Balkan mübadili ailesiyle beraber Urla'ya yerleşen yazar eserlerine yaşadığı ve gözlediği gerçekliği yansıtması ile dikkati çekiyor. Öykü ve şiir türünde eserlerini takiben sonradan üçleme halini alacak bu ilk romanı ile toplumcu alanda gözlemleri aktarmada daha yetkin olduğu bir anı somutluyor. Urla'da mübadiller ve yerlilerin yaşama tütün ile tutunma gayretinde Zeliş adında bir kızı babasının görece zengin birine sözlemesine rağmen kendi gibi fakir başka bir gence kaçmasını ve tüm baskılara rağmen halkın da bir kısmının desteğini alarak geri adım atmamasını anlatıyor. Aslında konu oldukça basit. Hatta bazen yazarın kendi görüşlerini vererek didaktif bir yöntemle romanın sahiciliğine darbe vurması gibi özellikle 50'li yıllarda raslanan olumsuz bir tarafı da var. Ancak daha ilk sayfalarda gözünüzde çardaklar, bağlar, tütün tarlaları, çorak topraklar, Ege, hepsi bir film gibi canlanıyor. Bunu yansıtabilmek de kalemin gücü. Romanın diğer güçlü tarafı ise hani neredeyse feminist duruşu diyeceğim. Daha 18'ini doldurmamış köylü kızı Zeliş, çok çalışkan, direngen, mantığını işletiyor, aklını kullanıyor, doğru kararlar veriyor, baskılara göğüs geriyor, kaçtığı sevgilisi yanında toy ve şaşkın bir delikanlı kalıyor. Diğer bir deyişle karakterin baskınlığı hani biraz fazla. Bu yönüyle roman birebir gerçekliği değil cumhuriyet ideaizmini temsil ediyor dersek yanlış olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder