28 Şubat 2019 Perşembe

Föllakzoid - II (2013)

Latin Amerika'dan çıkagelen grup space rock denen progresif rock'un bir alt türünü pek de başarı ile
temsil ediyor. Ambiyans ve hipnotik uzay efektleri bir yandan belirgin iken diğer yandan sımsıkı rifleri ve bas gitarın şeker mi şeker sesi ile gönüllere hitap ediyor. Bazen parçaların bazı anlarıyla fazlaca benzeştiği, takip ettikleri benzer formüllerle besteciliği zayıflattıkları gibi durumlarla karşılaşmak mümkün iken kimi zaman da ortaya koydukları güçlü melodilerle inişli çıkışlı bir performans sergilemekteler. Tam da örnek olarak Trees namındaki şarkıyı verebilirim, şu-ke-la.

7,50-/10

26 Şubat 2019 Salı

RETRO: Manowar - The Triumph of Steel (1992)

Rezil değil belki ama, çünkü bir kaç bölümü fena değildi, yarım saat süresi ile gayet de kötü bir parça ile açılan albüm bu yönüyle şaşırtıyor. İsmi Achilles felan fıstık olmasıyla Truva'yı dert ettiğini sandığım uzun ve epik şarkı, birbiriyle alakasız alt parçacıklar ve sololardan oluşarak progresif bir şeyler yapma gayretinin her zaman iyi sonuçlanmayacağını gösteriyor. Geri kalan şarkılar fena değil. Klasik Manowar diyelim, yalnız su katmaya başlamışlar, kız rakısı yolundalar. Yine de marşımsı bir şarkı, standart bir balad, boğaz kaşındıran enerjide bir kaç şarkısıyla dinleyiciye keyif verecektir.

7,50-/10

24 Şubat 2019 Pazar

Erkan Oğur, Derya Türkan & İlkin Deniz - Dokunmak (2014)

Huzurla uyumak için arka fonaa gönül rahatlığıyla seçebileceğiniz bir çalışma. Kalitesini tartışmaya açma gibi bir niyet bile ortaya koymayacağım, haddime değil. Ancak arkadaş, ben kafam sağ ve salimken bu kaydı baştan sona sadece bir kaç kez dinleyebildim. Ne efkarlandım, ne eğlendim. Amaç dinleyiciyi pamuklara sarmalamak ise, ki olabilir ve de bu gayeyle dinledim ister istemez, oldukça başarılı bir kayıt. Araya giren amerikan yerli kültürünü andıran flüt de girmese daha da iyi olabilirmiş. Uyudum yani, ne diyeyim, entelektüel elitist bir bakış açışıyla didiklemeye gerek yok.

7,50-/10

18 Şubat 2019 Pazartesi

Chico Buarque de Hollanda - Volume 3 (1968)

Latin müziğine imtina ile yaklaştığımı daha önce söylemiştim. Yine de çeşni niyetine kulak veriyorum. Hemi de Chico amcanın bu dinlediğim üçüncü kaydıyla gayet de ısrarcıyım. Brezilya'ya özgü samba gibi bir müzik türü olan MPB tanımı içine eklenen bu albümün soundu o beklediğiniz yüksek tempolu çılgın türlere pek benzemiyor. Sofistike ve modern folk ölçütlerine yakın. Yine de beni alıp götürmedi, biraz kalıbın sıkı geldiğini düşünüyorum. Lakin 3 şarkı pek bi hoş. Roda Viva, Funeral de um Lavrador ve kapanış parçası. Dinlendiren hoş bir çalışma.

6,75+/10

17 Şubat 2019 Pazar

Black Sabbath - Master of Reality (1971)

Grubun sesini doomdan ziyade geleneksel heavy metalin ağırlık kazandığı bu albüme çok da ısınamadım. Nedeni, sebebi yok. Ne kadar riff zengini olursa olsun benim için o kadar da olmadı. Belki de ben malım, olabilir yani, sorun yok. Kayıttaki şarkıların yarısı başka grupların isimlerine ilham olmuş sanırım. Bir de After Forever'ın introsu Full House diye eski bir sitcom'un müziğine acayip benziyor. Aile komedisi izlemeyi özlemişim, fark ettim de.

7,50-/10

15 Şubat 2019 Cuma

Christopher Isherwood - Tek Başına Bir Adam

Kapağın güzelliğiyle beni çağıran kitabı sahaflarda görmüşken, hele Metis'in kitapları sahaflara zor düşüyorken, almamak olmazdı. Öncelikle sonradan biraz dağılarak Feriştah'ın fantazilerine dönse de oldukça sıkı bir roman ile karşı karşıyayız. Partnerini bir kazada kaybeden orta yaşını  hayli geçmiş bir profesörün bir günü işleniyor. Partnerin hem cins olduğu veriliyken neden başlangıçta amerikan orta sınıfın mutlu aile tablosuna giydirdiğini ilk başta anlamasanız da kısa süre sonra gizem kendini ele veriyor. Partnerini bir kadına kaptırmış ve onların birlikte tatile gitmesini izlemekle yetinmiştir karakterimiz. Pişman olup geri dönmesini umutla beklerken yolculuktan geriye naaşı gelmiştir. Profesör okula gider, tenis kortundaki çekici gençlere ve sınıfındaki ğrencilere dair gözlemlerini aktarır. Verdiği dersle ilgili entelektüel sayıklamalar, eleştirel manada söylemiyorum, ile birlikte kitabın en keyif verici bölümlerini ilk yarısı teşkil ediyor. Kocası tarafından terk edilmiş ve oğluyla sorunlar yaşayan kadın arkadaşının evinde demlenir ve uğradığı barda bir öğrencisiyle karşılaşır. Belki de profesörün kafasının gittikçe bulanmasını temsilen kitabın düşüncesi ve dili de dağılmaya başlar. Evrensel bir sevgi değil kitabın konusu. Bir yönüyle modernite ile bir yandan hetero toplum ile problemi olan ve yabancılaşan diğer yandan yaşlılık ve gençlik ikilemini işleyen yas sürecini atlatmaya çalışan bir adamın özel hikayesi bu. Farklı bir perspektif kazandırdığı doğrudur, tecrübeli okuyucuya.
Avrupalılar bizden, tefekküre dalmak için mağaralarına çekilmiş bilgeler gibi, reklamlarımızın içine çekilmiş yaşadığımız için nefret ediyorlar. Simge değerinde yatak odalarında uyuyor, simge değerinde yemekler yiyor, simgesel olarak eğleniyoruz -bu onları dehşete düşürüyor, öfke ve tikintiyle dolduruyor, çünkü hiç mi hiç anlamıyorlar. "Bu insanlar mezar kaçkını!" diye bağırıyorlar. Kendilerini buna inandırmaları gerek, çünkü aksi halde pes edecek, Amerikalıların böyle yaşayabildiklerini çünkü çok çok daha gelişmiş bir kültür olduklarını, Avrupa'dan hatta dünya yüzündeki herkesten beş yüz, bin yıl ileride bulunduklarını itiraf etmek zorunda kalacaklar. Aslında bizler tinsel yaratıklarız. Bütün yaşamımız zihinde olup bitiyor. Amerikan otel odası gibi simgelerde kendimizi rahat hissetmemizin nedeni de bu, Avrupalı yerlerde sürünen zavallı bir materyalist olduğu için simgelerden nefret ederken... 

13 Şubat 2019 Çarşamba

Sons of Kemet - Your Queen Is a Reptile (2018)

Fazla diye bir albüm eleştirilebilir mi? Evet. Bu kayıt her anlamıyla fazla geliyor. Durmaksızın ritimler rave gibi bir etkide bulunuyor. Albümü bir seferde dinleyebilmek için kalp çarpıntısını atlatmanız gerekecek. Caz tabiri hafif kaçacak albümün soundunu nitelemek için. Afrika ritimleri belirgin ama benim kulağıma pek çoğu zaman Balkan brass band ve hatta Trakya havaları gelmedi değil. Yeminle damat halayını duydum bi şarkıda. Sözler biraz daha söylev ve rap terennümüne yakın. Parçaların ismine bakmak bile politik yanını fark etmemiz için yeterli bir sebep. Ama siyahi kültürün protest müziği revaçtayken bu albümün başarısını buna yüklemek haksızlık olur. Gayet funk, kimi zaman agresif ama hep tempolu ve ilginç seslerle örülü bir kayıt bu. Neredeyse kaosa düşecekken kalın çizgilerle çizilmiş melodik hattı izlemek pek keyifli. Tuba denen çalgının böyle de çalınabileceğini hiç bilmiyordum. Hakeza baterinin, hakeza saksafonun da. Yeni dalga bir caz geliyor derinlerden, tam da caz olmayan.

8,25-/10

12 Şubat 2019 Salı

V.A. - Kill Bill: Vol. 1 (2003)

Uzun zamandır film müziği dinlememiştim. Bu kayıt da film gibi bir araya getirilmiş kolajlardan oluşuyor resmen. Bazıları birbirinden farklı bu şarkıları bir araya getiren yapımcılara övgüler düze dursun bence hiç de öyle değil. Aslında karakteristik ve güçlü şarkılar damgasını vuruyor bu derlemeye. Üstelik filmin arkafonunda duyduğumuz etkileyici sözsüz parçalar ve bir kaç diyalog da bonusu oluyor kaydın. Genel olarak dönemsel ve nostaljik bir tat veren altmışlar yetmişler havası ağırlıklı sound. Albümde yer verilen şarkıların asılları nasıldır bilmem. Ama mevcut haliyle dinleyenin enerjisini harekete geçirecek parçalar olduğu kesin. Üstelik çok sevdiğim Japon musikisi de değişik varyasyonlarıyla kendine yeterince yer bulmuş ki pek mutluyum. Halihazırda bu parçaların bir çoğunu da biliyor idim, o da ayrı bir hikaye. Bu kadar güçlü parçalar buradaysa ikinci kayda neler kalmıştır, merak içindeyim.

8,25/10

10 Şubat 2019 Pazar

Gehenna - First Spell (1994/2008) EP

Demolarını saymaz isek grubun selamün aleyküm dediği ilk kayıt bu kısa albüm oluyor. Dinlediğim versiyon ise bir sürü ek şarkıyla birlikte kaydı uzunçalara dönüştürmüş. Yıl 2008. Albümün kapağına da baktığımızda atmosferiyle uyumlu yapısıyla kült albümler arasında yerini almakta. Hatta grubun en iyi kaydı şeklinde yorum belirten hayranları bulunmakta. Melodik, atmosferik ve hatta folklorik etkileri taşıyan 90'lar black metali diye tanımlayabiliriz grubun yaptığı işi. Dolayısıyla şarkılar arasında beste açısından ayrım noktalarını genelde kılpayı , bir kaç şarkıda daha belirgin olmakla birlikte, fark edebiliyoruz. Bazıları ise özellikle vokalin geride mikslenmesi neticesinde pek ayırt edilemiyor. Bu da ister istemez kaydın yarısını bir tür arka fon müziğine çevirmekte ki zaten grubun yapmak istediği şey de bu. Keyboardu kullanış şekli Emperor'u hatırlatmakta. Dönemin özgün hattı o kötücül, ortaçağ karanlığını, ormanları, dağları hatırlatan atmosferi geçirmek olunca bu konuda başarılı. Ama benim gibi biraz daha belirgin beste melodisi takip etmeyi tercih ediyorsanız akla gelecek ilk seçenek bu albüm değil. Grup için kara metale başlangıç olarak başarılı bir ilk adım olsa da kişisel tercihler önemli. Misal Emperor türün en önemli ve beğenilen gruplarından biri. Ama benim beğeni listemde ilk sıralarda yer almıyor. Ha keza Gehenna da öyle görünüyor.

6,50+/10

9 Şubat 2019 Cumartesi

Sait Almış - Mehmet İnanç Turan - Asi Ruhlu Kasabalı

Sol tarihte mücadeleye atılmış kişilerin kendi ağızlarından yada ilk elden tanıklıklardan hayatlarını ve politik faaliyetlerini ve dolaylı bir şekilde politik yapılanmaları da anlatan kitaplar Ayrıntı, Dipnot gibi bilindik yayınevlerinden ardı ardına yayınlanmaya başlandı son yıllarda. Etki yayınevi de Kasaba olarak bilinen Turgutlu'lu bir devrimci olan Hüseyin Demiral'ın hikayesini konu edinmiş. Kitabın yazarları farklı olsa da yazılan dil Hüseyin Demirdal'ın ağzından ve onun cümlelerinden. Kitap vasıtasıyla 70'lerin Turgutlu ve Ege'sinin atmosferi hissedilir kılınırken diğer yandan TSİP, Öncü hareketi, TKP, TKP-İS ve tekrar TKP'ye evrilen siyasi yolculuğun geçmişe dönük samimi eleştirilerine yer verilmiş. Konuya uzak olanlar için ise sokağın bölünmüşlüğü ve şiddetin kolaylığı şaşırtıcı ve tedirgin edici bir etki yaratıyor olmalı. Şu an bile bu eski şartların bir kısmının en azından gerçekleşiyor olması ne acı.

8 Şubat 2019 Cuma

Kamchatka - The Search Goes On (2014)

Hard rock nağmeleri, blues etkili. Buna rağmen tempo hızlı ve eğlendirici. Bir miktar bar grubu havası vermekteyse de en kalitelilerinden. Nedense bu tür ister istemez bu havayı vermekte. Yalnız besteler aşırı melodik. Bu kötü bir şey değil elbet. Ancak parmakla işaret edemesem de melodilerin hemen hepsi kulağa tanıdık geliyor. Dolayısıyla daha ilk dinlemede hoşunuza gidiyor. Bu belki de biraz seyirciye oynamak diye de düşünülebilir. Ya da düşünülemez, dinleyiciye bırakıyorum. Diğer bir deyişle orijinalliği sorgulanabilir. Garage rock'ın ve bilimum türlerin retro şeklinde geri döndüğü düşünüldüğünde bu yönde eleştiri getirmek de ne kadar doğru, onu da bilemedim. Ama demek ki çok da teknik ve progresif ve yaratıcı bir şeyler beklememek lazım. Yine başa dönüyoruz, eğlenceli ve keyifli.

7,50-/10

6 Şubat 2019 Çarşamba

Cowboy Bebop - Star Trek: Deep Space Nine (1 ve 2. sezon)

Herkesin anlaşmışçasına kült anime diye tanımladığı bu diziyi izledikten sonra çizimleriyle, hikayesi ile ve bittabiki müziği ile niye böyle adlandırıldığını anlamak şimdi mümkün oldu. Geç oldu, aman siz geç kalmayın. Zaten tek sezon ile uzatmadan net bir şekilde sonuçlandırmasını da bilmiş yapımcıları. Uzun yıllardır kovboy terimine yapılan göndermeden dolayı çok ayrı bir önyargı büyütmüşüm içimde. Pek de alakası yok aslında. Yakalanmaları için üzerine para ödülü konmuş suçluların peşindeki kelle avcısı grubumuzun çekrdeğini Spike ve Jet oluşturuyor. Jet eski bir polis ve
Spike ise sevdiceğizi tarafından ihanete uğrayan eski bir mafya elemanı. Sonradan yanlarına geçmişini hatırlamayan hatun kişisi Faye ve egzantrik kişiliğiyle hackerlık yapan küçük kızımız Radical Ed kadılıyor. Şirin köpek Ein'i de unutmayalım. Ana karakterler bir yandan talihsiz bir şekilde sonuçlanan suçluların peşine düştükleri maceralara atılırken diğer yandan Spike'ın geçmişinden uzanan ana hikayede rol alıyorlar. Geçmiş demişken bu karakterlerin hepsi geçmişinden sorunları taşıyan , birbirleriyle iletişim kuramayan, sevgilerini , bağlılıklarını gösteremeyen sorunlu tipler. En sonunda hep birlikte düşmanlarının üstesinden geldiler gibi saçma hollywood senaryosunu bulmanız zor, dizide. Geçmişin hayaletleri ile tek başlarına kavgaya tutuşacaklar. Bu gerçeklik işte diziyi zel kılan şey. Bir de Afedersiniz Hesap Lütfen.
                                                                     Bang!

Uzay Yolu'nun Deep Space Nine ismindeki eski Cardassian uzay üssünde geçen dizisi 93 yılında yayınlanmaya başlıyor. Next Genration'da da konu edilen Bajoran gezegeninin Cardassia istilası Federasyon yardımıyla sonlandırılmış ve yapılan barış gereği gezegenin etrafındaki üs Federasyon-Bajoran ortak yönetimine bırakılmış. Ama evrenin upuzak bir köşesine açılan sabit bir solucan deliği bulununca üs oraya doğru hareket ettirilerek bir nevi Stargate rolünü üstlenmiş. Yine Next Generation kadrosundan tanıdığımız O'Brien'ın üssün baş mekanisti olarak sürekli bir kadro kazanması olumlu bir gelişme. Ama dizi, iç karartıcı atmosferi, fakir efektleri, hiç hoş gelemeyeceğimiz karakterleri ve bayık konularıyla hiç de güzel anlar vaat etmiyor.  Kot kafa Ferengi'yi hele bir de Bajoralı sevgili yapmış şekilde görmek ve de her bölümde görmek..arghhh! Hiç bir karaktere ısınamadım. Mekan olarak üssün dışına çıktıkları ve sosyal olaylara karıştıkları bölümler bir dereceye kadar izlettiriyor. Yine de Bajora kültürü bile beni cezbetmedi. Romulanları, Vulkanları hatta Klingonları özlüyorum. Bir de ilk bölümlerin birinde Q gibi tanrısal bir varlıkla ilk kez karşılaştıklarında onu adam yerine bile koymamaları gerçekten mantık dışı. İlk sezona 1,5 puan versem, evet on üzerinden, ikinci sezon ancak 4'e ulaşır, en iyimser tahminle. Bu da sezon geçtikçe ilerlemeler olduğunu gösteriyor ki 3. sezon fena başlamadı. En azından ana kurgu olarak Dominion istilasının somutlandığını, serinin neden Babylon 5'e benzetildiğini de daha iyi anlıyorum şimdi, görmek, her ne kadar daha da iyi bir şekilde bu ana senaryonun altından kalkabilirler çekincesini dillendirerek, memnuniyet verici.
                                                                          

5 Şubat 2019 Salı

RETRO: Manowar - Kings of Metal (1988)


Baştan sona artık dillerde marş olmuş parçalarla dolu albüm değişik değişik tempo ve içeriği de sağlayaraktan pek bi sevdiğim çalışmalarından biri oluyor grubun. Eğlendirmesini biliyorlar, yeterince ciddiye almamak kaydıyla. Yoksa Pleasure Slave gibi bir şarkının başka nasıl manalı bir açıklaması olabilir ki?

8,50+/10

3 Şubat 2019 Pazar

Üçnoktabir - Sabaha Karşı (2007)

Gayet şık tonlarda cazırtılı gitar ve sert müzik eşliğinde sonradan solo kariyerine daha durgun sularda devam edecek Melis Danişmend vokaliyle eski adıyla Spitney Bears olarak bilinen grubun yegane kaydı bu. Uzun süredir bu kadar kararsız kalmamıştım. Vokal ve müzik arasında uyum ya da uyumsuzluk? Bazen öyle bazen böyle hissediyorum. Sound olarak grup oldukça sert, hani bir tık ötesi modern heavy metal. Hatta neredeyse hardkor breakdownlar sergiliyorlar bazı şarkılarda. İtiraf etmek gerekirse şarkıların bir çoğu birbirine benziyor ve bir kaçı da gereksiz. Diğer yandan da gayet şık parçalar ve parçalar içinde gayet şık atraksiyonlar da içermekte. Yine de Türk rock tarihi deyince akla ilk gelecek kayıtlardan biri değil. Çünkü arada kalmışlık hissiyatı çok baskın. Rock desen değil metal desen değil. Araf gibi Allahım, bir nevi Lost vakası.

6,50+/10

1 Şubat 2019 Cuma

Scott Lynch - Centilmen Piç II: Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler

Serinin ikinci cildinde Locke ve kankası Jean bir kaç yıl sürecek bir vurgun projesini hayata geçirmek için Tal Verrar kentine yerleşirler. Fakat beklenmedik olaylar ile kader ağlarını örecektir. Bu klişe cümleyi yazarken başvurduğum ironiye yazar tarafından da kitabın ismini belirlerken de başvurduğu kanısındayım. İlk ciltte negatif eleştiri namına yazdığım eleştiriler burada da devam ediyor. Yan karakterler özellikle, yeterince canlı ve gerçek bir kanı uyandırmıyor. Bazen sıkıcı konularda fazla detaya da giriliyor. Locke'un kendine acıdığı bölümler de biraz uzamış sanki. Ha, sorarsan keyifli okudun mu diye, bir kaç gün yemedim içmedim romanı bitirdim diyeyim, anlayın. Sonrası ezberbozan mıdır spoiler mıdır nedir, ondan anacım.

Kısaca geçeceğim. İki kafadar bu şehirde para kazanıp o şehrin en ünlü kumarhanesini ki sahibi şehrin yöneticileri üzerinde bile gizli bir kontrole sahip ki adı Requin, soymayı planlarlar. Sanki kimsenin açamayacağı efsanevi kasasına dadanmışlar imajı verirler. Tal Verrar her ne kadar zengin tüccarlar komitesi gibi bir grup tarafından yönetiliyor olsa da askeri güç olarak Arhon Stragos'un gücü hissedilir durumdadır. Bir gün arkadaşlarımızı Arhon'un korkulan özel kuvvetleri Gözler kaçırır. Farkına varmadan Arhon tarafından zehirlenir ve panzehre karşılık Arhon'un kenti ve belki de yeni bir imparatorluğu düşlediği planlarında ortak olmaya zorlanırlar. Bi on sene önce felan şehrin önüne kadar gelen korsan filosunu yok ettiğinde Arhon'luk kurumu daha da güçlenmiştir. Tekrar korsanları manipüle edip göstermelik de olsa şehre bağlı tüccarlara saldırtma görevini hiç de istemeyerek üstlenirler. Diğer yandan ilk kitapta canlarını yaktıkları büyücüler de onları takip ettiklerini göze çomak sokar gibi belli eder. Locke kardeşimiz Requin'e olanları çarpık çurpuk anlatarak onun adına da çalışmaya başlar. Denizcilik namına pek de bir şey bilmeyen iki kafadar kendilerine verilen gemiyle yola çıktıklarında madara olurlar ve korsan Zamira'ya esir düşerler. Onu ve korsanlar yüksek meclisini ayartıp en azından göstermelik baskınlara başlarlar. Jean kardeşimiz kaptanın yardımcısına gönlünü kaptırır. Bu saldırıların tüm korsanları tehdit ettiğini ileri süren başka bir korsan devasa gemisiyle Zamira'nın gemisine saldırır. Bu çarpışmada yengemiz ölür maalesef. İkilimiz de sonrasında bir Requin'in yanında bir Arkhon'un yanında alavere dalavere derken, Requin'in değerli tablolarıyla heybelerini doldurmuş olarak ve de diğer yandan Arhon'u da tutsak etmiş olarak gemiye geri döner. Tabi Arhonluk kurumunu yerle bir eden şehrin tüccar yöneticilerini de ikna ederek ki kitap boyunca büyücülerin kışkırtmasıyla ikilimizin peşine durmaksızın suikastçı gönderdiklerini unutmayalım. Sonuçta tabloların sahte çıkmasıyla sadece rezil olmasıyla kalan Requin, tüccar meclisi ile birlikte şehirde yeni bir iktidarın kurucu nüvesi olurken arkadaşlarımız bir başlarına kalan paralarıyla yat yolculuğuna çıkar. Locke, ellerindeki zehrin etkilerini ilelebet geçiren tek kullanımlık son kalmış panzehiri arkadaşına dalavereyle içirir. Acaba Locke ölecek mi? Büyücülerle nihai hesaplaşma ne zaman olacak? Tal Verrar meclisi kankaların peşine düşecek mi? Diğer cildi bekleyeceğiz. A, o da elimde, demek ki sadece okuması kaldı bana.