Trip dergisi 8. sayısında oldukça ilgi çekici bir tartışmayı kapağına da taşıyarak açılışı yapmakta ama
yeterince okuyucunun karnını doyurmadan devamı için internet sayfalarına davet etmekte. Açıkçası Banksy'nin popülerliği, samimiyeti gibi bir konuyu her açıdan daha derinlemesine işleyen yazıların dergide dosya şeklinde yer almasını tercih ederdim. Bu sayıdan itibaren dikkatimi çeken en önemli öğe renkli resimlerin artması, yazı içeriğinin azalması ki benim açımdan çok da iyiye doğru bir gidişatın işareti değil bunlar. Tek tek yazılara değinmeyeceğim ama pek çok önemli sanatçıya dair bir kaç sayfadan öteye geçmeyen makalelerin aynı sayıya sığdırılması, bu isimlerin ve temaların tüketilmesine işaret etmekte. Yani Zerdüşt, Pablo Neruda, Ahmet Erhan, Murakami, Ara Güler.. Hepsi başlı başına bir dosya konusu. Ayrıca çizgi bantın daha önce başka bir yayında basılmış olduğu da dikkatimden kaçmadı.
Fantastik güzellikteki kapağıyla 9. sayı Stan Lee'ye saygı duruşu yapmakta. İnanın, bu sayıyı çok zor buldum. Zaten editör de dağıtım sorunlarını çözmeye çalıştığını ifade ediyor. Hala fazla grafik ve resimlere sırtını yaslamaktasa da Trip'in yeri gönlümüzde ayrı, gittiği yere kadar takip edeceğiz. Bu sayıda özellikle Kemalettin Tuğcu'nun hayatına dair yazı bana bir şeyler kattı. Çizgi romandan bu sayıda vazgeçiliyor ve tiyatro oyunlarına dair bir ajanda köşesi başlıyor.
Ocak sayısı yani 10. sayısı kapağına sarı yelekliler ile birlikte dergiye esin kaynağı olan figürleri taşımış. Beyoğlu'nun isimsiz müdavimlerini anlatan yazıları okumak ki geçen sayıda da Yeşilçam vasıtasıyla değinilmişti, oldukça ilgi uyandırıyor. Ha keza Nazım Hikmet'in oğlu hakkındaki yazı da öyle. Yine güzel bir sayı. Ancak her şey daha da güzel olabilir, olumlu eleştirilerle. Çünkü hala tastamam bir çizgiyi oturtamamış imajı veriyor dergi.
Kanon 2010 yeni bir dergi ve gelir gelmez ortalığı karıştırmış görünüyor (Derginin 2. sayısı ve Poespektüs ismindeki fanzini okuduktan sonra farkına varıyorum). Şairler arasında fındık kabuğunu doldurmayan tartışmalar bana manasız geldiği için oldukça dışındayım. Bu işi meslek olarak görmekle ve ego ile ilgi sanırım. Bense mütevazılığa inanırım, bırakın başkası sizin işin iyi bir şeyler söylesin. Bunu yapacak insanların olmadığı bir dünya ise şair cemaati, sittir etin gitsin abi. İlla zorlamaya gerek yok yani isim duyurmak için. Benim görüşüm tabi, hiç alakam olmadığı için bu cemaatle daha fazla bir şey söylemeye hakkım yok, sadece bu tarz tartışmaların aklıma getirdiği şey bu, yoksa spesifik olarak bu tartışma ile ilgili değil. Bu dergiyi almamın sebebi ise teorik ve eleştirel yazıları da içermesi. Ki fanzin ve amatör dergileri artık pek de takip etmiyorum. Kimi zaman birbiri ile çelişir bir hat izleyen bu yazılar sayesinde dergi içinde canlı bir tartışma olanağı doğmuş. Dergi sayfalarını sadece şiir konulu denemeler (Kaan Eminoğlu, Eray Sarıçam, Leyla Arsal, Özkan Eroğlu, Hasan Yurtoğlu, Serkan Işın) yada şiirler (Kaan Eminoğlu, Burak S.Çelik, Eray Sarıçam, Baki Ayhan T., Ömer Erdem, Habil Arabacı, Aytaç Ars, Mert Mevlüt Gökçe, Umut Cemal, Fuat Eren, Emre Gürkan Kanmaz) değil öyküler de (Eyüp Tekin, Gizem Uysalcan, Aysun Bahar Asar, Uğur Ergün) işgal etmekte.
Bu dekorasyon dergisinin en önemli iddiası dergide reklamı ve tanıtımı yapılan her ürünün Türkiye'de de bulunabilir olması. Belli başlı sektör dergilerinden pek de farkı yok. Tanıtımlar, röportaj, stil-tasarım, ev demonstrasyonları vessair. Turkuvaz çıkarıyor, normalde indirimli satılmasaydı almazdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder