19 Temmuz 2022 Salı

Ahmet Erhan - Burada Gömülüdür 2. Cilt

 Ey umarsız! Senin durduğun yerde dursun dünya

..

sabahın ilk güvercinleriyle dolu kalbim

nefes alıyor yeni şarkılarda...

...

En çok özlediğimiz şeyler yarına kaldı

Gökyüzünü de boğduk nefeslerimizle

Kapalıydı perdeler, sokaklar karanlıktı

Dilsiz bir adam kurtuluşu sordu bize


En çok özlediğimiz şeyler yarına kaldı

Çocuklar soğudu her geçen gün oyunlarından

Tekmeleyerek yürüdüler okul kitaplarını

Aldılar nasiplerini kısa pantolon giyerek

yaşlanmaktan


En çok özlediğimiz şeyler yarına kaldı

Denizin karnını karıştırırken bir rüzgâr

Ekerken sulara çiçek kokularını

Yalmzca gökyüzü durulanınca mı gelir bahar

Bir çocuğun gülümsemesi kuşları uyandırmaz mı


En çok özlediğimiz şeyler yarına kaldı

Getiremedik Nazım’ı Moskova’dan

Yatıramadık bir köyüne yurdunun ..

Başında bir salkımsöğüt ağlayacaktı.

***

Bütün ölülerin damarları

Birbirine bağlıdır toprak altında

Dünyanın boşluğa kaymasını önleyen köklerdir onlar

***

Benim dengem hiç yollara düşmediğimdendir

...

Dalgınım çok zamandır, ki dalgınlığım

Tarihin içini çektiği yerlerde durduğumdandır...

***

Anahtar dönüyor yuvasında

Beni bekliyor vazodaki karanfil

Varırım, kendi evime varırım en sonunda

Yaşamdan kaçırılmış, ölüme eğilimli

***





Zulmün artsın! Gördün ya, dağların arasında incecik 

Bir su inadına akar, mazlum ve çevik 

Zulmün artsın! Duydun ya, göğümde dolaşır üç beş üveyik 

Edirne' den Ardahan' a, Sinop' tan Anamur' a selam götürür 

Çapraz ateşinde devletlü gecelerin, pul ve mühür 

Ve faili meçhul bir kalem elinde, yazar durur 

Zulmün artsın! Ki ben de korkup adam olayım.



Buruşuk ceketimi çekiştiriyor elleri annemin

Uçurumlar arasında burgaçlanan rüzgâr

Kirpiklerimi yakıyor- diyor ki, ağlama

Az uzakta deniz, zeytinlikler uçsuz bucaksız

Annemin elleri tuz kokuyor, fesleğen, sabun

Kokular merdiveni doğurmuş beni

Durup durup tökezliyorum- diyor ki, düşme

Büyümüşüm, üzümüm şaraba dönüşmüş gibi

Kendimi içiyorum kan ve ter- diyor ki, içme…

***

Kırık bir tesbih misali dizili günlerin 

Kendinden nefretle, acınası bir gurur arasında 

Gidip geliyor, bir çocuğun ağlayışına bile 

Şiire alınacak bir desen olarak bakıyorsun 

Al onu kucağına, sar bakalım gözyaşlarına 

Çünkü kendi oğlunu bile yazarken hatırlıyorsun 

Gerçekte, bıçaklar atılırken alnına, dünya 

Her gün acımasızlığa bir gemi kaldırırken 

Saflıklar kurnazlık arasındaki o sırat 

Köprüsünde sen, değişik taklalar deniyorsun 

Ama nereye kadar, işte buraya kadar 

Şehrin seni çoktan unuttu, yokluğun 

Bayatlamış ve geri çevrilen bir meze 

Bir zamanlar hayat sandığın rakı masalarında 

Evet, işte buraya kadar hükmün 

Kendini vurmayacaksan bir daha bıçak taşıma 

Ölme, kendi elinden olmayacaksa ölümün ...

***

Sen benim umudumdun, biliyor musun 

Nerden bileceksin her taraf yağmurdan kalma 

Aynaların buğusu bile silinmeye teşne 

Ama yüzler değişiyor gün seyrelince 

Kulağına kiraz takhm rüyamda demin 

Seni yaşanmamış bir çocukluk gibi sevdim 

Bütün gün beklediğim pencereler kırıldı 

Nerden bileceksin, her taraf puştluktan yana 

Seni yazdığım defterler de buruştu 

Gözlerine boncuk taktım az önce 

Ama rüyamda ... Rüyamsa benimdi hala 

Bırak bütün okullar sana "teşekkür" vermesin 

Vermesin ... Varlığına yokluğuna 'teşekkür ederim!' 

***


Mevsimim bitti farkındayım 

Kalem kal' aya dönüştü 

Ey, garip şairler, sizi ey 

Nasıl sevdim bilemezsiniz 

Şimdi yaldızlı açıklama ve pul istersiniz 

Kalbim donarken, kağıdım yandı 

Meselem buydu, farkındayım 

Hayat' a hep uzaktan baktım 

Korkum kendimeydi, kendimleydi ey 

Sol cebimde hep kör bıçak hüznü 

Nasıl sevdim, ey garip şairler, sizi ey 

Mevsimim bitti, bağışlar mısınız ... 



Bu yol aşka çıkıyor 

Doğru git, sola dön 

İşte o denizi ben yarathm 

Şu çiçeklerin adı neydi 

Sümbül, manolya 

İşte onları da 

Bu yol aşka çıkıyor 

Benden söylemesi 

Yüzünde hüzün tanecikleri 

Saçının her teli rüzgar 

Sende sonsuzluğa doğru akan bir şeyler var 

İnsanın şiire inanası geliyor 

Kar gibi birdenbire dağılası 

Ve seninle bir kartopu olası sonra 

Kalbinin düğmelerini koparası 

Avucumdaki çizgiler kadar bildiğim 

Ve sonra unuttuğum bir şehrin 

Solgun bir semtinde 

Elli yaşımın, yoksulluğumun koynunda 

Yaşayıp duran dirliğim 

Bu yol aşka çıkıyor ...

***

uykusuzluk bir nimet bana

biraz daha fazla yaşamak sanki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder