Avrupalılar bizden, tefekküre dalmak için mağaralarına çekilmiş bilgeler gibi, reklamlarımızın içine çekilmiş yaşadığımız için nefret ediyorlar. Simge değerinde yatak odalarında uyuyor, simge değerinde yemekler yiyor, simgesel olarak eğleniyoruz -bu onları dehşete düşürüyor, öfke ve tikintiyle dolduruyor, çünkü hiç mi hiç anlamıyorlar. "Bu insanlar mezar kaçkını!" diye bağırıyorlar. Kendilerini buna inandırmaları gerek, çünkü aksi halde pes edecek, Amerikalıların böyle yaşayabildiklerini çünkü çok çok daha gelişmiş bir kültür olduklarını, Avrupa'dan hatta dünya yüzündeki herkesten beş yüz, bin yıl ileride bulunduklarını itiraf etmek zorunda kalacaklar. Aslında bizler tinsel yaratıklarız. Bütün yaşamımız zihinde olup bitiyor. Amerikan otel odası gibi simgelerde kendimizi rahat hissetmemizin nedeni de bu, Avrupalı yerlerde sürünen zavallı bir materyalist olduğu için simgelerden nefret ederken...
15 Şubat 2019 Cuma
Christopher Isherwood - Tek Başına Bir Adam
Kapağın güzelliğiyle beni çağıran kitabı sahaflarda görmüşken, hele Metis'in kitapları sahaflara zor düşüyorken, almamak olmazdı. Öncelikle sonradan biraz dağılarak Feriştah'ın fantazilerine dönse de oldukça sıkı bir roman ile karşı karşıyayız. Partnerini bir kazada kaybeden orta yaşını hayli geçmiş bir profesörün bir günü işleniyor. Partnerin hem cins olduğu veriliyken neden başlangıçta amerikan orta sınıfın mutlu aile tablosuna giydirdiğini ilk başta anlamasanız da kısa süre sonra gizem kendini ele veriyor. Partnerini bir kadına kaptırmış ve onların birlikte tatile gitmesini izlemekle yetinmiştir karakterimiz. Pişman olup geri dönmesini umutla beklerken yolculuktan geriye naaşı gelmiştir. Profesör okula gider, tenis kortundaki çekici gençlere ve sınıfındaki ğrencilere dair gözlemlerini aktarır. Verdiği dersle ilgili entelektüel sayıklamalar, eleştirel manada söylemiyorum, ile birlikte kitabın en keyif verici bölümlerini ilk yarısı teşkil ediyor. Kocası tarafından terk edilmiş ve oğluyla sorunlar yaşayan kadın arkadaşının evinde demlenir ve uğradığı barda bir öğrencisiyle karşılaşır. Belki de profesörün kafasının gittikçe bulanmasını temsilen kitabın düşüncesi ve dili de dağılmaya başlar. Evrensel bir sevgi değil kitabın konusu. Bir yönüyle modernite ile bir yandan hetero toplum ile problemi olan ve yabancılaşan diğer yandan yaşlılık ve gençlik ikilemini işleyen yas sürecini atlatmaya çalışan bir adamın özel hikayesi bu. Farklı bir perspektif kazandırdığı doğrudur, tecrübeli okuyucuya.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder