21 Aralık 2018 Cuma

Colson Whitehead - Yeraltı Demiryolu

Kasvetli, boğucu, klostrofobik, sindirimi güç, sarsıcı, saldırgan, kanlı, vahşi. Türkçemizin güzelim sıfatlarından eksik bir şey kaldı mı bilemeyeceğim, ama okumaya ara vererek psikolojimin düzelmesini bekledim, itiraf ediyorum. Orada burada fantastik edebiyata ilişkilendirildiğine bakmayın, bir nevi kölelerin özgürlüğe açılan kaçış rotalarını tanımlayan yeraltı demiryolu teriminin, romanda bildiğin lokomotifli, vagonlu hale bürünmesi dışında gerçeküstü bir şey yok. Bir de diliyorum ki siyah kölelere yapılan envai çeşit işkence de bu derece bir gerçekliğe kavuşmamıştır tarihte, en azından yaygınlığı ve şiddetin yoğunluğu aksettirildiği kadar değildir. İnsanlığım kaldırmadı ki çok insancıl bilinen birisi değilimdir. Diğer dikkat çeken bir şey ise yazarın ezilenlerin uzlaşmacı, sinik yada tepkisel dilini kullanmaması, aksine ırkçı beyaz hegemonyaya karşı bir yandan yarattığı karakterin ağzından kelimelere döktüğü sorgulayıcılıkla, diğer yandan sisteme karşı okuyucuyu kinlendiren neredeyse ajitasyonvari diye adlandırabileceğimiz, ama o bayağılığa kesinlikle düşmeyen soğuk bir bıçak keskinliğiyle edebiyatın dolayımcılığından kaçınması. Üstelik kaçakları özgürlüğüne kavuşturma mücadelesinde can veren beyazlar da hikayeye ortak edilerek beyazlar ve beyazların üstünlüğüne dayalı ırkçı sistem arasında da ayrım çizgisi ortaya konuyor. Siyahların iş yaşamına dahil edildikleri ve eğitim dahi gördükleri kasabada ise doğum kontrolü gibi bir alanda daha da somutlaşan tıbbi ve sosyal bir deneyin habersiz denekleri olması , onlara katlanır görünen kitlenin birden gözleri dönmüşcesine vahşileşebilmeleri modern ötesi zamanımıza da gölgesi düşen izlekler olarak kitapta yerini bulmakta. Uzun lafın kısası, keyifli bir okuma mı? Hayııır. Okuduğuma pişman mı oldum? Hayııır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder