Rio karnavalından duyduğumuzun ötesinde Brezilya müziğinin ritmi beklediğimizden farklı bir şekilde daha durgun. Böyle biraz tembel bir havası var. Hey Onbeşli gibi bir ağıdı bile oyun havasına çeviren halkımız için biraz alışılmışın dışında. Bu albümü dinlemek için uygun bir ortam şart. Ölüdeniz sahilinde ciks mekanlardan birinde serinleyip dışarıdaki cehennemi sıcağı ve denizi izlerken gibi örneğin, elinizde kokteyl bardağı olacak tabi. Evet tatili özledik, bu sene es geçilecek ve bir sene boyunca özleme devam edeceğim. Kaydın eksi tarafı ise süreklilik ve mekansızlık namına zayıf performansı.
7,75+/10
30 Mayıs 2020 Cumartesi
28 Mayıs 2020 Perşembe
Michael J. Sullivan - İmparatorluğun Efsaneleri I: Destanlar Çağı
Ahmaklar sessizliğin doldurulması gereken bir boşluk olduğuna inanırlardı, akıllılarsa sessizlik diye bir şey olmadığını anlarlardı
Yüksek yüksek fantastik kurgunun pek az eseri Yüzüklerin Efendisi'nin ötesine geçebildi. Ve maalesef pek çok pek çok yazar kolaya kaçmanın derdiyle kendilerini denemediler bile. Yazarın kendi imkanları ile yayınladığı e-kitabın başarısı üzerine aynı seriye ait bir çok romanı basılı hale kavuşturma imkanı buldu. Sanırım 6 kitaba ulaşan bu seri yurtdışında da yeni basılmış ama içeriği retrospektif bir bakış açısıyla geriye dönük. Başa dönersek, akıcı, heyecanlı bir okuma sunan ama high fantasy denen akıma yani her ne kadar isimleri öyle olmasa da tastamam öylelikle elfler, insanlar, cüceler, devler ve goblinleriyle birlikte hemen hemen hiç bir şey katmayan bir çalışma. Eğlenceli mi? Eveeet. Karakterler derin mi, ilginç mi? Bazıları, misal mistik kız ve hanımreis Persephone ama üzerinde çalışılsa da Raithe değil. Hikaye kolayca tahmin edilebilir mi? Eveeet. Kabile köylerinde yaşayan insanlar o kadar ilkel ki elf benzeri Freyleri tanrı addederler. Raithe köle Malcom sayesinde birini öldürür. Onlar da insanlara karşı süpürme hareketine başlarlar. Ama elfler de asker, ruhban, yönetici büyücü gibi sınıflara ayrılmıştır ve aralarında bir gerilim hissedilmektedir. Ufak bir isyankar grup insanlara katılır. Katıldıkları köyün müteveffa şefin hanımı Penelope ise köy içindeki erkeklerin kumpasıyla mücadele eder. Kurduyla birlikte köye geçen Suri namındaki mistik kız, Raithe ve Malcolm , köydeki bazı kadınlar , asi elfler hep bir ittifak olur. Elflerin efendisinin isyanı bastırmak için gönderdiği mürebbiye Arion başarılı mı olacak yoksa... Yoksa ilk cinayet bile bu elflerin kendi arasındaki mücadelelerin bir oyunu mu? Raithe saf bir arkadaş mı? Fena keyif kaçırıyorum. Kesinlikle affetmeyeceğim şey ise bu arkadaşların ismi neden Persephone, antik Yunan ismi ya da Malcolm, antik İskoç ismi? Diğerlerini uydurdun da bunları mı uyduramadın arkadaş? Nihayetinde devamını merak etmekteyim efendim, bir miktar kadar.
Yüksek yüksek fantastik kurgunun pek az eseri Yüzüklerin Efendisi'nin ötesine geçebildi. Ve maalesef pek çok pek çok yazar kolaya kaçmanın derdiyle kendilerini denemediler bile. Yazarın kendi imkanları ile yayınladığı e-kitabın başarısı üzerine aynı seriye ait bir çok romanı basılı hale kavuşturma imkanı buldu. Sanırım 6 kitaba ulaşan bu seri yurtdışında da yeni basılmış ama içeriği retrospektif bir bakış açısıyla geriye dönük. Başa dönersek, akıcı, heyecanlı bir okuma sunan ama high fantasy denen akıma yani her ne kadar isimleri öyle olmasa da tastamam öylelikle elfler, insanlar, cüceler, devler ve goblinleriyle birlikte hemen hemen hiç bir şey katmayan bir çalışma. Eğlenceli mi? Eveeet. Karakterler derin mi, ilginç mi? Bazıları, misal mistik kız ve hanımreis Persephone ama üzerinde çalışılsa da Raithe değil. Hikaye kolayca tahmin edilebilir mi? Eveeet. Kabile köylerinde yaşayan insanlar o kadar ilkel ki elf benzeri Freyleri tanrı addederler. Raithe köle Malcom sayesinde birini öldürür. Onlar da insanlara karşı süpürme hareketine başlarlar. Ama elfler de asker, ruhban, yönetici büyücü gibi sınıflara ayrılmıştır ve aralarında bir gerilim hissedilmektedir. Ufak bir isyankar grup insanlara katılır. Katıldıkları köyün müteveffa şefin hanımı Penelope ise köy içindeki erkeklerin kumpasıyla mücadele eder. Kurduyla birlikte köye geçen Suri namındaki mistik kız, Raithe ve Malcolm , köydeki bazı kadınlar , asi elfler hep bir ittifak olur. Elflerin efendisinin isyanı bastırmak için gönderdiği mürebbiye Arion başarılı mı olacak yoksa... Yoksa ilk cinayet bile bu elflerin kendi arasındaki mücadelelerin bir oyunu mu? Raithe saf bir arkadaş mı? Fena keyif kaçırıyorum. Kesinlikle affetmeyeceğim şey ise bu arkadaşların ismi neden Persephone, antik Yunan ismi ya da Malcolm, antik İskoç ismi? Diğerlerini uydurdun da bunları mı uyduramadın arkadaş? Nihayetinde devamını merak etmekteyim efendim, bir miktar kadar.
26 Mayıs 2020 Salı
Baroness - Gold & Grey (2019)
Ara ara takip ettiğim grubu ilk dinlediğimde konseptten haberim olmadan renklerle tarif etmeye çalışmıştım. Geçen seneki albümlerinin rengi olarak da altın sarısı ve griyi seçmişler. O kadar başarılılar ki duyguyu vermekte, bu renklerin temsil ettiği sıkıcılığı, bıkkınlığı ve tembelliği dinleyiciye de hissettirebiliyorlar. Aslında yapmaya çalıştıkları şeyi anlıyorum. Stoner musikisini progresif saykedelik yöne bükmek, hatta bir kaç yerde dreamy bile diyebiliriz. Yer yer eski Baroness parladığında grubun ne güzel adamlardan müteşekkil olduklarını anlayabiliyoruz.Her ne kadar prodüksiyonla ve arayışlarla zedelense de. Not: Dinledikçe güzelleşiyor uzun süresine rağmen, ama bir yere kadar.
6,50+/10
6,50+/10
25 Mayıs 2020 Pazartesi
RETRO: Morbid Angel - Formulas Fatal to the Flesh (1998)
80'lerden bu güne türün yapıtaşlarını koyan gruplardan biri Morbid Angel. Thrash metal etkili ilk kaydından itibaren dinleyicisiyle gelişiyor, epik ve mitik, hikaye anlatıcılığına dayanan albümleri yıllar boyunca farklılaşarak bu gelişmenin işareti olarak ortaya konuyor. Vokal değişimiyle birlikte bu albüm geçmişi ile kopuşu biraz daha belirginleştiriyor. Okült Mezopotamya etkisi sözlerde ve bazı ritimlerde devam ediyor etmesne de bence önceki albümlerindeki etkiyi uyandıramıyor. Bestecilik anlamında ise dur kalk bölünmeler gruuviliği öldürüyor ki bazı rifler tekrar edilmeyerek harcanıyor. Yani bir bakıma grup dinleyicisine biz kendimizi geliştirdik, artık kolaycılığa kaçmıyoruz diyerek onları zorluyor. Bir, ben grubun hayranı değilim, iki, death metal'i öğreneyim, kulaklarım sert sound aradığında doyursun diye dinliyorum. Yani gitarın ve prodüksiyonun migren zonklattıran tonlamasını da düşününce bu kadar zorlamaya gelemeyeceğim vallahi.
6,25/10
6,25/10
24 Mayıs 2020 Pazar
Yaşar Kemal - Bin Boğalar Efsanesi
Usta isimlerin eleştirilemez olduğuna inanmıyorum. Bu eseri de bitirebilmem gereğinden fazla vaktimi aldı. 50'li yıllarda Çukurova'da kendine yer bulamayan göçer yörükleri anlatan bu roman kurgusal anlamda batılı roman anlatımının dışında bir yerde konumlanıyor. Yörük kültürünün epik ve destansı bir dille, hatta şiirsellikle zenginleşerek aktarılması elbette zaman ötesi bir deneyim sunmakta. Ama kitabın yarısına kadar süren sığ karakter inşası, kurgunun düzeyselliği, çizilen karamsar atmosfer, insanların kötücüllüğü ve acımasızlığı okumayı yaralayan unsurlar oluyor. Konacak yer bulamadıkça küçülen aşireti asıl sonlandıran şey yerleşiklerin bencilliğine bulaşmaları olsa gerek. Yine de hala Osmanlı'nın yönettiğini sanan ve küçük dünyalarında ömürlerini tüketen yörüklerin o zamana ait olmadıkları aşikar.
21 Mayıs 2020 Perşembe
The Witcher - Sezon #1 / Altered Carbon - Sezon #22/ The Man in the High Castle - Sezon #4 / Into the Night - Sezon #1 / Star Trek: Voyager - Sezon #3 / Doc Martin - Sezon #1-2
Geçen sene oldukça ses getiren Netflix dizisi Witcher'ı ne oyunlarından ne de kitaplarından bilmişliğim yoktur. Demem o ki yargımın önü de yoktur. Ama bu kadar tantanayı da anlayamadım pek. Bir kere farklı zaman dilimlerini sanki öyle değilmişcesine anlatmasını garipsedim. Bir de duygusallık, dram, aksiyon, aşk, entrika gibi pek çok şeye ancak sığ bir şekilde bulaşılmış. Soldaki kadının oyunculuğunu da sevemedim. Ha, oturunca pıt pıt izledim. Ama bir oturuşta izleyemedim. Devamını da izlerim.
Altered Carbon, önceki gönderi de nedense Carbon Altered diye ısrarla yazmışım, bu ikinci sezonunda aynı tadı vermedi. Siyahi bir vücutta dünyaya geri dönen Takeshi yine kendini entrikalarla örülü bir senaryonun piyonu olarak buluyor. Bu sefer ilk sezonda ölen isyankarların lideri yavuklusu ile yolu da kesişiyor. Ah eski düşmanı peşlerini bıraksa. İşin garibi çekik gözlü ilk Takeshi de ortaya çıkıyor. Poe hem hafıza kaybı yaşıyor hem siyah Takeshi'nin nankörlüğüne uğruyor hem de başka bir sanal hatuna aşık oluyor. Hiç bir şey anlamadınız değil mi? Çünkü dizi uçtukça uçuyor. Hadi hayırlısı. Ama biz geçen sezondaki Takeshi abimizi özlüyoruz.
İşte dizi gibi dizi. Yüksek Şatodaki Adam 4. sezonu ile sona eriyor. Mükemmelliyetçi yani bildiğin kıl birisi olduğum için mıymıntılık yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ticaret bakanı Tagomi çok saçma bir şekilde harcandı. Ve lider kadroya suikastlerin dayanılmaz kolaylığı... Önceki sezonda gıcık olduğum tipler de büyük ölçüde elendi. Sahneye siyah devrimciler çıktı. İnanılmaz keyifliydi, atmosferi zati şükela şöbiyet. Oyunculuk ve karakter namına da devleşen abiler. İyiydi, tadı damağımda kaldı.
Bir Türk, bir Rus, Bir İtalyan, bir Faslı, bir Leh, bir kaç Belçikalı uçağa binmiş. Pis kaatil Abdliler de binmeye çalışmış ama tekmeyi basmışlar. Türk karakteri Ayaz cuk oturmuş. Pisliğe bulaşmasına rağmen kendine has bir ahlakı, vicdanı olan, gururlu, milliyetçi, karizmatik bir adam. Sezon az bölüm barındırıyor. Tempo da yüksek olunca sular seller gibi akıyor. İzletiyor kendini yağni. Karakterlere de, tabi hepsi aynı kuvvette değil, eğilinmesi aksiyonu dengeleyerek tamamlıyor. Güneş ışığının değdiği yerlerde insanların topluca ölmesi sebebiyle bir grup insanın bindikleri uçağı dönen dünya üzerinde hep karanlıkta tutmaya çalışmaları gibi bilimselliği zorlayan bir konuyu takip etmesinden anlayacağımız üzere kurgunun ciddiyetine çok da takılmamak lazım.
Bu dizinin ilk ilk sezonu için yazdıklarım geçerli, hatta çok güzel ve kapsayıcı yazmışım. Yalnız bu sezonda bir kaç iyi bölüm vardı, şaşırtıcı bir şekilde senaryosu iyiydi. Zamanda geriye savruldukları ya da Maqui isyancılarının holoromanının işlendiği bölümler gibi. Sezonun son bölümünde sonradan kalıcı olacak kadroya Borglu bir katılım da söz konusu. Ama hala aynı fikirdeyim. İnsansı görünmeyen ve insaniyetten uzak sosyalliğe sahip uzaylılar nerede? Burnun üzerine iki çizgi, alnın üstüne iki şişlik koymakla olmuyor.
Vee Doc Martin. İşinde başarılı cerrah Martin yıllar sonra kan tutulmasına tutulunca pratisyenliğe dönerek çocukluğunun geçtiği şirin mi şirin kasabaya yerleşir. Kasabalılar gıcıktır ama doktor'dan ötesi yoktur. 5 kelime ile gününü geçiren, utanmazca kaba ve huysuz doktor sosyalleşmekten de çook uzak bir kişiliktir. Yine de bir şekilde kasabaya uyum sağlar ve hatta aşık olacak bir kadın bulur kabullenemese de. Köküne kadar garip mizahıyla İngiliz hamurundan bir dizi. Kafam dünyayı almıyorken açıyorum bunu, kendimi çayırlı çimenli yerlerde yosun kokulu sahillerde buluyorum.
Altered Carbon, önceki gönderi de nedense Carbon Altered diye ısrarla yazmışım, bu ikinci sezonunda aynı tadı vermedi. Siyahi bir vücutta dünyaya geri dönen Takeshi yine kendini entrikalarla örülü bir senaryonun piyonu olarak buluyor. Bu sefer ilk sezonda ölen isyankarların lideri yavuklusu ile yolu da kesişiyor. Ah eski düşmanı peşlerini bıraksa. İşin garibi çekik gözlü ilk Takeshi de ortaya çıkıyor. Poe hem hafıza kaybı yaşıyor hem siyah Takeshi'nin nankörlüğüne uğruyor hem de başka bir sanal hatuna aşık oluyor. Hiç bir şey anlamadınız değil mi? Çünkü dizi uçtukça uçuyor. Hadi hayırlısı. Ama biz geçen sezondaki Takeshi abimizi özlüyoruz.
İşte dizi gibi dizi. Yüksek Şatodaki Adam 4. sezonu ile sona eriyor. Mükemmelliyetçi yani bildiğin kıl birisi olduğum için mıymıntılık yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ticaret bakanı Tagomi çok saçma bir şekilde harcandı. Ve lider kadroya suikastlerin dayanılmaz kolaylığı... Önceki sezonda gıcık olduğum tipler de büyük ölçüde elendi. Sahneye siyah devrimciler çıktı. İnanılmaz keyifliydi, atmosferi zati şükela şöbiyet. Oyunculuk ve karakter namına da devleşen abiler. İyiydi, tadı damağımda kaldı.
Bir Türk, bir Rus, Bir İtalyan, bir Faslı, bir Leh, bir kaç Belçikalı uçağa binmiş. Pis kaatil Abdliler de binmeye çalışmış ama tekmeyi basmışlar. Türk karakteri Ayaz cuk oturmuş. Pisliğe bulaşmasına rağmen kendine has bir ahlakı, vicdanı olan, gururlu, milliyetçi, karizmatik bir adam. Sezon az bölüm barındırıyor. Tempo da yüksek olunca sular seller gibi akıyor. İzletiyor kendini yağni. Karakterlere de, tabi hepsi aynı kuvvette değil, eğilinmesi aksiyonu dengeleyerek tamamlıyor. Güneş ışığının değdiği yerlerde insanların topluca ölmesi sebebiyle bir grup insanın bindikleri uçağı dönen dünya üzerinde hep karanlıkta tutmaya çalışmaları gibi bilimselliği zorlayan bir konuyu takip etmesinden anlayacağımız üzere kurgunun ciddiyetine çok da takılmamak lazım.
Bu dizinin ilk ilk sezonu için yazdıklarım geçerli, hatta çok güzel ve kapsayıcı yazmışım. Yalnız bu sezonda bir kaç iyi bölüm vardı, şaşırtıcı bir şekilde senaryosu iyiydi. Zamanda geriye savruldukları ya da Maqui isyancılarının holoromanının işlendiği bölümler gibi. Sezonun son bölümünde sonradan kalıcı olacak kadroya Borglu bir katılım da söz konusu. Ama hala aynı fikirdeyim. İnsansı görünmeyen ve insaniyetten uzak sosyalliğe sahip uzaylılar nerede? Burnun üzerine iki çizgi, alnın üstüne iki şişlik koymakla olmuyor.
Vee Doc Martin. İşinde başarılı cerrah Martin yıllar sonra kan tutulmasına tutulunca pratisyenliğe dönerek çocukluğunun geçtiği şirin mi şirin kasabaya yerleşir. Kasabalılar gıcıktır ama doktor'dan ötesi yoktur. 5 kelime ile gününü geçiren, utanmazca kaba ve huysuz doktor sosyalleşmekten de çook uzak bir kişiliktir. Yine de bir şekilde kasabaya uyum sağlar ve hatta aşık olacak bir kadın bulur kabullenemese de. Köküne kadar garip mizahıyla İngiliz hamurundan bir dizi. Kafam dünyayı almıyorken açıyorum bunu, kendimi çayırlı çimenli yerlerde yosun kokulu sahillerde buluyorum.
19 Mayıs 2020 Salı
Bombino - Nomad (2013)
Bombino'dan dinlediğim ikinci kayıt. Nijer'den Tuareg blues-rock. Bir kaç farklı tanımlama daha ekleyebilirsiniz. Nedense Bombino'nun kayıtları bende yeterince beklediğim etkiyi uyandırmıyor. Mantıklı bir sebep bulmakta zorlanıyorum. Biraz kendim ile hasbihal edeyim. İlki prodüksiyon, atmosferi yoğunlaştırılmış, filtrelenmiş, bir tık daha yoğunlaşsa dreamy shoegaze felan diyeceğim neredeyse. Fakat arkadaki müzik ha'lı ho'lu alkışlı ritmik ilerliyor. Sorunu anladım gibi. Albümün yapımcısı amerikalı Black Keys grubu elemanı mı, prodüktörü mü ne. Albümü şekerlemiş, batılı saykedelik tayfanın beğenilerine hitap etmiş. Öz orada, ruh orada sorun yok. Müzisyenliğe de bir şey söylesek çarpılırız. Ama sunumda sıkıntı var. Benim için tabi , başkaları beğenebilir. Kumlar üzerinde surf rock gibi bir şeyler.
6,75/10
6,75/10
16 Mayıs 2020 Cumartesi
Selda - Selda (1976)
Selda Bağcan saygı duyduğum sanatçılardan biri. İlk yapıtları ile global saykokafa camiasında da bilinir ve beğenilir biri oldu. Şimdi büyük isimlerin eleştirilemez olduğuna inanmıyorum. Ortada şöyle bir gerçek var ki bu ilk albümde Selda Bağcan'ın sesi oldukça çiğ ve kayıt boyunca iniş çıkışlı bir tutarsızlık sergilemekte, alışılması aşılması gereken bir engele dönüşüyor. Elbette kendine has bu vokal kaydın özgünlüğüne katkıda bulunuyor. Diğeri de politik sözler. Yaz Gazeteci bu yönüyle, lirik anlamında kulak tırmalıyan aşırı bir örnek. Bununla birlikte düzenlemeler ve orkestral yorum tabiri caizse vokalin dahi önüne geçiyor. (Yaylalar'a , Dam Üstüne Çul Serer'e ne olmuş öyle!) Modern zamanlara uzanan bir yaratıcılık. Ne kadar doğru bilemiyorum ama Moğollar, Dadaşlar, Arif Sağ ve Zafer Dilek gibi birbirinden önemli kişi ve grubun ismi albüme katkıda bulunanlar arasında geçmekte. Türkü formundan saykedelik efektlere birbiriyle uyumlu ama yeterli bir çeşitlilik de kaydın artılarından. Yaz Gazeteci Yaz, Meydan Sizindir ya da İnce İnce'nin ötesinde farklı duyguları tetikleyen pek çok parça sunumuyla klasik bir albüm. Ama tastamam mükemmelliyete ulaşmış mı?
8,50/10
8,50/10
13 Mayıs 2020 Çarşamba
Jambiani - 온다 (Onda) (2019)
Kore'den sadece Keypopçular çıkmıyor. Pop rock tanımı da hafif kaçıyor bu albüm için. Kore halk müziği zaten belirgin bir öğe. Ama post rock yapısallığının altını post metal ve hatta bir yerde sludge tınısı dolduruyor. Sound çok keskin ve sert. Otantik yaylılar bile ciğerleri kıyım kıyım doğruyor. Ha, tüm şarkılarda kullanmasalardı iyiydi. Bir de parçalardan kadın vokalli olanında nedense aklıma Evanescence geldi ki iyi bir şey değil. İşin aslı bu kaydın ederi çok daha yüksek. Ama şu 2020 senesinde içim kıyıldı, karınlarından gökkuşağı zıpartan ayıcıkları izlemek, rengarenk popidik hopidik şeyler dinlemek istiyorum. Havalar da nihayet ufaktan ısınmaya başladı. Yüksek sesle dinlenesi bu albüm sarsıcı bir deneyim sunmakta.
7,75+/10
7,75+/10
11 Mayıs 2020 Pazartesi
Brockhampton - Saturation (2017)
Pop ve R+B ile harmanlanmış Wu Tang Clan ve Busta Rhymes gibi isimleri hatırlatan trap rap akınına göğsünü siper etmiş grup kısacık ömrüne arka arkaya çıkardığı pek çok albümü sığdırdırıdırvermiş. Heat, Star, Boys gibi eğlenceli parçalar, ürpertici Skitler, ne hissedeceğimi bilemediğim Fake, Bank, Trip, şizofrenik Bump, ilginç bir dinleme seyrine önayak olmuşlar. Basına kuvvet parçalar olduğu kadar duyguya da hitap etmeyi bilmişler. Grubu hiç araştırma ihtiyacı hissetmedim. Ama kalabalık olmalarına rağmen yaratıcılıklarını birbirlerinin eline ayağına dolaşmadan sergileyebilmeleri ve yine de popüler, tabi ki kaliteli bir popülarite bu, kulvarda arap atı koşturuvermeleri alkışlanası. Diğer yandan sound olarak biraz geç kalmışlar gibi. Bir beş on sene önce geleydiler Black Eyed Peas olabililirdilerdi.
8,0+/10
8,0+/10
10 Mayıs 2020 Pazar
Avantasia - Moonglow (2019)
Avantasia gayet güçlü bir geri dönüş yapmış geçen sene. Biliyorsunuz power ve heavy metalin farklı vokallerin destek sunduğu bir proje Avantasia. Grubun beyni Edguy vokali Tobias kendini geriye çektiği sürece kayıt daha da parlıyor. Tıpkı şarkılar daha agresifleştikçe olduğu gibi. Üstelik efsanevi Metal Opera'daki gibi bestelerin progresif bir yapıyla perçinlenmesi kaydı daha lezzzetli bir hale bürüyor. Bu noktada Book of Shallows'un adını zikretmek gerekli. Blind Guardian'dan Hansi, Pretty Maids'ten Ronnie, Kreator'dan Millie ve Jorn Lande katılımıyla son günlerde dinlediğim en has parçalardan biri oluyor tür namına. Hansi ve Jorn'un desteği diğer bir şahane parça Raven Child'da devam ediyor. Blind Guardian'ın eski günlerine geri dönüyoruz. Starlight ve Requiem for a Dream de bahsi geçmesi gereken parçalar, en azından benim için. Albüm bir disko şarkı yorumu da içeriyor ki hiç de fena değil: Maniac. Parçaların enstrümantal versiyonlarını içeren bonus sidi pek geçilesi, vaktimiz değerli. Albümün negatif yanı hani müzikal bir devrim değil yaptıkları, hani parçaların bir kısmı da vasatın bir tık üstü, ağır babalarla yarışamıyorlar.
8,0+/10
8,0+/10
9 Mayıs 2020 Cumartesi
Ufuk Bektaş Karakaya - Bitmeyen Sürgün
Hapishane'den tünel kazarak kaçarak örgütsel faaliyetlerini Avrupa'da taraftar statüsünde yürüten yazarın anılarını yansıtan ikinci çalışması bu aslında. Dolayısıyla politik hayatını daha çok sürgünde bulunduğu Almanya ekseninden anlatırken eleştirilerini de duygusal çözümlemeler ile desteklemeyi seçiyor. Kuru ve detaylı anlatımlardan ziyade yazımı daha çok insanlar ve sosyal mekanlar üzerine inşa ederek aşıyor. Yılların getirdiği kalem hakimiyeti de göze çarpmakta. Yine de her ne kadar ideallerine hala sahip biri olarak asıl amacı o olmasa da illegalitenin insan psikolojisini tahrip eden yanı okuma sonrası akla kazanan bir gerçek. Tünel kazarak hapisten kaçan ve aranır duruma düşen birisinin bir kaç kez örgüt (TİKB) yöneticileri ile görüşebilmek için hapishane ziyareti yapmaya mecbur edilmesi akla mantığa sığabilecek bir şey değil. Sektolojik açıdan çok besleyici olduğu söylenemez.
2 Mayıs 2020 Cumartesi
RETRO: Morbid Angel - Entangled in Chaos (1996)
Tam bildiğimiz bir konser kaydı gibi değil. Parçaların farklı konserlerden alınıp birbiriyle uyumsuz bir araya getirilmesi mi deseniz, parça seçimi mi deseniz, seyircinin hiç olmaması mı deseniz, prodüksiyon kalitesi mi deseni sürüsüne maşallah bereket eleştiriler getirilmiş bu albüme. Yine de gaza gelmiş şekilde dinlemişliğim bir de üstüne üstlük keyiflenmişliğim olmuştur. Ben samimiyetini, biraz daha rawww olmasını yani kirliliğini sevdim.
7,50/10
7,50/10
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)