25 Mayıs 2018 Cuma

Kontra #4 - #5 #tarih #43 Nepal #8 Marşandiz#14 Keşke #28 Cosmiczionzine #4 #5

Modern yada post-modern yada deneysel şiir ağırlıklı bu online dergi bu sayıdaki girizgahta şiirini eylem-şiir olarak niteliyor. Selcan Peksan (dokunmasız bir el yazsın bunu, dokunmasız bir el sigara tutsun), Fatma Nur Türk, Sevinç Çalhanoğlu, Aslı Serin, İsmail Aslan (düşmek dedim aralıksız düşmektir bütün gün/boyun düşer kol yanlara ve biri çıkar/bilmem kaçıncı kattan düşe, rüzgâr./öyle düştükçe ağırlaşır yerde hafifler/bakın size bir mesele anlatır gibi düşer/ve ölüm de bir sakinlik yaratır cümle biter/herkes anlatacağını anlatınca gibi...Anımsayacak güzel günler yoksa/anımsayacak güzel günler yoktur.), Cem Kurtuluş, Efe Murad , Emirhan Esenkova (Batı’nın ahlaksızlığını al/Doğunun tembelliğini), Sinan Özdemir, Selim Murtazaoğlu, Barış Özgür karşımıza çıkan isimler. Görsel şiirin, görselliğin, grafik düzenlemelerin olduğu sayıda ayrıca videolara da bağlantılar yer almakta. Ücretli öğretmen, sanırım, gözünden yazılanlar oldukça çarpıcı. Bir sayfaya da Cem Kurtuluş işe yapılan mini bir sohbet sığıştırılmış.
5. sayıdaki sunuş yazısından anladığımız kadarıyla bu yayının sorumluluğu Sinan Özdemir'in omuzlarında. Bu sayıda usta isim Ahmet Güntan'ın Parçalı Ham şiirlerinden bir örneği okumak mümkün. Çocukluğumdan beri/karşılaştığım her ışıkla girdiğim ilişkiden/bir gölge kaldı.. Sinan Özdemir ile Ömer Şişman birlikte uzunca neredeyse nehirleme diyalogla kaleme aldıkları çok bölümlü bir şiirle dergide yer alıyor. Hayatta telafi edemeyeceğimiz tek şey vardır:/15 yaşında evden kaçmamış olmak.
Diğer şairler: Aslı Serin, Emirhan Esenkova, Fatma Nur Türk, Efe Murad, Cem Kurtuluş, Liman Mehmetcihat, Rıdvan Gecü , Mehmet Karaca , Fırat Demir, Mete Ercis, Olcay Özmen (Bu bağlamda pantolonuma bulaşan vişne, çok da önemli değil aslında.). Modern şiirin öncülerinden Ezra Pound'un bir şiiri çevrilebildiği kadarıyla artık, sayfalarda yerini bulmuş. Ayrıca Farsça'dan tercüme edilen şiiriyle Yadollah Royaee ve Rus şair Kirill Medvedev'e de yer verilmiş. Tek sayfalık mini sohbetin konuğu ise Nazmi Cihan Beken.

Yatağın Dublörü (Mehmet Karaca)

anladım erken uyumayı
kalkıp daha erken utanmak için
yorgunsam zaten nedene gerek yok
sarılıp uyurum yastıka
ben yastıkı daha çok sarılmakta kullanırım
çünkü başından değil ellerinden uyanır insan
sen öyle san san saçlarımı taramadım
örgü yapamam erkeğim diye bağırdım
uyumadan dua ederim tam
yarın, sevmek, kız, beni derim
cümle kuramam heyecanlanırım allah
nasıl olsa anlayacaktır ben duymasam olur
anlarım aslında anladım yastıklar da
taraklar gibiymiş ama izler konusunda ayrılırmış
bunda yanak kalmış belli ki babamın
ceplerinde bırakacak başka bir şey yok
cümle kuramam aklımda tutamıyorum kadar
ne varsa borç verdim arkadaşlarıma tutum
hepsinin şimdi kumbarası var. kırmayınız
öyle berbat diyorum çokça resmi biraz dişlek
ayna bakmam sadece tahmin ederim
allah bilir. çirkinsem içime ateş edin
dışarıyı nasıl olsa iyileştirir takım elbise
diye giyebilirim ve ihtiyacım yok süse püse
öyle çok arkamda kalıyorum. zaten
arkasında kalmak için doğmuşum abimin
anlamı yok 43 numara rugan giysem.
daha birçok şey erir
daha erken uyanmak sabah ezanı kesin
bir kişiden fazla uyanmak için sinir hapları
korkmak insan oluşun kanıtı değil tehdididir
yardım, bana, nolur, biraz, allah
bilir köşeye sıkıştığım zaman aklıma gelir.
bu köşe: karanlık ve babasız olabilir bırak
gece uyanıp su içmeyi unutalı çok
oluyor yutkunmak ilkel. tükürük dayanak:
yere dayanmak için düşmeden.
başlamak için yaşamaya sanki mantar tabanca
sesi. kimin sıkacağı önemli değil
önem bir anda ortadan kalkabilir. pat.
bu patlayan horoz değil. dikkat.

dikkat
beni dışarıya dökün içeride kalamam
iç-dış değil onlar olduğumuz yerle ilgili
bir insan dışını savunamaz. hücum eder bakın
çalan saatleri özellikle duvara atmak gibi
attım. ben ne yapacaktım oysa su içmek için
kalkıyorum buraya kim koyuyor kalemi
değil birçok kez denedim mektup yazmayı
yazımı benden başka kimse anlamıyor dur
dururum. kapıyı rüzgâr da açar bu hiç
önemli değil yatak boşsa uyanmışımdır
kimse gitti demez gelecek der
komşular biraz da haber ajanslarıdır
babam sadece traş olurken verir demeç
anlatmaz zaten örneğin ben de hızlı çarpmam kapı
korkarım
örneğin bütün yemeklerle anlaştım
üzerime yağ damlatmam.
anlaştım allahla da
büyümedim ben, üzerime damladım.
bazı yerlerde olmaz sabah
bakın elleri ensede birleştirmektir o
bir pantolon yeter ispat etmeye uyandığını
giderim bakın kahvaltıda sucuk varsa
ekmek alır dönerim. döndüm bile diyemem
çünkü herkes bilir
bir insan ucundan koparılmaz
-günaydın. ekmeği uzat.

Çok takip etmesem de tarih dergisi saygı gösterdiğim bir geçmişe sahip dergilerden biri. Bu sayıda oldukça iddialı, yanıltıcı ve satışa odaklı bir kapakla ortaya çıkmış. Bir kere az çok arkeolojik haberleri takip ederim. 'Türk tarihi değişiyor, arkeolojik bulgular efsaneleri yalanlıyor:Ata yurdumuz Hazar Denizi'nin Doğusu!' gibi bir başlık ünlem ile değil soru işareti ile sonlanmalı. Sibirya'nın güneyi eski Türkler'in çıkış yeri tezinin bahsedildiği gibi somut delillerle kanıtlanmamış olmaması bunu desteklemez. Hakeza bu yeni iddia da İskitler ve Sakalar'ın farklı millet olduğu tezi ki kabul edilebilir ve bir kaç kabartma resminden öte fazla sağlam kaynaklara dayanmıyor. Güzel bir tez deyüp geçelim. Diğer yandan bu sayı Servetifünun dergisi üzerine gayet kaliteli bir yazı ve Haliç'ten Karadeniz'e uzanan yitik demiryolu hattıyla ilgili fotoğraflara ev sahipliği yapıyor. Ve daha nice ilginç makale...Yani kapakta yer bulan dosya konusunu görmezden gelseniz de dolu bir içerik.

Nepal'in elimdeki nüshası o kadar bozulmuş ki kapaktaki resmin şimdi farkına varabiliyorum. Osman Konuk (ağaçların telifini ödemeliyiz önce, kuğu tamircilerinin, tuz ustalarının...uzak,soğuk,karanlık bir ülkeye doğru baktım-böyle deme!/eldiven sevmez;atkısız çıkmasa, üşümese, ağlamasa), Ergun Tavlan,Fatih Mutlu, Mihrap Aydın (belki o mahallenin kabadayısı/başka bir mahallenin diş perisidir), Yavuz Türk (ey kovulmuş olan, artık bana yeni bir ülke inşa et!), İnanç Avadit, Harun Erçin, Fatih Çünkioğlu şiirleriyle  İbrahim Dervişoğlu müthiş öyküsüyle, Özgür Ballı Ozan Can Türkmen'in ilk şiir kitabını analiz ettiği yazısıyla fanzini şenlendirmekte.

İtiraf etmek gerekirse Marşandiz'in bu sayısının kapağını pek beğenmedim. 14. istasyon yolculuğunda 5 öykü (Emirhan Burak Aydın, Özgürcan Uzunyaşa, Bahri Vardarlılar, Ömer Can Saroğlu, Onur Selamet) ve 5 şiir (Fatih Kök /vücuda gelmek kavgaya bulaşmaktır artık/, Suhan Lalettayin, Tan Babür, Çağın Özbilgi, Can Küçükoğlu) yüküyle devam ediyor. Borçlar Hukuku en beğendiğim hikaye oldu. Biliyorsunuz derginin şiirleri pek bana hitap etmiyor. Yine de kelime ve cümle yapılarının bozulduğu, dil mecrasında maceraya açık, bozucu bir dille kendi ekolünü oluşturabilmiş bir çizgiyi devam ettirebilmeleri başarı hanelerine yazılabilir.


Keşke dergisini isminde kullanılan yazı tipi ve sade kapağı sebebiyle yani gayet şekilci nedenlerden ötürü beğeniyorum. 28. sayıya şiirleriyle Engin Hamamcı, İzzet Gökçe, Münir Ersan Tuna, Gökhan Kılıç (kar yağdı rüyaya/kesildi saç/kayboldu elek/söküldü perde/dağıldı tespih), Sena İnce ve Ziya Boz konuk oluyor. Sadece fikir değil dil ile de muhafazakarlığı temsil eden çizgiyi şiirde pek benimseyemiyorum. Derginin tercihleri de bu yönde. Öztürkçeciliğin eleştirildiği makale de bu minvalde tesadüf değil. Halbuki dilin dinamizmi düşünüldüğünde ne beyhude bir çaba. Yazarın tanrı rolüyle müdahil olduğu metinleri sevmemem de Anıl Bayram'ın neredeyse derginin yarısını kapsayan uzun öyküsünü pek bir fena yaralıyor, iyiydi halbuki.

Neden bu fanzine hiç bir yerde denk gelmediğimi sonunda anladım. Ücretsizmiş. Bulamayanlar için issuu'ya da koymuşlar sayılarını. Tabi ki biliyoruz ki sanallık basılı nüshanın yerini tutamaz. Neyse ki 4 ve 5. sayılar elime geçmiş durumda. Mitolojik, fantastik ve uzay temalı bir fanzin üstelik İslam öncesi Arap mitolojisine de değiniyorsa dikkat çekecektir elbet. 5. sayının kapağını ise Mısır tanrısı Anubis süslemekte. Dolayısıyla bu sayıda mumyalama ve eski Mısır mitolojisi büyük yer kaplamakla birlikte ilgili ilgisiz çizimler, bir kaç öykü ve şiir de kendine yer bulabilmiş. Yalnız Kaptan Orta Kapı namındaki öyküyü başka bir dergide okumuştum, dikkatimden kaçmadı. 4. sayı da Arap tanrı ve tanrıçaları ve mitoloji üzerine yazılar içermekle beraber belki de o kültürün derinliğinden kaynaklı içerik biraz cılız kalmış. Yine de unutturulan bir tarih ile ilgili ilginç şeyler öğrenmek gerçekten eğlenceli. Dizgi, editörlük gibi ince detaylarda biraz daha titiz bir çalışma, fark yaratacaktır kanısındayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder