Garip bir kritik olacak bu. Öncelikle internette reviewlere biraz baktım. Albüme ecnebiler, ortalamanın üstünde puan verirken, özellikle Fransız ya da Amerikan yeni akım black gruplarıyla karşılaştırıp orjinal olmadığına hükmetmişler. Şimdi ben black metalimi gothik müzikle karışık (Rotting Christ, Moonspell, Agathodaimon gibi) biraz da farklı kendine has (Lux Occulta, Nagelfar gibi) öğelisini severim. Bahsi geçen yeni akımları da pek bilmem kısacası çok da bu türde iddialı değilim. Ama bu topraklar için ve benim için (bu da babam için!! -böyle bir geyiği yazmasam ölürüm-) bu albüm oricinal. O kadar.
Albüm 4ü atmosferik intro-outro vs. olmak üzere 10 parçadan oluşuyor. Genelde orta temponun hakim olduğu albüm işinde uzman müzisyenlerce itiraf (geç kalmış bir manifesto demek değil midirki?) amacıyla kotarılmış gibi. Lirikler soyut bir şekilde bildiğimiz din karşıtlığı insanlık vs.hakkında.
Albüm karanlığın atmosferini ambiyatik (ambiance yani) bir şekilde sunarken metal müzik kısmını da sulandırmıyor tersine sentezi çok başarılı bir şekilde kuruyor. Honour, kesik giriş rifi ile farklılığını başta hissettirirken (intro hakkında bkz. birkaç satır aşağısı) gitar melodisi neo-klasik müzik düzenlemelerini hissettiriyor garip şekilde. My Greatest Weapon sert başlayan yavaş bir parça, sonlara doğru kilise salonlarında yankılanan Bizans ilahileri tarzında clean vokal devreye giriyor ve albümün en iyi parçası 4'ün habercisi oluyor. Final Solution Of The (k), ismiyle Kafka'ya bir gönderme mi bilmiyorum ama dönemin karanlık günlerini vokalin wake up sözleriyle çığlık atışı damarlarımızı parçalarken gözümüzde canlandırabilmesi ve sirenler eşliğinde parça sonlanırken bir ambulansta hayatının yavaş yavaş sonlandığını bilen bir adamın klostrofobik düşüncelerini hayal ettirebilmesi ve en sonunda kulağımızda çınlayan kill them all (tamamiyle yanlış duymuş da olabilirim, vokaller sonuçta distorşe ) vecizesi ile kafamıza kazınıyor. Takip eden parça Circus benim için biraz fazla progresif ve yavaş-kaotik (hızlı-kaotik bir yere kadar da yavaş olunca pek hazzedilemiyor). The Day ise ağır ve yarı-epik bir hava taşıyor. Ve albümün taç noktası muhteşem introsu Emic Suicide ile 4 . Mezarından bize seslenen lanetli bir ölünün ağıdını andıran vokaller, albümün genelinden daha hızlı bir başlangıç ve tabiki yukarıda söz ettiğim dinlediğinizde kalbinizin görünmeyen bir el tarafından en az bir kez sıkılıp bırakılacağını hissettiğiniz ilahivari clean vokalli kısım. Müthiş.
Albümün zayıf kısmını bence "daha iyi olabilirdi" tabiri ile sınıflandıracağımız atmosferik parçalar oluşturmakta. Albümün introsu Interrior mesela. Arkaplandaki akustik gitar çok iyiyken işkence altında inleyen vokallerin kapı gıcırtısı tadı vermesi eğlencelik hal alıyor. Ayrıca Ashab-ı Meshemedeki ana mevzu daha deforme edilebilirdi. Çok yavan ve özelliksiz kalmış. Son parça İtiraf ise albümün özetini geçen ve sadece görevini yapan bir outro.
Kısacası bu yaz kafayı taktığım , defalarca dinlediğim black albümü You Must Come With Us oldu. En kısa sürede satın alıp hiç dinlemediğim orjinal CDler arasında yerini alacak.
P.S. Yukarıdaki benzetmeler esnasında %100 ayıktım.
(8,50/10)