19 Aralık 2024 Perşembe

The Smiths - Hatful of Hollow (1984)

 Sevmeyi çok istediğim ama bir türlü albüm konseptlerine ısınamadığım gruptur. Tek tek radyo bazlı şarkı dinlemeleri ise bir o kadar hoştur. Depresif bir gençlik ve agresif bir yetişkinlik ardından ve buna buna rağmen bu müzik yani Smiths eziklemesi bana biraz karikatürize geliyor. Ve öyle anlaşılıyor ki bu durum değişmemiş. Ayrıca bu kadar geveze vokal tarzı da beni yorar. Blind Guardian istisna ki her dinlememde ona da zor alışırım. Bu kaydın diğerlerinden farkı ise ne olduğunu pek de anlamadığım bir tür derleme/ekleme bir albüm olması. Canlı çalmalar, özellikle ilk albümden şarkıların yeni yorumları ( şapşallığım tuttu, aynı sene çıkmışlar zati) ve uzun süresinin B yüzündeki sıkıcı parçaların bolluğu diyebiliriz.

6,75-/10

16 Aralık 2024 Pazartesi

Enslaved - Heimdal (2023)

 Sabırsızca hemen atılayım. Diyeceğimi başta diyem. "O kadar da etkilenmedim". Folk etkisi çok belirgin ama İskandinav havalarını o kadar içselleştirmişiz ki bunu vurgulayan pek yok. Taktatuka bateri de ve bağzı bağzı vokalde hala black metal izi var. Ama uzun yıllardır biliyoruz ki grup kendine has atmosferik bir progresif yolu tutturmuşlar. Yer yer keyboard da sayke-yetmişlere selam etmekte. Kozmik anlar cereyan ettiğinde de pek güzzel oluyor. Sıkıntılı olan şey şu ki müziğin ritmini yavaşlatan temiz vokaller. Bu tezat temponun çok da hayranı olduğumu söyleyemem dopdoğrusu. Kingdom çok iyi, Congelia sıkı, Heimdal bi değişik.

7,25/10

12 Aralık 2024 Perşembe

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 2)

Çakır'ın Destanı, Taş Devri, Üç Şehitler Destanı ve Toprak Ana ismindeki dört eseri 1945 ile 1950 yılları arasında neşir imkanı buluyor. Birinci Yeni'nin damgasını vurduğu bu zaman aralığında gelenekçi akıma iyice yaklaşmış görünüyor. Bununla tezat olacak şekilde ise biçim de yenilikleri denemekten de geri durmamış şair. Çakır'ın Destanı'nda her şiir bölümünün arasında , çünkü tek bir uzun şiirden oluşmaktadır, açıklayıcı cümleler yer alıyor misal. Yine de bu eserin ismi biraz aldatıcı. Evet, köylerde, dağlarda bir adam anlatılıyor ama poetik taraf ihmal edilmiyor da. Hikaye örgüsü de beklenildiği kadar açık beyan edilmiyor. Tam tersine başarıdan başarıya koşan bir kahramandan değil insanlık ve hayat sorgusunda birinin hikayesi bu.



Dediler ki atlarla varılmaz, 

 Yürüyerek varılır, düşüncelere.









Taş Devri şiirleri daha erken yazılmasına rağmen 1945'te yayım imkanı bulur. Bir bakıma ilk döneminde olduğu gibi insanların şaşkınlığı, ürküntüsü, hayreti izlek olarak bu esere de düşmüş. İnsanın doğayla duygu düzleminde imtihanı sergilenir bu şiirlerde. Eser dört elementin ara başlığına bölünmüştür.

Yaprağın sesi varsa yıldızın da vardır, 
Karanlıklarda biraz. 
Bir oyun mu, bir korku mu demekte, uzaklardan, 
İyice anlaşılmaz. 
 
***
Dağlarda tek olunca daha güzel olurum, 
Sular kadar büyük, yalnız. 
***
Büyük ağaçlar açıklığında, garip,
Bir şey iniyordu vucuda. 
 Bütün hayvanlar ve bütün insanlar, 
 Birleşiyorduk suda.

Üç Şehitler Destanı, Adsız Tepe diye bilinen mevkinin Kurtuluş Savaşı esnasında İnönü cephesinde düşman ile aramızda defalarca el değiştirmesini ve şehadete kavuşan üç yüzbaşı Fehmi Bey, Fahri Bey Ali Rıza Bey anısına Üç Şehitler Tepesi adına kavuşmasını işliyor. Civardaki Kanlı Sırt ve Metris Tepe etrafında kızgınlaşan savaş diğer subay ve erlerin şehit olması, düşmanların kaybı ile iyice şiddetleniyor. Destanın çaresizlik günlerinde okuyucuya savaşın dehşetini, acımasızlığını soluksuz hissettirmeyi başarması görünen bir gerçek.

Ne var hemşerim, şu dünyanın duruşunda, 
Taşında, toprağında, kurdunda, kuşunda? 
 Hürriyet var, gece gündüz ilkin, 
 Bütün canlılar ve cansızlar için. 
 Irade var, böcek ayağında bile, 
 Belli, uzaklıkları bizim kadar sevmesiyle. 
 Vefa var, tohuma yelden, madenlere ağaçtan, 
 Bir aşk ki daha geniş nefisten, ihtiyaçtan. 
 Cesaret var dağda, 
 Tanrı gibi kaybolmaz, her çağda. 
 Hürriyet, irade, vefa, cesaret, Işte ebediyet. 
 Işte savaş gecesinde aşikar ve tek, 
 Ölümden büyük gerçek! 

1950 tarihli Toprak Ana adlı yapıtının karakterini askerliğinin son durağı Sivas ve köylüler çizer. Bu resmin kalemi güzel yeşillikler, verimli topraklar değil açlık, sefalet, hastalık, kıtlıktır. Buğdayın ve öküzün kutsandığı Anadolu şiirlerin dili ni de değiştirir.


Güdül olur minaresi Sivas' ın, Ya daha yakın Tanrısı; Ya daha ulu insanlar, 

11 Aralık 2024 Çarşamba

Perfume Genius - Ugly Season (2022)

 Sevenleri bu albümü bir tık abartmış: Radiohead'den eksiği yokmuşmuş modern klasik müziğine dahi bir dokunuşmuşmuş felan. İşin aslı Alan kardeş namı diper Cinli Parfum, her eserinde değişik ve bunalım dolu işlere imza atmayı seviyor. Art popun sınırlarını ambiyans ve modern klasik türüne genişleten bir deneysellikle hemhal olduğu kesin. Etkileyici de, sarstığı yerler de var netekim. Gaydalı fısıltılı açılış zaten dinleyicisini bir titretmeyi hedeflediğinin ap ve de açık göstergesi. Amma bir başyapıt değil, hala daha büyük bir şey bekliyorum sanatçıdan. Etkileyen anların somutlandığı şarkı ise bence  ragga desem değil, ne olduğu belli değil Ugly Season.

7,75-/10

10 Aralık 2024 Salı

V.A. - Éthiopiques (ኢትዮጲክስ) 8 : 1969-1974 Swinging Addis (2000)

Ünlü Ethiopiques serisinin sekizinci derlemesi Etiyopya usulü swing twist rock'n roll şarkılarını bir araya getiriyor. O kadar Etiyopya türküsü dinledim, özellikle baladlarda kulakta  uzakdoğu dilleri gibi tınladığını fark etmemişim. Bu vesileyle farkına vardım. Amma yavaş tempo şarkıları çok ararsınız. Netekim hep hareketli hep parti modu açık. Hatta bazen çığlıklar hırlamalar gürlemeler. Kapaktaki resim az kalır. Biraz bu Afrika doğusuyla fazla mı içli ve de dışlı oldum bilmem, alışmışım yağni. Eğlendik güzel, lakin kelebeler dans eylemedi midemde. Yabancısı değiliz neticede.

7,50+/10

8 Aralık 2024 Pazar

Türkiye'de Yerel Basın

 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından basılan bu koleksiyon mesleği gazetecilik olanlara kadar konuya ilgisi olanlara da hitap ediyor. Türkiye'de yerel basın tarihi, Türkiye'de yerel basının sorunları, Türkiye'de yerel basın uygulamaları ve dünya yerel basınına iki örnek bölüm başlıkları altında 28 makale sıralanmış. Oldukça kapsamlı bu eserde makalelerin ve araştırmaların farklı yerlerden alınmasına bağlı olarak özellikle yerel basının tarihi kısmında tekrar düştüğü görülebiliyor. Dünya örnekleri de Fransa ve İtalya haricinde diğer belirgin ülkelere genişletilebilirmiş. Bu bahsettiğim bir kaç daha iyi olabilirdi hususu dışında kaynak kitap olarak gayet doyurucu bir eser. 

7 Aralık 2024 Cumartesi

Sagu - Sagu (2000)

 Çok güzel bir logo ve güzel bir albüm kapak resmi. Güzel yurdumuzdan endam eden ilk dönem black metal gruplarındandır. Biraz taklit olsalar da , çocukların öğrenme aşamasında olduğu gibi, bizim buraların aşinalığını taşıyan melodi ve ezgilerin direkt ifade bulduğu yada gölgesinin düştüğü bir black metal çizgisi potansiyelini ilerletme fırsatı bulamadan dağıldı gitti, ülkemizde. 2000'lerden sonra grup ve şahıs bazlı atılımlar oldu elbette. Ama akım olamadı. Tıpkı heavy metal çizgisi gibi. Bizim buralarda cereyan eden şey death metal. Belki de her gün realizmin soğuk yüzüyle karşı karşıya kalmanın bir sonucu. Sagu da 1992 gibi erken bir dönemde kurulmasına rağmen ancak kendi olanaklarıyla 2000'de çıkış albümlerini basabiliyor. Kadro sıkıntıları yeni bir kayıt derken kayboluyorlar. Tarzları melodik ve direkt olmasa da nedense dolaylı yoldan bize yakın gelen bir icra. Melodramatik şeyleri seviyoruz çünkü. Atmosfer anlatılan vampir hikayesi ile uyuşmakta. 

6,50/10

4 Aralık 2024 Çarşamba

Matthew Halsall - An Ever Changing View (2023)

 Gondwana Orkestrası ile yaptığı çalışmalarıyla etkileyen çok entrüman çalar Matthew kardeş yine renkli bir kayda imza atmış. Doğadan esinlenen kayıt bir kere kuş sesleri ile açılıyor. Ziller, çınçınlar, flüt ve gong bu yeryüzülüğü vurguluyor. Dolayısıyla parlak tonların hakim olduğu aydınlık bir eser aynı zamanda. Spiritüel caz tanımına rastlasam da ikna olabilmiş değilim tam. Diğer bir ikna olamama durumu ise albümün oldukça zararsız olmasından kaynaklı. Trompetle yapılan bir kaç atak dışında birbirine karışır, ayırt edilmesi güç ezgilerin oluşturduğu şarkılar dinleyene hoşluk katmanın ötesine geçemiyor.

6,75-/10

1 Aralık 2024 Pazar

RETRO: Cartel - Cartel (1995)

 Çocukluğumda İzmir'den çift katlı otobüsle dönüş yolunda defaatle walkmenimde döndürdüğüm bu işbirliği çalışması, o yıllarda sahiden de yeraltına kısıtlı Türkçe Rap'a Almanya'dan bir doping takviyesi olmuş ve türün kitlelere, gençlere ulaşmasında en büyük rolü sahiplenmişti. TV'lerde bile klibi pek çok kez yayınlanma fırsatı buluyordu. Çünkü içeriği Almanya gündemi idi. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı karşıtı, azınlıkları birleştiren, topluma dokunan ve uyuşturucu aleyhine ilerici tavrın ülkemizdeki tepkileri de zararsız bir şekilde gruplaması (örgütlemesi diyemeyiz elbette) egemenlerin de işine geliyordu. Buradan hareketle bu kayıt ile ilgili sayfalarca tez yazılabilir. Bugünün hip hop çizgisine istinaden takındıkları doğru tutum takdiri hakediyor. Tabi kadınları küçülten sözler türün aşılamayan günahı olarak bu kaydı da lekeliyor. Milliyetçiliğin dozajı da tartışmalara açık. Farklı bir yerden bakarsak böyle bir kaydın ülkemizdeki azınlıklar tarafından yapıldığı tarzı bir fantazinin yolu Silivri'ye uzanır. Yine de bu projeyi oluşturan Karakan, Ercie E, Da Crime Posse (Cinai Şebeke) gibi isimlerin suçu değil. Onlar doksanların parti ve kulüp havasından agresif  hardkora farklı esintilerden beslenen ve Anadolu ezgilerini bugünün penceresinden bakıldığında saykedelik bir yorumla alıntılayan çokdilli bu çalışmaya imza atarak görevlerini  tamamladılar. Ve bu albüm böylece Türk popüler müzik tarihinde ayrıca bir başlık açılmasını gerektirecek kadar damgasını vurdu. Evet, 29 sene sonra bugün hala kendini dinletiebiliyor.

8,50-/10

27 Kasım 2024 Çarşamba

Billie Eilish - Happier Than Ever (2021)

 Toptan bir yaklaşımla yeni nesli eleştirmiyoruz. Zaten her nesil kendinden öncekileri beğenmemiştir. Taaa Sümerler döneminde kil tablet üzerinde oğlunu yeren babanın feryatlarını okuma imkanı bile bulmuşuz. Yine de hem istisnalar var diyebiliriz hem de ender de olsa yeni tarz hoş sürprprprizler çıkarabiliyorlar kinderyumurtalarından. Genç neslin bıkkın sıkkın bezgin davranışlarının tercümanı bir şarkıcı Billie Eilish. Seviliyor da yeni nesil popçusu olarak. İtiraf etmek gerekirse işte bu neslin iyi şeylerinden biri de bu, paskalya yumurtasından çıkıvermiş gibi. Modern bir pop eseri Happier Than Ever. R&B'den elektroniğe oradan art popa birbirini yapbozun parçaları gibi tamamlayan şarkılardan müteşekkil bir çalışma. Melankolik bir hava hakim ki genç sanatçının alameti fabrika atölyesi. Parçalar ise beste kabilinden gerçekten çok iyi. Bu kadar şarkıyı nasıl birbirinden farklı ve ilgi çekici hale getirmişler, takdir edilesi. Ben basit bir insan olduğum için basına kuvvet elektro etkili karanlık şarkıları daha bir beğendim.

8,25-/10

24 Kasım 2024 Pazar

Tolstoy - Çocukluk

 İstanbul içinde karayolu seyahatinin çılgınlık seviyesine geldiği son zamanlarda raylar üzerinde taşınırken okumaya elverişli cep boyutunda kitaplara düşkünüm bu aralar. Seveceğimi düşündüğüm yazar Tolstoy'un (Anna Karenina gibi bir başyapıtı referans alıyorum) otobiyografik özellikler taşıyan üçlemesinin ilk eseri çocukluğunun izlenimci etkilerini okuyucuya taşıyor. İzlenimci, çünkü genel bir kurgu yok. Farklı anılar ve kişilerin çocuğun duygularında, düşüncelerinde yansımasını okuyoruz. Aristokrat bir ailenin çiftliğinde kardeşleri ile birlikte, dadıları, mürebbiyeleri, serfleri ile büyüyen saf bir çocuk. Ta ki çocukluğun sona erdiği o elim ana kadar.  Gençliğine tekabül eden, mantıklı olarak, bir vakitte ilk kaleme aldığı eser olmasından dolayı olgunluk çağındaki ustalığı beklemek haksızlık olur. Amma emarelerini erkenden gösteriyor. Ve güçlü bir çıkış olarak tarihte yerini alıyor.

23 Kasım 2024 Cumartesi

Blind Guardian - The God Machine (2022)

 Son Blind Guardian albümü şaşırtıcı bir sertlikte açılıyor ve tempo bir kaç şarkıda orta seviyeye düşse de pek değişmiyor. Belki eski günlerdeki gibi bir balad koysalar diye düşünsem de bu bilinçli seçim ayrıca albüme ayrı bir karakter katıyor. Çünkü progresif metal namına evrildiklere bir dönemi geri bırakıp daha power metal lehine çubuğu bükmüşler. Majestik nakaratlar, epik harmoniler felan bolca rasladığımız unusrlar bu kayıtta da. Yabancısı değiliz. Dinlerken bol bol da melodilerine eşlik ettiriyor. Ha, Hansi şarkı söylemeyi çok seviyor ve susmak bilmiyor hep olduğu gibi. O yüzden vokali enstrüman gibi yönlendirmesinden gayri sözsüz bonus cd hiç bir zaman tam olmayacak. Nihayetinde kurak bir vahaya düşen yağmur gibi ferahlatan, organik elmalardan yapılma şekersiz elma payı gibi lezzetli bir albüm.

8,0/10

20 Kasım 2024 Çarşamba

Sodom - Tapping the Vein (1992)

 Yafu galiba Sodom hayranı oldum ben. Tak tak adrese teslim, yaşlandıkça böyle şeyler hoşuma gitmeye başladı, Bünyamin Buton muyum neyim. Bu albüm sırf böyle, hiç durmuyor. B yüzündeki besteler yüzünden biraz fazla benzeşip dağılıyor. Ve evet biliyoruz Sodom hiç öyle teknik detay inceliklerin grubu değil. Hani bunlar zayıf yönleri, kabul ederseniz. Takdir edilesi bir tarafı da var ki 1992 yılında tüm thrash camiası yönünü şaşırmışken bu adamlar daha sert ne yapabilirim, daha nasıl hızlanabilirim gayretindeler. Artık hangi sürümse bilmiyorum dinlediğim gitar ve bas tonları çok çok ballıçörek.

8,0/10

16 Kasım 2024 Cumartesi

Jack London - Kızıl Veba

 Bir çırpıda okunup bitirilebilen bir eser bu. Alışageldik Jack London yazınından da farklı. Gerçekçi bir bakış, kıyamet sonrası erken dönem edebiyatın ik örneklerinden biri ile ikame edilmiş. Ama dünyayı kasıp kavuran ve bir avuç insanın hayatta kalabildiği bu muhtemel senaryoda bile gerçekçi düşünüşten feragat edilmemiş olması, günümüzdeki fantastik ve bilim kurgu eserlerin mantık dışına çıktığı anların fazlalığı da düşünüldüğünde çok da anlamlı. Yani İngiliz dili ve edebiyatı profesörü medeniyet çöktüğünde becerilerinin akil kaldığına tanık olmakla kalmıyor, yeni nesil çocuklarla anlamlı ve derin bir diyalog içine girmekte bile zorlanıyor. Dil de barbarlaşıyor. Öykü de bu, bu yaşlı adam çocuklara nasıl medeniyetin çöktüğünü anlatıyor ya da anlatmaya çalışıyor. Adamın vaaz ettiğinin tersine kimi çocuklar zorbalığın gücüne hevesleniyor. İnsanlığın hikayesi devam edecek, savaşlarla yıkımla ve tekrar doğuşla.

15 Kasım 2024 Cuma

Dead Can Dance - Spiritchaser (1996)

 Dünya müziği ile Avrupa mirasını enteresan bir şekilde yani organik bir biçimde birleştirebilen ilginç bir gruptur, Dead Can Dance. Bu albümü ile Afrika, yerli Amerika , Hindistan, Avustralya  gibi dünyada köşe bucak her bir yeri karışlıyoruz. Bu da albümü hiç olmadığı kadar new age yapıyor. Belki biraz fazla gelmiş olabilir belki bir tutam tuz kadar. Bence bu tribal sesler, kuş sesleri vessair atmosfer başarıyla kurgulanmış. Ama akılda kalıcılık atmosferin bir miktar gerisinde kalmış, bir tutam karabiber misali.

7,50+/10

14 Kasım 2024 Perşembe

Philip K. Dick - Ubik

 Philip K. Dick çok sıkı bir bilim kurgu yazarı çünkü biraz deli. Gerçeklikle sorunu var. İyi yapıtlarından biri de değişik bir isme sahip Ubik ki anlamı kitap boyunca da ortaya çıkmıyor. Kapitalist bir meta. Konu şöyle ki gelecekte ki bugünlere denk geliyor , Telepatların toplumda gizli kalması gereken yerlere sızabilmelerini önleyen bilişsel güçlere sahip insanları yöneten bir kuruluş ve onun reisi Runciter. Bu adamın karısı da ölmüş ama İsviçre'de diğer paralı insanların olduğu gibi vücudu bir kapsül içinde ve bilincini kurtarmışlar. Yarı-hayatta deniyor. Hayattaki insanlarla aynı odadayken iletişim kurmaları bile mümkün. Bir de görmediğimiz bir düşman var, bu organizasyona savaş açmış. Runciter bir iş için yirmi kişi hurra aydaki bir tesise gider, ve bir patlama olur, tuzağa düşmüşlerdir. Kalabalık arasında yalnız o ölür ve yarı-hayat tesisine bile yetiştiremezler. Karar mekanizması Chip'e geçer. Dünyaya dönerler. Pat diye bir kız da vardır, onun özel yetisi zamanı geri döndürebilmesidir. Fakat bu grup etraftaki her şeyin bozulmaya başladğını fark eder, paraların üzerindeki resimler değişir, bugünden örnek vereyim cep telefonları, tuşlu telefona dönüşür. Gerileme daha da artar çevirmeli telefona dönüşür gibi. Nesneler ve mimari ve teknoloji geriye bozulur ama diğer insanlar pek de farkına varmazlar. Chip için orada burada gizemli mesajlar da belirmeye başlar. Ve gruptakiler birer birer aniden yaşlanarak ölmeye . Gerileme 1930'lara kadar devam eder. Ubik bir spreydir ve bu mesajlarda sürekli buna ulaşma gayreti var. En sonunda bu spreyin gerilemeyi önlediğini öğrenir Chips. Ona ulaşan Runciter sayesinde ki aslında ölen Runciter değil tüm grubudur patlamada. Ve hepsi yarı-yaşam ünitelerinde hapistir. Yine anlaşılır ki Chips'e yardım eden, Ubik'i icat eden ve mesajlar gönderen Runciter değil onun yarı yaşamdaki karısıdır. Bu gerilemenin sebebi de şüphelendikleri Pat değil tesisteki başka bir gençtir ki bu alternatif gerçekliği inşa etmek için gerekli gücü insanların yaşamlarını emerek kazanmaktadır. Sadisttir de. Kadın yeniden doğuma gitmeden önce bu genç ile olan sürekli mücadelesine halefi olarak Chips'i seçmiştir. Eserin sonunda ise Chips hariç karısını ve tüm elemanlarını kaybeden Runciter cebindeki parada Chips'in yüzünü görür, tıpkı Chips'in gerilemenin başında yaşadığı gibi. Bize de neyin gerçek olduğunun bilinemezliği ya da daha doğrusu içiçe geçmiş 2 sanal sözde gerçeklik, neydi ismi Inception, fikrinin atababasını keşfetmenin hazzı düşer. Aslında yaşamın bizzatihi kendisi ve Ubik üzerinden Tanrı/inanç kavramının alegorisidir söz konusu kurgu.

13 Kasım 2024 Çarşamba

Richard Wagner - Das Rheingold (1959 , Solti) (2008/Karajan)

 Wagner'i ya çok seversiniz ya da hiç sever misiniz derler. Farklı sebeplerle de olsa ben ikinci şıkka yakınım sanırım. Epik ve milliyetçi romantik operanın en önemli bestecisidir kendileri ve Alman destanlarını konu alan uzun eserlere imza atmıştır. Sahne geçişlerindeki dinleyeni sallayan bumbastik kısımlar dışında epik duruşu aktör ve aktrislerin Hint dizilerindeki gibi uzun uzun poz vermelerinde de tanık olabiliyoruz. Yoksa yarı melodik bir tarzda konuşan yani destanı ağır ağır ama tümüyle anlatmaya çalışan bir gayretin sürekliliği daha belirgin. Bu yüzden Wagner operaları performans sanatçılarını en çok yoran eserlerdendir. Bir kaç arya ile popülerleştirme yoluna da gitmemiş besteci. Biraz önce bahsi geçen  duruşu da Karajan'ın videosunda izleyebiliyoruz. Duyusal olarak işin doğrusu Solti'nin kaydı tabi yeniden masterlanmış olsa gerek daha canlı ve sanatçıların vokali daha dolgun. Yeri geldi, özellikle sonlarda, videonun görselliğine rağmen albüm hislere hitap etmede daha fazla başarı gösterebiliyor.

 Bu vesileyle videoya gelirsek, 1978'de ilk kayda alınmış. Elimdeki kayıtlarda ise şef Karajan'ın ölümünden çok sonra 2008'de piyasaya sürüldüğünden bahsediliyor. Durgun bir kurgu ve oyunculuğa sahip ki Wagner öyledir. Konuyu da özetleyeyim. Nehir perilerinden bir cüce altın çalar. Ren altını. Bu su altında yüzen periler sekansı iyidir. Açılış böyle. Sonra tanrıların reisi Wotan'ın bir dağ başına devlere yaptırdığı kale-sarayın ücretini ödemekten imtina ettiğini görüyoruz. Zira ücret olarak tanrıça Freya'yı devlere söz vermiştir. Devler ısrarcıdır, tansiyon yükselir. Diğer tanrılar, tanrıçalar ağlaşır. Freya'nın elması mı bir meyvesi vardır, tanrıları besler güçlü kılar. Wotan da kurnazlık tanrısı Loge'den yardım ister. Loge bu çalınan altını ortaya atar, hem devler cüceleri de sevmiyordur zaten. Emaneten Freya devlere teslim edilir , ikili yer altına cüce madenlerine iner. Bu hırsız cüce diğerlerine hükmeden altından dövülen yüzüğü takmıştır. Yüzünde de şekil değiştirmesine yarayan altın bir maske. Diğer cücelerin canına okur, tepeleme altın yığının üstüne kurulmuştur. Tanrılarla anlaşamaz edemezlerken Loge cüceyi oyuna getirir. Sinirleri ile oynayınca cüce ejderhaya dönüşür. Loge derki hadi yiyorsa ufak bir şey olur, misal kurbağa. Oltayı yuttuğunda da cücenin ümüğünü sıkarlar , neyi var neyi yok kendilerine teslim edilmesi karşılığı , fidye yani serbest bırakırlar. Cüce de yüzüğü lanetler, benim olamayan kara toprağın olsun diye. Sonrasında sahneye  devler endam eder, Freya'yı bir kenara alırlar ve o görünmeyecek kadar altın yığınına istinaden serbest bırakmayı kabul ederler. Devler dediysem de iki tane var. Altın Freya'nın boyunu geçse de saçının ışıltısını görüyoruz altın maskeyi de ekleyin der dev. Onu koyarlar, yok arada boşluk var, Wotan'ın el koyduğu yüzüğü de isterler. Olmazdı olurdu neyse Wotan razı gelir. Bu sefer dönüş yolunda yüzüğe kim sahip olacak kavgasıyla devlerden biri diğerini öldürür. Yüzüğün laneti işlemeye başlamıştır. Tanrılar da eğlenedurur.

6,75/10



11 Kasım 2024 Pazartesi

The Witcher Sezon #3 - Travelers Sezon #2 - Cyberpunk Edgerunners - Raël Uzaylıların Peygamberi

 The Witcher iyice dağılmıştı, bu mistik büyük av konseptine de bir türlü varamıyordu. Bu sezon ile en azından fanilerin taht kavgalarının o büyücülerin tahtı da yıkıldığına göre sonlanmaya yaklaştığını varsayabiliriz. Witcherların kalesi de önceki sezonda çökmüştü zaten. Ha gayret, 

Travelers da değişik bir hal aldı. Görüp göreceğiniz herkes kolayca ruh değiştiriyor. Şehirde çatışmalar baş gösteriyor orduya emirler gidiyor nükleer silahlar yetkisiz kişilere teslim ediliyor ölümcül virüsler yayılıyor ama iki günde çaresi bulunuyor. Kimsecikler şüphelenmiyor. Sonra direktör'den kaçan kel kafalı bir kötü adamın oyununa geliyor ekip ve sonda da kimlikleri ifşa oluyor. Yeni sezona başlamak için enerjimiz kalmış yine de evet.

Animelerden Cyberpunk aynı isimli bilgisayar oyunundan esinlenen bir hikayeye sahip. Witcher serisinin arkasındaki ekip hatta. Kaybedecek bir şeyi kalmayan genç bir adamın çetesiyle ortalığı kasıp kavurması şeklinde özetlenebilir. Background ise insanların uzuvlarını ve organlarını mekanikleştirip çoğaltabilecekleri bir gelecek. Çetemiz de şehri yöneten iki megaşirketin mücadelesinin gölgesinde ekmek parasını kazanıyor. Tabi rol model çete reisi var çocuğun aşık olduğu kız var sanal dünya var ihanet var bol bol ve absürt seviyede brütal şiddet var. Genel olarak beğenilmekle beraber ben çizim olarak da uçan patlayan canlanan yırtınan karakterleri ve çevre düzenlemesi ile fazla parlak ve abartı buldum. 


Rael, 70'lerde kendi dinini kuran bir adam ve tarikatı hakkında mini belgesel. Karşıtlarıyla olduğu kadar mürtileri ile de görüşmeler yapıyor ve hakeza aslen Frnasız olan Rael ile de. Aslında uzaylıların insanları kendi suretlerinde yarattığı tezi artık çok orijinal değil. Bilimsel olarak kolay kolay en azından ihtimal olarak reddedemeyeceğiniz bir görüş. Bunun üzerine aslen tanrısız bir din icat etmek ise apayrı bir şey. Komün hayatı yaşayan müritlerini ailesiz, sadakatsiz, ahlaksız, tam özgür bir yaşamı sevketmesi ne kadar dinler konusuna merak salıp okusanız bile buradaki gibi görselliğine ve tanıklıklara mafruz kalmadıkça havada kalabiliyor. Uzaylıların gelince karşılanacağı elçilik binasının inşaatını gerçekleşmeyecek bir şekilde hep canlı tutmak, insan klonlaması gibi kimi çevrelerde umuda dönüşebilecek bir konuyu dinsel doktrine dönüştürüp istismar etmek gibi olguları da izleyince anlamlandırabiliyorsunuz. Davalardan kaçarak en son yerleştiği Japonya'nın kültürünü de kendi öğretisiyle bağdaştırmakta olduğu gibi. Bu tarz belgesellerin devamının gelmesi dileğiyle diyelim.

10 Kasım 2024 Pazar

Leprous - Aphelion (2021)

 Sonunda grup ne yapacağına karar vermiş,  Einar'ın vokal becerilerini ve duygusal aktarımlarını sergileyeceği solo bir projeye dönüşmüş. Metal mi rock mı diye bocalandığı bir geçiş döneminden sonra artık art mı dersiniz progresif mi yoksa alternatif mi, rock cenahında karar kılmışlar. Vallahi daha iyi olmuş. Kararsızlıktan yeğdir canlar. Erginliğe açılan , elektronik tınıların yıldızar gibi parıldadığı gökyüzü ekseninde nabız gibi atan bir çalışma. Bir ferahlıyor bir daralıyor. Draması bol. Eskilerde olsa yani gençliğimde pek bir başucu olurdu. Bugünlerde azcık ucundan abartı buluyorum böyle şeyleri. Onun dışında iyidir.

7,75/10

8 Kasım 2024 Cuma

HSXCHCXCXHS - AÅÄ (2019)

 SHXCXCHCXSH bu albümde oluvermiş HSXCHCXCXHS. Sevdiğimiz klas bir grup doğrusu. Gözümden kaçan bu kayıtla da keyifli endüstriyel tekno dakikaları  tekrar yaşıyoruz. Şükür ki ambiyansın uzağında durmayı seçmişler ki geçmişlerinde bulaştıkları da olmuştu. Kendini tekrar eden robotik vokal parçacıkları ve minimal ritimler kaydın alametleri ve belki de biraz da aşilin topuksuları. Amma basları vurdukları an var ya bu deneyselci duvarlar bir sallanıyordu pir sallanıyordu. AHE AHE AHEYYY!'de olduğu gibi.

7,50-/10

5 Kasım 2024 Salı

Ne Obliviscaris - Exul (2023)

 Pek bir takip ettiğim grubun bu son çalışmasına tepkiyle tepkili bir tepki veriyorum, zira takipçilerini de ikiye ayırandı ki gitmiş yavaş yavaş yükselen kreşşendooular. Besteler de çok karmaşalanmış, sorma ne teknik, katmandulaşmış . Neyse gitmemiş kemanlar hala can yakar. Yine de bunu istememiştik. Ben de istemedim. Bazıları istedi. Onlar sevinsin. Dediler ki konserde bunu baştan sona çalacaklarmış. Bu dediğim bu albüm. Beşiktaştaymış ve de haftaiçiymiş. Bu da konseriymiş. Vazcaymıştım dinledikten sonra bu çormanlığı. Bu da 2023'ün açılışı olsun. Hep geç kalmışım zaten hayata.

6,75/10

4 Kasım 2024 Pazartesi

Cem Karaca - Cem Karaca / Kardaşlar (1973, comp)

 Her şarkının bir karakteri var, düzenlemelerde çeşitlilik var. Dadaloğlu var, Kara Yılan var, Lümüne var. Yine de daha önce dinleme şansına eriştiğim Parka ya da Nem Kaldı'nın bir kaç milim gerisinde kalmış gibi bir hava var. İlk uzunçaları...

8,0/10

31 Ekim 2024 Perşembe

Steel Pulse - Handsworth Revolution (1978)

 İngiltere'den reggae. Hiç bir farklılık namına yeni yenilik yok. Ondan kelli root reggae da diyorlar yaptıkları müziğe. Hani bilmiyorum Bob Marley bitti, aynısı olsun ama seslendiren Bob Marley olmasın diyenleri cezbedebilir. Ha, o kadar da bir hit de yok. Kötü vasat da değil. Arkaik kalıyor günümüze. İlginçtir vokali The Police'i hatırlattı, belki gerçekten de ilham olmuştur sonrasında ama İngiltere diye okuyunca büyük ihtimal nezdimde uyumsuz bir çağrışım çağırıp çağrıştırdım. 

6,50

29 Ekim 2024 Salı

Manu Dibango - Soul Makossa (1972)

 Basit bir Afrika müziği kaydının çok ötesinde derin bir dinleti ve orada kalmıyor sallantı. Avrupa'da kaydedilmesi ekseninde aslında bir sentez. Özellikle saksafon kaydı uluslararası caz orkestraları ile yaraşır derecede. Zaten Afro caz funk tanımıyla baskın parti ritimleri diskoya bile ilham olmuş. Yine de bu kadar basit değil. Dönemin saykedelik etkisi de hissediliyor. Prodüksiyon anlamında da mühim müdahaleler var. Şans tanındığında çünkü bugünkü zamanın ruhuna geri kalmasının etkisiyle çabukça vaz geçilebilme tehlikesi ile karşı karşıya, böyle alıp götürecek bir çalışma. Ve senesine göre de hayli ileri.

7,50/10

28 Ekim 2024 Pazartesi

Abidin Dino - Yeditepe Öyküleri

 Abidin Dino öykücülüğü ile pek bilinmez. Dergilerde ve notlarında kalan hikayeler, eksiğiyle tamıyla hepi topu 100 sayfa civarı bir yer tutar. Yalnız öyle güzel ve özel öykülerdir ki bir yandan devamı gelmeyen potansiyel için hayıflanırken diğer yandan da bu ufacık eserin varlığıyla mutlu olabilirsiniz. Dönemin arka sokaklarında hüküm süren argo diliyle dışlanmış karakterlerin hayatlarına açılan pencerelerdir bu öyküler. Ve ayrıca tabi ki de yazarın , ressam sanatçının mı desek, desenleri ile süslüdür. Baskının kalitesi ile koleksiyonumuzda hatırı sayılır bir yer tutacak bir eserdir. 

25 Ekim 2024 Cuma

Cloud Rat - Moksha (2013)

 Grindcore brutal death gibi çok da anlayabildiğim türler arasında yer almıyor. Çokca el üstünde tutulan grubun tabiri caizse türe yeni bir nefes getirdiğini duyabiliyorum az çok. Yırtıcı vokal beni de ilk başta bayağı etkiledi. Bu haliyle screamo ve bestelerde de death metal etkisi de göze çarpıyor. Ama beklenmedik anlarda devreye giren ambiyans ya da her progresif grubun illaki kaydettiği çocuk sesli nostaljik dreamy shoegaze parçalar hani o maceracı havayı bozuyor gibi. En azından benim için. Melodik olarak  Aroma'yı pek sevdim.

Yırtıcı kaotik bir kayıt olaraktan ekstremin ekstremini bahsettiğim garip ambiyans müdahalelerle birlikte yutabilecek cesur yüreklere hitap ediyor. Bir ilginç mokta da şudur ki o yırtıcı vokal bir hanımefendiye ait. Yaşlandıkça dinlemesi zor amma.

6,50-/10

21 Ekim 2024 Pazartesi

Arctic Monkeys - The Car (2022)

Son hallarını diğer insanlar gibi anlayıp sevmek istediğim grup , mu desem zira Alex Turner'ın solo kaydı olmaktan bir adım uzakta, rock müziğin de hakeza hattori hanzo , yine ayarlarımla oynadı. 60'lar dramatik pop'unu bu dönemde yapmak cesaret ister. Takdiri hak ediyorlar. Lakin zamanında iyisiyle yapıldı zaten. Çok da zorlamamak lazım. Eşlik edecek güçlü melodiler var amma seyrek. Yine belki ada ahalisi sözleriyle değerlendireceği için içlerinde nostaljik ve romantik hissiyat çiçekleri uyanmıştır. Dünyanın geri kalanı için ise zararsız hoş bir arka sadanın ötesine geçeceğini inanmıyorum. Her ne kadar yaylılar ve düzenlemeler ilgi çekici olsa da vokal ile uyumu bir garipçe türküsü.Laf aramızda Alex'in sesi de eskisi gibi değil sanki.

6,50+/10

20 Ekim 2024 Pazar

Riot - Unleash the Fire (2014)

 Doksanlardan sonra eski formuna kavuştuğunun dalaleti bir albüm bu. Hem temposu hem enerjisi hem ruhu hem melodileri ile kulaklarda amerikan menşeli power metali temsilen yer tutmasını başarıyor. Elbette seksenlerdeki altın çağı hatırlatan bir anı malzemesi gibi bir bakıma. Yerini tuttuğunu söylemek güç. Zira bestelerde bir sorun var. Akılda kalıcılıkları zor, melodileri güçlü değil. Öyle olanı da vardır elbette ama 1 saatlik bir serüvenden bahsediyoruz. Eşlik edip mırıldanacak ekstra süre ve çaba istiyor dinleyeninden. 

7,50-/10

13 Ekim 2024 Pazar

Kaan Tangöze - Aşık Mahzuni Şerif Türküleri (2022)

 Duman'ın vokali Kaan'ın bu ikinci solo çalışması ismiyle ne gibi bir  konsept işlediğini beyan etmekte bir bakıma. İlk kaydında da Kaan'ın sesinden türküler dinlemiştik. Sıra Aşık Mahzuni Şerif bestelerinde. Minimalliği en uç noktaya taşımış bu kayıtta, sesi ve akustik gitarı yer alıyor sadece, sanatçının. İlk albümde getirilen sessiz eleştirileri de yoğunlaştıran bir tutum içerisinde. Dost meclisinde söyler gibi kaydedilmiş, gerekli özen ve ruhu dinleyiciye geçirmekten uzak. Beni şahsen etkileyen ilk 5 türküden biri de Çeşmi Siyahım'dır. Bu yorumda pek bir şey hissetmiyorsam sorun Aşık Mahzuni'den değildir. Yine de eşlik etmekten ziyade arka fon olarak bir yararı vardır. Ama bu dinlence ozanın da ruhuna aykırıdır halbuki.

6,0/10

10 Ekim 2024 Perşembe

Bohren & der Club of Gore - Geisterfaust (2005)

 Kıyametin habercisi Bohren mohren her zaman sevilir sevilir de bazen az sevilir. Bu öyle bir albüm. Sebebi de gayet net anlaşılıyor. Yavaş. Beş parça birbirinden ayırt edilemez kadar yavaş. Genel gidişat benzer. Dınn es es dıdın es dıdıdı eeeeeeees es ulan es. O içimizdeki boşlukta , kalp noksanlığında aksiseda tınılar eksik değil elbette. Ama bu yavaşlık kaldırılabilir gibi değil. Ve 5 parmak, serçe parmak, baş parmak konseptini de pek bilemedim. Saksafonu da bazı bağzı unutuvermişler. Olmaz böyle.

6,50/10

7 Ekim 2024 Pazartesi

Eric H. Cline - M.Ö.1177 Medeniyetin Çöktüğü Yıl

 Tunç çağını bitirip pek çok uygarlığın çöküşüne sebep olan silahlı geniş nüfus hareketi arkeolojinin ilgi alanlarından biri olmuştur. Eski Mısır kayıtlarında Mısırlıların zar zor direnebildiği ve lakin Levant bölgesinden Sina'ya doğru yerleşmelerine engel olamadığı Deniz Halklarını oluşturan farklı etnisitelerin kökenleri de spekülasyon konusudur. Son vakit DNA ile de emin olduğumuz son gerçeklik Filistlilerin antik Yunanlı oldukları. Biraz Sunay Akın tadında o dönemlern farklı hikayelerini bir araya getirip peşin hükümlü değerlendirmelerin teste tabi tutulduğu bu eser, sözkonusu güncelliği yakalamış. Youtube üzerinden takip ettiğim arkeolojiyle ilgili kanallar ile de paralellik arz ediyor. Ciddi bilim insanların tavrına uygun olarak da yeni bir şey söylemeyip spekülasyondan uzak durması da , ne diyeyim, biraz eseri sıkıcı hale bürüse de renkli yazım tarzı ile okuyucunun önündeki bu sıkıntının önüne geçilmesi hedeflenmiş.

6 Ekim 2024 Pazar

Miley Cyrus - Plastic Hearts (2020)

 Gülle üzerinde çıplak sallanırken şarkı söyleyen eski Disney çocuk yıldızı sansasyonel popçu değil mi kendileri? 4 sene önce bir de böyle bir şey yapalım demiş ve bu pop rock albümünü kaydetmiş. Projeye Billy Idol ve Dua Lipa gibi 2 diğer dev ismin de en azından birer parçada katkılarını sağlamış. Eski kadın rock müzsiyenlerle de çalışmış. Daha ilk dinleyişte şarkıların melodik yapısı dinleyeni fethediyor. O yüzden pop ve rock camiasında pek bir rağbet görmüş çalışma. Melodiler o kadar baskın ki yepsini yeniden yorum sandım, albümü de bir cover albümü. Zombie ve Heart of Glass gibi bonuş parçalar da yanılttı tabi. Şimdi kendi adıma çok değişik bir şey söyleyeceğim. Albüm o kadar başarılı olmuş ki popçu arkadaş için rock müziğin yeniden yükselişine öncülük ediyor gibi sıfatlar yakıştırılmış. Glam rock, seksenler synth ve geleneksel pop rock etrafında şekillenen ve gerçekten de melodik olarak çarçapuk sarıp sarmalayan bu albüm ve üzerinden getirilen tutuma ben pek kanmadım. Yapay geldi bana. Fikri olarak rock'ın güçlü kadınlarından esinlenmiş olabilir lakin ara ara vokalde zorlayıcı tavrı, göndermede bulunduğu çağın geçmişliği, taklitçiliği ve pasparlak prodüksiyon kalitesi ile bana yapmacık geldi. Belki de böyle bir ismin rock'a çengel atmasına içerledim, bilemiyorum.

6,75/10

3 Ekim 2024 Perşembe

Emma Ruth Rundle & Thou - May Our Chambers Be Full (2020)

Bir ara revaçta olan kadın vokal ile metalci buluşmalarına bir diğer örnek. Sesinde folk lezzeti sunan Emma Ruth ablamız sludge metal'in güçlü isimlerinden Thou ile izdivaç etmiş. Hayli yavaş temposu ve ağır atmosferi karşımızda bir duvar bir sur bir bariyer gibi dikiliyor. Bir kere Thou vokali de beklediğimden daha çiğ ve yırtıcı çıktı. Ben bu sesleri tam da bağdaştıramadım. Bu ve bu gibi sebeplerle alışması bayağııı bir vakit alan bir çalışmaya imza atmışlar. Tadı geç geliyor bir nevi. Sabır istiyor. Ona kızdım sadece, yoksa duvar gibi sur gibi bariyer gibi sağlam bir albüm. Emma Ruth Rundle dinlemişliğim vardı da asıl Thou'yu merak ettim şimdi. 

6,75+/10

2 Ekim 2024 Çarşamba

Blut aus Nord - Disharmonium - Undreamable Abysses (2022)

 Derin bir mağarada titrek mum ışığının loşluğunda renkli Hint kıyafetleri içindeki hayaletlerin çılgın ayini gibi. İnsan sesinin enstrümanlara karıştığı kaydın kaos içinde düzen sunan serenatı ilginçtir kısık seste de duyuları harekete geçirebilme özelliğine sahip. Bu çirkin güzeli evrene açılan kapı çok da gir çık yapmaya müsait değil artık. Temelli kapanana kadar bu yolu bir daha katedeceğiz belli ki. Ama her seferimiz daha az keyif verecek.

7,25/10

29 Eylül 2024 Pazar

Sodom - The Saw Is the Law (Single, 1991) + Bosphorus Open Air Metal Fest

 

Huzur hızarda! Anladım ki bu şarkı grubun fanlarınca da el üstünde tutuluyor. Konserde çalarlarken bayağı katılımı vardı. Teklinin isim parçası thrash ve heavy metal arasında sallanan bir parça. Teklinin diğer şarkılarından Tarred and Feathered klasik thrash, The Kids Wanna Rock ise eğlenceli bir heavy metal soundu ile terazinin öteki taraflarına konumlanmış. Bence ise zayıf bir kayıttır.

6,50/10

Gelelim festivale. Yaş ortalaması orta üst segmentte yoğunlaşsa da, kalabalık ortalama seviyede olsa da enerjisi gayet güzel idi. Özlediğimizden midir nedir bu tür organizasyonları, keyifliydi ve keyif alanların oranı da yüksekti. Yaşını almış metalcilerin oturabilmeleri için tribün bile inşa edilmiş, daha ne olsun. Elbette hep olumlamamak lazım. Sonuçta kimsenin sevmediği ama muhtaç kaldığı KÇP gerçeği var. Yemek ve içeceklerin pahalılığı var. Ses kalitesinin düşüklüğü var. Ama bunlar zaten artık kanıksadığımız şeyler değil mi? Bu gibi sebeplerle katılmayalım mı yani? İnsanların müziğe odaklı olması ve eğlenmek isteme yönünde irade göstermeleri bence yeter. Bu da geçmişe göre bir ilerleme. İlginçtir, ekonominin kötü olduğu bu sene inanılmaz bir konser bolluğu yaşadık. Ben artık biz eski rock ve metalcilerin iş güç sahibi olarak bu organizasyonlara para ayırabilmemize bağlıyorum. Yiyoz içiyoz paraya kıyıyoz. Gençler keyfine baksın, bu fırsatı zamanında değerlendirsin valla. Yarın ne olacağı belli olmaz çünkim.

Konsere Schammash ile başladım. Potansiyeli güçlü ve klas bir grup. İşlemeli cüppeleri ile güzel bir ayin sergilediler. Tür olarak da herkese hitap etmiyorlar. Bu yüzden seyircinin bir kısmı ile enerjileri tutmadı. Bir türlü bekledikleri çıkışı yakalayamasalar da bence ilgiyi alakayı çok çok hakediyorlar. Legion of Damned  martı çığlıkları ile geldi. Vokaliymiş... Amma enercayzır gruuvi şarkıları ile kısa sürede dinleyiciyi yakaladılar. Circle pitte pehlivanlar belirdi. İlk kez ülkemize gelen Ancient performansı da sıkıydı ama gotik değil paganik ilk dönemleri ile daha bi irtibatlandım. Sonuçta belgesel izler gibi izledik. Takibinde ben Samael'i pek beğenemedim. Tarz itibariyle festivalin enerjisini biraz soğurttu. Yoksa müzisyenliklerine ya da sahne performanslarına bir şey diyecek değiliz. Eski kuşak ağzı açık dinledi,izledi. Halbuki daha önce de gelişleri olmuştu. Sodom ise kısa geldi yafu. Onlar mı kuduruktu, millet mi kendini gaza getirdi, anlayamadım. Circle pit moshpit'e de döndü bir iki kez. Eğlendik sonuç olarak. Tozu toprağı üstümüze alıp eve döndük. 


28 Eylül 2024 Cumartesi

The Libertines - Up the Bracket (2002)

 

Yeniden şahlanan indie/garaj rock'a Brit pop'un hemen ardından ama bence ondan tam anlamıyla da kopmadan bir yorum getiren The Libertines, o zamanlar parlamakta olan rock yıldızlarından Peter Doherty'nin projelerinden biri. Babyshambles gibi. Bu arkadaşın maceraları ingiliz tabloitlerinde manşet oluyordu. Hayatta mıdır bilmem. Şu anki ortama kıyasla gayet sağlam bir müzik yapıyorlarmış. Eğlenceli rock ve de roll bir albüme imza atmışlar, tabi şarkıları gevrek gevrek söylemesine alışırsanız.Alt notalarda temposundan da ötürü proto punk tavır da hissedilir. Bu tür benim frekansımla uyuşmasa da boş yere sevilen sayılan bir albüm olmadığına kanaat getirecek kadar sağlam malzeme sunduğu gerçeğini de göz ardı edemem.

6,75+/10

26 Eylül 2024 Perşembe

Peter V. Brett - İblis Döngüsü IV: Kafatası Tahtı

 Hızlıca okuduğum ve hikayenin sonunu getirmek dışında hiç bir ilgi uyandıramayan bir cilt oldu ve maalesef burada sonlanmıyor kurgu. Takip eden sonuncu cildi de bulmak güç. Yine de bir yolunu bulup okumamı tamamlamak isterim. Ama anlaşılıyor ki Arabik kültürün mehdisi ile Avrupa kültürünün mesihi istemeselerde işbirliği yaparak iblisleri alt edecekler. Burada ilginç olan şey şu ki kadınları ikinci sınıf gören çöl ahalisinde değişim baş gösteriyor. Hanedan üyesi kadın savaşçıların detaylı hayat hikayesi aktarılıyor. Gelenektir zaten. Lakin bir noktada kitap ilginçlik sergilemekte. Veliahtlardan onun yerine bunun kendini ön plana atması. Beklenmedikti valla. 

24 Eylül 2024 Salı

Dead Can Dance - Into the Labyrinth (1993)

 Bazen tür olarak isimlendirmek güç oluyor. Literatürde neoklasik darkwave akımına dahil edilen grup tam anlamıyla dünya müziği yapıyor aslında. Bu kayıt belki de en egzotik ve en Avrupa dışı (hiç yok demek değil) albümleri. New age janrının patlama yaptığı günlere denk gelmesi sayesinde de grubun ticari başarıyı fazlasıyla yakalayan çalışması oluyor. Kaydı açan ilk şarkı Avustralya yerlilerine gönderme içerirken işitsel olarak eski Mısırı hatırlatıyor. Takip eden single parçasına egemen zurna-düdük benzeri enstrümana rağmen aslında vokal pasajı moderniteyi imlemekte. Sonrasında İrlanda halk türküsü , biraz İngiltere, Hindistan, doğa kuş sesleri devam ediyor. Melankoli ve antik dönemlerin atmosferi diğer belirgin öğeler. Bir bakıma melodi ve ezgilere hakim kimi zaman ucuz synth sesiyle zedelenese de oryantalizm bir makyaj gibi durmakta. Bestelerin asıl kemiğini İrlanda üzerinden yine batı inşa ediyor.

7,50/10

22 Eylül 2024 Pazar

Fallout New Vegas - Pathfinder Kingmaker - Metal Slug - Fatal Fury

 Dizinin ekranlarda belirmesiyle tekrar gündem olan Fallout serisinin en iyi oyunu New Vegas 2010'da piyasaya sürülmüş. Ben büyük bir zevkle ve kontrollerin zorluğu sebebiyle çıldırarak da Fallout 1 ve 2'yi ve Tacticsi genç iken oynamıştım. Üzerine üç boyutlu aksiyona geçtikten sonra da bir oyunu oynadım ama ismini hatırlamıyorum. Mantıken 3 olmalı. Bu kadar o dünyanın içinde iken bu oyun için getirilen o büyük tantanayı şu an hissedemedim doğrusu. Çok iyi, keyifli, görüntüler zamanına göre eyi ve atmosferin içindesiniz. Yapay zekanın tam bağımsız Vegasçısı mı, köleci romancımı, emperyalist NCRci mi olacağına göre oyunun şekillenmesi de güzel. Amma zaten artık oyun dünyasının standartları bunlar. Oyunların gittikçe uzaması da beni soğutan şeylerden biri. Ana hikayeyi bitirmekle beraber ek paketlerden gelme görevlerin bir kısmına bulaşmadım bile. Dur dedim kendime ve durdum.

Pathfinder'in devam oyunun gölgesinde kalan ilk hikayesi Kingmaker ile başlıyor. İzometrik küçük adamlı klasik barbarlı büyücülü bir rol yapma oyununa olan açlığımı gidermek için başladım ben de. Değişiklikler var yalnız. Yönettiğiniz krallığın sorunları ile uğraşıyor, otomatik atanan görevlere bakıyor ve köyler ve köyler içinde binalar inşa ediyorsunuz. Yani strateji de monte edilmiş. Yazıldığı gibi sorunsuz değil, oturmamışlık var, hemen hissediyorsunuz. Bazı görevlere başlamazsanız cezalandırıyorsunuz, süre takibini anlamanız güç, gezinmesi zor haritada ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz, strateji ekranı ile harita arasında geçişlerde takip zorluğu yaşıyorsunuz. Açık alan taklidi yapan ama ana hikayesi lineer olsa bile takım üyelerin karakterine göre onlara ait görevlerle birlikte hayli zengin bir oynanış. Lakin kıl da bir oyun. Zor en başta, onlarca saat sonra bile zorlayan görevlerle karşılaşmanız yoruyor. İncelikli kontrollere de idrak etmek ve alışmak kolay değil. 90 saate kadar ki bunun en başında saatlerce ne yaptığımı bilmeden oyalanmalarım dahil, oynanış bana yetti. Bu da demek ki oyunun sonuna ulaşamadan ben bittim. Yine de dörtte üçüne varmışımdır tahminimce. Nihayetinde özgün yanı güçlü, yeni bir tür oynanış sunuyor. 

Metal Slug bir sürü devamı gelen serinin ilk oyunu. Elle çizilmiş çok güzel sahneler arasında ateş aça aça gittiğiniz eski tür bir konsol oyunu. Bilgisayarlar için hazırlanan ölseniz de canlanıp kaldığınız yerden devam ettiğiniz versiyonu ile 1 saat bile sürmeden belki hikayeyi bitiriyorsunuz. Rambosunuz bir bakıma ve Nazilere benzeyen askerleri haşlıyorsunuz. Süper eğlenceli. Devamlarına bakma garantisi sunuyor.

Küçükken Street Fighter oynayamaz ama keyifle oynayanları izlerdim. Fatal Fury de benzeri bir konsol dövüş oyunu. Denedim , hala parmaklarım birbirine dolanıyor, komboları felan da bilmek lazım tabi. Birisi oynasa da izlesek. Becerebilen için çok güzel , old sküül bir eğlenece.


20 Eylül 2024 Cuma

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 1)

 Hiç bitmeyecek bir maceraya başladım sanırım. 6000 sayfacık şiiriyle 3 eserden oluşan Fazıl Hüsnü Dağlarca külliyatı. İlk cildin bile ancak çeyreğine geldim sayılır. İlk dönem yapıtları Havaya Çizilen Dünya (1935), Çocuk ve Allah (1940) ve Daha (1943) okumayı bitirebildiklerim bu süre zarfında. Çok üretmesine bağlı olarak belli başlı imgeleri gereğinden fazla kullandığı söylenebilir. İlk dikkatimi çeken şey bu. Yine bu ilk dönemde subaylık görevini yaptığı doğu kırsalında doğaya, geceye, gökyüzüne bakışın şiirine hissi bir iz bıraktığı da görülüyor. 21 yaşındayken basılan ilk eseri çok daha olgun bir tavır gösteriyor, bu gençlik döneminin romantik ve gelenekselci ruhundan kopmayarak. Biçim de farklılıklar denenmekle birlikte geleneğin dışına çıkılmıyor. Türkülerin manilerin sesi de çok yoğun. Yine de pastoral olduğunu söylemek güç. Şehirli gencin kaleminden çıktığı aşikar. Esere ismini veren Havaya Çizilen Dünya şiiri ikili dizelerden oluşuyor ve eserin genelinden farklı bir yerde duruyor.

HAVAYA ÇİZİLEN DÜNYA

Yalnızlık sabahların yaşadığı yalnızlık;

Suların içindeki ışıklar kadar ılık.

Hüzün, o mısralardan dudakta kalan hüzün;
İkindi üstlerinde aydınlığı gündüzün.

Uykular, ilk gençliğin gündüz gibi uykusu, 
Vücudun balık olup içinde yüzdüğü su.

Sessizlik geceleyin yolcusuz sokaklarda; 
Sükûn dalgalarının ortasındaki ada.

Ruha uzak bir şehir içinden gelen rüzgâr, 
Ayrılıktan önceler, ayrılıktan sonralar.

Müzelerde o ölü zaman, o gölgesizlik,
Yüze değen eskilik, sonsuzluk, kimsesizlik.

O kadar siliktir ki bir bayram günü şiir, 
Uyurken akla gelen son hayaller gibidir.

Hayatın oyundaki sükûna değen sesi; 
Çocuklukta her yeni sınıfın o ilk dersi.

Müzikten sonra içi dinlemek uzun uzun:
Bir resimdeki davet, bir heykeldeki sükûn.

Öyle sevgililer ki bir kere görülmüştür, 
Hatıraları ömrün gecelerince yürür.

Duyulan sılasıyla sezilen o beldeler,
Geçer yelkenler gibi enginden birer birer.

Dudakların habersiz söylendiği şarkılar: 
Vücudun ağaçlardan önce duyduğu bahar.

Çiziyorum havaya dünyamı bir çiçekle
Ve hayran bakıyorum bu rüya gibi şekle.

Eserde tekrar eden öğeler sükun, yalnızlık, çocukluk, gece ve tabiat izleklerinde yoğunlaşıyor.

Çocuklugum, yalnız hislerden yapılmış bir şehir; Çocuklugum, Allah'a en yakın olan günlerim.  

Şair daha 26 yaşında Türk edebiyatının en güçlü eserleri arasında yer alacak Çocuk ve Allah isimli yapıta imza atmış. Yer yer bir çocuk sesi ile yazılmasından kaynaklı o ses ile okunması gereken , öyle okunduğunda nostaljik duyguları pekiştiren bir yazım tarzına rastlıyoruz. Çocukların kırılgan gündelik yaşamı masal maceralarına karışırken bu geçmiş zaman seslerinin taklidi fazla gerçekçiliğiyle tüyler ürpertici bir hale bürünebilmekte.

Korkuyorum annecigim ellerin nerde 
Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel. 
Garip ninnilerle uyut beni 
Korkuyorum yaşamaktan ki çok güzel. 

***

Ve muhteşem sultan yavaş yavaş dogruldu, 
Dondu nur sularıyla altın oluklar: 
Haykırdı deliler gibi, yas içinde, Allah'a 
- Çocuklar benden bahtiyar, çocuklar!

***
Ağlamak isterim ki tenhada 
Bir sabah vakti, kırılmış oyuncaklarım. 
Bulutlar gitmiş gemilerle 
Ve sularla dolu uzaklarım. 
***
Çocugum sana yalvarıyorum 
Ellerin çirkinleşmeden dua et.

Sadece bu da değil, sonraları doğacak İkinci Yeni akımını hatırlatır söz öbekleri de belirmeye başlıyor. Tabi derin gölde bir kaç damladır.

Geceyle aramızda mavi bir şey sallanır 
Ki ölüm kadar uzak, ki ölüm kadar güzel. 
***
Yüzüm hangi taraftaysa orası güzel görünür, 
Şehirle ovanın birleştigi yerde. 
***
Bir an, bir an ki kainat kadar büyük, 
Bir an ki Allah bile henüz şimdi var olur.
***
Açık denizlerin susuzlukları, 
Yalnız kirpiklerde yaşayan ince rüzgar 

Lakin ilk eserden usul yönünden dramatik kopuş yapamadığı ve büyük bir niceliğe kavuşan şiirler, eserin etkisini zayıflatıyor. Kitaba ismini veren temaların kitaba yansıması ise kısmen gerçekleşiyor. Konu olarak ölümün yoğunlaştığı son sayfalarda anlıyoruz ki çocukluk sadece geçmişe yönelik bir bakıştan ibaret değil, ölüme ve dünya işlerine akıl sır erdiremeyen modern insanın da hissiyatıdır bir bakıma.

MEVZU 

Avuçlarımda iman, saçlarımda uzamak, 
Yüzüm durmuş taş gibi taşlar huzuru için. 
Ağaçlar gibi doğdu altın dallarla şafak 
Nerde ulu sahibi kuşlardaki sevincin. 

Elinde kitap durmuş, çocugum, bahçelerde 
Kitaplar belki doğru, bahçeler belki güzel. 
Sesler var nehirlerin dağdan geçtiği yerde 
Vermiş akan halini zamana tunçtan heykel. 

Arzum, geleceklerden daha büyük, daha tek, 
Elbet yollar bitecek ve ben hür kalacagım. 
Dünyanın son gününde her varlık silinecek 
Bütün mesafelerden görünür kalacagım. 




YERLE GÖK ARASINDA TALlH BERABERLİĞİ 
 
Kuşlar ki göklerden gelir bize, 
Ağaçlar ki topraktan. 
Fakat nasıl bir aşinalık var, 
Kuşlar agaçlara konduğu an.


Üçüncü eseri Daha , daha bir değişik . Üçüncü Halim ismindeki bir padişahın diliyle yazılmış masalsı bir bölüm ile açılıyor. Önceki yapıtındaki bir kaç fikrin geliştirilmiş tezahürü olduğu görünüyor. Sonrasında ise ilginç başlıklar altında bölümler serimlenmekte. Hayvanlar (kah inek kah at kah sinek dile gelir), Harman Yeri, Askerlerim, Orman, Siyah Derili Hasta, Fena Hava, Kapalı Çarşı, Kız Gecesi, Anavatan. Hafif hafif denemeye koştuğu gerçeküstülükten pek eser yok burada.


Bütün dostlar, bütün düşmanlarla beraber, 
Gecede devam ediyor mütemadiyen, 
Söyledigimiz şarkı, 
Eski şey, yani eskiden.