap etmedi. Ama dinleyebiliyorum, test ettim, sorun yok.

5,25/10