29 Nisan 2025 Salı

Ensiferum - Iron (2004)

 Doğrusunu söylemek gerekirse bir süredir viking metale olan ilgimi kaybetmiş durumdayım. Olsa olsa daha otantik folk eserler olabilir. Hem kıvılcım tekrar alev alacak mı gibisinden hem de büyük festivale hazırlık, bir kulak vereyim dediydim Ensiferum'un bu iki nolu kaydına. Aslında Ensiferum ve kardeşi Wintersun kendi farklılıklarını da sergileyebilen biraz farklı gruplar. Farklılık power metal etkisinde somutlanıyor. Sadece yerel ezgilerin rock enstrümanlarıyla sertcene çalınmasından çok öte besteler direkt folk metal evliliğin bir kaç nesil ardından gelen çocuğu gibi tınlıyor. Vokal de çeşitliliği yansıtmada mahir. Rifler ve melodiler güçlü. Synth ise şu ana kadar fazlaca yaşlanmış. Ben özellikle prodüksiyonda basın bazgın azgınlığını sevdim. Parçalar arasına giren daha sakin sözsüz araları da. Yine de büyük bir parantez açmak lazım, bir küller havalandı, kıvılcımlar da gördük amma alev malev yok henüz.

7,25+/10

27 Nisan 2025 Pazar

Kreator - Endless Pain (1985)

 Thrash metalin Alman ekolünün başlangıcında Venom ve Bathory gibi ilk dönem black metal grupların etkisinin olduğundan bahsedilir. Sodom'da çok belirgindir bu. Görece geç gelen bu ilk albümün soundu ise hızlı tempolu klasik bir thrash metal. Bu hatırlattığım etki ise vokalde gözleniyor. O zamanlar bahis mevzu olacak kadar farklı bir nokta teşekkül etse de bugün thrash metal içinde kirli vokalin fark edilmeyecek kadar normalleştiğini söylemek mümkün. Albüm agresif ve hızlı ritimleri ile yani enerjisi ile hoşa gitmekle beraber bestelerin bir çoğu ayırt edilemez şekilde birbirinin içine geçiyor. Zaten takip eden albümün ardından türün dinleyicisi üzerinde daha etkili bir izlenim bıraktığı söylenir. Bakacağız.

7,50-/10

25 Nisan 2025 Cuma

Özlem Tekin - Kargalar (2013)

 Özlem Tekin'in son kaydının ardından 12 sene geçmiş. Zaman hızla akıyor da geçmişi değerlendirdiğimizde daha da pekişiyor bu klişe laf. Sanatçı da keşke bu süreye daha fazla üretkenlik sığdırabilseydi. 2 şarkısı yeniden yorum, üçü remiks içeren bu albüm de tam tamına bir albüm değil bu haliyle. Ama sert müzik sevenler için iyi anlar sunuyor. Agresif söylem ki brütal nağralara dek varıyor kimi kimi, bir ayrılık sonrası dönemin sesi olmuş besbelli. Benim sesine karşı zaafım olan bir sanatçı, her haliyle, her tavrıyla, her türde dinlemeyi seviyorum. Kendisinin sağlığı için de kaygılanıyorum. İnşallah müziğiyle aramıza en kısa sürede döner.

7,75/10

23 Nisan 2025 Çarşamba

Karen Dalton - In My Own Time (1971)

 Klasik rock müzik sevenlere de hitap eden amerikan folk türünde bir eserdir. Dinlerken ve hatta sonrasında en dikkat çeken şeyin vokal olduğunda hembirfikir olacağız kesin. Sigara tiryakisi kurbağa kermit sesi ilk kulağa çarptığında erkek mi kadın mı yoksa arası mı kararsızlığına düşürmüyor değil. Kısacası ya sev ya terket bir ses. Ama sadece tonu değil sesin kesik kesik kulağa gelmesi beni daha çok rahatsız etti. Bununla birlikte besteler ve destek veren müzsiyenlerin icrası iyi. Vokalin bazı bazı türkülere yine de hoş bir karakter kattığını söyleyebiliriz. Ama When A Man Loves A Woman gibi bilindik bir şarkının bu yorumunda bunu beklemeyin. 

6,50/10

22 Nisan 2025 Salı

The Smile - A Light for Attracting Attention (2022)

 Radiohead yeniden bir araya gelmiş gibi çek pampa. Ne de olsa ne varsa eskilerde var. Nur da yağıyordu bit pazarına her pazarsalı. Bize de düşer dinlemesi dinlemesi. Bir antarktika yalnızlığı kadar sıcak. Öyle diyordu albümün örtüsü. O dal bana düşer, bu kırmızı da sana...bu güneş.

8,50-/10

19 Nisan 2025 Cumartesi

Laurel Halo - Atlas (2023)

 Ambiyans ara ara kulak verdiğim ve hatta aradığım amma beni etkileyen çok da iş bulamadığım bir tür. Atmosfer önemli ama ben daha çok melodi ve ezgi seven biriyim. Böyle kreşendosu da yavaş yavaş patlangaç anına biriken şeyleri de tercih ederim. Ambiyans ise haleti ruhiye peşinde atmosfere odaklanan, giriş gelişme sonuç kompozisyonu eksik bestelere odaklanmış durumda. Böyle soyut sissi bir ses battaniyesi de çokça başvurulan bir yöntem. Laurel Halo da farklı yapmıyor ama çok farklı yapıyor. Elektronik müziğin ötesinde klasik ve caz tecrübesini de alt metin olarak müziğine yansıtabilmesi onun albüme getirdiği katkısı. Akustik keman, piyano ile birlikte tabi. Dinledikçe değişik bir huzuru, yalnızlık ve post-modern bir topluma ait bir esenlik, sisler arasında loş ışıkları yansıtan gökdeleler arasında geceyarısı bakışı, belki anti-Blade Runner... Değişik bir güzellik, hüznün güzelliği. Belleville sakin piyano solosu ile nostaljik bar performanslarına bir gönderme ile açılıyor. Albümüm onrtasında bir farklılık anını yaratıyor.

7,50/10

18 Nisan 2025 Cuma

Rachmaninoff - Symphony No. 1; The Isle of the Dead (2000)

 Romantizm benim için netametli bir oluş. Bu akımla ilişkili eserler veren bestecilerden Rachmaninoff ya da Rachmaninov ya da bizim lisanımızda Rahmaninov çok da ünlüsü olmadığı senfonik türden iki bestesi ile bu albüme konuk olmuş. Orkestranın yönetimi yine memleketlisi Rus Pletnev'e emanet edilmiş. Rus Rus'un halinden anlar herhalde. Romantizmin hülyalı, narin, aheste ve kırılgan dünyası 18-20 dakikalı senfonik şiir diye geçen (ama şiir denilse de  sözsüz) Isle of Dead yani Ölüler Adası ile vurgulanıyor. Besteci siyah beyaz, albüm kapağında da yer alan resmi görünce bestelemiş. Beyaz ihrama bürünmüş birinin kayıkla bir adaya yaklaştığının resmi, ölüme yaklaşan insanın hikayesi bir anlamda. Bu resme baka baka besteyi dinleyerek sindirmeye çalışsam da çok başarılı olduğumu söylemem mümkün değil. Yaylıların yükseldiği anlar ve bazı harmoniler canlılık katsa da araya giren sessizliklerle kesintiye uğrayan ve ana teması zayıf bir beste olarak banyansıdı. 1 nolu senfoni bestecinin zamanında pek sevilmeyip unutulsa da hepi topu mevcut 3 senfonisi arasında tekrar keşfedilerek, tekrar inşa edilerek bugünlerde öne çıkarılmış. Örnek aldığı Çaykovski'nin gösterişli patlama anlarına benzerlikler kendi yorumu ile yer almakta. Sakin anlara tezat endişeli veya kızgınlığa uzanan değişken ruh halleri ve değişken temaların kararsızlığı dikkat çekiyor. Yanılmıyorsam 2. harekette sinematik infial teması biraz daha sağlam bir zemin sunuyor dinleyiciye. Bu haliyle bile romantizmin durağanlığı test edilmiş diyebiliriz. Hatta sonlara doğru süvari trombonlara yada neşeli perküsyonlara karşı gergin yaylılar ve kapanışın zarif bir agresyon ile tamamlanması senfoninin ilginç anlarını teşkil ediyor. Evet bu senfoni biraz değişik.

6,75-/10

16 Nisan 2025 Çarşamba

1349 - Hellfire (2005)

 Gelecek ay konsere gelecek The Ruins of Beverast haberi ile heyecanlanırken konserin ana grubunun 1349 olacağını duyunca şaşırdım. Zira büyüklükleri ters sanmıştım. Bu da normal çünkü 8 albüme varan diskografisi ile 1349, Satyricon davulcusunun grubu olarak daha geniş kitlerelere ulaşmış. Beğeni seviyesinin ise ortalarda görünmesini ortodoks sounda bağlılıklarına borçlular. Internet yaratıcılığı seviyor ya. Gorgoroth, Darkthrone, Immortal gibi eski usulü amansız bir şiddet dalgasıyla buluşturuyorlar. Fakat sürekli bir gürültü duvarı yüzünden parçalar bir noktadan sonra ayrıştırılamama problemi yaşıyor. Bu da nihayetinde hazımsızlık yaratıyor. Bazı şarkıların süresinin de iyi ayarlanmadığını düşünüyorum. Aralara da kısa kısa atmosferik introlar ekleselerdi iyi olabilirdi. Bunlardan dolayı da bayağı bir notunu kırdım. Ufak ufak thrash denemasyonları ve vokal performansı da ayrıca hoşuma giden unsurlar. Bateri hakkında bir şey söylerem de çarpılırım. Canlı performansı için geri sayım yapacağız.

7,75/10

12 Nisan 2025 Cumartesi

Gojira - L'enfant sauvage (2012)

 Açıkçası ilk albümlerindeki denemeleri biraz aşırı bulmuştum. Bu albüm ile belki biraz daha ana akıma yaklaşmış. Zira sertliğinden gürültüsünden tavrından bir şey de kaybetmediği için ancak biraz diyebiliriz. Parçalar da daha belirgin ve güçlü. Progresif damar akmaya devam ediyor. Başkaları da tam tersine parçaları birbirine yakın buluyor çünkü kendi içinde albüm tutarlı bir soundda. Bununla birlikte Sepultura, Slipknot ve Mastodon kulakta çınlamaya devam ediyor. Buna rağmen gruba nasıl death metal sınıfına sokuyorlar, idrakım tutuluyor. Yani tabanda var tabi. Ama üzerine inşa edilen şey çok farklı. Nihayetinde bence, riffler böyle, bateri şöyle değil, çıkan ürünlerin kulakta nasıl tınladığına göre karar verilmeli. Albümün açılışı çok iyi ve gruuvi, ortalarda  normalleşiyor ta ki Gift of Guilt'e kadar. Bu şarkı bana 90'lar sahnesini hatırlattı nedense. Özetle, bir önceki kayda göre daha fazla bana hitap ettiğini söyleyecek kadar terbiye sınırlarını zorlayacağım. 

7,75+/10

11 Nisan 2025 Cuma

Italo Svevo - Zeno'nun Bilinci

 Öncelikle Ada ve Oda yayınlarının sararmış yapraklı eski baskılarını çok seviyorum. Sonralıkla Italo Svevo çok eser vermeyen 20. yüzyıl başı yani modern vakitlerin başlangıcında yaşamış bir yazar. Bir psikiyatristin önerisiyle hayatını kaleme alan yaşlıca bir adamın kendi ağzından hayat hikayesi desek de odaklandığı zaman çizgisi evlilik öncesinde babasıyla ilişkisinden başlıyor, trajikomik eş seçimi ve evliliğin ardından gönül ilişkileri ve bacanakla süren iş ilişkisi etrafında şekilleniyor. Zamanında yapıtın kıymeti harbiyesi bilinmese de post-modernizmi romana taşıyan Joyce tarafından pek methedilmiş. Yalnız aynı tarzda olduklarını söylemek mümkün değil. Bu hikayede ya da uzunca süren psikanaliz seansta karakterin ironi, alay ve yalancılık arasında gidip gelen açıklamaları okumayı renkli hale getiriyor. Editoryel açıdan ise aşırı detay ve yavaşlığın birikmesi sonrasında roman apar topar bitirilmiş. Yani temposunda sıkıntı olduğu göze çarpıyor. Herkese hitap etmeyen bir eser olduğu belli. Ancak okuyabilene de bir şeyler katacağı malumumuzdur.

10 Nisan 2025 Perşembe

Ankh of Gloria - Dim Motion (2007, Single) - Ümit Aksu Orkestrası - Bermuda Şeytan Üçgeni / Boğaziçi Köprüsü (1975, Single)

Çıktığında umut veren ama maalesef devamı gelmeyen projelerden biri de Ankh of Gloria. Bu tekli çalışması aslında EP'ye de benziyor zira biri Türkçe olmak üzere tam tamına dört parça içeriyor. Bu parçaların ortaklaştığı ses folk metal denebilir. Ama her bir parçanın tür olarak aldığı esin çeşitlilik göstermekte. Power metal, doom metal, progresif metal gibi. Yurdum metalcilerin vazgeçemediği tonda ses veren keyboardu denemeden geçememişler. Sözleri çok kurcalamadım ama fantastik hikayeler etkili olabilir. Sound olarak özellikle testere bıçkı gibi tınlayan gitarın tonu ilgi çekici. Ama bestelerle ne kadar uyumlu olduğunu bilemeyeceğim. Aslında bestelerin ne kadar birbiriyle uyumlu olduğu da şüpheli.

Diğer teklimiz ise çok eskilerden. Grubun ismi bile yok plağın kapağında. Tam olarak nadir ve egzantrik bir çalışma kısacası. Araştırınca Ümit Aksu Orkestrası'nca kaydedildiğini öğreniyoruz da onlar kim, bilinmez. Lakin plaktaki iki şarkı dönemin çok çok üzerinde progresif ve egzotik bir lezzet sunuyor. Synth eksenli ve saksafon sololarla tam bir funk örneği. İki funk örneği. Lakin 2. şarkı daha Fransız ve İtalyan ekolünden esinlenmiş. Bir vodvil , eğlenceli bir 70'ler Avrupa komedi filmi soundtracki gibi geliyor kulağa.

İlki 6,50- /10, İkincisi 8,0/10
 

8 Nisan 2025 Salı

Lula Côrtes e Zé Ramalho - Paêbirú (1975)

 Brezilya her zaman süprizlere, sürprizlere, söpörizlere gebe. Progresif ve sayko rock türünü Amazon şamanizmi ya da animizmi gerçekten bilmiyorum, ile deneysellik tabanında harmanlayan ilginç bir çalışma olduğu doğrudur. Ormandaki kuşların ciyaklamaları bile adamın çığlıkları aslında. Bu bakımdan Lula beyin şarkı söylemediği anlar daha iyi. Flüt ve akustik gitarlı kısımlar dinlenebilirliğin ötesinde gerçekten ve de hakikaten de hoş. Şarkıları ateş, hava, su, toprak öğeleri altında toplamış. Aslında kayıtta yazan isim İspanyollardaki gibi uzun bir isme sahip bir sanatçıyı imlemiyor. Lula Cortes biri, Ze Ramalho başka biri. Bu konuya da açıklık getirdikten sonra albümün zirvesinin 8. parça olduğunda mutabık kalabiliriz. Ve kategorilerden de su candır.

6,75/10

7 Nisan 2025 Pazartesi

yeule - Softscars (2023)

 Günümüzün post-modernist dünyasında her şey o kadar parçalanıp tekilleşti ki buradaki uslu hanım hanım kızımız gibi bir pop sanatçısının popülerliğini kestirmekte güçlük yaşıyorum. Bu kadar alternatif bir müzik yapmasından dolayı. Elbette yuğtüp ve sptirinay rakamları bir gösterge teşkil ediyor. Ne kadar güvenilir oldukları şüphe götürür. Albümü illahaki  sınıflandıracaksak indie pop diyelim geçelim. Esin kaynaklarını saymaya kalkarsak shoegaze'den endüstriyele bir ton adlandırma işine gireceğiz ki bitmez. Ama bunları birleştirmeyi başarmış, bu güç görevin altından kalkmış. Yaratıcı sesleri inşa etmede de öyle. Neden popülerlik meselesine girdiğimi de açıklayayım. Bu albümün değerlendirmeleri çok iyi. Gerçekten yeni neslin pop anlayışı böyle midir merak etmekteyim. Neyse, albümün ikinci tarafı bana daha çok hitap etti. Popa daha yakın olmasından ötürü, o da.

7,0/10

6 Nisan 2025 Pazar

Hermann Hesse - Ağaçlar

 Yazarın romanları yada öyküleri yada şiirleri arasında Ağaçlar ismiyle bir yapıta rastlayamayacaksınız. Çünkü bu farklı eserlerinden derlenmiş metinlerden bir araya getirilmiş bir koleksiyon. Metinler gazete yazılarından, roman ve öykü bölümlerinden, şiirlerden oluşuyor. Elbette yeşil renkte ağaç ilüstrasyonlar da sayfaları süslemiş. Eserin konusu isminden hali hazırda belli. Ama parklar, sonbahar, bahçeler, korular, çiçekler gibi tamamlayan unsurlar da konu edilerek zenginlik yaratılmış. Nihayetinde okuyucu özellikle yazarı takip eden okuyucu kendi kendine bu eserin okuma zaruruiyetini soracaktır. Bence eğer damarlarınızda romantizm akmıyorsa çok da gerekli değil.

4 Nisan 2025 Cuma

The Sorcerers - In Search of the Lost City of the Monkey God (2020)

 Sözsüz 60'lar egzotizmi+etiyopik funk+orkestral caz. Grubun bu ikinci albümü de en az ilki kadar iyi. Gerçekten hedeflenen o mudur bu mudur bilmem ama indiana jones misali bir sinematek yaklaşım da hissediliyor. Hissedilmek ne demek şarkıların isimlerini takip etmek yeterli. Yalnız besteler birbirine benzeyerek sık sık tekrar düşüyor. Hani de benim kreşendom, yükselişim ve kopuş anım diye ucu bucağı mafiş beklentilere girebiliyorsunuz. Albüm geneli itibariyle kendi içine gömülüp sönümlemiyor maalesef. Yine de zihinde canlandırdığı renkli coğrafyası ile takdiri hak ediyor.

7,25/10

3 Nisan 2025 Perşembe

Pink Floyd - Meddle (1971)

 Kapağında su halkalarıyla betimlenen bir kulak bulunan bu albüm grubun sonraki progresif rock tarzına daha yakın olmakla birlikte eski saykedelik tarafıyla bir geçiş, bir köprü vazifesini de kurmakta. Günümüzün hızlı ve ağır atmosferinde, herşeyin vurgulandığı bir ortamda soyut kaçabilir. Biraz durup, hayata karşı bir dur çekip bekler modda dinlediğimizde asıl tadına varılıyor. Ve hatta ve lakin bu yalınlığın hiç de hafif kaçmadığını idrak edebiliyorsunuz. Efektler, gidişat ritmi, atmosferi çok çok çok sonraları post-rock, shoegaze ve doksanların alternatif soundlarına da kapıyı aralıyor gibi. Uyduruyor da olabilirim. Ancak gerçek şu ki dinledikçe şerbetleniyor. Ki benim gibi müziğini biraz daha tombik sevenler için cılız kalmasına rağmen söyleyebiliyorum bunları. Her şarkı kendine has ayrı özellik sergiliyor. Liverpool futbol kulübünün marşıyla söylenen de var, Fransız kıyılarına özgü caz pop şarkısı da. Köpeğe ithafen de. Ve bir de Echoes var 23 dakika.

And every day is the right day

7,50+/10

1 Nisan 2025 Salı

Old Man's Child - Ill-Natured Spiritual Invasion (1998)

 Bence Pagan Prosperity'den sonra bu albüm ile girdikleri  senfonik yolla bir derece önemi azalıyor grubun. Diğer bir deyişle şimdiki kimliğini de buluyor demek mümkün. Aslında tempolu ve kolay dinlenir melodiler hala devam ediyor. Ama doğal olarak daha belirgin olan synthler ve renkli, gotik metale göz kırpıştıran prodüksiyon biraz dinleyeni şüpheye düşürebiliyor. Çünkü ortaya hmm senfonik power metal gibi besteler ortaya çıkıyor. Özellikle albümün ikinci yarısı güzel örnekler sunabiliyor. Bu arada benim gibi bateri-sağırı birisinin bile ilgisini çeken bir performans gösteren bateristin black metal ile bir ilgisi yok. Paralı asker burada. Dönem dönem Death, Devin Townsend, Strappin Young Lad, Testament, Dethklok, Dark Angel gibi gruplarda yer almış bir isim olarak bu albüme kendi namıyla bile dinleyici çekebilmiş. 

7,0+/10

Kaan H. Ökten - Varlık ve Zaman : Bir Okuma Rehberi

 Heidegger'ın ünlü eseri Varlık ve Zaman'ın çevirmeninin kaleminden okuma rehberi felsefecinin hayat hikayesi ile başlıyor ve hemen ardından Hedigeer'ın bu esere ulaşana kadarki yayınladığı eserler vasıtasıyla fikri altyapısının nasıl inşa edildiğini serimliyor. Özellikle altı çizilmesi gereken nokta eserin "Zaman" minvalinde devam cildinin gelmemesi ve bu yönüyle eksik kaldığı. Hatta felsefeci bu eserin devamının ancak yazdığı ilk kısmının baştan gözden geçirilerek değişiktirilmesi gerektiğinden bahsetmiş. Nihayetinde felsefe her zaman değişen dönüşen bir oluş, eserleri de öyle. Etkilediği, esin kaynağı olduğu ölçüde canlı, yazarları o görüşleri terketse bile. Ardından bölüm bölüm özet yer almakta. Eseri okurken terimler arasılığın ne kadar şemalanmaya müsait olduğunu düşünmüştüm. Bu doğrultuda özet çeşitli şema ve çizimlerle destekleniyor. Yine aklımda beliren Heidegger'in kendine has manaya sahip terimleri sıradan insanlara sıradan insanların kavramlarıyla nasıl anlatılabilir sorusuna da cevap bulmuş oldum. Anlatılamaz. Tefsir edilir, açımlanabilir ama dil yine Heideggerca olmak zorunda. Nihayetinde felsefecinin kendi dilinden terimlerin sözlüğüne yer veriliyor. Bazı terimleri bölümleri okurken yeterince anlamadığımın farkına varıyorum. Bir-hal-içinde bulunma, mekansal değil haleti ruhiye etrafında şekilleniyor. Havali ismi ise tam tersine mekan içeren bir kavram. Vicdanın çağrısı, ölüm gibi başlıkların metinlerini okuyunca yine etkilenmemek elde değil. Eser yabancı dildeki alıntıların çevirileri ki Varlık ve Zaman başta Latince ve Yunanca gibi eserlerden alıntılar içermekle beraber felsefecinin vasiyeti gereği tercüme edilmeden bırakılmış, İngilizce, Almanca, Türkçe terimlerin çeviri sözlüğü ve ileri okuma önerileri başlıklı bölümle sona eriyor.