12 Eylül 2010 Pazar

R.Scott Bakker - The Prince of Nothing I: The Darkness That Comes Before


Yetişkenlere yönelik bu fantastik kurgu üçlemesinin ilk kitabı doğal olarak şiddet ve cinsel içeriği ile göze çarpıyor. Entrikaya dayalı hikaye örgüsü ve felsefeye selam çakan diyalog ve düşünce okumaları da buna katkıda bulunan diğer etmenler. Büyücü okulları ve savaşın basit bir şiddet göstergesi olması haricinde arkasında yatan acımasız manipulasyonların ve entrikaların varlığı biraz Steven Erikson'un Malazan serisini hatırlatıyor. Bu serinin ilk cildinden sonra devamını getirememiştim. Ağdalı entrikaları, acımasızlığı ve hiç bir karaktere yakınlık duyamadıktan sonra hikayeyi niye okumaya devam edeyimki sorunsalı bunda etkindi. Fazla yetişkin? Belki. Farklı karakterlerin gözüyle hikayeni anlatılması ve merhamet göstermeden karakterleri öldürerek sorası için içimize paranoya sarması sebebiyle de George R.R. Martin geliyor aklıma. Elbette o kadar sıkı tutamıyor işi, Martin son fantastik başyapıtını yazmadan önce dahi onlarca eser üreten tanındık bir isimdi. Şu ana kadar herşey iyi, sert ve ciddi bir kitap, saçma sapan süper kahramancılıktan ziyade realizm var, felsefi döktürüm var, ilgi çekici değil mi? Evet ama okuyabilirseniz. Çünkü kitabın başında kişi ve yer isimleri, geçmiş tarihlere, halklara, fenomenlere referanslar ile kafanız karman çorman oluyor. Robin Hobb'un Farseer'inde kimsenin bilmediği gizemleri kitapla birlikte dedektif gibi çözerken büyük zevk almıştık. Burada ise herkes biliyor, siz bir nane bilmiyorsunuz. Yüzmeyi zor yoldan öğrenmek gibi burada da bodoslama dalıp ordan burdan kırıntılarla arkayapıyı oluşturmaya çalışıyorsunuz. Fakat romanın tarihi ve coğrafi bir derinliğe sahip olduğunu söylemem şart.
Konuyu uzun uzun yazmayacağım. Ama bu girizgah yararlı olacak; Bu dünyanın geçmişinde no-man denen insana benzeyen ,ancak çok daha gelişmiş bir ırk var. İnsanlar onlar için çalışan ilkel yaratıklar daha. Sonra uzaydan ya da başka bir boyuttan gemiyle gelen Inchoroi denen bir ırk istila ediyor burayı. Sonuçta bu iki ırk neredeyse birbirlerinin kökünü kazıyorlar. Ayrıca No-god diye bir tanrıyı getirme çalışmaları da sekteye uğruyor. Konsey denen bir büyücü topluluğu bunu amaçlıyor. Ancak bu iki ırk bunun neresine düşer bilemiyorum. Doğudan gelen yeni insanlar da birinci kıyamet denen katastrofla bu tanrının gelişini önlüyor. Kuzey imparatorlukları da yok oluyor insanların. Güneyde içdeniz çevresinde yeni devletler kuruluyor. Hikayemiz efsanevi kral Anasurimbor soyundan gelen bir gencin rüyasında babası tarafından çağrılması sebebiyle yaşadığı şehirden çıkıp güneye kutsal kent Shimeh'e yolculuğu ile başlıyor. Amacı babasını yoketmek. Çünkü Dunedain denen ve budist ve materyalist bir felsefe içeren gizli tarikatlarının ifşa edildiğine inanıyorlar. Bu okul üyelerini olayların sonuçlarını stokastik bir şekilde öngörülebileceği yönünde eğitiyorlar. Sonuçta duygusuz, amaçları için insanları manipüle eden, onların yüzlerindeki mimiklerinden karakter yapılarını çözüp istedikleri yöne yöneltmek için psikolojik verilerle besleyen, über-men kişilere dönüşüyorlar. Fakat güneye yolculuğunda şunun farkına varır ki Shimeh, Kian denen ve birazcık İslami kültüre benzeyen bir halkın elindedir. Bu ülkenin kuzey komşusu ise Nansur kentin hakimiyetini uzun seneler önce kaybetmiştir. Ve bir haçlı seferi ile Kian topraklarını elegeçirme planı devreye sokulmuştur. Bu aşamada dini ve büyücü okullarından bahsetmek gerekli. Kadim vakitlerde Inrı Sejenus Inrithism denen ve hristiyanlığa benzeyen bir din kurmuş ve insanların çoğu bu dinin takipçisi. Zira diğer yerlerdeki kült tanrı ve tanrıçaların tümü tek tanrının diğer yüzleridir denilerek dinin içine entegre ediliyor. Merkezleri Nansur'da ve haçlı seferi bu dinin temsilciliğine esrarengiz bir biçimde seçilen Maithanet tarafından başlatılıyor. Kendilerine destek olarak imparatorun ve imparatorluğun resmi büyücü okulu Imperial Saik'i almak yerine iç denizlerin en önemli büyücü okulu Scarlet Spires'ın yardımını tercih ediyorlar. Bu okulun eski lideri Kian'ların turuncu giyen biraz budiste benzer büyücü okulu Cishaurium tarafından suikaste uğraması (Belki de öyle zannetmeleri sağlanmıştır) bu sefere katılmaları için bir sebepse diğeri de Kianların gizli büyücü öğretilerini öğrenebilmektir. Kianların dini ise Inrithism'den koparak tek tanrıcılığı fanatik derecede savunan Fanim dinidir. Bunlardan da önemlisi Konsey'in No-God'ı geri getirmesini önlemeye çalışan ve diğerleri tarafından hurafelere inanmakla suçlanan Mandate okulu vardır ki ana kahramanlarımızdan biri Drusas Achamian bu okulun casusu olarak konseyin bu seferde rolünü öğrenmek için görevlendirmiştir. Hayatındaki hayalkırıklıklarını taşıyan bu aam bu öğretinin diğer müritleri gibi okulun kurucusunun binlerce yıl önceki anılarını kabuslar şeklinde görerek ve fiziksel acıyla geceleri kaldırmaya çalışmaktadır. Eski öğrencisini casus olara kullanmak isterken öldüünü öğrenir. Aşık olduğu fahişe Esmenet'i Nansur başşehrinde bırakarak sefere çıkan askerlerle yola çıkar. İmparator ise fethedilecek toprakların kendi devletine kalması için diğer devletlerden katılan soyluları ikna etmeye çalışmaktadır. Düşmanı küçümseyen bir grup ,ee yüzbin kadar aşağı tabakadan sefil, imparatorun dürtüklemesi ile Kian'a saldırılıp yokedilir. Diğer yandan kuzeyde Scylvendi barbarlarına karşı büyük bir zafer kazanan yeğeni Ikurei Conhas'ı sefere dahil etmemekle şantaj yapmaktadır. Yenik Sclyvendinin şeflerinden biri olan Cniaür genç Anasurimbos'un hayatını kurtarır. Ancak baba Anasurimbor'un gençliğinde onu kendi çıkarları için kullandığını hatırlayarak, manipüle tekniklerini hatırlar, hep ihtiyatlı yaklaşır. Sonundagencin amacını öğrenince onunla birlikte intikam alma amacıyla Nansur yollarına düşer. Ve sefere katılan güçlerin başına danışman olarak geçer. Onu başa geçiren Maithanetin kendine verdiği yetkiyle kutsal ordunun yöneticiliğini üstlenen Conriya prensi Proyas'tır. Drusas bu prensin himayesinde savaşacak orduların içine katılmıştır. Aslında Inrithi dini büyücülerden ölümüne nefret eder. Ama burada öncelikli hedef Kian'dır. Dolayısıyla Proyas ile Drusas arasındaki ilişkiler de limoni. Neyse, Esmenet konseyin karanlık adamlarınca sorgulanınca uyarmak amacıyla Drusas'ın peşine düşer. Kitabın sonunda Drusas, Nansur imparatorunun akıl hocası danışmanının konsey casusu bir yaratık olduğunu öğrenir. İmparator yandaşları ise bunun yine bir Kian büyüsü olduğuna inanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder