30 Aralık 2021 Perşembe

Wardruna - Kvitravn (2021)

 

Bu grup beni bambaşka bir aleme götürebilen yegane şeylerden biri. Başka bir dünyanın kapıları açılıyor, diken diken olan tüylerin ürpertisi, denizden yükselen sis vadilerden yukarı tırmanıyor, dolunay 6 ay boyunca bir lamba gibi gökte asılı. Karları uzak tutan devasa şenlik ateşi etrafında dans eden korkak savaşçılar, şaman kuklaları. Asık suratlı kurtlar, ağaçların soytarısı yaşlı baykuşlar. Ormanların yosun kokusu, çürüyen yaprakların örtüsü, fantastik canlılar korosu. Minimal yanı daha kuvvetli, atmosfere ağırlık veren bu kayıt gubun diğer albümlerine göre çok da beğenilmemiş olabilir. Lakin tam da böyle yalınlıkları sevmemden ötürü benim için portakallı şeker yahnisi oldu. Anormal tasvirler yapacak kadar ayarlarımı bozdu. Resetlemek istemiyorum, bir süre bu modda kalsak.

8,0/10

The Movies That Made Us (sezon 2-3), Küfürler Tarihi (sezon 1), Love, Death and Robots (sezon 1-2), High Score (sezon 1), Zoo (sezon 1), Peaky Blinders (sezon 3), Star Trek: Enterprise (sezon 1), Modern Family (sezon 5-6-7-8-9-10-11)

 

Dizileri loglamayı uzun süredir ihmal ettiğim için yalan söylemeyeceğim, hissiyat babında bazı şeylerı unutmuş bulunmaktayım. O yüzden bayağı bayağı işkembe-i kübradan sallıyor olacağım. Bizi biz yapan filmlerin 2 ve 3. sezonları etkileyici filmleri konu almakta. Geleceğe Dönüş, Pretty Woman, Jurassic Park ve Forest Gump'ın ardından 3. sezonda daha bayram temalı filmlere ağırlık verilmiş. Kabak bayramı için Halloween, 13. Cuma, Elm Sokağı Kabusu, Noel bayramı için The Nightmare Before Christması animasyonu ki hala izlememekten hicap duyuyorum, ve Elf ki garip buldum, Afrika'nın kurtuluşu için Coming To America ( kaliteli bir Eddie Murphy komedisidir) ve son olarak Bilim Günü için Aliens ve Robocop. Histerik kurgu son sezonda biraz düzeliyor ama bu seferde şakalar baymaya başlıyor. Her bölümün sonunda vefat edenler anılıyor ve kadrodan biri eski mekanları gezerekten burada ne anılarımız var nostaljisiyle hüzünleniyor. Filmlerin çekim aşamasındaki zorluklardan sonra gişe zaferinin sarhoşluğu ya da dünyada bu filmlerin dokunduğu, hayatını etkileyen ünlülerin yer verildiği daha pozitif mevzulara da yer verilse tadından yenmez.

Küfürler Tarihi, Nicholas Cage sunumuyla. Niye bu at kafası sempatikliğini taşıyan adama sundururlar, bilemedim. Yine parası mı bitmiş acaba. Böyle uzmanları felan çağırıp ingilizce küfürleri, shit, damn felan, daha ağırlarını yazmaya utanıyorum, tarihini felan irdeliyorlar. Ama yayının çoğu bu küfürleri kullanmayı seven komedyenler, stand up'çılara ayrılmış. Küfür güzellemesi , övgüsü felan. Biraz bokunu çıkarmışlar sanki.

Aşk, Ölüm ve Robotlar 2 sezon yani 26 kısacık bölümle izleyiciyi sarsmayı başaran, yapım olarak da çeşitlilik sağlayan animasyon dizisi. Çok iyi, gerçekten çok iyi. Sadece 2 bölüm felan vasat. O kadar. Çok iyi. Benim gibi ihmal etmeyin, geçin netflişin başına, hüpletin. 

High Score da Netflix'in popüler kültürü konu aşlan eğlenceli bir belgeseli. Filmleri işlediler, musikiyi işlediler, küfürleri bile konu ettiler. Video oyunlarının ne eksiği var. 6 bölümde Space Invaders, Pacman, Nintendo oyunları, Ultima gibi RPG nin başlangıcı, spor oyunları - FIFA yok ama amerikan futbolu oyunları var peh- dövüş oyunları -mortal kombat, street fighter- ve Doom ile birlikte 3 boyuta giriş ve bilgisayara merhaba. Dolayısıyla bölümler oyun bazlı değil. Bu tarz hikayeciliği beğendim. Ayrıca konu oyunlar olunca grafiğe dayalı görsel bir şenlik de sergiliyor yapım. Geçmişte yapılmış ulusal ve uluslararası oyun turnuvalarına yer vererek gerçekliğe temas da ediyor. 10 senedir zaman bulamadığım bilgisayar oyunlarına da Epic sayesinde ara ara bakma fırsatı buldum. Bi ara bulaştığım oyunların isimlerine başka bir postta yer veririm artıkın.


Zoo yani hayvanat bahçesi Netflix yapımı olmamakla beraber oradan izleyebileceğimiz bir dizi. Akıllanan ve organize bir şekilde insanların aleyhine faaliyete geçen hayvanları ve olarla ilgili gizemi çözmeyi başaran bir grup araştırmacıyı konu alıyor. İlgi çekici ama 8 bölümü zor getirdim ve daha 1. sezon bitmiş değil. Anlayacağınız o ki devam etmeyeceğim. Oyunculuk kötü, çekimler BBC aydınlığında. Hikaye bir garip, işleyiş ayrı bir garip. Yine kötü bir şirket var. Konuyu okuyunca aklıma gelen ilk şey aslanların insanlara saldırmasıydı ve ilk bölüm öyle açıldı. Demek ki bazı müthiş temalar filme/diziye çekilmeye başlayınca ne kadar vasat olabileceğini anlayabilmek için filme/diziye çekilmesini beklemekten başka elimizden başka bir şey gelmiyormuş. 

Peaky Blinders'ı hala niye izlerim, hiç bilmiyorum. Böyle karamsar, gergin ve suça meyilli, negatif şeylerden keyif almıyorum artık. Şu başroldeki adam da tam bir sosyopat aslında, tarafsız gözle bakarsanız, peach'in önde gideni. Yine de izletiyor kendini. Bu sezonda da Ruslara ve İngiliz derin devletine bulaşıyor ekibimiz. Yine oradan oraya savruluyorlar, konu mühim değil, zaten bir süre sonra umursamamaya başlıyorsunuz. Atmosfer, çekim ve oyunculuk kurguyu eziyor. O yüzden de sürükleyiciliği biraz kayboluyor. El mahkum devamını getireceğiz ama sindire sindire yavaş yavaş. 

Uzay Yolu'nun Enterprise dizisine başladık hayırlısıyla. Genel kanı bir baş yapıt değil, kötü de değil, fena da değil yani. imdb 7,50 iyi bile sayılır.  Girizgah kötüydü ancak. İnsanların Vulkanlarla aşk ve nefret ilişkisi neticesinde uzay yolculuğu yapmaları ve ilk temaslarını konu alıyor. Vulkanların himayesinde insanların küçümsenme karşısında toplumsal psikolojileri gibi ilginçlikler de var, tam da bu küçümsemeyi hak edercesine uzaya bir amerikan kovboyu umursamazlığıyla dalmaları gibi itici şeyler de. Yahu diğer dünyalarla iletişime geçiyorsun, ne rezillikler, hiç mi prosedürün yok. Kadroya da alışmak zor. 2. sezondayım ve hala bir ikisi hariç, mühendis ve klişe bir tipleme olsa da vulkan abla, umurumda değil bir çoğu. Dizi ilk başta zaman yolculuğu da yaparak insanları engellemeye çalışan suliban (mıydı ?) ırkıyla yapılan mücadeleyi konu alanve daha önceki dizilerde hiç bahsi geçmemiş bir hikaye ile de saçma bir başlangıç yapıyor. Sonra sonra böyle saçmalıkları bırakıp bölüm temalı konularla ilerleyerek biraz toparlıyor. 



Modern Family'i apar topar bitirdik zira bu sene itibariyle Netflixden kalkıyor. Şansa bakın ki 11. sezon ile dizi de bitmiş durumda, son iki bölümü vedaya ayırmışlar. İlginç olan şudur her sene 1 sezonda 24 bölüm sanırım. Dolayısıyla her sezon bir Halloween, bir Şükran yemeği, aynı sosyalleşmeler tekrarlanıyor. Ha bir de 11 senede bebeğin büyüdüğünü gördük, Luke gibi acayip değişim gösteren de oldu, Manny gibi aynı kalan da. Oğlum gelişim çağındasın, neyin eksik kaldı senin? Eğri oturup düz konuşalım, muhteşem değildi ama eğlendirme görevini, günün yorgunluğunu 20 dakikada attırma işini gayet iyi yaptı. Son birkaç sezonda karakterlerin sinir bozucu yanlarını tekrar tekrar işleyerek bizim de sinirimizi bozduğunu yapımcılar da demekki anladığında daha fazla devam etmesine gerek duymadılar demek ki. 

26 Aralık 2021 Pazar

Gustav Mahler - Symphonie No. 1 (1989)

Mahler benim için zor bir besteci. Romantizm ile modernist klasizm arasında geçişi  benim gibi bu konuda ihtisası olmayan birisinin bile ayırt edebileceği bir şekilde ifade eden bestecinin durduğu temel yine de daha çok romantizm tarafında. Bu demek değil ki kendini amaçsızca duygulara teslim ediyor, tam tersine ince ayar eklektik bir inşanın entelektüel tecrübesine bizzatihi tanık oluyoruz. Daha ilk parçada hınzır ve yaramaz ve cıvıl cıvıl bir çocuksuluğu temsil eden motif parça boyunca da belki de gereğinden fazla, albüm boyunca da farklı ama benzer duygular uyandıran diğer motifler gibi sıkça tekrarlanıyor. Yavaşladığı anlar haricinde bu Peter Pan  havasına çok tav olduğum söylenemez. Çocukluktan yaşlılığa hayat dömgüsünü işleyen senfoninin 20 dakikalık son parçası ise dalgalı deniz gibi karanlık ve çalkantılı ve gürültülü. Besteci Mahler de Concertgebouworkest Amsterdam'a şeflik eden Bernstein da bu zıt duygu yoğunluğunu dinleyiciye hissettirmekte başarılı. 

7,50/10

 

24 Aralık 2021 Cuma

Massive Attack - 100th Window (2003)


Trip hop'un gerileme döneminin temsili soundtracki olabilir bu kayıt. Kendine has bir dinleyici kitlesi olsa da tekdüze ve ağır ritimler, kendi içine içine mırmır okuyuş bana hitap eden şeyler değil.  Depresif, karanlık, soğuk, kırılgan, gizemli, katartik atmosfer de olumlu yönde pek de yardımcı olmuyor. Ha, aradığınız buysa o şanslı gruba dahil olabilirsiniz. Ama benim sözlüğümde sıkıcı maddesi altında 100th Window da yer alıyor. Diğer yandan monotonluğu bozan en ufak hareket o parçayı değerli kılıyor. Special Cases, A Prayer of England (albümün en iyisi), biraz basıyla Butterfly Caught ve yaylılar ardından egzotik kreşendosuyla Antistar. Bu şarkıların yüzü suyu hürmetine vasatın azcık üstüne çıkıyor.

6,25-/10

19 Aralık 2021 Pazar

Thy Catafalque - Vadak (2021)

 Elektronikanın ağırlık kazandığı son döneme kıyasla sounddaki çılgınlığın biraz daha sertlik lehine dengelendiği ama o denge noktasında durmayıp progresif ve folk tınıları doğrultusunda yol aldığı bu albümle grup bir Roka Hasa, bir Rengeteg dönemi gibi olmasa bile dinleyenlerin beğenisi bakımından yeniden bir canlanmayı yaşamış. Özellikle gruba yeni selamün aleyküm diyecekler bu avangard kırık kafa işini gayet de sevecektir. Ama şunu da söylemek gerekli. Çeşitlilik bir bütünlük oluşturmuyor. Rastlantısallık ve eklektizm zıtlığı her zaman uyuşacak diye bir kural yok. Fütürizm ve uzay ambiyansı topraksı folk ve hep aynılığı tekrar eden cızırtılı gitar tonu ve gayriciddi ritimler -darbuka da var yafu - ile birlikte kafada böyle kocaman kocaman soru işaretleri hasıl oluyor. Daha önce de demiştim, grup yenilikçilik bakımından ince bir hat üzerinde yürüyor, bu sefer de direğin öte yanına sapasağlam vardılar ama bizim yüreğimiz de ağzımıza geldi.

7,75/10

16 Aralık 2021 Perşembe

Inter Arma - Sulphur English (2019)

 

Çemişgezek dağlarındaki mağaralardan ayı homurdanması, Tendürek dağlarındaki kuytulardan yarasa çığlığı, Ilgaz derinliklerinde yankılanan ormanların gürültüsü, büyük Ağrı'dan küçük Ağrı'ya yuvarlanan çığ gümbürtüsü. İşte böyle bir tarif mümkün. Ama albümün diğer bir yarısı ise neredeyse drone seviyesine varan ağırlığın altında ezilen bir doom a doom a doom. Odak dağılıyor, hedef kaçıyor. Yine de hakkını vermek lazım tür çeşitliliği bir karmaşa yaratmıyor, nerede death doom black sludge post metal başlar nerede death doom black sludge post metal biter anlayamıyorsunuz. Yalnız biraz tekrara girecek ama dinamik ritim > atmosferik sayıklamalar.

6,50+/10

12 Aralık 2021 Pazar

RETRO: Moby - In This World (Remixes, 2002, Single)

 In This World'un 3 farklı remiksi. O zamanlar hit şarkıları klüplerde dans edilecek ritme kavuşturmak için remiksler yayınlanırdı. Şimdi de öyle ama bazen remikslerin asıllarını geçtiğine daha sık tanık olaraktan remiksçilerin yaratıcılıkta iddialı olduklarını söyleyebiliriz sanırım. Parçaların bir yorumu ATFC namıyla faal İngiliz yöresi DJlerden  Aydın Hasırcı hafiften Daft Punk havasını taşımakta. Yorumlardan bir diğeri de trance etkisini yansıtan Push namındaki isme ait. Özellikle aramamakla birlikte severim böyle çalışmaları.

6,75/10

11 Aralık 2021 Cumartesi

Mercan Dede - Sufi Dreams (1998)

 Mercan Dede'nin ilk albümü hatırladığım kadarıyla farklılığıyla o zamanlar bayağı bir ses getirmişti.  Balkanlar, Anadolu ve Arap mistisizmi içeren new age tarzı parçalar etkileyici. Ama referans noktaları gayet bilindik şeyler. Ederlezi, Arapça dua, zikir. Eklektizmden şikayetim yok da ambiyans olarak kuş cırıltısı, tropik orman fıkırtısı çok anlaşılır değil. Perküsyon etkisiyle de tribal ambiyans sıfatı da yakıştırılan albüm için parçaların bir kısmının gereksiz uzunluğu, tekrara düşmesi,  ayrıca sanatçının ilk kaydı olmasından mütevellit henüz fikirlerin ve ifanın oturmadığı yeterince pişmediği bir kayıt olarak bir değerlendirme yapabiliriz sanırım. Sonrasına bakmak lazım diğer bir deyişle.

6,75/10

7 Aralık 2021 Salı

Long Distance Calling - Trips (2016)

 

Eski Long Distance Calling'i unutun. Türkiye'de de konser vermiş post rock'ın hallice serti müzik yapan o grubu. Kadın vokalli alternatif rock'lar artık. Adapte olabilmek, grubu bilenler, takip edenler için oldukça zor, kabul ediyorum. Dolayısıyla bu albüm ama bu LDC değil diye sızlananların nefretiyle karşılaşıyor. Diğer yandan tamamiyle objektif yaklaşsak bile , ilk kez duyduğumuz bir alternatif rock/metal grubuymuş gibi, şaşırmamak mümkün değil. Çünkim açılışı 80'ler diskosu gibi bir parça ile yapıyoruz. Zaten albüm sound olarak böyle sallantılı bir güzergah izliyor. Alternatif sound ile post metal arasında bir gelgitli. Yine de Trauma, Lines , Momentum gibi memnun edecek sallabaş parçalar mevcut. Önyargılardan sıyrılınca fena değil, değil ama bu parçalı yapıyla nasıl devam edecekler, pek bir merak içerisindeyim. Albüm kapağı rezalet, o kadar ki değerlendirmemi bile etkiliyor.

7,0/10

4 Aralık 2021 Cumartesi

Kurt Rosenwinkel - Heartcore (2003)


Böyle bir caz kaydı dinlememiştim. Tarif etmekte bile zorluk çekiyorum. Dengeli enstrüman icrası, zengin ses çeşitliliği, entelektüel bir ifade, konseptsi kompozisyon, Kimi zaman caz rock esintisi, kimi zaman Hindu spiritualizmi, bazen piyanolu poetika. Ritimlerde kesintili kekeme denemeler duyuluyor. Caz dünyasında perspektifi olabildiğince geniş tutan elinde cetveli, gönyesi, kurşun kalemiyle modernist bir macera. Süper saygı duyuyorum ama içime biraz işleyebildi, kemiklerim ısınmadı henüz.

6,75/10

2 Aralık 2021 Perşembe

Enslaved - Axioma Ethica Odini (2010)

 

Grubun en tumturaklı, oturaklı, uyumlu, su  gibi akan belki de en iyi çalışması. Ya da onlardan biri işte. Black metal sonrası dönemden bu albüme kadar dinlemediğim tonla çalışması var ve son yıllardaki çalışmalarına istinaden o yıllardaki eserlerin bana daha fazla hitap edeceklerine inanıyorum her nedense. Yani Axioma oralara kronolojik olarak en yakın albüm. Avangartuluk adına darmadağın, her türden eklektizmin çorba yaptığı yapıtlardan ziyade ana bir temel üzerinden yükselen çalışmaları daha bir sevmekteyim. Bu kayıt da sınırda. Hakimiyet kaybolmamış ama iddiasını da kaybetmemiş. Yine de bazı parçaların orasından burasından kırpıp kısaltmak isterim. Diğer yandan progresif yapı inşası çok leziz. Eh doğal olarak akılda kalıcılığı zayıf, parçalar hem çeşitlilik gösteriyor ama albüm tek parçaymışçasına bir bütünlüğe de sahip. Hoşa gidecek bazı enstantaneler: clean vokalin duygusal katkısı, aniden depreşen thrash atakları, gitar tonlamasından öteye giden Opeth tınısı (ki bu albüm için dozajı azaltılmış derler). 

8,50-/10