31 Aralık 2010 Cuma

RETRO: Blind Guardian - Somewhere Far Beyond (1992)


Blind Guardian fantastik dünyaların hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Hoşlandığım ve hoşlanmadığım taraflarıyla klasik bir BG albümü. Çok bahsini geçirdim bu mevzuların. O yüzden ben susacağım gözlerim konuşacak. Albüm ortalarda coşuyor, Quest for Taleron zaten grubun gayet bilindik bir parçası. Ashes to Ashes ismini taşıyıp kötü olan bir şarkıya henüz rastlamadım. Ve tabi ki efsane Bard Song. Ki grubun kendini metal şablonlarına hapsetmeyip yaratcılığın kollarına bıraktığı anlar daha bir keyifli. Albümü toptan bir bakışla yorucu bulduğumu söylemeyi de esgeçemeyeceğim.

8,0/10

28 Aralık 2010 Salı

Dream Theater - Hollow Years (1997) Single


Albümünün süresini bir buçuk saat yapan, Ep'si 1 saat süren bir grubun single'ı da 15 dakikada bitecek değil herhalde. Tam tamına 46 dakika. Dinleyicilerine gerçekten torpil geçmeyi seven bir grup. Bu kayıtta sadece 1 parça yeni, 2 versiyonu ile Hollow Years ile canlı kaydedilmiş parçalar yer alıyor. Tabi Japon versiyonu olduğu için bu kadar uzun. Torpil hep Japonlara. Öyle işte. Dream Theater maceramanın sonu.

7,50+/10

27 Aralık 2010 Pazartesi

Drudkh - The Swan Road (2005)


Black/folk metal kulvarında Ukrayna'yı gözden kaçırmamak farz oldu. İlk defa dinlediğim grubun albümü aslında en sevilen albümleri bile değil. Buna rağmen romantizme düşmeden atmosferik/folk metali başarıyla icra ediyorlar. Özellikle favori parçam bir hayli Nagelfar'ın Srontgorrth dönemini hatırlatıyor. Evet o kadar teknik değil, deneysel hiç değil, içinde elektronik molekülleri yok en azından. Buna rağmen benzer gitar tonu ve epik rifi ile minimal bir yaklaşımı süper sergiliyorlar. Birkaç parça zayıf birkaç parça iyi. Sonda ise ağıt kıvamında yerel şarkı garip. Komik demeyelim, sonuçta farklı kültürlere saygılıyız. Ancak grubun sözlerde aynı saygı sevgiyi besleyip büyütüğünü söylemek zor. Genelde şair Taras Şevçenko'nun şiirlerinden alınan lirikler vatanseverliği aşıp ırkçı sularda yelken yekpare geziniyor. Hemşerüsü Nokturnal Mortum gibin.

7,75/10

26 Aralık 2010 Pazar

Raşit Kısacık - Kürt Sorunu ve Etnik Örgütlenmeler-1: Kawa: Denge Kawa-Red Kawa-PSŞK


Öncelikle yazarın diğer kitapla ilgili yazıma yazdığı yorumu kaybolmasından diye aktarıyorum:
Kürt Sorunu ve Etnik Örgütlenmeler serisindeki iki kitapla ilgili "anti-modern zaman) yorumunuz için teşekkürler.
Bu serinin yazarı benim. Ben Emekli olduktan sonra bulunduğum Malatya'da seriyi yazdım. YŞazmayı sürdürüşyorum. Ancak ben 20 yıl Diyarbakır'da gazetecilik yaptım. Yazdığım olayları birebir yazdım. İnternet'ten indirilen yazılar bu örgütlerin kurucularının yönlendirmesi ile oldu. Çok çok büyük çoğunluğu benim birebir yaşadığım olaylar ve belgelerden ibarettir. Eksik olabilir ama asla yanlış değildir.
Daha da zenginleştirilebilir tabi. Ama ben bu konuda fazla becerikli değilim. Abartmayıda sevmem. Bu bir aşk romanı değilki zenginleştireyim. Gördüğüm, yaşadığım belgelendirdiğim kitaplar. Konuyu daha iyi bilen ve yazmayı düşünenlere azda olsa kaynak olsun amacıyla yazdım.
Sırada PKK ve KUK, T-KDP var.

Yanlış anlaşılma olmasın diye şunu da eklemek istiyorum. Eleştirilerim olumludur, yoksa büyük bilgi eksikliklerinin ve aktarımsızlığın ve çekimserliğin sözkonusu olduğu bu sahada yapılan araştırmaları gayet önemsiyorum. Gelelim serinin ilk kitabına. İsmi üzerinde radikal tavırları ile 80 öncesi kitleselleşen ve darbe dönemine varamadan 3'e ayrılan Kawa grubu ile ilgili. Kuruluş aşaması, ayrılıklar hakkında bilgi veriliyor. Ama kitabın en önemli özelliği Ferit Uzun suikastının ve Kamışlı operasyonu/katliamının farklı görüşlerle işlenilmesi. Daha da önemlisi özellikle son konunun roman tekniği ile bir hikaye örgüsü içinde aktarımı okumayı kolaylaştıran başarılı bir yönünü sergiliyor kitabın. Tabi, operasyona katılacaklara verilen brifingde komutana Kawa'nın 90'lardaki tarihinin anlattırılması kronolojinin önemin yadsınmaması gerekildiğini hatırlatıyor.

Lake of Tears - Greater Art (1994)


Tiamat'ın ilk dönemine benzetilen grubun çıkış albümüne dikkatle baktığımızda ritimlerde, vokal kısımlarında kendilerine has tavırlarını oluşturmaya başladıklarını görüyoruz. Doom metal ancak death kısmı biraz zayıf kalmış. İlk adım olarak saymak gerekli, vokalini ritimlerini birbirine benzese de bestelerini sevdiğim güzel grubun bu ilk albümüne de kötü deyip geçemiyorum yani. Upon the Hihest Mountain'ın görece zayıf ilk versiyonunu da dinleme olanağı buluyoruz.

7,0-/10

25 Aralık 2010 Cumartesi

Savatage - Power of the Night (1985)


Albüm fazla 80'ler tınlıyor. Ki doğal, 85 80'lerin tam ortası. Bir kaç sıkı parça, açılış parçası Power of the Night gibi , birkaç güzel rif ve nakaratlarla süslü parça albümü ayakta tutan öğeler. İşin aslı hard-rock'a yavaş yavaş kaymaya başlamış besteler bu öğelerle ve sürdüregeldikleri sert tavırları sebebiyle daha bir dinlenebilir. Kısacası dinlemeyip bir şey kaybetmezsiniz, dinleyince de bi tarafınız uzamaz..

7,0/10

22 Aralık 2010 Çarşamba

ATB - Movin' Melodies (1999)


Tiesto öznelinde tekno trance nice metalciyi yoldan çıkartmıştır. ATB de 90'larda havuzdan çıkan ıslak hatunlu klibiyle dikkatleri cezbettiği 9PM adlı şarkıyla ünlenmişti. Ve pek çok 90'lar müzisyeni gibi ortadan kayboldu. O zamanlar trance felan anlamıyorduk, elektronik müzik işte. Ve henüz yoldan da çıkmadım evelallah. Albümün geri kalanına baktığımızda ise bir kaç egzotik elektronik parça dinleme aktivitemizi ilginç kılabilir. Sunburn, apaçi marşımsı My Dream, Beach Vibes. Ancak Seal'in Killer cover'ı, evet yine karşımıza çıktı Angel Dust'tan sonra, kötü olmuş. Çok kısacası bence albümün gideri oluğu var, bir süreliğine.

6,50/10

21 Aralık 2010 Salı

Özlem Tekin - Bana Bişey Olmaz (2010)


Özlem Tekin'e her zaman iltimas geçebilirim. Hem suretine hem ses rengine hem de yaratıcılığına hayranım çünkü. Aşağıdaki notum ise albüme ultra torpil geçmiş halimi gösteriyor. Varın, gerisini siz düşünün. Özlem Tekin'in en kötü albümü mü? İvet, galiba...

4,0/10

20 Aralık 2010 Pazartesi

Klaxons - Surfing the Void (2010)

Bazı popüler gruplar vardır ki yaratcılıklarından olsa gerek ilk albümlerinde büyük beğeni kazanır. Daha doğrusu benim beğenimi kazanır. Sonra aynı kalitede müzik yapsın yapmasın ikinci albümlerinden aynı hazzı almadığımı farkederi. İkinci albümlerinde popüler müzik sınırlarını zorlayan gürültülü fütürist rave dans rock hal ve tavırlarını devam etiren grubun hit bakımından ilk albümdeki başarıyı yakaladıklarını söylemek güç. Yine de parantez ayracında bir Echoes, bir Extra Astronomical ne bileyim fecaat Cypherspeed , bunları ayrı tutmak lazım. Ancak garipliklerine alıştık sanırım. Muhteşem albüm kapağına rep.

7,50/10

19 Aralık 2010 Pazar

RETRO: Stratovarius - Fright Night (1989)


Blind Guardian'ın ilk albümüne benzer bir kaderi paylaşan albüm pek beğenilmiyor. Çünkü burada grup neo-klasik metal yerine çatır çatır heavy metal çalıyor. Hızlı, melodik felan. Orjinal olmamakla beraber BG'nin ilk albümünden daha fazla akılda kalıcı nakaratlara sahip.Bu yüzden Batallions of Fear'dan daha fazla keyif aldım. Sadece bir kaç parça görece zayıf, misal albüme adını veren parçanın 8 dakka sürmesine hiç gerek yok.

8,75/10

18 Aralık 2010 Cumartesi

At the Gates - Slaughter of the Soul (1995)


Bazı riflere lafım yok. Ama bu rifler, özellikle vokal ya da kısacası her bi özelliğinden dolayı bu albümü metalcore, melodik versiyon, dan ayrı düşünemiyorum. Evet evet metalkorcular bu grubun şarkılarını parça pinçik yapmışlar, yemiş bitimiş sömürmüşler. Farkında olmadan başka bir türün temel kaynağı olmuşlar. Yine de kendimi günümüzün normlarına göre eleştirmekten alıkoyamıyorum. Tıpkı 30'ların CHP'sini saçma sapan eleştiren liberal tayfa gibi. Yahu abd 40'larda kendi çekik gözlü vatandaşlarını kamplara hapsedip vatanlarını atom bombaları ile süslüyordu. Ama benim beğenim ya da beğenmememin melodeath akımının efsane albümü üzerinde pek bir etkisi olmayacaktır. Neyse, albüme adını veren parça, Unto Others, bonuslardan Captor of Sin ve No Security cover'ı punkımsı Bister Verklighet daha bi öne çıkıyor.

7,50-/10

17 Aralık 2010 Cuma

Dave Brubeck Quartet - Time Out (1959)


Albüm Blue Rondo ala Turca, Strange Meadow Lark ama en önemlisi türü içinde klasik Take Five gibi garip ritimlere sahip mühteşem parçalar ile güzel, idare eder, fon görevi gören diğerleri arasında ayrılıyor. Genelleme yaparsak parçaların bu dengesiz hali yine de albümü en sevdiğim jazz albümleri arasına yerini almaktan durduramıyor. Eh pek de bu tarzda albüm dinlemediğim gözönünde bulundurulursa..

8,50/10

16 Aralık 2010 Perşembe

RETRO: Blind Guardian - Tales From the Twilight World (1990)


Sonraki albümde senfonik yanlarını keşfedecek olan grup besteleri progresifleştirmeyi ise bu albümde öğreniyor. Düz ve basit power metal şarkıları yerine sert, değişken ve gruuvi besteler ağırlık kazanıyor. Aslında bazı gruplar hakkında klavye tuşu bastırmak yersiz. Dinlemeli ve kararınızı öyle vermelisiniz. Bg de böyle. Asla albümlerini muhteşem bulmadım. Ama şimdi tekrar dinlerken aldığım keyfi de küçümsemiş olduğumun farkına vardım.
Albümdeki şarkıların birkaçı haricinde tümüyle güçlü, etkleyici ve iz bırakan bir performansa tanık oluyoruz.

8,0+/10

14 Aralık 2010 Salı

Dream Theater - Falling Into Infinity (1997)

İlk dinlediğimde bitmek bilmeyen süresiyle, tam bir buçuk saat dile kolay, tilt eden albüm sonuçta her ne kadar sound olarak belli bir yumuşama sergilese de, progresif hard rock diye bi şi var mı acep?, dinlemesi kolay olmayan bir sürece sürüklüyor bizi. Aslında çok da kompleks sayılmaz besteler, görecen konuşmak gerekirse. Sulandırılmış biraz da zamanın alternatif rock sounduna yaklaşılarak popüleştirilmiş besteler, itiraf etmek gerekirse , albümün güzel tarafını oluşturuyor. Yahu şu son dinlemeyi ve bloga girişi bile iki günde yapabildim, zorlayarak o da. Neyse metalcilik kisvesinden biraz sıyrılmak gerek zevki alabilmek için. You not Me, Peruvian Skies ve Holow Years gibi hafşf tonajlıların yanısıra Lines in the Sand güzel parçalar. Ama olağanüstü bir şey yok. Grubun fanları bu albümü pek sevmiyorlar, onu da söyleyeyim yani.

7,0+/10

12 Aralık 2010 Pazar

Youth Pictures of Florence Henderson - Youth Pictures of Florence Henderson (2010)


Mogwai türü post-rock müziğinize şöyle vokal gelse indie rockla buluşsa diye bir dilek tuttuysanız biraz garip de olsa bu isteğinizin ilham perileri tarafından kabul olunduğu müjdesini vermek bana düştü sanırsam. Klasik alçalan yükselen post rock, yumuşak yeri geldiğinde sertleşen vokal, shoegaze, biraz amerikan alternatif folk, hatta bir şarkıda Smashing Pumpkins, diğerinde kemanlar dolayısıyla Lake of Tears'ı Forever Autumn hali, keçmekeşliğe düşmeden atmosferik bir lezzet sunabiliyorlar. Yalnız şöyle bir şey var: dinlerken hmm hmm da hmm hmm güzel keyifli, pause bir basın, evet aklınızda hiç bir şey kalmıyor. Yani ben bu albümü bilmemkaç defa dinledim dinledim ama ne kapıdan ne bacadan içine bir türlü giremedim. Demekki besteler üzerine biraz çalışmaları lazım. İlginç şarkı sözleri ile dikkat çekmekle beraber sözleri bulamadığım için neden bahsettiklerine dair bir fikrim bulunmuyor.

7,0+/10

11 Aralık 2010 Cumartesi

Semisonic - Feeling Strangely Fine (1998)

Her platonik aşuk'un marşı Secret Smile gibi überpaşa bir şarkı sebebiyle bu albüme kulak verelim dedik. Ben ve süperegom. Sonuçta 90'larda katrina kasırgası gibi müzik listelerini savuran amerikan pop-rock, alternatif rock kulvarındaki bu albümde Secret Smile'a ek olarak Never You Mind, Singinig in my Sleep ve This will be my Year gibi güzel şarkılara rastgeldik. Ayrıca şaşırtıcı derecede monotonluktan uzak değişkenlik arz eden şarkıların varlığı da cabası. Yani güzel bir dinlence .

7,50/10

9 Aralık 2010 Perşembe

RETRO: Mor ve Ötesi - Büyük Düşler (2006)


Çıkış parçası olarak seçmekle hata yaptıklarını düşündüğüm Şirket (neden Parti gibi hareketli ve elegans bir şarkıyla çıkış yapmadılar, merak etmekteyim, albümün sounduna mı ters, Şirket çok mu farklı, Şirket politik bir manşifesto mu, yok daha neler caanım) ya da politik şarkı yazmanın güçlüğünü ispatlayan Darbe gibi bir kaç kötü şarkıyı içeren albüm eski MvÖ ile yenisini birleştirme gayreti içinde. Yine de genel olarak hoş bir dinleme imkanı sunuyor albüm. İşin ilginci eskiden de şimdi de ne kadar dinlesem sıkılmıyorum. Garip bir büyüsü var. Büyük Düşler adlı kapanış parçasının büyüklüğünü ise yeni yeni keşfediyorum.

7,50/10

7 Aralık 2010 Salı

Cradle of Filth - Bitter Suites to Succubi (2001)


Kim nasıl eleştirirse eleştirirsin, bir grup All Hope in Eclipse, The Black Goddess Rise II ve Scorched Earth Erotica gibi şarkıları yazacak ve utanmadan seslendirecek ben de bu şarkıların yer aldığı albümü beğenmeyeceğim. Pehh.

8,25/10

6 Aralık 2010 Pazartesi

Emma Shaplin - Carmine Meo (1997)


Spente le Stelle isimli şarkısıyla bir dönem tvlerde bile boy gösteren sanatçı soprano ses kuvvetiyle bu ilk albümünü97 e kaydetmişti. Bu tarz vokal, parça bazlı kısa sürelerde her ne kadar melaike gibi tınlasa da tüm albüm boyunca aralıksız dinlemenin zorluğu mevcut; işte bu durum çeşitli atraksiyonlarla engellenmeye çalışılmış. Özellikle pop altyapısı ile bir tür modernizm, 90'lar, gayet net duyuluyor. İntro ve sözsüz diğer birkaç ara geçiş, erkek koro desteği de albümü çeşitlendiriyor. Muhteşem ötesi Spente le Stelle kıvamına yakın bir kaç parça da yer almakla birlikte bütün bu çabalar en azından benim albümü kolay dinlememi sindirebilmemi sağlamıyor. Tamam, klasik müzik dinlemeye başladık da operaya daha yolum var.
Miserere, Venere de ayrı bir şık..

7,75-/10

5 Aralık 2010 Pazar

Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı


İstanbul'un işgalinden sonra direnmeye çalışan İttihat Terakkici kadroların yaşamlarını topçu Yüzbaşı Cemil üzerinden anlatan yazar, özellikle diyaloglar aracılığıyla o dönemin politik yapısını sorgulamaya alıyor. Şu an bize inandırılan milletçe yek vücut olduk, düşmanı yurttan kovduk hikayesinin tersine, batı Anadolu halkının İttihatçı önderliğindeki yukarıdan modernleşme projesine karşı biraz da İtilafçı propagandasının etkisiyle geleneklere sarılarak işgale teslimiyet içine girdiğini öğreniyoruz. Düzenli ordu kurulmadan önce pragmatik bir yaklaşımla çetelerle yapılan işbirliği neticesinde mert yürekli ve vatansever efe efsanesinin de oldukça zayıfladığını görmek şaşırtıcı değil. Yarı-kendiliğindenci direniş hareketlerinin zamanla Atatürk etrafında kümelendiği süreçle birlikte nispeten az bilinen işgalden kurtuluşa kadar olan durgun zaman dilimi bir nebze de olsa aydınlanıyor. Tabi bir romancı gözüyle.
Okuduğum baskı gayet eski, sahaflar fuarından 5 tlye almıştım. Kapağı siyah ve kırmızı renkte. Birkaç kalpaklı süvari silueti yer alıyor. Dil olarak ilk yayınlandığı 1965'e göre erotik, küfürbaz, oto-sansürsüz bir yol izleniyor. Belki de yalancı bir ehlileşme bu döneme özgüdür. Kısacası gençliğimde beni oldukça zorlayan bu tarz klasik yerli eserlere daha rahat yaklaşabildiğimi söyleyebilirim. Ucuza ordan burdan alınacak yerli klasiklerle kütüphanemi zenginleştirmem bir şart haline dönüştü.

Fever Ray - Fever Ray (2009)

Hiç bir elektronik albümünün, new age'i saymazsak bu kadar mistik olabileceğini hayal etmezdim. Sadece bayan vokal değil erkek bekvokal, ayrıca besteler de bu esrarengiz tüy dalgalandırıcı atmosfere katkıda bulunuyor. Hem modern bir sound hemde şamanik doğa kokan efektler.. Concrete Walls'a, If I Had a Heart'a, daha da önemlisi albümdeki favori parçam I'm not Done'a bakın lütfen. Ekip çalışmasının hissedilen başarısı bu projeyi grup zannetmenize sebep olabilir. Aslında bir hanım kızımızın takma ismi, zira ateşli sıccacık ışın diye bir isim bulmak bu dünyada bu boyutta zor. Derken, ilk albümde sergilenen bu performansın tesadüfi olmadığını öğreniyoruz. Abi kardeş, abla kardeş her neyse yıllardır birlikte The Knife isimli bir projede çalışmışlar. Dolayısıyla ortaya çıkan iş biraz hızlandırılsa, parçalar biraz farklılaştırılsa Karin'i alternatif pop'un kraliçesi ilan etmememin mümkünatı yok. Çünkü Mümkünlü'de her şey mümkün.
I'm not Done, When I Grow Up, If I Had a Heart, Keep the Streets Empty for me.

Psikotik pop.

8,25/10

if i had a heart i could love you

4 Aralık 2010 Cumartesi

Angel Dust - Of Human Bondage (2002)

Onlar da bizden, hayata 1-0 yenik başlayanlardan. Çünkü 90'larda yeniden toparlanarak hayli haysiyetli bir power metal mecrasına sürüklenen grubun son albümü bu. Sonrası meçhul, dağıldılar mı? öldüler mi? kaldılar mı? açlar mı? Sonuçta bize hakettikleri değeri görmeyen bir grup, yazık oldu laflarını evelettirmeyi başarmış görünüyorlar. Müziğe bakarsak melodik sert ve değişken bir power metal. Klasik skuuldan beslenip amerikaya selam çeken hem kayıt hem efektler vesairesinden modern bir albüm. Başarılı bir karma. Bestelerin hepsi mükemmel değil, tek zaif yanı bunu. Vokal pörfekto. Karma demişken albüm boyunca aklımdan bir sürü grup geçti. Nevermore'dan Iced Earth'e. Oradan Alman ekolüne. Ve isimlerini bir türlü aklıma getiremeyip beynimi zombilere ikram etmeme sebep olan diğer birkaç grup. Tekrara düşmeden grubun böyle güzel bir sentez yakalaması takdir edilmeli. Unreal Soul, The Human Bondage ve poptirik siyahi sanatçı Seal'ın Killer adlı şarkısına yapılan cover daha bir övgü alaka hakeden çalışmalar.

8,50-/10

2 Aralık 2010 Perşembe

RETRO: Blind Guardian - Follow the Blind (1989)


Grubun ilk albümleri ayrı bir güzel dediysek de pek ciddiye almayın. Evet, kusurları ile zayıf yanları ile bazı parçalar öne çıkıyor. Bayana kadar tekrar eden Follow the Blind, Banish from Sanctuary, Valhalla görece önemli parçalar. Ama eğer ki bir albüm en eğlenceli anları kelalaka Barbara Ann cover'ı şle sağlıyorsa o albüme daha temkinli yaklaşmak gerekir. Vokaller de hafiften değişmeye başlamış.

6,75+/10