Far Cry 4: Amazon Prime hediyesi oyun gayet keyifli ve tatminkar bir oynayış sunuyor. Kyrat isminde Nepal benzeri bir diktatör tarafından yönetilen bir ülkeye sıfırdan ayak basıp kahramana dönüşüyoruz. Hayli karizmatik kötü adamları yeniyor, köyleri, çan kulelerini, karakolları ele geçiriyoruz. Hikaye monotonlaştıkça Shangri-La diyarında ecinnileri kovalayarak, avlanarak, araba yarışına katılarak, arenalarda dövüşerek, uçarak, yüzerek sıkıntımızı da atabiliyoruz. Böyle bir olanak çok iyi ki diktatörü devirip ana görevi tamamladığımda oyunun %60 küsürünü bitirmiştim ve oyun hala devam etmeme izin veriyordu. 30 saatte de bitirmek mümkün 50 de, demek ki. Ucuza bulunursa oynanabilecek güzel bir FPS.BioShock Remastered: Çok çok övülen bir FPS. Biraz zamana yenik düşmüş ki remaster yapılmış. 2 devam oyunu daha mevcut ve gökyüzünde geçen sonuncusu daha da daha bi göklere çıkarılıyor. Konusunu kitabını okuduğumdan biliyorum ki adım adım ilerledikçe bilmediğiniz bir ortamda, okyanus altında bir kent, olan olayları daha doğrusu çöküşü keşfediyor olmanız neticesinde ayrıca sevilmekte. Çok da konuya dikkat etmeyenler için ise kimyasal aşılar zerkederek olağanüstü özellikler kazanmanız, özelliklerinizi otomatlardan güçlendirmeniz ve savaş gücünüzü arttırmanız, görevleri bitirince başarı etiketleri almanız gayet keyifli noktalar. Ama özünde eski tür FPS'lerden farkı yok. Tünel içinde ilerleyip düşman öldürmek. Yahu bu başarısız kentte hemen hemen hiç mi sivil olmaz, herkes mi tepenize binmeye çalışır. Üstelik grafiklerde öyle ahım ve de şahım değil. Uzun lafın sünnetlisi ucuza oynayabileceğiniz ki üçlemeyi Epic bedava vermişti, atmosferi ile keyif alabileceğiniz ama biraz da abartılmış bir oyun.
Divine Divinity: 5-6 oyundan oluşan bir Divinity külliyatı var ve bu macera 2002'de bu oyun ile başlamış. RPG seven olarak zamanında duymamış olmam ilginç. Oyun hardkor RPG sevenlerce çok methedilmekte. Hem Diablo (fare boynu kırdıran tık tık kılınç salladığımız tekrarcı oynanış) hem de Baldur's Gate (görevlerin çok da sıkıcı ve basit olmaması) arası izometrik bir oyun olaraktan tarif edilmekte. Öyle de. Çok hoş özellikleri olduğu kadar çileden çıkartan tarafları da mevcut. 36 saat sonra ben pes ettim ki oyunun yarılarındaydım. Bir kere zamana yenik düşmüş grafikler. Çamur gibi bir görüntü, karakterler ve arka renkler birbiri içine giriyor. Neyse ki aydınlatarak nesneleri seçebiliyorsunuz. Oynanışta da takılmalar oluyor, seri hareket göremeyebiliyorsunuz. Zorluk seviyesi de bir garip, tam arada. Bol bol save yapmanız gerekiyor ve açık dünya düzeninde daha da sık ölmemek için zira zor düşmanlar önüne erken çıkmasın, bir rehbere ihtiyaç duyuyorsunuz. Zaman geçtikçe güçlenmeniz lazım ama ben hala 30 saat sonunda zombilerle mücadele ediyorum. Üçünü öldür , geri kaç, iksir iç yada et ye yada dinlen, yıldım arkadaş. Gitmiyor bir noktadan sonra. Her yerde de dinlenemiyorsunuz. Tabi büyücü olarak başlamamak lazımmış bu oyuna. Buradan iyi yönlerine geçersek seviye atladıkça aldığınız özellikler sınıfınızla kısıtlı değil. Savaşçı başladıysanız büyü alabiliyorsunuz vs. Açık haritayı ve kolay olmayan görevlerini beğendim. Mizah var. Ana bir görev de var ama lineerliği boğmuyor. İnşallah bir gün sabrıma bağlı olarak devam edebilir miyim, bilemedim.
Machinarium: Çıktığı vakitte bile ses getiren kısacası ismine aşina olduğum bir macera oyunu. Yani tıklıyorsunuz, malzeme topluyorsunuz, birleştiriyorsunuz, yol açıyorsunuz, şifre ve bulmacaları çözüyorsunuz. Bir çöplükte sevimli robot gözünü açıyor ve kasvetli robot şehrinde yol arkadaşa yol gösteriyorsunuz. Her sahnede o sahne için ipucu verse de genel hedef bu tür oyunlarda olduğu gibi çok net değil. Anlatayım, sevdiceğinizi bulup kötü robot çetesinden şehri kurtarmanız. Ha kötülerden kurtulunca niye orda kalmayıp kaçmaya çalışıyorsunuz, anlamadım. O kadar kasvet beni de gererdi doğrusu, ver elini Ege'yi biz de isteriz. Zorluk seviyesi bence ideal. Pek çoğunu biraz uğraşarak geçebilirsiniz, zaman önemliyse internetten tüyolara başvurabilirsiniz. Çizimlere kötü bir şey söylemek haddimize değil. Fanları da vardım eminim sanal dünyada. Türü sevenler için o bir 'must'The Supper: Bu da seçip tıklayıp hikayeyi ilerlettiğimiz oyunlardan. Steam ve itch'de bedava, o yüzden oldukça kısa ve üç sahneden felan oluşuyor. Kendiniz çözebiliyorsunuz. Bu projenin arkasındakilerin aslında anlatmak istediği dokunaklı duygusal ve korkunç bir hikaye var. Bizi ortak etmeye çalışmışlar. Düşük pikseli düşük yani. Bayağı düşük. Tek rahatsız eden şeyi o. Ha çocuğunuzla oynamanız tavsiye dilmez zira korkunç dedim, kanlı ve grotesk yani. Çocuğunuzla birlikte oyun arıyorsanız aşağıya alalım.Tukoni: Ukrayna'daki bir çocuk kitabından uyarlama bu tıkla hopla macera oyunu, kısa oyunlar aradım bu aralar ve hep aynı türe denk geldim, muhteşem çizimleri ile dikkat çekiyor. Bu da bedava ve pek bir kısa. Yarım saati geçmez. Geyik mi nedir o hayvancağızın evindeyiz, kırdayız, bir de sincabın evindeyiz. Çay demliyoruz, telefonu tamir ediyoruz, mantar topluyoruz, yağmur bastırıyor, sincabın evinde ağaç dalları arasında köprü yapıyoruz. Bunu girizgah yapıp tamamını yapmalılar kesinlikle. Alın çocuğunuzu kucağınıza oynayın işte.
Ghostwire Tokio Prelude: Bu nedir bilemedim. Böyle bir oyun var, çokca da reklamı yapıldı. Epic ve steam hesaplarına da perlud diye bu düştü. Sandım demo. Çalıştırdım roman gibi bir şey. Sanal roman mı acep. karakterlerin resmi var ama çok statik her şey. Biraz okuyayım dedim. Bol tekrarlı saçma sapan bir şey. Oyuna gelmeyin, kendinizi kurtarın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder