Imfact, Kore'li yeni gruplardan biri ve henüz albüm kaybetme şansına erişememişler. Elektronikten faidelenen K-pop türevlerine benziyor görünse de ilk başta şarkı, ara ara öne çıkan parlak vokal performansı ki bu da türe yabancı bişi değil, vasat bir örneğin ötesinde bir parça ile karşı karşıya olduğumuzun ilk işaretini veriyor. Asıl vurucu nokta ise nakaratın karanlık house tınısıyla 90 sonu, 2000 başlarındaki bir dönemi hatırlatması. Dijital çağda teklilerin cidden de tek şarkıdan oluşması değerlendirirken insanı zorluyor, hatta puantiyeli elbiseler bol geliyor. Yine de puan vermekte ısrarcıyım.
6,75/10
Bu parça malum çevrelerde pek bir ses getirdi. Ağır ve cızırtılı baslar ve başlangıçtaki meşum karga çığlıkları pek iyiye dalalet değil. Brütal desek yeridir. Rap musikisinden duymak istediğimiz şeyler bunlar işte. Yalnız beni rahatsız eden bir şey var. Rahaymlardan birini CL'in Hello Bitches'inde de duymuştum sanki. Tabi ki orijinallik tartışmıyoruz, hip hop camiasının samplelara, alıntılara fazlaca sırtını dayaması pek hoşbeşlediğim şeylerden biri değil zaten. Alıp ters yüz edip sanat yaparlarsa bu alıntılar üzerine, o ayrı bir şey. Bu şarkı atmosferini paylaşan bir uzunçalar kaydederse Tyler yeğenimiz dinlenilir yafu.
7,50+/10
29 Ocak 2019 Salı
27 Ocak 2019 Pazar
Nirvana - Nevermind (1991)
Nirvana, metal müziğin sönümlenişiyle sonuçlanan saldırının koçbaşı görevini üstlendi. Hıhımm. Evet, besteleri popüler formüllerden oluşuyordu ve çıktıkları dönemde gençlerin duygusal manipülasyonuna vesile olmuşlardı. Yırtık pırtık giyiniyorlardı, bir de kirlilerdi, kafalaı gidikti. Bu albümde de performansları teknik beceri göstermekten uzak, akor üzerine akor. Müzikalite eksikliği. Felan felan. Şimdi rock namına etiketlenen gruplara bakıyorum, bir de Cobain'in mikrofonunda olduğu Nirvana'ya. Adam, kendi kafasını uçurdu, daha ne kadar samimiyet sorgulayabilirsiniz. Ağlamayın ve elinizdekinin kıymetini bilin. Çünkü her şey çok daha kötü olacak.
Albümün ilk yarısı artık fazlasıyla kulağımızın aşina olduğu şarkılardan oluşuyor. Smells Like Teen.., In Bloom, Come As You Are, Breed, Lithium.. Diğer yüzü de aslında kötü değil. Tüm yırtıcılığıyla Lounge Act, Stay Away, neyse hepsini saydırmayın şimdi. Yıllar yıllar sonra tek eleştirebileceğim şey ilk yüzündeki şarkıların artık dinleme sayınıza da bağlı olarak kendini bayağı bayağı eskitmesi.
9,50-/10
Albümün ilk yarısı artık fazlasıyla kulağımızın aşina olduğu şarkılardan oluşuyor. Smells Like Teen.., In Bloom, Come As You Are, Breed, Lithium.. Diğer yüzü de aslında kötü değil. Tüm yırtıcılığıyla Lounge Act, Stay Away, neyse hepsini saydırmayın şimdi. Yıllar yıllar sonra tek eleştirebileceğim şey ilk yüzündeki şarkıların artık dinleme sayınıza da bağlı olarak kendini bayağı bayağı eskitmesi.
9,50-/10
25 Ocak 2019 Cuma
Georges Ifrah - Rakamların Evrensel Tarihi 8
İlk 60 sayfası önceki ciltlerin özetinden oluşuyor. Sonrasında ilginç bir bilgi, neden çıkartma için eksi işaretini kullanıyoruz? Çıkartma için önce moins sözcüğü kullanılmış, sonrasına üzerinde yatay bir çizgi olan m harfi, sonrasında harfi de atmışlar, - kalmış geriye. Moins de eksi demekmiş. Sonrasında matematiksel hesabın tarihi, hesap makinelerinin teorik altyapısı, ayrıntısıyla , fikri ve pratik katkılarıyla mucitlerin ismini anarak hesap makinelerinin, yazarkasaların geçmişten günümüze gelişimi ve en sonunda bilgisayarın doğuşu. Karmaşıklaştıkça ben ilgimi kaybederken meraklısı için cevher gibi bir kaynak. Yalnız bahsettiği makinelerin taslak ve resimleri de eklense daha bir şık olmaz mıydı? Kesinlikle olurdu. Diğer bir ilginçlik de teknolojik gelişmelerde en büyük itici güçlerden birinin de savunma, şaka şaka, askeri sanayi olması. Yapacak bir şey yok, en sevdiğim cümle. Kabullen ve yoluna devam et.
24 Ocak 2019 Perşembe
Franz Schubert / Robert Schumann / Claude Debussy - Arpeggione Sonata / Fünf Stücke im Volkston / Cello Sonata (1999)
Piyanoda Benjamin Britten ve kemanda Rostropovich 60'larda bir araya gelip bu kaydı dolduruyorlar. Her ne kadar kemanın her zaman hayranı olmasam da burada tonu ve çalma tekniği oldukça hoşuma gitti. Romantik dönemin bestecileri Schubert ve Schumann'ın besteleri de sıkıcılığa düşmeden tam ayarında tuttuğu dengesiyle beni şaşırttı. Terennüm bile eyleyebilirsiniz o derece yani. Belki de hafiften hissettiğim Rusvari bir atmosfer de sebeplerden biri olabilir. Tarif et dersen edemem yalnız. Yalnız demişken Debussy'nin bu derlemede ne işi var, işte onu anlayamadım. Biraz ayrık duruyor.
7,75/10
7,75/10
23 Ocak 2019 Çarşamba
Ray Bradbury - Resimli Adam
Bir kaç yüzyıl önce Taksim'deki kütüphaneden ödünç aldığım Mars Yıllıkları'nı okumuştum. Bu kitap da bilimkurgu öykülerinden oluşmakla beraber bende diğeri kadar güçlü bir etki yaratmadı. Bu eserin de iyi yanı 8 kola 4 göze sahip uzaylı ya da roketlerin ilkel tasvirleri içermesine rağmen hikayelerin aslında insanın doğasına odaklanıyor olması. Bu da o dönemin bilim kurgu yazarlarını neden sevdiğimizi açıklamada gayet yeterli bir sebep. Aksiyonun arkasında anlatmak istedikleri bir derdin olması, kısacası.
22 Ocak 2019 Salı
Sun Kil Moon - Ghosts of the Great Highway (2003)
2014 yılı çıkışlı Benji namındaki albümüne kıyasla bu albümde gitarın teline daha bir sıkı vurulması
neticesinde ki elektro gitar oluyor, amerikan folu ile iletişime geçen rock ruhu öne çıkmakta ve albümü ayrı bir noktaya taşımakta. İlerleyişini bu yönde devam ettirmemesi yazık olmuş. Duk Koo Kim, Lily and Parrots gibi şarkılar bu ruhu taşıyan güzel örnekler olarak karşımıza çıkmakta. Bir de kafamda sahne adı niye Sun Kil Moon'dur bu ağbimizin gibi deli sorular var. Amma internetimde yine bir şeyler var, adil kullanıma mı takıldım nedir bilmiyorum. Elim kolum bağlı, araştıramıyorum.
7,50-/10
neticesinde ki elektro gitar oluyor, amerikan folu ile iletişime geçen rock ruhu öne çıkmakta ve albümü ayrı bir noktaya taşımakta. İlerleyişini bu yönde devam ettirmemesi yazık olmuş. Duk Koo Kim, Lily and Parrots gibi şarkılar bu ruhu taşıyan güzel örnekler olarak karşımıza çıkmakta. Bir de kafamda sahne adı niye Sun Kil Moon'dur bu ağbimizin gibi deli sorular var. Amma internetimde yine bir şeyler var, adil kullanıma mı takıldım nedir bilmiyorum. Elim kolum bağlı, araştıramıyorum.
7,50-/10
20 Ocak 2019 Pazar
Shaarimoth - Temple of the Adversarial Fire (2017)
Black ve doom metalden beslenen, kimi zaman da bumbastik gruvilikle süslenmiş brütal death metal albümü grubun ikinci eseri. İlk albümleri Sümer mitolojisine referansların ötesinde sound olarak da ortadoğu ezgilerini fazlasıyla kullanıyor olmasıyla biliniyordu. Burada ise egzotik okültizmi tümüyle terk etmeksizin bir kopuş söz konusu. Bu da iyi olmuş. Bazı parçalar gerçekten kulağı okşuyor. Belki de prodüksiyon etkisiyle 46 dakikalık süre içinde bir miktar yorgunluk yaratması ki aslında altyapıda progresif deneyselliğin de etkisi göz ardı edilemez ve bazı bestelerdeki atmosferik detayların entegrasyonu gibi sorunlar da yok değil.
7,25/10
7,25/10
Trip #8 #9 #10 - Kanon 2010 #1 - Home Art #Kasım 18
Trip dergisi 8. sayısında oldukça ilgi çekici bir tartışmayı kapağına da taşıyarak açılışı yapmakta ama
yeterince okuyucunun karnını doyurmadan devamı için internet sayfalarına davet etmekte. Açıkçası Banksy'nin popülerliği, samimiyeti gibi bir konuyu her açıdan daha derinlemesine işleyen yazıların dergide dosya şeklinde yer almasını tercih ederdim. Bu sayıdan itibaren dikkatimi çeken en önemli öğe renkli resimlerin artması, yazı içeriğinin azalması ki benim açımdan çok da iyiye doğru bir gidişatın işareti değil bunlar. Tek tek yazılara değinmeyeceğim ama pek çok önemli sanatçıya dair bir kaç sayfadan öteye geçmeyen makalelerin aynı sayıya sığdırılması, bu isimlerin ve temaların tüketilmesine işaret etmekte. Yani Zerdüşt, Pablo Neruda, Ahmet Erhan, Murakami, Ara Güler.. Hepsi başlı başına bir dosya konusu. Ayrıca çizgi bantın daha önce başka bir yayında basılmış olduğu da dikkatimden kaçmadı.
Fantastik güzellikteki kapağıyla 9. sayı Stan Lee'ye saygı duruşu yapmakta. İnanın, bu sayıyı çok zor buldum. Zaten editör de dağıtım sorunlarını çözmeye çalıştığını ifade ediyor. Hala fazla grafik ve resimlere sırtını yaslamaktasa da Trip'in yeri gönlümüzde ayrı, gittiği yere kadar takip edeceğiz. Bu sayıda özellikle Kemalettin Tuğcu'nun hayatına dair yazı bana bir şeyler kattı. Çizgi romandan bu sayıda vazgeçiliyor ve tiyatro oyunlarına dair bir ajanda köşesi başlıyor.
Ocak sayısı yani 10. sayısı kapağına sarı yelekliler ile birlikte dergiye esin kaynağı olan figürleri taşımış. Beyoğlu'nun isimsiz müdavimlerini anlatan yazıları okumak ki geçen sayıda da Yeşilçam vasıtasıyla değinilmişti, oldukça ilgi uyandırıyor. Ha keza Nazım Hikmet'in oğlu hakkındaki yazı da öyle. Yine güzel bir sayı. Ancak her şey daha da güzel olabilir, olumlu eleştirilerle. Çünkü hala tastamam bir çizgiyi oturtamamış imajı veriyor dergi.
Kanon 2010 yeni bir dergi ve gelir gelmez ortalığı karıştırmış görünüyor (Derginin 2. sayısı ve Poespektüs ismindeki fanzini okuduktan sonra farkına varıyorum). Şairler arasında fındık kabuğunu doldurmayan tartışmalar bana manasız geldiği için oldukça dışındayım. Bu işi meslek olarak görmekle ve ego ile ilgi sanırım. Bense mütevazılığa inanırım, bırakın başkası sizin işin iyi bir şeyler söylesin. Bunu yapacak insanların olmadığı bir dünya ise şair cemaati, sittir etin gitsin abi. İlla zorlamaya gerek yok yani isim duyurmak için. Benim görüşüm tabi, hiç alakam olmadığı için bu cemaatle daha fazla bir şey söylemeye hakkım yok, sadece bu tarz tartışmaların aklıma getirdiği şey bu, yoksa spesifik olarak bu tartışma ile ilgili değil. Bu dergiyi almamın sebebi ise teorik ve eleştirel yazıları da içermesi. Ki fanzin ve amatör dergileri artık pek de takip etmiyorum. Kimi zaman birbiri ile çelişir bir hat izleyen bu yazılar sayesinde dergi içinde canlı bir tartışma olanağı doğmuş. Dergi sayfalarını sadece şiir konulu denemeler (Kaan Eminoğlu, Eray Sarıçam, Leyla Arsal, Özkan Eroğlu, Hasan Yurtoğlu, Serkan Işın) yada şiirler (Kaan Eminoğlu, Burak S.Çelik, Eray Sarıçam, Baki Ayhan T., Ömer Erdem, Habil Arabacı, Aytaç Ars, Mert Mevlüt Gökçe, Umut Cemal, Fuat Eren, Emre Gürkan Kanmaz) değil öyküler de (Eyüp Tekin, Gizem Uysalcan, Aysun Bahar Asar, Uğur Ergün) işgal etmekte.
Bu dekorasyon dergisinin en önemli iddiası dergide reklamı ve tanıtımı yapılan her ürünün Türkiye'de de bulunabilir olması. Belli başlı sektör dergilerinden pek de farkı yok. Tanıtımlar, röportaj, stil-tasarım, ev demonstrasyonları vessair. Turkuvaz çıkarıyor, normalde indirimli satılmasaydı almazdım.
yeterince okuyucunun karnını doyurmadan devamı için internet sayfalarına davet etmekte. Açıkçası Banksy'nin popülerliği, samimiyeti gibi bir konuyu her açıdan daha derinlemesine işleyen yazıların dergide dosya şeklinde yer almasını tercih ederdim. Bu sayıdan itibaren dikkatimi çeken en önemli öğe renkli resimlerin artması, yazı içeriğinin azalması ki benim açımdan çok da iyiye doğru bir gidişatın işareti değil bunlar. Tek tek yazılara değinmeyeceğim ama pek çok önemli sanatçıya dair bir kaç sayfadan öteye geçmeyen makalelerin aynı sayıya sığdırılması, bu isimlerin ve temaların tüketilmesine işaret etmekte. Yani Zerdüşt, Pablo Neruda, Ahmet Erhan, Murakami, Ara Güler.. Hepsi başlı başına bir dosya konusu. Ayrıca çizgi bantın daha önce başka bir yayında basılmış olduğu da dikkatimden kaçmadı.
Fantastik güzellikteki kapağıyla 9. sayı Stan Lee'ye saygı duruşu yapmakta. İnanın, bu sayıyı çok zor buldum. Zaten editör de dağıtım sorunlarını çözmeye çalıştığını ifade ediyor. Hala fazla grafik ve resimlere sırtını yaslamaktasa da Trip'in yeri gönlümüzde ayrı, gittiği yere kadar takip edeceğiz. Bu sayıda özellikle Kemalettin Tuğcu'nun hayatına dair yazı bana bir şeyler kattı. Çizgi romandan bu sayıda vazgeçiliyor ve tiyatro oyunlarına dair bir ajanda köşesi başlıyor.
Ocak sayısı yani 10. sayısı kapağına sarı yelekliler ile birlikte dergiye esin kaynağı olan figürleri taşımış. Beyoğlu'nun isimsiz müdavimlerini anlatan yazıları okumak ki geçen sayıda da Yeşilçam vasıtasıyla değinilmişti, oldukça ilgi uyandırıyor. Ha keza Nazım Hikmet'in oğlu hakkındaki yazı da öyle. Yine güzel bir sayı. Ancak her şey daha da güzel olabilir, olumlu eleştirilerle. Çünkü hala tastamam bir çizgiyi oturtamamış imajı veriyor dergi.
Kanon 2010 yeni bir dergi ve gelir gelmez ortalığı karıştırmış görünüyor (Derginin 2. sayısı ve Poespektüs ismindeki fanzini okuduktan sonra farkına varıyorum). Şairler arasında fındık kabuğunu doldurmayan tartışmalar bana manasız geldiği için oldukça dışındayım. Bu işi meslek olarak görmekle ve ego ile ilgi sanırım. Bense mütevazılığa inanırım, bırakın başkası sizin işin iyi bir şeyler söylesin. Bunu yapacak insanların olmadığı bir dünya ise şair cemaati, sittir etin gitsin abi. İlla zorlamaya gerek yok yani isim duyurmak için. Benim görüşüm tabi, hiç alakam olmadığı için bu cemaatle daha fazla bir şey söylemeye hakkım yok, sadece bu tarz tartışmaların aklıma getirdiği şey bu, yoksa spesifik olarak bu tartışma ile ilgili değil. Bu dergiyi almamın sebebi ise teorik ve eleştirel yazıları da içermesi. Ki fanzin ve amatör dergileri artık pek de takip etmiyorum. Kimi zaman birbiri ile çelişir bir hat izleyen bu yazılar sayesinde dergi içinde canlı bir tartışma olanağı doğmuş. Dergi sayfalarını sadece şiir konulu denemeler (Kaan Eminoğlu, Eray Sarıçam, Leyla Arsal, Özkan Eroğlu, Hasan Yurtoğlu, Serkan Işın) yada şiirler (Kaan Eminoğlu, Burak S.Çelik, Eray Sarıçam, Baki Ayhan T., Ömer Erdem, Habil Arabacı, Aytaç Ars, Mert Mevlüt Gökçe, Umut Cemal, Fuat Eren, Emre Gürkan Kanmaz) değil öyküler de (Eyüp Tekin, Gizem Uysalcan, Aysun Bahar Asar, Uğur Ergün) işgal etmekte.
Bu dekorasyon dergisinin en önemli iddiası dergide reklamı ve tanıtımı yapılan her ürünün Türkiye'de de bulunabilir olması. Belli başlı sektör dergilerinden pek de farkı yok. Tanıtımlar, röportaj, stil-tasarım, ev demonstrasyonları vessair. Turkuvaz çıkarıyor, normalde indirimli satılmasaydı almazdım.
18 Ocak 2019 Cuma
Kids See Ghosts - Kids See Ghosts (2018)
Uyuz olduğum hanzo Kanye West ve Kid Cudi işbirliğinden doğan bu proje rap dünyasına geçen sene damgasını vurmuş görünüyor. Bu dünyanın bayağı bayağı dışında biri olarak, hatta ikisinin sesini bile ayırt edemeyen bir cahil olarak ben de hoşlandım bu kayıttan. Bildiğimiz rap dışında indie ve alternatif sularda gezinerek yaratıcılık gösteren düzenlemelere sahip, albüm. Baymıyor tam tersine biraz olumlu bir havaya da bürüyor dinleyeni. Ama bunu hızlı elektronik tempo ile de yapmıyor. Güzel bir özellik yağni. Sözlerini okumadım ki 25 dakikalık, beklenenden kısa bu kayıt için bariz şekilde üşengeçliğim tutmuş. Niye belirttim, çünkü hip hop için sözler, rahayaymlar da önemli. Neyse yine olsa yine dinlerim, güzel bir hava katmış türe. Rap sevmeyenler bile beğenecek bir şey bulacaktır kanımca.
7,75/10
7,75/10
16 Ocak 2019 Çarşamba
Subrosa - More Constant Than the Gods (2013)
Geleneksel doom metalin kısırlığından bahsetmişken yüzümü kara çıkarırcasına üstüste bu türde yaratıcı eserlere maruz kalıyorum. Ve sanırsam en iyisi de bu. Demek ki piyasayı biraz geriden takip ediyorum. Olsun, geç olsun güç olmasın. Sadece vokal değil grubun çoğu elemanı kadın. Keman, piyano gibi farklı enstrümanlar fark yaratır şekilde müziğe dahil edilmiş. Modern ve atmosferi yoğun beste düzenlemeleri dikkat çekiyor. Birebir olmamakla birlikte apokaliptik cazdan, A Forest of Stars tarzı Victorian duruşuna, oradan gotik ve folka uzanan geniş bir yelpazenin esintisini almak mümkün , diğer bir deyişle bu türlerin dinleyicide uyandırdığı hislerin birleşimiyle sarmalanıyorsunuz. Bilmem anlatabildim mi? Eleştiri namına albümün uzunluğuna ve bilhassa vokallerde göze çarpan benzer formülasyon kullanımına dikkat çekebilirim. Bir kaç adım ötesi kaydı efsaneler arasına sokardı doğrusu.
8,75/10
8,75/10
14 Ocak 2019 Pazartesi
Özdemir Asaf - Çiçek Senfonisi
her insanın bir öyküsü vardır,
ama her insanın bir şiri yoktur.
Aşkın ve yalnızlığın şairi Özdemir Asaf. Özellikle şiirlerinde özdeyiş benzeri bir tarz kullanarak ben-sen arasında karşıtlığa dayalı diyalektik bir dille felsefi yada psedo felsefi bir intiba yaratıyor. Aslında Garip etkisini taşıyan ilk eserinden itibaren yalın bir anlatımı benimsemekle beraber yine de bahsettiğim unsurlardan dolayı şiir dünyasında kendine has bir yer yaratıyor. Ayrıca folklorun da tekerleme ve bilmeceleri andırır gölgesi belli bir dönem daha sık olmakla birlikte her daim şiirine yansımakta. İkinci eseri Sen Sen Sen ise üç eşi için yazdığı aşk şiirlerinden oluşurken sonrasında yalan, ihanet, hayal kırıklığı ve ince ince yalnızlık teması şiirlerine sızmakta. Son eseri Yalnızlık Paylaşılmaz ise bu duyguları taçlandıran son bir iz olarak Toplu Şiirler'de yer alıyor. Gönül ister ki varoluşçuluk, psikanaliz gibi alanlar ile şiirlerinin kıyaslandığı eleştirilere denk geleyim. Bununla birlikte şiirlerinde farklı karakterlere bürünmekten ziyade kendi hayatına ve iç dünyasına odaklanması yada poetik ve yarı kapalı bir dil ile meşguliyetinin nispeten azlığı bende şairin ismini Turgut Uyar, Edip Cansever, Nazım Hikmet gibi şairlerin yanında, sadece benim düşüncem, benim tercihim, düşünmemi engellemekte.
yaşamak değil,
beni bu telaş öldürecek
*****
benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
siz yoktunuz
*****
bütün renkler aynı hızla kirleniyordu
birinciliği beyaza verdiler.
***
Hepinizi öyle seviyorum ki.
Siz; türlü türlü milletlerin anneleri oluyorsunuz.
Zevk uğruna çocuk doğuruyorsunuz.
Asker olacaklarını,
Karşı karşıya geçip birbirlerini vuracaklarını..
Meşhur olacaklarını..
Dâhi olacaklarını..
Şef olacaklarını düşünmeden
Sevmek, gene sevmek için
Çocuk doğuruyorsunuz.
Her yaşta, hepinizi,
Her yerinizi seviyorum sizin.
Hep böyle bakmak, böyle duymak isteyorum.
Bir elden cümlenizi sevmek, okşamak imkânsız.
Resim yapıyorlar,
Şiir yazıyorlar..
Ses besteleyorlar sizin için.
Saz çalıyorlar,
İçki içiyor, sarhoş oluyorlar
Sizin için.
Sizin için..
***
Ölebilirim genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi götürebilirim.
Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşam üstü düşündürebilirim.
****
yıldızlara bakıyorum , yıldızlara..
bir sen varsın benimle bakan.
ne oldu deyorum, öteki insanlara ..
hani sözleri vardı, hayatı aydınlatan.
***
ama ben en çok şeyi
en kısa zamanda sana syledim..
yalnız sana.
**
sensiz de seni sevebiliyorum
**
sen bana bakma,
ben senin baktığın yönde olurum
**
kime sorsan,
evinde bir oda eksik.
***
tuttum yakaladım kendimi
getirdim gözlerinize serdim.
durdum, size soruyorum..
yaşadığımı görüyor musunuz.
yaşadığımı
görüyor
musunuz
***
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
***
Bir Türkü Söylediler, duydunuz mu..
Bir kuşu vurdular, gördünüz mü..
Böyle neden susuyorsunuz böyle..
Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü..
***
Köpek gibi kanlar içinde
Dönüp susabilir misin
Kavgadan, aşktan, umuttan
Hayvanların en güçlüsü insan
Çünkü korkmasını da bilir
Kavgadan,aşktan,umuttan
Sen bilir misin,bilir misin sen
Korkmasını,korkuyu,korktuğunu
Söyleyebilir misin korkmadan
Kavgadan,aşktan,umuttan
Dönüp susabilir misin sen...
Sen,hayvanların en güçlüsü insan !
***
ben kendimi
sensizliğe alıştırıyorum
sen de kendini
bensizliğe alıştır deye
***
Beni çağırmadınız,kalkıp ben kendim geldim.
Uzaklardan size bir haber getirdim geldim.
Bıraktıklarınızdan,unuttuklarınızdan,
Sımsıcak-anılası günler getirdim geldim.
Gömütleri andıran yapılarınızdaki
Yaşantılarınıza evler getirdim geldim.
Tek tek,ayrık-soluyan bitkiseller yerine
Yüzyüze dönük,gülen sizler getirdim geldim.
Solarken suladığım,koparken bağladığım,
Ölürken canlandığım sözler getirdim geldim.
***
Çocuklukta büyüktüm, oyunlara girmedim..
O bahçelerde kaldı oynanmamış oyunlar.
Ben şimdi anlayorum oyunda çocukları;
Ne zaman, nerde, baksam, beni de oynayorlar.
***
Sevgi ise, sevişeceğiz seninle ..
Kavga ise, dövüşeceğiz seninle ..
Ölümü de paylaştığımız yaşamda
Ortaklaşa bölüşeceğiz seninle
***
***
Seni,senden de yakın,yalnız ben tanıyorum,
Sana,seni en sıcak bir ben anlatıyorum.
Kimse varamaz senin ben kadar yakınına;
Çok zamanlar kendimi sanki sen sanıyorum.
Sana seni anlatsam,anlatırım kendimi.
Sende seni araken kendimi arıyorum.
***
Bizler savaş ölüleriyiz,
Bundan böyle karşı-karşıya değiliz;
Bildiririz.
***
..
bugünden tezi yok diyorum,
korkmadan, utanmadan
soyunup pazar enayiliklerini,
giyinip sevi giysilerini
bir bayram denemesi yapmalıyız...
sayılı günler başlamadan
***
Hiç kimsenin kafesine
Koyamayacağı bir kuş..
Kaçmasını öylesine
Uçmasını böylesıne
Unutmuş.
Bir insan sesine
Gelip konmuş.
***
Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
***
Yalnız kaldınız sanırsınız,
Biliyorum.
Yalnız bırakılmışsınız,
Biliyorum.
Ötesi yok.
Ötesi var:
Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanin kendine mektup yazması
Ve dönüp-dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir.
***
Daha gidilecek yerlerimiz var
Su sohbetinizi dinler gideriz
Coştukça şarkılar, türkülar, sazlar
Rakı mı, şarap mı, içer gideriz
Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz
Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz
Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz
Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük dirildik
Bir anlam fırını içinde pistik
Anlamlı güzeli sever gideriz.
***
yalnız'ın odasında
ikinci bir yalnızlıktır
ayna
ama her insanın bir şiri yoktur.
Aşkın ve yalnızlığın şairi Özdemir Asaf. Özellikle şiirlerinde özdeyiş benzeri bir tarz kullanarak ben-sen arasında karşıtlığa dayalı diyalektik bir dille felsefi yada psedo felsefi bir intiba yaratıyor. Aslında Garip etkisini taşıyan ilk eserinden itibaren yalın bir anlatımı benimsemekle beraber yine de bahsettiğim unsurlardan dolayı şiir dünyasında kendine has bir yer yaratıyor. Ayrıca folklorun da tekerleme ve bilmeceleri andırır gölgesi belli bir dönem daha sık olmakla birlikte her daim şiirine yansımakta. İkinci eseri Sen Sen Sen ise üç eşi için yazdığı aşk şiirlerinden oluşurken sonrasında yalan, ihanet, hayal kırıklığı ve ince ince yalnızlık teması şiirlerine sızmakta. Son eseri Yalnızlık Paylaşılmaz ise bu duyguları taçlandıran son bir iz olarak Toplu Şiirler'de yer alıyor. Gönül ister ki varoluşçuluk, psikanaliz gibi alanlar ile şiirlerinin kıyaslandığı eleştirilere denk geleyim. Bununla birlikte şiirlerinde farklı karakterlere bürünmekten ziyade kendi hayatına ve iç dünyasına odaklanması yada poetik ve yarı kapalı bir dil ile meşguliyetinin nispeten azlığı bende şairin ismini Turgut Uyar, Edip Cansever, Nazım Hikmet gibi şairlerin yanında, sadece benim düşüncem, benim tercihim, düşünmemi engellemekte.
yaşamak değil,
beni bu telaş öldürecek
*****
benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
siz yoktunuz
*****
bütün renkler aynı hızla kirleniyordu
birinciliği beyaza verdiler.
***
Hepinizi öyle seviyorum ki.
Siz; türlü türlü milletlerin anneleri oluyorsunuz.
Zevk uğruna çocuk doğuruyorsunuz.
Asker olacaklarını,
Karşı karşıya geçip birbirlerini vuracaklarını..
Meşhur olacaklarını..
Dâhi olacaklarını..
Şef olacaklarını düşünmeden
Sevmek, gene sevmek için
Çocuk doğuruyorsunuz.
Her yaşta, hepinizi,
Her yerinizi seviyorum sizin.
Hep böyle bakmak, böyle duymak isteyorum.
Bir elden cümlenizi sevmek, okşamak imkânsız.
Resim yapıyorlar,
Şiir yazıyorlar..
Ses besteleyorlar sizin için.
Saz çalıyorlar,
İçki içiyor, sarhoş oluyorlar
Sizin için.
Sizin için..
***
Ölebilirim genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi götürebilirim.
Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşam üstü düşündürebilirim.
****
yıldızlara bakıyorum , yıldızlara..
bir sen varsın benimle bakan.
ne oldu deyorum, öteki insanlara ..
hani sözleri vardı, hayatı aydınlatan.
***
ama ben en çok şeyi
en kısa zamanda sana syledim..
yalnız sana.
**
sensiz de seni sevebiliyorum
**
sen bana bakma,
ben senin baktığın yönde olurum
**
kime sorsan,
evinde bir oda eksik.
***
tuttum yakaladım kendimi
getirdim gözlerinize serdim.
durdum, size soruyorum..
yaşadığımı görüyor musunuz.
yaşadığımı
görüyor
musunuz
***
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
***
Bir Türkü Söylediler, duydunuz mu..
Bir kuşu vurdular, gördünüz mü..
Böyle neden susuyorsunuz böyle..
Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü..
***
Köpek gibi kanlar içinde
Dönüp susabilir misin
Kavgadan, aşktan, umuttan
Hayvanların en güçlüsü insan
Çünkü korkmasını da bilir
Kavgadan,aşktan,umuttan
Sen bilir misin,bilir misin sen
Korkmasını,korkuyu,korktuğunu
Söyleyebilir misin korkmadan
Kavgadan,aşktan,umuttan
Dönüp susabilir misin sen...
Sen,hayvanların en güçlüsü insan !
***
ben kendimi
sensizliğe alıştırıyorum
sen de kendini
bensizliğe alıştır deye
***
Beni çağırmadınız,kalkıp ben kendim geldim.
Uzaklardan size bir haber getirdim geldim.
Bıraktıklarınızdan,unuttuklarınızdan,
Sımsıcak-anılası günler getirdim geldim.
Gömütleri andıran yapılarınızdaki
Yaşantılarınıza evler getirdim geldim.
Tek tek,ayrık-soluyan bitkiseller yerine
Yüzyüze dönük,gülen sizler getirdim geldim.
Solarken suladığım,koparken bağladığım,
Ölürken canlandığım sözler getirdim geldim.
***
Çocuklukta büyüktüm, oyunlara girmedim..
O bahçelerde kaldı oynanmamış oyunlar.
Ben şimdi anlayorum oyunda çocukları;
Ne zaman, nerde, baksam, beni de oynayorlar.
***
Sevgi ise, sevişeceğiz seninle ..
Kavga ise, dövüşeceğiz seninle ..
Ölümü de paylaştığımız yaşamda
Ortaklaşa bölüşeceğiz seninle
***
***
Seni,senden de yakın,yalnız ben tanıyorum,
Sana,seni en sıcak bir ben anlatıyorum.
Kimse varamaz senin ben kadar yakınına;
Çok zamanlar kendimi sanki sen sanıyorum.
Sana seni anlatsam,anlatırım kendimi.
Sende seni araken kendimi arıyorum.
***
Bizler savaş ölüleriyiz,
Bundan böyle karşı-karşıya değiliz;
Bildiririz.
***
..
bugünden tezi yok diyorum,
korkmadan, utanmadan
soyunup pazar enayiliklerini,
giyinip sevi giysilerini
bir bayram denemesi yapmalıyız...
sayılı günler başlamadan
***
Hiç kimsenin kafesine
Koyamayacağı bir kuş..
Kaçmasını öylesine
Uçmasını böylesıne
Unutmuş.
Bir insan sesine
Gelip konmuş.
***
Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
***
Yalnız kaldınız sanırsınız,
Biliyorum.
Yalnız bırakılmışsınız,
Biliyorum.
Ötesi yok.
Ötesi var:
Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanin kendine mektup yazması
Ve dönüp-dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir.
***
Daha gidilecek yerlerimiz var
Su sohbetinizi dinler gideriz
Coştukça şarkılar, türkülar, sazlar
Rakı mı, şarap mı, içer gideriz
Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz
Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz
Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz
Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük dirildik
Bir anlam fırını içinde pistik
Anlamlı güzeli sever gideriz.
***
yalnız'ın odasında
ikinci bir yalnızlıktır
ayna
RETRO: Manowar - Into Glory Ride (1983)
12 Ocak 2019 Cumartesi
Erkan Oğur - Dönmez Yol (2012)
Aşk Dansı ayrıksı yapısıyla favori şarkım oldu. Kemanın varlığı farklı bir hava katıyor. Bahsi geçilmesi gereken şeylerden biri ünlü piyano eseri Gnosienne No.1 yorumu ise diğeri de Yemen Türküsü. Bunlar dışında benim çok da etkilenmemekle beraber farklı tınıya sahip olması sebebiyle beğenilmesini anladığım Erkan Oğur vokalli parçalar diğer kayıtlarda olduğu gibi yer almakta.
7,25+/10
7,25+/10
7 Ocak 2019 Pazartesi
Led Zeppelin - Led Zeppelin II (1969)
Benim neyim var bilmiyorum ama Led Zeppelin'den etkilenmiyorum. Doktorlar bir çare bulsun artık, derdim ne benim. Tek diyeceğim Whola Lotta Love bu albümün giriş parçası, gerisi de güzel, fazlasıyla blues ağırlıklı ama daha sert. Zaten sağır sultanın bildiği şeyler bunlar. Dinlediğim iyi oldu ama aklıma bir daha dinleme yönünde ne bu albüm ne de Led Zeppelin gelecek. Devam edeceğim etmesine de işte efsane albümleri dinleyeyim diye. Fazlası değil.
7,50/10
7,50/10
5 Ocak 2019 Cumartesi
Ann Leckie - Merhamet
Merhamet ile seri sonlanıyor ve bilim kurgu dünyasının en dramatik karakterlerinden biri olan Breq ile vedalaşıyoruz. Dizgi hataları azalmakla beraber devam ediyor. Getirdiği fikirsel yenilik ve konseptin zorlayıcılığına rağmen tek solukta okunan bu serinin başına bunların gelmesi gayet kötü bir tesadüf. Yavaştan Breq karakteri sıradanlaşmaya başlamışken yazar karakter yaratmada hünerini Tercüman Zeiat örneğinde görüldüğü gibi göstermekten geri durmuyor. Bu kitapta özellikle kalp ilişkileri ve alınmalar üzerine biraz detaya girmiş ki biz erkeklerin çok rahatlıkla idrak edebileceği şeyler değil. İşte bu noktada cinsiyet tahmin etme oyunumuz çok daha somut verilerle, çoğu sezgisel olsa da, sonuçlanmakta. Breq kadın, Ekalu da kesinlikle öyle attığı triplere bakılırsa eğer, Sev'i biliyoruz zaten, erkek, Tisarwat'ı genç bir delikanlı olarak hayal etmiştim ama o da kadın olabilirmiş.
Bundan sonra fena süpriz bozacağım. spoiler.
.
.
.
Anaander yok edilemese de gemilerin ve istasyonların yapay zekasının da evrenin korkulan ırkı Presgerler tarafından önemli bir canlı olarak tanınması yönünde tartışılıyor olması iki yıldız sistemini Radch'ın egemenliğinden kurtarmaya yetiyor ve yine de sonrası için dar da olsa kapı aralık bırakılıyor.
Bundan sonra fena süpriz bozacağım. spoiler.
.
.
.
Anaander yok edilemese de gemilerin ve istasyonların yapay zekasının da evrenin korkulan ırkı Presgerler tarafından önemli bir canlı olarak tanınması yönünde tartışılıyor olması iki yıldız sistemini Radch'ın egemenliğinden kurtarmaya yetiyor ve yine de sonrası için dar da olsa kapı aralık bırakılıyor.
Immortal - Pure Holocaust (1993)
Black metal dünyasında sempatik tavırlarıyla dikkati çeken Abbath'ın vokaline alıştığınızı düşünürsek, ki ben bu kaydı defaatle dinlememe rağmen alışamadım, oldukça sıkı riff ve ritimlerle ilerleyen ikonik bir albümle karşı karşıya olduğumuz aşikar. İskandinavya'nın soğuk havasını karlı fırtınalar eşliğinde ilettiğini de ekleyelim ki o dönemin kayıtlarında bu olmazsa olmaz koşullardan. Dolayısıyla içinde Sun No Longer Rises gibi tabiri caiz ise bir hit barındıran albüm, sadece Immortal diskografisini takip edebilmek için değil black metalin tarihi için de dinlemeye alınması gerekiyor. Fakat izlerini hafiften duyumsasak da, ya da At The Heart Of The Winter'ı çoktan duyduktan sonra öyle hayal ediyor olsak da, hala thrash etkisini sindirdikleri takip eden dönemlerinden uzaklar.
7,75-/10
7,75-/10
2 Ocak 2019 Çarşamba
Hermann Hesse - Knulp
Avare boşgezer Knulp hakkında üç öykü ve bazı yayınlanmamış fragmanları içeriyor kitap. Köyler ve kasabalar arasında tepelerden ormanlardan geçerek kimi zaman yabanılda kimi zaman uğradığı yerlerde edindiği arkadaşlarında kalan biridir Knulp. Hikayeleri, nüktedanlığıyla herkesi kendine hayran bırakırken yine de onların arasında değildir. Evlenip düzenli bir hayata geçmesi yönündeki tavsiyeleri ise hep kulak arkası eder. Bir öyküde bunun sebeplerini de okuma fırsatı buluruz, her şeyden elini eteğini çektirecek kırık bir gençlik aşkıdır bu. Bünyesi bu yaşama ancak bir noktaya kadar dayanır. Bir tarafında Tanrı'nın olduğu bir muhasebeye girişir. Tanrı, senden olduğundan değişik bir insan gibi yararlanamazdım.Benim adıma göçebe bir yaşam sürdün, yerleşik insanlara biraz özgürlük özlemi taşıyıp götürme misyonunu üstlendin. Benim adıma sersemce işlere kalkıştın, başkalarının seninle alay etmelerine ses çıkarmadın, der. Bu her şeyin hayırlısı nosyonunun yazarın Hint felsefesine ilgi duyduğu zamanlara denk düşmesi rastlantı olmasa gerek. Yine de itiraf etmek gerekirse böyle bir adamdan hoşlanacağımı zannetmiyorum. Her ne kadar tüm yaşamı yollarda geçen karakterin kimseye yararı dokunmasa da yararı dokunan kimilerine oranla çok daha az zararı dokunsa da.
1 Ocak 2019 Salı
Ümmü Gülsüm - Alf leila wa leila (1971)
Canlı kayıtları ve konser kayıtlarını dinlemeyi severim, biraz da olsa o ortamın heyecanını hissedebilmek hoş bir tecrübe. Burada ise kadıncağızı kalabalık linç ediyor sanki, alkış kıyamet, naralar, sanırım üstünü başını yırtan da vardır tahminimce. Nasıl bir sahnesi vardır bu efsane sesin, beynim karıncalandı. Bundan sonra metal dahil konser albümleri beni ne kadar ihya eder, bilemedim. 42 dakikalık kaydın girizgahı arabeskte de çokça alıntılanan nağmeler barındırmasıyla oldukça tanıdık olsa da bu orkestranın vasıtasıyla aslını dinlemenin keyfi büyük. Sonra neredeyse erkeksi sesiyle Ümmü Gülsüm mikrofonu alıyor, ahhlara, hançere'ye başvuran tekrarlara dayalı uzun bir yolculuğa dinleyeni davet ediyor.
8,25/10
8,25/10
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)