Dizilere, filmlere konu meşhur Witcher 3 oyununun Wild Hunt sürümü 2 adet ek paket (DLC) içermekte. Eh nihayet oynadım, belki de bir ben bir sen bir de bebek kalmıştık. Ufak ufak sinire dokunan bir sürü şey içermesine rağmen misal gayriresmi modlar dışında first person bakışın olmaması, yükleme süresinin azcık fazla olması, savaş dinamiklerinin bir kaç yerde sapıtması, tüccarlarla münasebete illaki bir selamünaleyküm ile başlanması, ne kadar cilalansa da getir götürün ötesine geçemeyen bolca yan görevler yada kendini tekrar eden kaçakçı hazinesi keşifleri gibi minik minik şeyler, bağımlılık yapacak derecede oyuncuyu sarmalamasıyla özellikle Akdeniz ikliminde geçen vampire temalı Blood and Wine paketinin tatil özlemimizi pekiştirmesi unutulamaz, tüm olumsuz noktaları silip sürecek bir deneyim sunması oyunu pek çok listede yılın oyunu seçilmesini sağlamakla kalmamış gelmiş geçmiş en iyi RPG oyunu ilan edilerek şanı almış yürümüş. Hoş, en sonda artık o vampir reisi alt edemedim ama 180 saat yeter gayri, sıkmaya başlamıştı. Hayat kısa, tadına göz kırpılacak çok niğmet abla var.
Monkey Island bilgisayar oyunlarının ilk icat edildiği dönemlerde start alan bir macera serisi ki bu aralar en yeni sürümü , Return to Monkey Island, takip edenlerin nazarında helecana sebep olmakta zira seri akılcı mizahıyla kült statüsü kazanmış durumdadır. 1997 tarihiyle serinin 3. yapıtı olan bu oyunu, Curse of Monkey Island, öncekilerinin grafik açısından oynanılabilirliğinin düşük olacağını düşünerek seçmiş bulunmaktayım. İlk iki üç sahneyi kendi akıl yürütmenizle geçmenize güvenmeyin. Devamında internette rehberlerin takipçisi olacağınız kesin. Demem o ki bulmaca ve keşifler o kadar da kolay değil. Kontrollerde alışık olmadığınız bir mekanizma takip edeceksiniz. Yine de korsanlar arasında sevgilinizi kurtarma telaşasında hayata dair alaycı bakış açınızı koruyarak süper eğleneceğiniz, birbirine hakaret ederek düello yapan korsan reislerin bölümünü hiç bir şey aşamaz herhalde, bir oyun olaraktan takdirleri hak ediyor. Ha, ağır İngilizce gerektiriyor, o ayrı.
Darq çok da uzun bir süreye sahip olmayan gerilim temalı bağımsız bir yapım. Neden bu genç tepetaklak duruyorun cevabı oyunda gizli. Bu karakter uyuduğunda kendini bir köşkte, bir trende vessair kapalı kalarak uyanıyor. Karabasan gibi bir şey. Odalar arasında yolunu bulup kurtulmaya çalışıyor. Onunla birlikte biz de değişik bulmacalar çözüyoruz. Ki zorluk derecesi gayet makul. Bitmeye yakın bir kaç sahneyi devam ettirmedim zira o noktada bulmacalar da sapıtmaya, yormaya başladı. O noktaya kadar gayet keyifliydi anlayacağınız. Kendine özgü yönlerinden biri de karakter duvara geldiğinde duvar üzerinde ve hatta kapı yoksa tavana kadar yürüyerek farklı perspektiflere kapı açması gösterilebilir. Tabi oyuncu oyunu ters oynamıyor, ekran dönüyor ve o noktadan sonra bir önceki anda tavan olan taban, taban olan tavan oluyor. Ayaklar baş oluyor bir nevi.
Milo and the Magpies elle çizilen resimlerden oluşan sahnelerin birbiri ardına yer aldığı yine kısa bir macera oyunu. Milo ismindeki kediyi saksağanlarla haşır neşir ederek evine ulaştırmaya çalışıyoruz. Yeğenimle oynadım, çoğu bulmacayı çözmeyi başardı valla. Sonra achievementleri elde edebilmek için tek başıma bir kez daha oynadım :) Bu tarz sanat sergileyen ve çocukları da cezbedebilecek oyunların artması dileğiyle.
Samorost 1 ismindeki bu küçük, 20 dakika sürmüş bitirmesi, ve bedava oyunu da yeğenle oynadık. 5 yaşındaki çocuk oynarken dedi ki: Dayı, bu oyun saçma değil mi? Dedim ki, bir bakıma bütün bilgisayar oyunları öyle ya da böyle saçma. Biraz daha oynadı ve dedi ki: Dayı, ama bu dünyadaki en saçma oyun. He dedim, ne tartışacağım el kadar çocukla. O yüzden güzel zaten, Bir de bedava.
Bu oyun bir RTS, Diş ve kuyruk diyebiliriz öztürkçemizde. Piksel bazlı ki bu kadar pikselini görmemiştim, gözlerim bozuldu. RTS oynayacak kadar zaman ve sabrım da yok ki oyunun güzel taraflarından biri ana senaryonun her bir görevini bitirmenin, başarmak veya yenilmek, 10 dakika kadar sürüyor olması. Beklediğimden de hızlı ve ben hızlı oynamayı sevmem. Sanatsal yönü ve hikayesi (gelinciklere karşı farelerin müttefikleriyle birlikte sosyalist devrim ya da yenilmeme (win değil yafu hatur hutur yenmemek) mücadelesi) çok iyi olsa da oynanırlığı, grafik kalitesi ve hızın yanısıra birimleri toplu halde bayrak taşıyan bir lider vasıtasıyla yönlendirmeniz gibi sebeplerle, biraz düşük. Bir de daha 6. haritada takılıp kalmanın kızgınlığıyla yazıyorum. Bu bir kenarda dursun, döneceğim buna.
Hotline Miami'ye ve Divine Divinity'ye daha fazla devam etmeden silme kararını almış bulunmaktayım. Yeni yüklediğim Fallout 76'ya da multiplayer oynamama ilkem doğrultusunda çok bulaşmayacağım. Karakter oluşturup birkaç saat yürüttüm ama o da bir dursun, bakalım.