Çocukluktan beri antropomorfik yani insansı hayvanların canlandırıldığı çizgi diziler ve kukla şovlara hayranımdır. Ağaç kovuklarında ve yer altı tünellerinde bizim nesnelerimizin taklidi eşyalarla dolu evlerde farklı türden arkadaşlarıyla geçinir giderlerdi. Bu netflix dizisine de öyle başladım, nostalji aradık yani. Tam tersine karanlık bir hikaye, şiddet, sarı bir filtre , komplolar ve yine şiddet. Mistik görüler. Daha insanların çevreyi katletmesi gibi derslere gelemeden yabani tavşanların kendi kolonilerindeki acımasız hayatlarına tanık oluyoruz. Kölecilik bile varmış yafu. İlginç, çok ilginç, içim bayıldı.
Travelers 3 sezon sürmüş ve konusu günümüzde geçen bir bilimkurgu dizisi, çünkü ileriki zamanlardan günümüze gelip tarihin gidişatına müdahale eden insanları anlatıyor. Bir kere dizi, rengiyle, senaryo takibi ile amerikanlaşmaya çalışan bir Brit dizisi gibi ama ikisi de değil izlenimi veriyor. İcat ettiğim bu tanımın çok sonrasında dizinin yapımında Kanadalı kökenlerin etkisini okuyunca taşlar yerine oturdu. İki kere zamanda yolculuk temasından hiç hoşgelmesem de naçizane nezdimde ikinci sezonu izlemeyi haketti. Aslında ilk bölümlerde günümüzde ölüme koşan insanların vücuduna ruhun yerleşmesi şeklinde yolculuk yapma konsepti ve bedenlerin hepsinin kendi sorunları olması ve iyilik/kötülük anlamında uyandırdığı şüpheler diziyi keyifli kılıyor. Ama amatörlükler de göze çarpıyor, bkz askeri üssün ucuz prodüksiyonu. Ama hemen hemen her zamanda yolculuk konulu yapımda olduğu gibi gelecekteki franksiyonların kavgasının zaman yolcuları üzerinde yarattığı belirsiz etki burada da ortaya çıkıyor. Tam da ilk sezonun son bölümünde ki meraka düşmek için yeter kafi eyvallah.
Üçüncü sezon izni kopardı mı bilmem ama Kulüp böylece sonlansa yeridir. Darbe ve azınlıklar gibi tarihi problemlerimiz hakkında ders vermeyi biraz parmak sallayarak yapması mazur görülebilir. Yalnız gerçekten amaçlanan tam da o mudur bilmem ama Raşel kızımız ne iticidir, bir kaşık suda boğulasıdır. Hayatta öğrendiğim ender şeylerden biri de hiç öyle yardım edeyim, sevaptır, insanlık görevidir demeyin delilerle muhatap olmayın, kaçınız. Raşel de böyle, dert anacığım. Yeni kötüler, hortlayan eski kötüler, hiç bir yere bağlanmayan derin devlet ilişkileri, kıskançlık, ihanet ve cinayet, kulüp çalışanların aile sofrası, böyle hoş bir dizi işte. Sonuyla ağladık, kederlendik. Sigarayı bırakmasaydım yakardım. Tadında bırakalım.
En güzelini en sona bıraktım. LOL namı diğer League of Legends bilgisayar oyununu temel alan çizgi dizi Arcane. Hem artık sanat diye tabir edebileceğimiz görsel şenliğiyle hem de entrikalı politik kurgusuyla çok çok büyük övgüleri hak ediyor. Hatta bundan sonra netflix stğdyolara geçtiği animasyon siparişleri için bu diziyi bir ölçüt olarak önlerine koymalı. Sadece takıldığım nokta şu. Kötülerin kazançlı çıkmasına, haksızlıklara kurguda bile katlanamıyorum. Geçmişinde ne yaşadıysa yaşasın şu katil deli kız, aarghhh. Başka da bir şey demiyorum. Dizi de o kadar farklı göndermeler var ki hepsi ayrı bir hikayeye dönüşme potansiyeline sahip. Sonu da oharahoho. İkinci sezon gelir herhalde.