23 Nisan 2025 Çarşamba

Karen Dalton - In My Own Time (1971)

 Klasik rock müzik sevenlere de hitap eden amerikan folk türünde bir eserdir. Dinlerken ve hatta sonrasında en dikkat çeken şeyin vokal olduğunda hembirfikir olacağız kesin. Sigara tiryakisi kurbağa kermit sesi ilk kulağa çarptığında erkek mi kadın mı yoksa arası mı kararsızlığına düşürmüyor değil. Kısacası ya sev ya terket bir ses. Ama sadece tonu değil sesin kesik kesik kulağa gelmesi beni daha çok rahatsız etti. Bununla birlikte besteler ve destek veren müzsiyenlerin icrası iyi. Vokalin bazı bazı türkülere yine de hoş bir karakter kattığını söyleyebiliriz. Ama When A Man Loves A Woman gibi bilindik bir şarkının bu yorumunda bunu beklemeyin. 

6,50/10

22 Nisan 2025 Salı

The Smile - A Light for Attracting Attention (2022)

 Radiohead yeniden bir araya gelmiş gibi çek pampa. Ne de olsa ne varsa eskilerde var. Nur da yağıyordu bit pazarına her pazarsalı. Bize de düşer dinlemesi dinlemesi. Bir antarktika yalnızlığı kadar sıcak. Öyle diyordu albümün örtüsü. O dal bana düşer, bu kırmızı da sana...bu güneş.

8,50-/10

19 Nisan 2025 Cumartesi

Laurel Halo - Atlas (2023)

 Ambiyans ara ara kulak verdiğim ve hatta aradığım amma beni etkileyen çok da iş bulamadığım bir tür. Atmosfer önemli ama ben daha çok melodi ve ezgi seven biriyim. Böyle kreşendosu da yavaş yavaş patlangaç anına biriken şeyleri de tercih ederim. Ambiyans ise haleti ruhiye peşinde atmosfere odaklanan, giriş gelişme sonuç kompozisyonu eksik bestelere odaklanmış durumda. Böyle soyut sissi bir ses battaniyesi de çokça başvurulan bir yöntem. Laurel Halo da farklı yapmıyor ama çok farklı yapıyor. Elektronik müziğin ötesinde klasik ve caz tecrübesini de alt metin olarak müziğine yansıtabilmesi onun albüme getirdiği katkısı. Akustik keman, piyano ile birlikte tabi. Dinledikçe değişik bir huzuru, yalnızlık ve post-modern bir topluma ait bir esenlik, sisler arasında loş ışıkları yansıtan gökdeleler arasında geceyarısı bakışı, belki anti-Blade Runner... Değişik bir güzellik, hüznün güzelliği. Belleville sakin piyano solosu ile nostaljik bar performanslarına bir gönderme ile açılıyor. Albümüm onrtasında bir farklılık anını yaratıyor.

7,50/10

18 Nisan 2025 Cuma

Rachmaninoff - Symphony No. 1; The Isle of the Dead (2000)

 Romantizm benim için netametli bir oluş. Bu akımla ilişkili eserler veren bestecilerden Rachmaninoff ya da Rachmaninov ya da bizim lisanımızda Rahmaninov çok da ünlüsü olmadığı senfonik türden iki bestesi ile bu albüme konuk olmuş. Orkestranın yönetimi yine memleketlisi Rus Pletnev'e emanet edilmiş. Rus Rus'un halinden anlar herhalde. Romantizmin hülyalı, narin, aheste ve kırılgan dünyası 18-20 dakikalı senfonik şiir diye geçen (ama şiir denilse de  sözsüz) Isle of Dead yani Ölüler Adası ile vurgulanıyor. Besteci siyah beyaz, albüm kapağında da yer alan resmi görünce bestelemiş. Beyaz ihrama bürünmüş birinin kayıkla bir adaya yaklaştığının resmi, ölüme yaklaşan insanın hikayesi bir anlamda. Bu resme baka baka besteyi dinleyerek sindirmeye çalışsam da çok başarılı olduğumu söylemem mümkün değil. Yaylıların yükseldiği anlar ve bazı harmoniler canlılık katsa da araya giren sessizliklerle kesintiye uğrayan ve ana teması zayıf bir beste olarak banyansıdı. 1 nolu senfoni bestecinin zamanında pek sevilmeyip unutulsa da hepi topu mevcut 3 senfonisi arasında tekrar keşfedilerek, tekrar inşa edilerek bugünlerde öne çıkarılmış. Örnek aldığı Çaykovski'nin gösterişli patlama anlarına benzerlikler kendi yorumu ile yer almakta. Sakin anlara tezat endişeli veya kızgınlığa uzanan değişken ruh halleri ve değişken temaların kararsızlığı dikkat çekiyor. Yanılmıyorsam 2. harekette sinematik infial teması biraz daha sağlam bir zemin sunuyor dinleyiciye. Bu haliyle bile romantizmin durağanlığı test edilmiş diyebiliriz. Hatta sonlara doğru süvari trombonlara yada neşeli perküsyonlara karşı gergin yaylılar ve kapanışın zarif bir agresyon ile tamamlanması senfoninin ilginç anlarını teşkil ediyor. Evet bu senfoni biraz değişik.

6,75-/10

16 Nisan 2025 Çarşamba

1349 - Hellfire (2005)

 Gelecek ay konsere gelecek The Ruins of Beverast haberi ile heyecanlanırken konserin ana grubunun 1349 olacağını duyunca şaşırdım. Zira büyüklükleri ters sanmıştım. Bu da normal çünkü 8 albüme varan diskografisi ile 1349, Satyricon davulcusunun grubu olarak daha geniş kitlerelere ulaşmış. Beğeni seviyesinin ise ortalarda görünmesini ortodoks sounda bağlılıklarına borçlular. Internet yaratıcılığı seviyor ya. Gorgoroth, Darkthrone, Immortal gibi eski usulü amansız bir şiddet dalgasıyla buluşturuyorlar. Fakat sürekli bir gürültü duvarı yüzünden parçalar bir noktadan sonra ayrıştırılamama problemi yaşıyor. Bu da nihayetinde hazımsızlık yaratıyor. Bazı şarkıların süresinin de iyi ayarlanmadığını düşünüyorum. Aralara da kısa kısa atmosferik introlar ekleselerdi iyi olabilirdi. Bunlardan dolayı da bayağı bir notunu kırdım. Ufak ufak thrash denemasyonları ve vokal performansı da ayrıca hoşuma giden unsurlar. Bateri hakkında bir şey söylerem de çarpılırım. Canlı performansı için geri sayım yapacağız.

7,75/10

12 Nisan 2025 Cumartesi

Gojira - L'enfant sauvage (2012)

 Açıkçası ilk albümlerindeki denemeleri biraz aşırı bulmuştum. Bu albüm ile belki biraz daha ana akıma yaklaşmış. Zira sertliğinden gürültüsünden tavrından bir şey de kaybetmediği için ancak biraz diyebiliriz. Parçalar da daha belirgin ve güçlü. Progresif damar akmaya devam ediyor. Başkaları da tam tersine parçaları birbirine yakın buluyor çünkü kendi içinde albüm tutarlı bir soundda. Bununla birlikte Sepultura, Slipknot ve Mastodon kulakta çınlamaya devam ediyor. Buna rağmen gruba nasıl death metal sınıfına sokuyorlar, idrakım tutuluyor. Yani tabanda var tabi. Ama üzerine inşa edilen şey çok farklı. Nihayetinde bence, riffler böyle, bateri şöyle değil, çıkan ürünlerin kulakta nasıl tınladığına göre karar verilmeli. Albümün açılışı çok iyi ve gruuvi, ortalarda  normalleşiyor ta ki Gift of Guilt'e kadar. Bu şarkı bana 90'lar sahnesini hatırlattı nedense. Özetle, bir önceki kayda göre daha fazla bana hitap ettiğini söyleyecek kadar terbiye sınırlarını zorlayacağım. 

7,75+/10

11 Nisan 2025 Cuma

Italo Svevo - Zeno'nun Bilinci

 Öncelikle Ada ve Oda yayınlarının sararmış yapraklı eski baskılarını çok seviyorum. Sonralıkla Italo Svevo çok eser vermeyen 20. yüzyıl başı yani modern vakitlerin başlangıcında yaşamış bir yazar. Bir psikiyatristin önerisiyle hayatını kaleme alan yaşlıca bir adamın kendi ağzından hayat hikayesi desek de odaklandığı zaman çizgisi evlilik öncesinde babasıyla ilişkisinden başlıyor, trajikomik eş seçimi ve evliliğin ardından gönül ilişkileri ve bacanakla süren iş ilişkisi etrafında şekilleniyor. Zamanında yapıtın kıymeti harbiyesi bilinmese de post-modernizmi romana taşıyan Joyce tarafından pek methedilmiş. Yalnız aynı tarzda olduklarını söylemek mümkün değil. Bu hikayede ya da uzunca süren psikanaliz seansta karakterin ironi, alay ve yalancılık arasında gidip gelen açıklamaları okumayı renkli hale getiriyor. Editoryel açıdan ise aşırı detay ve yavaşlığın birikmesi sonrasında roman apar topar bitirilmiş. Yani temposunda sıkıntı olduğu göze çarpıyor. Herkese hitap etmeyen bir eser olduğu belli. Ancak okuyabilene de bir şeyler katacağı malumumuzdur.

10 Nisan 2025 Perşembe

Ankh of Gloria - Dim Motion (2007, Single) - Ümit Aksu Orkestrası - Bermuda Şeytan Üçgeni / Boğaziçi Köprüsü (1975, Single)

Çıktığında umut veren ama maalesef devamı gelmeyen projelerden biri de Ankh of Gloria. Bu tekli çalışması aslında EP'ye de benziyor zira biri Türkçe olmak üzere tam tamına dört parça içeriyor. Bu parçaların ortaklaştığı ses folk metal denebilir. Ama her bir parçanın tür olarak aldığı esin çeşitlilik göstermekte. Power metal, doom metal, progresif metal gibi. Yurdum metalcilerin vazgeçemediği tonda ses veren keyboardu denemeden geçememişler. Sözleri çok kurcalamadım ama fantastik hikayeler etkili olabilir. Sound olarak özellikle testere bıçkı gibi tınlayan gitarın tonu ilgi çekici. Ama bestelerle ne kadar uyumlu olduğunu bilemeyeceğim. Aslında bestelerin ne kadar birbiriyle uyumlu olduğu da şüpheli.

Diğer teklimiz ise çok eskilerden. Grubun ismi bile yok plağın kapağında. Tam olarak nadir ve egzantrik bir çalışma kısacası. Araştırınca Ümit Aksu Orkestrası'nca kaydedildiğini öğreniyoruz da onlar kim, bilinmez. Lakin plaktaki iki şarkı dönemin çok çok üzerinde progresif ve egzotik bir lezzet sunuyor. Synth eksenli ve saksafon sololarla tam bir funk örneği. İki funk örneği. Lakin 2. şarkı daha Fransız ve İtalyan ekolünden esinlenmiş. Bir vodvil , eğlenceli bir 70'ler Avrupa komedi filmi soundtracki gibi geliyor kulağa.

İlki 6,50- /10, İkincisi 8,0/10
 

8 Nisan 2025 Salı

Lula Côrtes e Zé Ramalho - Paêbirú (1975)

 Brezilya her zaman süprizlere, sürprizlere, söpörizlere gebe. Progresif ve sayko rock türünü Amazon şamanizmi ya da animizmi gerçekten bilmiyorum, ile deneysellik tabanında harmanlayan ilginç bir çalışma olduğu doğrudur. Ormandaki kuşların ciyaklamaları bile adamın çığlıkları aslında. Bu bakımdan Lula beyin şarkı söylemediği anlar daha iyi. Flüt ve akustik gitarlı kısımlar dinlenebilirliğin ötesinde gerçekten ve de hakikaten de hoş. Şarkıları ateş, hava, su, toprak öğeleri altında toplamış. Aslında kayıtta yazan isim İspanyollardaki gibi uzun bir isme sahip bir sanatçıyı imlemiyor. Lula Cortes biri, Ze Ramalho başka biri. Bu konuya da açıklık getirdikten sonra albümün zirvesinin 8. parça olduğunda mutabık kalabiliriz. Ve kategorilerden de su candır.

6,75/10

7 Nisan 2025 Pazartesi

yeule - Softscars (2023)

 Günümüzün post-modernist dünyasında her şey o kadar parçalanıp tekilleşti ki buradaki uslu hanım hanım kızımız gibi bir pop sanatçısının popülerliğini kestirmekte güçlük yaşıyorum. Bu kadar alternatif bir müzik yapmasından dolayı. Elbette yuğtüp ve sptirinay rakamları bir gösterge teşkil ediyor. Ne kadar güvenilir oldukları şüphe götürür. Albümü illahaki  sınıflandıracaksak indie pop diyelim geçelim. Esin kaynaklarını saymaya kalkarsak shoegaze'den endüstriyele bir ton adlandırma işine gireceğiz ki bitmez. Ama bunları birleştirmeyi başarmış, bu güç görevin altından kalkmış. Yaratıcı sesleri inşa etmede de öyle. Neden popülerlik meselesine girdiğimi de açıklayayım. Bu albümün değerlendirmeleri çok iyi. Gerçekten yeni neslin pop anlayışı böyle midir merak etmekteyim. Neyse, albümün ikinci tarafı bana daha çok hitap etti. Popa daha yakın olmasından ötürü, o da.

7,0/10

6 Nisan 2025 Pazar

Hermann Hesse - Ağaçlar

 Yazarın romanları yada öyküleri yada şiirleri arasında Ağaçlar ismiyle bir yapıta rastlayamayacaksınız. Çünkü bu farklı eserlerinden derlenmiş metinlerden bir araya getirilmiş bir koleksiyon. Metinler gazete yazılarından, roman ve öykü bölümlerinden, şiirlerden oluşuyor. Elbette yeşil renkte ağaç ilüstrasyonlar da sayfaları süslemiş. Eserin konusu isminden hali hazırda belli. Ama parklar, sonbahar, bahçeler, korular, çiçekler gibi tamamlayan unsurlar da konu edilerek zenginlik yaratılmış. Nihayetinde okuyucu özellikle yazarı takip eden okuyucu kendi kendine bu eserin okuma zaruruiyetini soracaktır. Bence eğer damarlarınızda romantizm akmıyorsa çok da gerekli değil.

4 Nisan 2025 Cuma

The Sorcerers - In Search of the Lost City of the Monkey God (2020)

 Sözsüz 60'lar egzotizmi+etiyopik funk+orkestral caz. Grubun bu ikinci albümü de en az ilki kadar iyi. Gerçekten hedeflenen o mudur bu mudur bilmem ama indiana jones misali bir sinematek yaklaşım da hissediliyor. Hissedilmek ne demek şarkıların isimlerini takip etmek yeterli. Yalnız besteler birbirine benzeyerek sık sık tekrar düşüyor. Hani de benim kreşendom, yükselişim ve kopuş anım diye ucu bucağı mafiş beklentilere girebiliyorsunuz. Albüm geneli itibariyle kendi içine gömülüp sönümlemiyor maalesef. Yine de zihinde canlandırdığı renkli coğrafyası ile takdiri hak ediyor.

7,25/10

3 Nisan 2025 Perşembe

Pink Floyd - Meddle (1971)

 Kapağında su halkalarıyla betimlenen bir kulak bulunan bu albüm grubun sonraki progresif rock tarzına daha yakın olmakla birlikte eski saykedelik tarafıyla bir geçiş, bir köprü vazifesini de kurmakta. Günümüzün hızlı ve ağır atmosferinde, herşeyin vurgulandığı bir ortamda soyut kaçabilir. Biraz durup, hayata karşı bir dur çekip bekler modda dinlediğimizde asıl tadına varılıyor. Ve hatta ve lakin bu yalınlığın hiç de hafif kaçmadığını idrak edebiliyorsunuz. Efektler, gidişat ritmi, atmosferi çok çok çok sonraları post-rock, shoegaze ve doksanların alternatif soundlarına da kapıyı aralıyor gibi. Uyduruyor da olabilirim. Ancak gerçek şu ki dinledikçe şerbetleniyor. Ki benim gibi müziğini biraz daha tombik sevenler için cılız kalmasına rağmen söyleyebiliyorum bunları. Her şarkı kendine has ayrı özellik sergiliyor. Liverpool futbol kulübünün marşıyla söylenen de var, Fransız kıyılarına özgü caz pop şarkısı da. Köpeğe ithafen de. Ve bir de Echoes var 23 dakika.

And every day is the right day

7,50+/10

1 Nisan 2025 Salı

Old Man's Child - Ill-Natured Spiritual Invasion (1998)

 Bence Pagan Prosperity'den sonra bu albüm ile girdikleri  senfonik yolla bir derece önemi azalıyor grubun. Diğer bir deyişle şimdiki kimliğini de buluyor demek mümkün. Aslında tempolu ve kolay dinlenir melodiler hala devam ediyor. Ama doğal olarak daha belirgin olan synthler ve renkli, gotik metale göz kırpıştıran prodüksiyon biraz dinleyeni şüpheye düşürebiliyor. Çünkü ortaya hmm senfonik power metal gibi besteler ortaya çıkıyor. Özellikle albümün ikinci yarısı güzel örnekler sunabiliyor. Bu arada benim gibi bateri-sağırı birisinin bile ilgisini çeken bir performans gösteren bateristin black metal ile bir ilgisi yok. Paralı asker burada. Dönem dönem Death, Devin Townsend, Strappin Young Lad, Testament, Dethklok, Dark Angel gibi gruplarda yer almış bir isim olarak bu albüme kendi namıyla bile dinleyici çekebilmiş. 

7,0+/10

Kaan H. Ökten - Varlık ve Zaman : Bir Okuma Rehberi

 Heidegger'ın ünlü eseri Varlık ve Zaman'ın çevirmeninin kaleminden okuma rehberi felsefecinin hayat hikayesi ile başlıyor ve hemen ardından Hedigeer'ın bu esere ulaşana kadarki yayınladığı eserler vasıtasıyla fikri altyapısının nasıl inşa edildiğini serimliyor. Özellikle altı çizilmesi gereken nokta eserin "Zaman" minvalinde devam cildinin gelmemesi ve bu yönüyle eksik kaldığı. Hatta felsefeci bu eserin devamının ancak yazdığı ilk kısmının baştan gözden geçirilerek değişiktirilmesi gerektiğinden bahsetmiş. Nihayetinde felsefe her zaman değişen dönüşen bir oluş, eserleri de öyle. Etkilediği, esin kaynağı olduğu ölçüde canlı, yazarları o görüşleri terketse bile. Ardından bölüm bölüm özet yer almakta. Eseri okurken terimler arasılığın ne kadar şemalanmaya müsait olduğunu düşünmüştüm. Bu doğrultuda özet çeşitli şema ve çizimlerle destekleniyor. Yine aklımda beliren Heidegger'in kendine has manaya sahip terimleri sıradan insanlara sıradan insanların kavramlarıyla nasıl anlatılabilir sorusuna da cevap bulmuş oldum. Anlatılamaz. Tefsir edilir, açımlanabilir ama dil yine Heideggerca olmak zorunda. Nihayetinde felsefecinin kendi dilinden terimlerin sözlüğüne yer veriliyor. Bazı terimleri bölümleri okurken yeterince anlamadığımın farkına varıyorum. Bir-hal-içinde bulunma, mekansal değil haleti ruhiye etrafında şekilleniyor. Havali ismi ise tam tersine mekan içeren bir kavram. Vicdanın çağrısı, ölüm gibi başlıkların metinlerini okuyunca yine etkilenmemek elde değil. Eser yabancı dildeki alıntıların çevirileri ki Varlık ve Zaman başta Latince ve Yunanca gibi eserlerden alıntılar içermekle beraber felsefecinin vasiyeti gereği tercüme edilmeden bırakılmış, İngilizce, Almanca, Türkçe terimlerin çeviri sözlüğü ve ileri okuma önerileri başlıklı bölümle sona eriyor.

28 Mart 2025 Cuma

Edguy - Kingdom of Madness (1997)

 Power metal gruplarının çiğ kaba saba terbiyesiz heavy metal ilk yapıtlarını bazen denk düşer, ayrı bir severim. Blind Guardian, Helloween gibi. Bazen de hepyek dubara. Edguy maalesef öyle. Bu ikinci albümü de üzerimde pek bir etki yarattı diyemem. Bünyede heyecan pek yok. Prodüksiyon da biraz garip, gitar yalnız kalmış. Vokal de gel gitli. Ama asıl sorun bestelerin sıradanlığı. Bir kaç gitar yada bateri atağı iyi hoş da sololar yeterli değil. Grup ruhu bile eksik gibi. Ancak son epik türkü biraz daha ilgi çekici, grubun ve bittabi Avantasia'nın işlerini andırıyor.

6,25/10

27 Mart 2025 Perşembe

Üvercinka # 123-124 Şiirden #86 Aç Yazı #4-5

 Uzun zamandır dergileri pek okumuyorum, bir kaç arkeoloji ya da tarih ile ilgili popüler şeyler haricinde. Yazılı fanzinleri de tükettik vesselam. Ama üstüste iyi şeylere denk geldiğim için hoşuma giden bir kaç yayından bahsedeyim. Bunlardan biri Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği tarafından yayınlanan Üvercinka. Görüyordum ama bir dernek yayını ne kadar iyidir diye burun kıvırıyordum. Baskısı da büyük mizanpaj, gazete kağıdı. Zaten ben Edipciyimdir daha çok. Önyargılar önyargılar... Bir kafede biraz karıştırınca bu sayıyı almalıyım dedim kendime. Şiirlerden çok toplumsalcı geleneğe sırtını yaslayan düz yazılar daha ilgimi çekti. İnternetten eski ve yeni sayıları ve hatta sayı sayı ciltleri bulmak mümkün. İBB'nin sitesini tavsiye ederim. Şans veriniz. 

Uzun soluklu şiir dergisi Şiirden'in bu sayısını Fazıl Hüsnü Dağlarca okuması yaptığım için aldım. Şair üzerine Metin Cengiz ve Halim Şafak yazılar kaleme almış. Bir önceki gönderimde zaten çok güzel betimlemeleri alıntıladım. Keşke daha çok yazı olsaymış, hatta hacimce geniş bir dosya. Dergi kapalı bir şairler topluluğunun sesiymiş gibi intiba bırakıyor. Değerlendirmeler, kritikler derginin ve yayınevinin şairleri hakkında ekseriyatla. Tercüme şiirlerin sayısı dikkat çekici. Dergi çevresinin en bilindik ismi Müesser Yeniay'ın kelime tasarruflu şiirleri  öne çıkıyor.

Sonsuza bakıyorum

şimdinin kenarında


bir avuç toprak olarak


geleceği biri bana getirebilir mi

belki ben oraya varamam


yaşam çoğu düşüncelerdir

ve korkmaktır her şeyden


ben öyle yaptım/sebepsizce

çağrıldığım bu kara parçası üzerinde


Ve ayrıca Turan Say

kale varsa elbet saldırılır/ve kale varsa yıkılmalıdır

Aç Yazı dergisinin koleksiyonunu yapmaya karar vermiştim seneler önce. Had bismillah dedik. İlk sayısı zaten vardı. Takip eden sayılarını bulamadan, çok da peşine düşmedim gayrı , işte 4 ve 5. Kapaklarına, sayfa kalitesine gösterdikleri özen hoşuma gidiyor. 4. sayıda yarı dosya Oktay Rıfat hakkında. Nedense aklımda şiir dünyasında hep eleştirilen bir isim olarak kalmış, şair. Buradaki yazılar ve yazılarda alıntılı ferah dizeler dikkatimi celp etti. Yine ismini duyup fikir sahibi olmadığım Avusturyalı şair Georg Trakl için dergi orta sayfalarını ayırmış. Bu sayıda pek çok sanatsal fotoğrafa da yer verilmiş. Ve absürt tiyatro karakterlerinden Übü ile ilgili de bir metine . Şiirlerden Can Alkor'un Bozburun'da Bizi Ağırlayanlara başlıklı eser püfür püfür Ege'yi getiriyor bizlere.

Şimdi ayrılıyoruz. Karayelin seslerini götürüyoruz buradan, kekik ve adaçayı kokusunu, selvi fısıltısını,

hep var olan denizi, uykularımızın yanıbaşında.-

Sizler, konuk varıp, dost ayrıldıklarımız,

balıkların, otların adlarını bizim için saklayın, güzel sözcüklerini insanoğlunun:

Yolculuk sonsuz değil anıların gözünde.

Bu kıyıya döneceğiz.



5. sayı ise maalesef aynı ayarda değil, en azından benim için. Yarı dosyada hayatı da dramatik
bir şekilde sonlanan romantik şair Keats konu alınmış. O günlerin romantik edebiyatını, süslü laf kalabalığını, ayılma bayılmaları pek sevmem. Bilge Alkor'ın kapaktakine benzer yalın ama derin bir çok desenine yer verilmiş. Bilinç akışı ile yazılan upuzun bir metin ve başı 3. sayıda kalan bir öykünün devamı derginin akışını aksatıyor. Yine sayfalarca süren deneysel bir şiir de elimizde bu kadar zorlayıcı metin varken bu sayı için yanlış bir seçim olmuş. 




26 Mart 2025 Çarşamba

Erkin Koray - Ceylan (1985)

 Erkin Koray'ın diskografisinin içinden çıkabilmek labirentten çıkmaya çalışmak gibi bir şey. Normal albümlerinde bile eski şarkılarına yer veriyorken, derlemeler, toplamalar, onaysız plak şirketlerin baskıları, aynı albümlerin farklı isimlerle baskıları vs. Zor iş. 70'lerdeki işlerine ara verip 80'lere dalayım dediğimde de bu albüm çıktı karşıma. Delici bakışlarıyla albüm kapağına kurulan kral'ın çok naif isimli bu çalışmaya adını veren şarkı halk müziği formatı ile beklenmedik şekilde etkileyici. Çünkü hiç kulağıma çalınmamış. Mustafa Topaloğlu'ndan bildiğimiz Muallim türküsü de zurnalı felan hemen akabinde takip ediyor. Ve dev şarkı Çöpçüler. İlk kez bu albümde dinleyiciyle buluşmuş. Erkin Koray çok farklı etkilenimleri müziğine dahil ediyor. Rock tabi ki ama halk müziği, Hindistan ve Arap folklörü, taverna müziği ve arabesk. İşte ben bu son maddedeki şarkılarını pek hazzetmiyorum. Ama işin ilginci sesi de arabesk ve taverna şarkılarına iyi gidiyor. Bu kayıdın devamı da bu tarz parçalar ile dolu. İçlerinde Yaşayan Sen Ölen Ben daha bir öne çıkıyor benim için. 

7,50/10

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 3)

 Senin sevgin azaldıysa Yerine sevecegim 

Senin sesin kısıldıysa Yerine haykıracağım 

Takip ettiğim bir dergiye de ismi ilham olan Aç Yazı, 1951 yılında yayınlanma imkanı buluyor. Toplum ve gerçeklik masallar ile içiçe geçiyor, dünya savaşı ardındaki umutlar sergileniyor, değişik hallere hitaben yazılan konsept şiir denemeleri ilginç bulunuyor. 

Şimdilik olumlu alıntılar yapma kararındayım:

Tekrar duydun hayal meyal: 

Karnın tok. 

Insan göllerle, denizlerle birleşrnek ister. 

Kalabalıga karşı, daha çok. 


Insan, dallarla, bulutlarla bir, 
Hep O maviliklerden geçmiştir 
Insan nasıl ölebilir, 
Yaşamak bu kadar güzelken?

Aynı sene Samsun'dan Ankara'ya başlıklı bir Bağımsızlık Savaşı konulu epik esere daha imza atıyor. Demek ki aynı anda farklı türde şiirlere çalışabiliyor şair. Kitap Atatürk'ün 19 mayıs'ta Samsun'a ayak basması ile başlamakta. Sebze meyve hububatın, renk renk atların işgale karşı dillenip şiir okuduğu enteresan denemeler de içeriyor. Bu yaklaşımın yabancısı değiliz.


Bağımsızlık Savaşı destanının devamı İnönüler isimli farklı bir eser ile geliyor. Sadece İnönü savaşlarını değil Doğu cephesindeki zaferleri de izliyor kitap. Ders kitaplarında da rasgeldiğimiz Mustafa Kemal'ın Kağnısı epik sanatın incelikli bir timsali olarak bu eserde yerini buluyor.
Sağ Atatürkçü çizginin içine kapanık atmosferi Sivaslı Karınca isimli takip eden kitapta evrensellikle, insanların kardeşliğiyle buluşmaya başladığına tanıklık ediyoruz.  


Fakat aynı kitap Abdli askerleri taşıyan Missouri gemisine de güzellemeler yapıyor. Tabi bunu dünya savaşında Nazilerle çarpışan Abdli askerlerin yiğitliğine dair iyimserliğe borçlu büyük oranda.
1953 yılında yapımı tamamlanan atamızın edebi istirahatgahının duygu seli ile Anıtkabir isimli bir kitap yayımlar, şair. Aynı sene destan geleneğini İstanbul Fetih Destanı ismindeki eseriyle de devam ettirir.

Eski Istanbul, ruh kadar eski, 
Insan daha fazla eskiyemez ki. 




Kronolojik bir hikaye örüntüsünü takip etmemekle birlikte şiirlere gösterilen özen dikkati çekiyor Sesli okumaya yönelik kahramanlık anlatısına dönüşüyor okuduğumuz. Ve 1955'te benim pek sevdiğim Âsû isimli kitabıyla karşılaşıyoruz. Tamamıyla farklı bir yöne dönüyoruz yüzümüzü. Felsefe ile dirsek teması, sezgisellik, soyut ve sembolik anlatım, bir yandan da toplumsallık, evrensellik, enginlik, anlam kayması, mistik ve ölüm teması. Asu manaen asi demek ve esinini afrikalı kurgusal bir kahramandan alıyor.


Turgut Uyar'ın Terziler ile Geyikli Gece şiirlerini yazdığı dönemi hatırlamadan edemedim. Bu eserden hiç alıntı yapmıyorum. Çünkü hangi birini hangi birini. Hususi olarak bu kitabı alıp saklama niyetindeyim kalbime yakın bir yerde. Tarihte yeterli ilgiye görmemiş bir yapıt olarak yerini alıyor.
Delice Böcek isimli takip eden eseri ise Bağımsızlık Savaşı eki olarak geçiyor. Erzurum'dan yola çıkıp İzmir'e kadar yürüyen böceğin yolculuğunun zorlukları İstiklal savaşını süreç olarak simgeliyor.
Fazıl Hüsnü Dağlarca üzerine yazıların yer aldığı Şiirden dergisinde de Halim Şafak'ın kaleminden Ahmet Oktay'dan da alıntılanan isabetli saptamalara yer vereceğim.
Dağlarca'nın dili baştan beri büyük ölçüde imgesel ve imgenin baskın ve egemen olduğu ama bir uçtan da lirik bulunabilecek ve doğallık içeren bir dildir. Şiirindeki dünyayı da bu imgesel dil ve onun ürettiği imajlar yaratır, oluşturur. Söz konusu imgesel dil ya da dilin yerine geçmiş imge bir yandan da zaman, arzu, ölüm, sonsuzluk, beden ve sığmazlık gibi düşünce ve olgulara bağlı olarak hem metafizikle ve mistik olanla süreklilik gösteren bir ilişki içinde olmasını da sağlamıştır. İmgeler son tahlilde anlam haline dönüşür, anlamın yerini alır. Böylece Dağlarca okuru anlamı imgede arama, imgeyi anlam olarak anlama ve alma yani"imgeyi anlam gibi" okuma konusunda zorlar.

24 Mart 2025 Pazartesi

Arditi - Spirit of Sacrifice (2005)

 Arditi, militarist endüstriyel türü en katışıksız ve saf haliyle yapan gruplardan biri. Faşist estetik askeri marş ritimleri ve meydan nutukları alıntıların üzerinde tekrarlanarak müziğin de bel kemiğini oluşturmakta. Endüstriyel soğukluk halinin şeffaf örtüsü altında sergileniyor tüm temsil. Ürkünç atmosfer buzul çağında ölen bir medeniyetten arta kalan seslerin yankısı gibi. Albüm kapağındaki meşale dahi buzlaşmış olabilir. Ama farklı bir enstrüman ya da melodi ile dinletiyi hafifletme gibi dertleri yok. Ve sonuç olarak maalesef statik tempoda bir iş ortaya çıkıyor. Türün delisine , kemik kitlesine ve ne yapıyormuş bu agalar diyenlere hitap edebilir.

6,25/10

22 Mart 2025 Cumartesi

Belphegor - Pestapokalypse VI (2006)

 Bu ülkede, bu insanlarla yaşamak insanı veba eder. Veba demişken işte böyle böyle  insanlığın veba gibi illetler karşısında yok olmasını kutlayan böyle gül gibi , pompiş albümleri dinleyerek biraz rahatlayabiliriz. Belphegor'u severim ve duydum ki konsere geleceklermiş. Ülke Suriye olmadan önce imkanı olabilecekse tabi. Henüz dinlemediğim albümlerden birkaçına bakayım da hatıralarım şenlensin. Albüm çok çok iyi başlıyor. Şeker gibi melodiler ve durmak bilmez ataklarla beni mutlu ve de üstelik mesut ediyor. Bu kadar sert bir imaja rağmen böyle kolay dinlenir bir ses inşa edebilmeleri takdire şayan. Ve hatta grup çok daha bilinir sevilir olma potansiyelini de bu imajıyla yok ediyor biraz da. Lakin sonlardaki besteler biraz daha karışık. Çok özenilmemiş gibi duruyorlar. Yine sağlam bir eser neticede. Zaten grup belli bir çizgiyi tekrar etmeleri ile biliniyor. Sevebilir ya da sıkılabilirsiniz, dinleyene kalmış.

7,75-/10

Kelela - Raven (2023)

 Darmadağın yamalı bohça gibi bir kayıt bu. Sanatçı ablamızın da 2017'den sonraki ikinci albümü . Demek ki amatörlükten değil yağni. R+b/soul cenahtan atağa geçen demeyelim de nazende nazende salınan albüm tam beste yapısına kavuşmamış atmosferik ara parçalarla (ara parça dediğime bakmayın süreleri kısa değil) kesiliyor. Aksine albümün genelini bozmuyor bu durum, durgun, ışıltılı, dinlendiren, olumlayan havasını tümlüyor. Yine de şarkı gibi şarkıları daha çok içerseymiş diyoruz. Bunu da ritimlerin güçlendiği anlarda başarmaya daha yakın duruyor. Hele baslar dubstep garage gibi tınladığında bir lezzet katmanı oluşuyor. Contact misal.  Sessiz ortamda sesine dikkat kesildiğimizde de yavaş tempolarda dahi sesinin güzelliğine hakkını vermemiz gerektiği daha rahat anlaşılıyor. Aralığını genişletmeyi sevmiyor, atmosferle bütünleşerek kadife bir sesle icra ediyor sanatını. Yetmiyor...

6,50-/10

19 Mart 2025 Çarşamba

Giuseppe Verdi - Aida (1980, Karajan) (1974, Muti) (2000, Levine)

 Verdi 1800'lerin sonunda yaşamış bir besteci olarak opera sanatının standartlarını oluşturan önemli isimlerden biri. Romantizmi gerçekçiliğe bağlayan bir sanatçı ve hala pek çok eseri defaatlen sahnelenmekte. Ben de eserlerinden Ernani ile çok kısa bir süre önce de La Traviata'yı izlemiş bulunmaktayım. Antik Mısır sarayında esir Habeş kralının kızının firavunun kızı ile nişanlı Mısırlı kumandana aşkını ve iki millet arasında savaşta kendi milleti için çabalamasını konu edinen Aida, bestecinin son yıllarında artık reddedemeyeceği bir meblağ sunulduğu için Mısır hidivine hitaben bestelediği bir eser. Kasıtlı mı bilinmez ama antik Mısır yanlısı bir hikaye kaleme almasa da hidive gerçekleştirdiği ilk sunumdan günümüze beste büyük beğeni toplamıştır. Karajan yönetimindeki bu kaydın tenorü Jose Carreras ama solonun büyük çoğunluğu Aida ile firavun kızının görev alanına düşüyor. 

Soprano olarak Mirelli Freni ile firavun kızı Amneris'i Agnes Baltsa seslendiriyor. Riccardo Muti şefliğindeki bu eski kayıtta ise sopranolar Montserrat Caballé ile Fiorenza Cossotto olarak yer alıyor. Kumandan rolünü ise Plácido Domingo üstlenmekte. Domingo aynı zamanda James Levine'in yönettiği amerikanın prestijli Metropolitan Operası'nda kaydedilen videonun da parçası. Kadın vokalleri ise Aprile Millo ile Dolora Zajick üstlenmiş. Neden kadın vokallerin bu kadar üstüne düştüm? Bence bu bestedeki asıl yük onların üzerinde ve bu kayıtların ortak özelliği de erkeklere göre, sadece Domingo ya da Carreras değil firavun ve Habeş kralı rolündekilere de göre daha iyi performans göstermeleri.

Bu kayıtların hepsi de ödüllü ve sağlam kayıtlar. Şahsen Muti'nin Domingo'sunu daha etkileyici buldum. Ama Carreras'ın dinamizmi de bazen öne geçiyor. Çok da opera hayranı değilim, öğrenme amaçlı kültürel bir uğraşı içindeyim ve dediğim gibi bir hikayenin anlatımı da önemliyse görsellikten uzak değerlendirmek çok mümkün değil. Bu noktada aklımda çocukluktan kalma bir imajı aktarmanın tam sırası. TRT2'de Aspendos'ta antik Mısır dekoru önünde sergilenen Aida. Hatırımda yani. Bu atmosferi yenileyen bir video kaydı işte bu, devasa bir prodüksiyon. Domingo biraz durgun, Firavun rolünü oynayan da biraz kasılmış. Ama su gibi akan kadın vokallerin performansı görsel şölen ile birleşince güzel bir dinleti-seyir ortaya çıkmış. Zafer marşı ki bestenin üzerine yükseldiği melodi ya da komutanlık tayin sahnesi gayet de epik. Audio tarafında ise Karajan ile Muti kayıtlarını karşılaştırmak biraz güç. Tek tek sanatçıların performansı, şeflerin seçimleri, prodüksiyon kalitesi gibi farklı kriterlerde birbirleriyle yarışan ve farklı sonuçlara ulaşan bir kıyaslama. Atmosfer olarak misal Karajan biraz daha naif geldi ve kadın vokaller, kıyasla tabi geride. Muti'de ise yardımcı erkek vokaller kulağımda fazla patladı. Lakin sopranolara pek de katlanamayan kulaklarım rahat etti. 2. sahnenin başındaki egzotik tapınak sahnesi ise Muti'de çok zayıf. Buna rağmen Karajan'ın korolarını da daha etnik yaklaşımını da beğendim. Genel olarak yani tüm kayıtlar için yeri gelmişken ilk CD'nin sonları ve 2. CD'nin başları çok farklı yerlere dokunan ve harmanlayan kaliteli bir iş olarak öne çıktığını söylemek lazım. Melodramataik dram son kayıtta öne çıkıyor ve başkaların beğendiği duygusallık bana geçmedi.

Levine DVD 7,50+/10 ; Muti 7,50/10 ; Karajan 7,25+/10



18 Mart 2025 Salı

Gorgoroth - Ad majorem Sathanas gloriam (2006)

 Gorgoroth yine kadayıf şekeri bir albüm kaydetmiş, hem de 2000'lerde revaç olan gürültülü prodüksiyon, gürültü duvarı da denen kayıt seçimine rağmen. Hatta tam tersine bu zorluk dinletimizi çabucak eskitmenin önüne geçiyor. Onun dışında eski usul, agresif marş ritimleri, Gaahl'ın özlediğimiz melek sesi...

Madem dünyanın grupları birleşti ve ülkemize gelmeye karar verdiler, Gorgoroth'dan da nasiplensek diyeceğim de eski kadro yok.

7,50-/10

14 Mart 2025 Cuma

RETRO: Özlem Tekin - Tek Başıma (2002)

 Özlem Tekin'in ayrılık sonrası şarkılarını daha içe içe okuduğu modern minimalist elektronik (parantez açalım bugüne göre ble etkileyici bir prodüksiyonla) albümü genel soundun dışarlıklısı Dağları Deldim ve Hep Yek gibi hitleriyle daha çok bilinir. Samuraylı hip hoplu epik nakaratlı delişmen şarkının klibi de zamanında amma dönmüştü ekranlarda. 2000'lerin başı  değişen popüler müzikal sahnenin son kaliteli işleri. Aradan o kadar vakit geçmiş hala da dinleyebiliyorsunuz. Üstüne üstülük albümün diğer parçaları da , evet bir kaç üç tane vasvasat haricinde, kendi içinde gayet mütevazı sağlamlıkta. Tekno Kırıldım, karayip ritimli Deli Gibi, benim kalbime kalbime işleyen Aşka Dair ve yine hareketlilerden Kim Bilir ismi anılası parçalar.

7,50/10

11 Mart 2025 Salı

Dødheimsgard - Black Medium Current (2023)

 Post-black metal, post-metal ve lö avangartue işleri pek bir severim, bu türde deneyselliklerden karnaval ve teyatrallığa düşmediği sürece pek bir etkilenirim. Bazen bu ağır yükün altından layıkıyla kalkamayan işlerle de karşılaşırız. Buna örnektir DHG benim için. Bir türlü tam tamına ısınamamışımdır. Bu albüm ile bu makus talihini yenecek mi grup? Çok da süre geçmeden evvet diyebiliriz. Süresini iyi ayarlayıp bazı parçaları daha bi coşturabilseydi 9'u geçerdi. Sadece atmosfer değil brütalliği de kreşendolarla daha sık bağlasaydı ibre daha da ilerleyebilirdi. Bu haliyle bile bir ayağı paganizmde bir ayağı uzayda gayet iyi bir yer kaplıyor albüm. Bence 2023'e işitsel olarak da yakışıyor. Belki de o senenin en iyisidir, kim bilir.

8,75+/10

9 Mart 2025 Pazar

3 Mustaphas 3 - Shopping (1987)

 Batı ile Doğu'nun birleştiği ve kaynaştığı coğrafyanın adı Balkan'dır. 3 adet Mustafa gelmiştir oraya. Ama Mustafa değildir hiç biri. Her dilden şarkı söylerler ama bilirler mi o dilleri bilinmez. Feslerinin püskülünü sallandıra sallandıra dolanırlar, düğünleri şenlendirirler. Görmedim ama oyun tutturduklarına da eminim.

Bu ilk albüm ise ilk albüm olmanın amatörlüğünden ve karnaval dağınıklığına varan deneysellikten çok çekiyor. Örneğin Latin ritimlerine, rap vokaline gerek var mıydı diye bazı bazı sorular akılda belirebilir. Ayrıca şarkı seçimi de daha iyi olabilirmiş. Hemen akabinde takip eden albümleri için ise kefil olabilirim. Maalesef dört albüm ile proje sona eriyor ve Avrupalıların kendi doğusuna baktığı doğru bakışlardan biri eksiliyor.

6,75+/10

5 Mart 2025 Çarşamba

Amorphis - Queen of Time (2018)

 Grup kalburüstü çalışmalara imza atıyordu genel olarak da bu albümde bu kadar iyi bir iş beklemiyordum doğrusu. Folklorik melodilere dayanan yine farklı türleri harmanlayan yüksek tempolu eğlence dozajı da sağlam bir çalışma bu. Son dönemlerde her zaman yaptıklarını daha iyi yapmışlar bu sefer. Bir şarkıdaki saksafon, diğer şarkılarda oryantal yaylı ve ud katkısı bile inanılmaz fark etmiş. Bonus parçalar bile boş değil. Konserlik bir kayıt netekim.

8,25/10

Travelers Sezon #3 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #1 - Akuma-Kun Sezon #1 - After Life Sezon #1

 Travelers yani zaman yolcularının son sezonu dramatik bir yönde gelişiyor. Hikaye zaten bir yere bağlanmayacaktı bari kıyameti yaşatalım demişler ve alternatif gerçeklik senaryosu devreye sokulmuş. Son dört bölümdeki gerileme ve çöküş dönemi dizinin en güçlü bölümleri olmuş. Ben demiyorum, imdb diyor. Yine de direktör vazgeçmiyor çabasından ve matriks kendini yineliyor.

Komedi dizisi canım çekiyorken şansımı bir karakol komedisi ile deneyeyim dedim. Brooklyn Nine-Nine, Brooklyn'deki 99. mıntıka karakolunda başta hala büyüyememiş atik ve işinde başarılı dedektif ile onun çalışma arakadaşlarını konu alıyor. İlginç karakter inşasına dayalı, bir nevi Avrupa Yakası. Bu tür komedilerde olduğu üzere gerçekten itici karakterler de olacak, tabi kişiden kişiye değişir, favoriniz olacak olanlar da. Ben posterden de kestiğim takıntılı şahısa gıcığım örneğin. Ama çocuk dizisi Carla'da da zamanında rol almış sert kız havalarındaki Diaz'a ve robotik gey başkomisere hayran kaldım. Açıkçası yarattığı karakterlere sempati yaratmada biraz eksik kalıyor dizi. Konular da muhteşem değil. Ama başroldeki Jack'in egzantiriklikleri az çok eğlendirmeyi başarıyor. Sonlara doğru yavaş yavaş , ilk sezon 21 bölümden oluşuyor , aile sıcaklığı klişesini yoklamaya başlıyor.

Akuma-Kun anime dizisinin 12 bölümden oluşan ilk sezonu hem konuyu sonlandırıyor, hem de kapıyı aralık bırakıyor. Netflix'in de dizilerin devamını getirme konusunda kötü bir şöhreti de sözkonusu. Diziye ilk başladığımda şirin grafikleri dikkatimi çekti. Kötü iblislerle mücadele eden bir çocuk var, geçmişi karanlık. Babası da çocuk. Yardımcısı yarı iblis bir çocuk. Niye bunlar çocuk, hiç anlamadım. Ara ara dedektiflik bürosu gibi çalışıyorlar. Ama asıl düşman kanatlı tüylü bir çocuk. Daha doğrusu iblis değil de düşmüş bir melek. Yapma bana bir kelek. Bir de bu çocuğun kalbini yemek isteyen ama yardımcı da olan kadın bir iblis var. Ben anlamadım bu diziyi yafu. Devamı gelmez, gelse de ben gelmez.


After Life ünlü İngiliz komedyen Rick Gervais'in  kara mizah öğeleriyle yüklü ödül delisi drama dizisi. İngiliz dizilerinde çokça rastlanan az bölüm olgusundan muzdarip ki kötü bir şey değil. Yani bu ilk sezonda 6 bölüm var sadece. Yine İngilizlere özgü küçük kasabada küçük insanların hikayelerini anlatmaya odaklanma da burada mevcut. Doktor bilmemne dizisi vardı bir ara, çok severim böyle şeyleri. Tabi bazı İngiliz dizileri de aristokratları konu alıyor ki onun da çok izleyeni var. Konumuz şu: Yerel bir gazetede çalışan orta yaşlardaki bu adamcağız karısını kaybetmiştir. Bir yandan yasını tutarken dünyaya karşı tepkisini kaba davranışlarla, insanlara laf sokarak göstermektedir. İntihara da meyillidir ki köpeği bir nevi hayat çıpası görevini üstlenir. Huzur evindeki artık aklı gitmeye başlamış babasını ziyaret eder. Kasabanın fahişesi, müptezeli ile arkadaşlık yaparken aslında her türlü insanın içindeki iyiliği görmeye başlar ve yavaş yavaş düzelmeye de. Babasına da bakan hastabakıcı kadını en son yemeğe davet eder. Çok katmanlı bir yapım olduğu gerçek. İşte bunun devamı gelir.

4 Mart 2025 Salı

Hermann Hesse - Kaplıcada Bir Konuk

Hermann Hesse denince akla ilk gelen eserlerinden değildir, Kaplıcada Bir Konuk. Bunun da mantıklı bir açıklaması var. Siyatiği yüzünden gittiği uzun süre kalmalı bir kaplıca tedavi merkezinde insanları gözler, hastalık hali üzerine düşünür, kendi kendine dedikodu yapar. Aslında yaşlılığıyla barışma sürecine tanık eder okuyucuyu. Okumayı kolaylaştıran diyalog ve olay örüntüsü deseni örgüsü tütsüsü pek rastlantı etmez. Yine de sarkastik tarzı ile edebi bir lezzet sunmaktadır. Eh, usta olmak bunu gerektirir. Zordur nihayetinde ve apaçık söz edersek, diğer yapıtlarını bitirdiyseniz uğramayı düşünün bu esere.

3 Mart 2025 Pazartesi

Peter V. Brett - İblis Döngüsü V: Nüve

 Serinin son kitabını sırf hikayeyi sonlandırma namına okumaya karar vermek, ayrı bir şey. Bunu gerçekleştirebilmek, apayrı. İnternette ve sahaflarda Türkçe baskısını bulmanın imkanı yok çünkü. İngilizce e-kitap şeklinde yavaş bir okuma neticesinde süprizbozan içererek, hikayeyi anlatayım ki, merak edenler çatlamasın. Özetle farkına vardığımız gibi güçlü bir eser değil, mantık diye bir şey yok, dünyanın neden nüvesinden sihir ürettiğini ve neden iblislerin orada mukim bir şekilde insanlarla ve onların haleti ruhiyesiyle beslendiğini hala da anlıyor olmayacağız. Cevap verme kaygısı da yok. Ayrıca genelde genç yetişkinlerin okuduğu bu türdeki eserlerde olduğu gibi burada da cinsel sapma ve şiddet dolu dilin  pek de bir amaca hizmet ettiğini söyleyemeyiz.

Hülasa ;

Ahmann biliyorsunuz Krasialı arapların şeyhi. İblislere karşı insanlığı birleştirmek için köleci sınıfçı fundemantalist ilkeleri yayıcı emperyalist politikalarla şehir devletlerine bölünmüş saf ortaçağ avrupası toplumunu işgale yeltenir. Diğer yandan da ateist dövmeli adam Arlen var. Kim kehanette bahsi geçen kurtarıcıdır. Düello yaparlarken Arlen rüzgar olur Ahmann'ı kaçırır. Herkesler ikisi de öldü sanar. Ahmann'ın vahşi oğlu liman kentini ele geçirir Abban desteğiyle. Ama başka kentlere yönelince büyük bir hezimete uğrar. Din adamı olan diğer kardeşi de darbe ile yönetimi geçirir. Ahmann'ın karısı Damajah da kızlardan oluşan birliğine dayansa da gelişmeleri önleyemez. Şehir devletleri ve çukurcumalı Leesha arasında da gerilimler ve yönetimsel kaygılar vessair. Ayrıca kurguya direkt hizmet etmeyen bir sürü şehir devletleri entrikaları sayfa sayfa böyle. Arlen aslında nüveye ve iblis kraliçeye yapacağı saldırıya ikna için Ahmann'ı kaçırmıştır. Karısı hamile Renna ki Leesha da Ahmann'dan çift cinsiyetli bir çocuğa hamile kalmıştır ve Ahmannın amcası (amca mı dayı mı bilmiyorum) ve kızı bir grup olur, sefere başlar. Yolda iblis prensini, kraliçeden sonraki en güçlü isim, sağ ele geçirirler. İblis bu amcanın zihnini yok edip kuklası gibi yöneterek iletişim kurabilme gücüne kavuşur. Anlaşılıyor ki kraliçenin yımırtlama vakti gelmiştir. Bir sürü pembe premses dünyaya yayılacaktır. Zaten hemen arkasından pek çok kente topyekün saldırı başlatırlar. Ve bir sürü insanla birlikte bir sürü iblis prens de ölür. Bir yandan da insanlar birbirleriyle savaşır, iyice güçten düşer. Neyse Ahmann ve Arlen daha da derinlere inmeden önce sevdiceklerine bir görünürler ve arkalarını organize ederler. İnsanlar azcık adam olur, bir araya gelir. Yerin altında bin türlü macera ile ilerledikçe ilk kurtarıcının ordularından arta kalan ve bin yıldır iyice vahsileşen Krasialıları bulurlar. Onların dikkatleri dağıtmasıyla doğum odasında kraliçeye ulaşır ve hakikaten de haklamayı başarırlar. Amca ile kızı artık gerek duyulmayan karakterlerdir. Amma bu harala gürele içinde iblislerin baş prensi kaçar. Yani yazar, usanmamıştır, cilt cilt devam yazacağım demektir. Neyse, yumurtalar çatlar ve nazende premsesler birden boy atar. Ekibimizin dayanak gücü kalmamıştır ki Arlen nüvenin sihiriyle kendini bütünleştirir ve yok olur. Bu kraliçecikciklerle beraber. Sonrasında ortadoğu barışı tesis edilir.

2 Mart 2025 Pazar

Antimatter - A Profusion of Thought (2022)

 Maalesef geçtiğimiz haftaki konserlerine gidebilmem için bir itki yaratamadı bu albüm. Havalar da soğuktu ve semt olarak Beşiktaş'ı da sevmem. Bence yeterince güçlü bahaneler bunlar. Anathema'nın ikinci dönemini devam ettirmesiyle gönüllerde taht kuran grubun bu son albümü (ohara 3 sene olmuş) de çok farklı bir soundda değil. Zorlarsak içinden Pearl Jam ve Depeche Mode çıkaracağımız kayıtta vokal vibrasyon bile bazen rahatsız etti. Prodüksiyon dahi bir itici geldi nedense. İnsaniyet iklimin bu kadar kutuplaştıcı ve acımasız olduğu günlerde içe dönük ve kendine acıyan zayıf şeylere yani melankoliye kişisel olarak pek tahammülüm kalmadı artık. Yaş ilerliyor, kalpler kuruyor.

6,75-/10

1 Mart 2025 Cumartesi

Caroline Polachek - Desire, I Want to Turn Into You (2023)

 Son yıllarda pop camiasında çokça ses getiren bir albüm bu. Synth pop deseler de tempo biraz  yavaş kalıyor. Melodiler de yavan. Orijinal mi diye sorulsa hafızanızın kapasitesi 30 sene kadarsa evet çok otantik. Sözlere bakmak lazım. Bakmayı sevmem, o yüzden bunu da eledik. Vokalin tınısı güzel ama çokca müdahale edilmiş. Lakin günümüzün normali bu olsa gerek. Mesele sanırım şu, kötü müzikal seçenekler arasında kaybolmuş yeni nesil sonunda bu yeni eserler arasında eli yüzü düzgün bir şeyler keşfetmiş.

6,50+/10

27 Şubat 2025 Perşembe

Nala Sinephro - Space 1.8 (2021)

 Zihnen yorgunum. Türkiye'de nefes almanın bile bir bedeli var. Bir toz tanesinin ağrlığı... Bu haleti ruhiyeye denk düşen bir müzik bu. Genç sanatçı bu ilk çalışmasında daha çok beste, düzenleme, efektler ve synth üzerine maharetini sergilemekte. Çok alışageldik bir albüm değil yani. Nu jazz diyeceğimiz fon müziğini saksafon, davul, bas, piano gibi enstrümanlar renklendirmekte. Çağdaş bir ses, elektronik temalar sentezin asli parçası. Dinlenme maksatlı daha çok. Çok ses getiren bu ambiyans caz kaydın gücü beni pek de sarsmaya yetmedi. Böyle söğüt dalları gibi narin güzel salındım sadece. Ancak ve de lakin dinleyeni minimal ve bol tekrarlı bir melodiyle uzayda seyahate çıkaran son şarkı için şapka çıkarılır.

6,75-/10

24 Şubat 2025 Pazartesi

Brian Wood/Matthew Woodson - Kuzeyliler: Avlanma , Jared Muralt - Hellship

 Kuzeyliler: Avlanma tek sayıda biten kısa ama çizimleri şölen, basit bir hikaye.  Kışın zemherisinde bir geyiğin peşinde avcı daha da kuzeye savrulurken av ve avcı arasında inadın ilk nerede kopacağını takip ediyoruz. Diğer yandan av ve avcı kışın zor koşullarında doğa ile de inatlaşmaktadır. Anladığım kadarıyla sanal alemde çevirisi yapılarak okumaya sunulmuş kaçak bir yayınla karşı karşıyayız. Ve aradım taradım nereden bulduğumu bulamadım. Büyük ihtimalle yandex paylaşım dosyalarından olsa gerek.

Hellship yani cehennem gemisi, 2. dünya savaşında japonların esir aldıkları amerikan askerlerini taşıyan gemiler için verilmiş bir isim. Pasifikte birbirleriyle Japon öldürmece yarışan küstah Abd'li pilotlar da böyle bir gemiye rastlar ve yanlışlıkla tüm tutsakların ölümüne sebep olur. Çehre çizimlerinin kötüye yakın olduğu grafik roman ayrıca gereksiz sayfa sayısıyla da dikkat çekiyor. Bu da yine sanal ortamda tercüme edilmiş görünüyor.